İçimiz kan ağlıyor… Asker, polis, sivil şehitlerimiz için gözyaşlarımız dinmiyor… Türkiye kan gölü… Daha acısı, her an bu göl, denize, hatta okyanusa dönüşebilir… Ankara Gar katliamı bu öngörümüze sert bir delildir.
Geçen yazımızdaki sözlerimizi tekrar edelim…
Tezimizi daha da güçlendirelim…
Acıyla görüyoruz ki;
EMPERYALİZM, dünyanın her yanında olduğu gibi, ülkemizde de hiç boş durmamış.. Biz sanki bedava bulduğumuz bu vatanda kişisel, ailesel, grupsal, partisel, fraksiyonel bağlamda ilkel, ucuz ve batasıca çıkarlarımız için birbirimizi yerken, Emperyalizm; Gazi Mustafa Kemal Paşa sonrası dönemlerde coğrafyamızı lime lime etmiş, halkımızı parça parça bölmüş, tüm doğal ve ulusal kaynaklarımızı yutmuş, en sonunda şizofrenik bir ülke yaratarak son darbeyi vurmasına ramak kalmış (Tıpkı Afganistan, Irak ve Suriye’de olduğu gibi)… Son dönemde ülkemizde yaşanan kanlı olayları, kader-kısmet (alın yazısı) ile mi, yoksa ‘sahte barış için savaş’ formülü ile mi, dahası tek kişinin Tiranlık emeli ile mi izah edeceğiz?…
Soru şudur;
Ülkemizin
Cumhuriyet Paradigması’nın vahşi ve azgın üç çelişki ile kemirildiğini görmüyor muyuz?
Yani;
Aktüel Ana Çelişkinin, Diktatör ile Demokrasinin çatışması olduğunu bilmeyen mi var?…
Aktüel Yan Çelişkinin ise, Devlet – PKK savaşı olduğunu da herkes biliyor, yaşıyor. Ve bu uğurda binlerce insanımız ölüyor…
Pekiii, Temel Çelişkinin Emperyalizm – Türkiye halkı arasında olduğunu neden göremiyoruz?… (Ha Selocan Efendi, hayatında bir kez bile Amerikan – Avrupa Emperyalizmi için tek kelime ettin mi?… Edemezsin! … Çünkü “Biji Obama”, Temel Çelişkinin temel sloganıdır!)
Osmanlı batarken de, aynı şema geçerli değil miydi?
Pratik ve matematik düşünelim.
Osmanlı’nın tüm gerileme devrini kapsayıp, 2.Abdülhamit’e, 1908 Meşrutiyet Devrimi’ne (!), Balkan ve Birinci Dünya Savaşı’na uzanan, sonra Sevr ile sonuçlanan sürecini yaratan tarihi çelişkileri yeniden kısaca gözden geçirelim. Teker teker…
Aktüel Ana Çelişki, Mutlakiyet Rejimi (Sultan 2.Abdülhamit, vesaire) ile Hürriyet arasındaki çelişki idi.
Aktüel Yan Çelişki ise, Osmanlı Devleti ile ona karşı ayaklanan uluslaşma yolundaki etnik halkların (Balkan ve Arap halkları) arasındaki çelişki idi.
Ancak Temel Çelişki, Osmanlı’yı tarihten silmek isteyen Emperyalizm ile Osmanlı – Türk varlığı arasındaki çelişki, değil miydi?…
Bu üç çelişki, Osmanlı’yı batırmıştır.
Osmanlı Paradigması, bu üç vahşi çelişkinin kesiştiği anda son nefesini vermiştir. Son nefes, teslimiyet, işgal ve Sevr’dir…
Son nefesini veren ana gövdeye yeniden dirilme aşısını yapan Gazi Mustafa Kemal ve yoldaşları, aşının ana hammaddesini
“İstiklal” olarak belirlemişlerdi.
İstiklal Savaşı’ndaki yaman üç çelişki şunlardı:
Aktüel Ana Çelişki, İstanbul’daki işbirlikçi Osmanlı Yönetimi ile Ankara’daki yasadışı (!) Milli Mücadele Meclisi ve Hükümeti arasındaydı.
Aktüel Yan Çelişki, İstiklal Orduları ile işgalci Yunan Ordusu arasındaydı.
Temel Çelişki ise, Batı Emperyalizmi (İtilaf Devletleri, ABD, İngiltere, Fransa, İtalya) ile İstiklalci Türkiye halkı arasındaydı.
Bu üç çelişki, İstiklal yoluna baş koymuş bir halkın inanılmaz rezistansı (direnişi) sonucunda zaferle sonuçlanmış ve Emperyalizm Anadolu’dan kovalanmıştır.
