Nereye?
Yeni yılımızın ilk ayında, uzun zamandır kafamı kurcalayan bir konu hakkında yazmak istiyorum. Belki insanlık tarihi kadar eski, belki modern zamanların eseri… Aynı yeni yıl gibi, bir yandan umut veren, diğer yandan kaygılandıran bir konu… Gençlik var bu yazıda gündemimde.
Yaşım gençlere “çocuklar” diyecek kadar ileri değil ama gençlik tahtını başka bir nesle bırakalı da oldu bir hayli… 30’larında hissetmek, birazdan yazacaklarımı, belki en ilginci…
Aramızda asırlar var gibi, 90’ların, milenyumun çocuklarıyla… Belki de, o asırlar aramızdaki, artık genç hissedemeyeşimizin nedeni…
X,Y,Z kuşaklarından bahsetmek istemiyorum. Anlatacaklarım kuşak harflerinden daha ciddi. Mesleğimiz gereği, üniversite öğrencileriyle sürekli bir aradayız; ben, eşim, dostlarım… İstanbul, her türden insanın, her türden gencin olduğu bir yer. Metroda, vapurda, otobüste gençleri gözlemliyoruz, gözlemlemeden edemiyoruz. Burada, gözlemlediğim ve en temellerinden olduğunu düşündüğüm üç soruna yer vereceğim. Bu sorunların başında iletişimsizlik geliyor. Gençlerin, gerçek bir iletişime kapalı olmaları… Bildiğimiz yöntemlerle ulaşmak olanaksız onlara. Bu iletişimsizlik, diğer tüm sorunların çözümünü de olanaksızlaştırıyor. Karşılarına geçip konuşuyorsunuz, bir derdiniz var, anlatmak istiyorsunuz. Size bakıyor. Ya da bakıyor gibi duruyor en azından, tepki vermiyor. Gözlerinde anladığına ya da anlamadığına dair en ufak bir belirti olmuyor. Donuk! Donuk bakışlar… Sizi dinlemeyi, anlamayı reddediyor. Eğer bilinçli yapıyorsa tabi… Ulaşmak istiyorsunuz gençlere, anlamak istiyorsunuz onları, dertlerini dinlemek istiyorsunuz. Çok basit bir şey soruyorsunuz örneğin, “hafta sonu ne yaptınız?” söylemiyorlar. Hiçbir şey yapmadıklarını söylüyorlar ya da. Hiçbir şey! Nasıl olur hiçbir şey yapmamak? İnanmak istemiyorsunuz.
Gençlere ilişkin gözlemlediğim diğer önemli sorun ki bu, iletişimsizliğin de nedenleri arasında kuşkusuz: Bağımlılık. İnternete bağımlılık, sosyal medyaya bağımlılık, uyuşturucu uyarıcı maddelere, oyunlara, alışverişe bağımlılık… Bunlar sık konuşulan bağımlılık türleri. Bir de daha az konuşulanları var. Aileye bağımlılık örneğin… Erkek ya da kız arkadaşa bağımlılık, grup aidiyetine bağımlılık… Ürkütücü! Silikleşen bir gençlik görüyorum ben. Kendi kendine var olamayan… Kendi zevkleriyle, kendi düşünceleriyle, kendi duygularıyla, kendi hedefleriyle var olamayan… Varlığını, yapay gündemlere devretmiş ve yapay gündemlerin gelip geçiciliğinde savrulup duran bir gençlik… En sorumluluk sahibi, en düşünceli, en hassas, en bilinçli olan bile nasibini almış bundan. Bu savrulma durumundan…
Çok can alıcı diğer bir sorun ise, fikrimce saygısızlık. “Büyüklere saygı, küçüklere sevgi” edebiyatı değil kast ettiğim. Kendilerine, insanlığa ve insanlığın potansiyeline karşı korkunç bir saygısızlık içerisinde olmak… Bu sorumsuzluk, bu umarsızlık, gerçeklikten bu denli kopukluk nasıl açıklanabilir başka? Bilmiyorum. Dizilerden mi öğreniliyor böyle entrikalar, bu çıkarcılık? Yoksa hep vardı da, diziler var olanı mı konu ediniyor? Sistem mi zorluyor gençleri ya da insanın “doğa”sından mı? Eskiden bireycilikten şikâyet edilirdi. Şimdi varlığını devretmiş gençlerin kötücüllüğü ile karşı karşıyayız. Bu kötücüllüğü herkese, tüm gençlere atfetmek gibi bir amacım olamaz. Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim, dizilerde gencinden yaşlısına, kadınından erkeğine, “kötü” olarak gösterilen karakterlerin, gerçekte karşılığı var. O kötülük, gerçek! Kapı komşunuz, öğrenciniz, otobüste yanınıza oturan kadar gerçek. Kötücüllük tarih boyunca vardı kuşkusuz. Ne tragedyalara ne romanlara, şiirlere konu oldu. Yeni olan ve benim en çok gençlerde gözlemlediğim durum ise, “kötülüğe övgü”. Bu durumun, Türkiye’deki siyasal ve toplumsal yozlaşmanın en can alıcı sonuçlarından olduğu ve gelecek dönemlerde toplumu derinden etkileteceği fikrindeyim.
Benden on yaş büyükler de bana bakıp aynı şeyleri düşünüyor mu acaba?
Teknolojinin hızıyla, nesiller arası yaş farkı mı azaldı yalnızca?
Bu gençlerin yetiştirdiği nesil, nasıl bir nesil olacak?
Bu gençler o nesle bakıp neler düşünecek?
Ya sonrası, nereye gidiyoruz?
Umut gençliğin mayasındandır. Biz, dünyayı güzelliğin kurtaracağına inananlar, inandığımız gençlik için mücadele etmeye ve gelecek güzel günler için çalışmaya devam edeceğiz. Bizler, bir umut olmak ve umudu aşılamak için, atfettiğimiz güzellikleriyle genç kalma çabamızı sürdüreceğiz. Ve ben biliyorum ki, yukarıda yazdıklarım konusunda beni utandıracak gençler, şu an aramda asırlarca fark olduğunu düşündüğüm nesil içinden çıkacak…
Ve sanki yaşlanıyorum… Büyüklerim, affola!