Bombalar, ölümler, taciz ve tecavüzler, haksızlık hukuksuzluk, ucuz skeçlere
dönüşmüş demeçler, rezilliğe bürünmüş mahkemeler, bugün uzak durun benden! Bugün pazar, bugün bu güzelim memlekette kötülükler arasından sıyrılabilip boy veren güzelliklerden, değerden, benim “umut insanları” diye nitelendirdiğim sanatçılardan söz edeceğim.
Almanya’dan gelen birincilik ve ikincilik ödülü
“Merhaba Sayın Zeynep Hanım, Benim ismim Güneş Hızlılar, genç bir arp sanatçısıyım. Yaşadığımız şu günlerde her gün bir terör, patlama, ölüm haberiyle sarsılıyoruz. Bu kötü günlerde bizi ayakta tutacak tek şey sanat; bununla ilgili güzel bir haberi paylaşmak istiyorum sizlerle…”
Güneş Hızlılar’ın mektubu böyle başlıyordu. Alçakgönüllü ve kadirşinas mektuptaki güzel haber aynı zamanda onur ve gurur vericiydi.
15-20 Mart’ta Bremen, Almanya’da düzenlenen
“7. Uluslararası Arp Akademileri Yarışması”nda, Güneş Hızlılar birinci,
Cansu Sezal ikinci olmuşlardı. Yarışmanın ilk elemesinde, Alman, Hollandalı, Çinli, Polonyalı ve Hırvat yarışmacılar arasında iki genç Türk, finale hazırlanırken Türkiye’deki bomba haberleriyle sarsılıyorlardı.
“Biz de finalde çalacağımız eserleri patlamalarda hayatını kaybeden masum insanların ruhu için çalmaya karar verdik. Normalde yarışmalarda böyle anonslar yapılmaz ancak bir şeyler yapmalıydık, ben de bu anonsu yaptım… Performanslarımızın ardından ben birincilik ödülüne, Cansu Sezal da ikincilik ödülüne layık görüldü. Ülkemizi yurtdışında en iyi şekilde temsil etmeye ve sanatımıza sarılarak güçlü kalmaya çalışıyoruz. Bu kötü günlerde ülkemize umutlu bir haber verebilmek bizi mutlu etti.”
Her iki genç de arp eğitimine İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda
Ümit Tunak ile başlayıp, Avusturya’daMozarteum Üniversitesi’nde Prof.
Stephen Fitzpatrick ile devam etmişler. Daha önce her ikisinin de uluslararası çeşitli ödülleri var. Eskişehirlilere sesleniyorum: Güneş Hızlılar’ın solist olarak 22 Nisan’da Eskişehir Belediyesi Senfoni Orkestrası eşliğinde konseri var, kaçırmayın!
Bu gençlere iyi ki varsınız diyorum… Başarılarını, öykülerini paylaşıyorum ki, başka gençlere de esin olsun, umut olsun!
New York’ta bir Türk besteci: Mehmet Ali Sanlıkol…
Dün sizlerle Almanya’da
“Uluslararası Arp Akademileri Yarışması”nda, birinci olan
Güneş Hızlılar ve ikinci olan
Cansu Sezal’ın başarılarını paylaşmıştım. Yazık ki bu çabalara ve başarılara yer ve zaman ayıracak bir medyamız yok ülkemizde…
Bir başka güzel haber ABD’den, Miami değil, New York’tan!
Dünyaca ünlü konser salonu Carnegie Hall’da birkaç gün sonra, 1 Nisan’da bir Türk bestecinin,
Mehmet Ali Sanlıkol’un eseri, dünya prömiyerini yapacak…
Doğu, Batı ve Gazel
Sanlıkol, 23 yıldır Boston’da yaşamakta olan bir besteci, piyanist ve eğitmen. New England Konservatuvarı, Tufts Üniversitesi, Brown Üniversitesi ve Berklee Müzik Koleji’nde öğretim üyesi… 2004’te, Boston’da Dünya isminde bir kültür/sanat vakfı kurup Anadolu ve Türk müziklerini diğer dünya kültürleri ile yan yana getiren konser serileri düzenlemeye başladı. Onu, Kalan’dan çıkan CD’lerinden ve Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan “Çalıcı Mehterler” kitabından tanıyabilirsiniz…
Geçen yıl Carnegie Hall ondan American Composers Orchestra’nın icra edeceği ve içinde kendisinin de solist olarak yer alacağı bir eser sipariş etmiş. Eserin ismi “Harabat / The Intoxicated”. Sanlıkol, birçok eserinde olduğu gibi bunda da Türk ve Anadolu müziğini, ezgilerini, etkilerini kullanmış. Bu kez eserinde Bektaşi dervişi Edip Harabi’nin bir gazeline yer veriyor. Kendi de sesi ve uduyla solist olarak katılıyor… (Geçen yıl Grammy Müzik Ödülleri’nde finale kalan “Vecd” adlı eseri de Türk tasavvufunun etkilerini barındırıyordu.)
‘Othello Saray’da’
Carnegie Hall’daki konserden bir hafta sonra da Mehmet Ali Sanlıkol’un “Othello in the Seraglio: The Tragedy of Sumbul the Black Eunuch” (“Othello Sarayda: Siyah Harem Ağası Sümbül’ün Trajedisi”) adlı opera/konser eseri New York’ta ilk gösterimini yapacak. Daha önce Boston temsilleri büyük beğeni toplamıştı.
Shakespeare’in eserinden yola çıkıp, Reşad Ekrem Koçu’yu okuyarak tanıdığı Sümbül Ağa’yı işlediği eser, 17. yüzyılda İstanbul’da bir kahvehanede geçiyor. Burada Hayali adlı meddah, Sümbül’ün trajedisini İngilizce olarak izleyicilere aktarırken ana karakterler Türkçe ve İtalyanca olarak operayı seslendiriyorlar. (Sanlıkol, Harvard Üniversitesi’nde hocası tarihçi Cemal Kafadar’a teşekkürlerini iletmekten geri kalmıyor.)
Sahnede 11 müzisyenden oluşan Oda Orkestrası… Türk müziği, saz ve sesleriyle erken Batı müziği çalgıları ve vokallerinin bir arada harmanlanması… Karagöz, ortaoyunu ve İtalyan Commedia del Arte öğeleri… Minimalist anlatımla devasa bir öykü…
Dilerim bir gün bu eserleri kendi ülkemizde de dinlemek olanağını bulunuruz. Ben Mehmet Ali Sanlıkol’u çabaları için kutluyorum…