Sonuç, Cumhuriyet’tir… 29 Ekim’dir…
Ne derseniz deyin…
Ne kadar itiraz ederseniz edin…
Cumhuriyet’in paradigması, 5 temel direk üzerinde yükselir:
“Türk”iye isimli bir ulus devlet.
“Türk” milleti diye isimlendirilen bir halk (Atatürk bunu şöyle tarif etti: İstiklal Savaşını yapan Türkiye halkına Türk milleti denir).
“Türk” Devrimi diye isimlendirilen bir aydınlanma atılımı.
“Türk”çe denilen bir ana dil.
Ata”Türk” denilen milliyetçi, devrimci ve sulhçu bir ana lider.
Cumhuriyet Paradigması budur…
Buradaki tekrarlanan 5 adet
“Türk” kavramı, Anadolu’daki tüm etnik birikimin aydınlanmacı bir sentezidir, yani herkes, hepimiz, kim olursak olalım çağdaşlaşma yolunda aydınlanacaktır. (Irkçı değil, sevinçte ve tasada buluşabilen birleştirici bir kültür kaynaşmasıdır)
Bu paradigmanın temel enerjisi ve özsuyu,
“İstiklal” dir…
Ne yazık ki Atatürk’ün ölümünden sonra bu enerji tükendi ve devrimin özsuyu gövdeden ayrılarak toprağın derinliklerine çekildi.
Günümüzdeki tüm dertlerimizin sebebi budur.
Çünkü, Cumhuriyet Paradigması’nın başrol oyuncusunu, yani
İstiklal’i unuttuk…
İstiklal’i, es geçtik…
En sonunda;
Osmanlı Paradigması’nı batıran üç çelişki,
“zaman kayması” neticesinde yeniden bu coğrafyada dirilmiş ve bu kez
Cumhuriyet Paradigması’nı yıkmaya soyunmuştur.
Sahte dini değerleri kuşanan ve sarayda oturan Sultan, devletleşme isteyen etnik ayaklanma ve Emperyalizm’in sultası ve parçalama hevesi, dünde aynen vardı, bugün de aynen vardır. Aynı çelişkiler şeması ve yumağı geçerlidir. Dinci gericilik ile etnik gericilik kol koladır… Tarih aynen tekerrür etmektedir. Sosyal yaşam aynen param parçadır. Aynı ihanet vardır bu yüzden aynı direniş olmalıdır.
Önce bu gerçekleri kayda geçirelim. Sonra yolumuza devam edelim.
Yolumuz
İstiklal yolu…
Bizim için başka yol yok…
“Başka yollar var” diyen,
Emperyalizm kavşağına ulaşır.
Ve, Cumhuriyet Paradigması son nefesini verir…
Cumhuriyet, ancak ve ancak Emperyalizm’e ve yerli işbirlikçilerine karşı topyekun
milli direnişle kurtulur ve yoluna devam şansını yakalar…
Yoksa sonuç, topraklarının bir kısmının Amerikan uçaklarınca öte tarafının Rus uçaklarınca bombaladığı, büyük küçük tüm şehirlerinde PKK – İŞİD bombacılarının aralarında çatıştığı veya halka karşı taarruz ettiği (Suruç, Diyarbakır ve son Ankara Garı katliamlarında olduğu gibi) , türlü çeşitli bir çok terör örgütünün bayraklarıyla sokak ve dağlara – kırlara hakim olduğu, kadim kentlerinin üzerinde
Büyük Kürdistan, Birleşmiş Ermenistan, Karadeniz Laz Pontus Devleti, Anadolu Çerkezistan Devleti, Arap, Süryani, Asuri, Yezidi Özek Bölgeleri bayraklarının dalgalandığı, Şeyh Said ve Dersimli Seyyid Rıza heykellerinin bu yerel- özerk devlet dairelerinde konuşlandığı, yani
Yeni Sevr Paradigması’nın hayata resmen geçtiği gariban ve şizofrenik bir ülke olarak tarihe yazılmaktır.
Okullardan
Andımız’ın kaldırılmasını bir magazin olayı mı sanmıştınız?..
Buyrun,
Hepbirlikte;
Seçim sizin!…
Ya istiklal, ya ölüm…
Hala geçerli bir slogan…
İsterseniz
“Andımız” tekrar geri gelmesin, ama her sabah öğrencilerimiz bu kez
“Ya istiklal, ya ölüm” sloganını tekrarlasın. Ne dersiniz?
Sıkar mı?…
Yüreğiniz hop etti, değil mi?…
NOT: Paradigma, Türk Dil Kurumu sözlüğünde; “Değerler dizisi” olarak tanımlanmıştır. Ek olarak, model ya da kuramsal çerçeve anlamında kullanılabilen bir terimdir ve genel anlamında da dünya bakışı anlamlarına gelir. Paradigma kavramını yaygın hale getiren kişi Amerikalı bilim felsefecisi Thomas Kuhn’ dur.