Sendikacılıkla ilgili bir şeyler yazmadan önce kimi istatistiksel bilgileri anımsamakta yarar var. Ülkemizde, emekçi örgütlenmesinin dönüm noktası 1961 Anayasası’dır. 1961 yılında Türkiye’deki sendikalı çalışan sayısı 300 bin olarak geçmiştir kayıtlara. 2013 yılı verilerine göre 1.5 milyonu kamu çalışanı, 1 milyonu da işçi olmak üzere Türkiye’deki sendikalı sayısı 2.5 milyondur. Çalışan sayısına oranlandığında sendikalaşma oranı % 15’tir. Aynı oranın Fransa’da % 7.7, ABD’de % 11.9, Almanya’da % 19.1 ve İngiltere’de % 27.1 olduğu göz önüne alındığında ülkemizdeki oranın hiç de kötü olmadığı anlaşılacaktır. 1
Bu bilgilerle birlikte Türkiye’deki sendikal ortamdaki durağanlık irdelendiğinde sorunun niceliksel değil niteliksel olduğu ortaya çıkacaktır. Hem kamu, hem de işçi sendikacılığında yandaşlık önemli sorunlardan birisi ve önde geleniyse bir başkası da eşyanın doğasına aykırı biçimde etnikçiliğe ve vatanın bütünlüğüne karşı tutum almaktır. Anlı, şanlı solcu sendikacıların akillik adı altında sergilediği sefaleti unutmamak gerekir. İşçi/memur sendikası adı üstünde işçinin/memurun örgütüyse orada etnikçiliğe, bölücülüğe yer olabilir mi? Olursa söz konusu örgütün etkili olması beklenebilir mi? Bu eğilimdeki sendikal anlayışın günah çıkartırcasına tüm yığınağını Taksim’de 1 Mayıs’a yapması sendikal ortamda dikkatlerden kaçmayan bir başka durumdur.
Özellikle kamu çalışanları sendikacılığında üye kayıtları çalışanlara yönelik baskılara dayalı olarak şekillenmekte ve hükümete yakın konfederasyon ezici üstünlük sağladığı üye sayısıyla ters orantılı bir etkinlik sergilemektedir. Bu, şaşılacak bir durum olmaktan çok o sendika görünümlü şişirme örgüte biçilen roldür. Yetkili sendika olarak hükümetle birlikte altına imza attığı toplu iş sözleşmeleri daha fazla sözü gereksiz kılmaktadır. Böylelikle, sarı sendika rolünü iyi oynamakta kitleleri denetim altında tutma konusunda olağanüstü başarı sağlamaktadır.
Sözü mayıs ayında patlayan metal fırtınaya getirmek gerekirse; bu direniş sırasında ortaya çıkan manzaralar akıllara durgunluk verecek türdendir. İşçinin üyesi olduğu sendika bu haklı başkaldırıda emekçiye sahip çıkıp, ona önderlik edecek yerde eylemi bastırmayı önceleyerek deyim yerindeyse işveren yanlısı tutum almakta sakınca görmemiştir. Bu denli açık ve kabul edilemez tutumun bir gerekçesi olmalıdır.Bunun nedeni araştırılırken aslında sendikacılık ortamına egemen olan bir başka hastalıkla da tanışma fırsatı doğmuş olmaktadır..
Yazıktır ki, sendikalar ve onların tepesini işgal eden sendikacı görünümlü suç odakları parmak ısırtacak yöntemler aracılığı ile soyguna girişen, yolsuzluğun binbir türlüsüyle cebini dolduran onur yoksunu kişilerdir. Bu denli namus yoksunu olmuş ve sendikaların tepelerini işgal etmiş olan sözde sendikacılar artık sendikacı olmaktan çok rehinedirler.
Her türlü yolsuzluk ve hırsızlıkları çok geçmeden fark edilir bu gibilerin. Ama, haklarında işlem yapılacağına, rehin alınmaları yeğlenir. Bol paralı, ışıltılı yaşam karşılığında üyelerinin hak arama savaşımına gem vurma göreviyle donatılmışlardır. Böylesine defolu kimselerin sendikacılık yapmaktan çok kendilerine verilen görevi yerine getirmelerine şaşırılmamalıdır. Onlar sendikacı olmaktan çok tepelere yerleştirilmiş işveren yandaşı Truva Atlarıdır.
Çok da beklenmeyen anda ortaya çıkan metal fırtınanın nasıl bir sonuca erişeceği zamanla görülecektir. Ancak, metal fırtınanın kahramanları yıllardır sırtlarında taşıdıkları sendika ağalarını emek ortamından uzaklaştırırlarsa eğer; bu bile azımsanmayacak bir başarı olarak geçecektir tarihe.
1 http://www.aydinlikgazete.com/turkiyede-sendikalasma-oranlari-tamami-makale,23854.html
Sendikacı görünümlü yozlaşma anıtlarının ilgi çekeceği kesin olan kimi hünerlerine ilişkin Yıldırım Koç yazılarına bağlantılardan erişilebilir.
http://www.aydinlikgazete.com/aman-dikkat-ramazan-agar-mali-sekreter-oldu-makale,25353.html
http://www.aydinlikgazete.com/yol-is-uyelerine-haber-tamami-makale,22654.html
http://www.aydinlikgazete.com/ramazan-agarin-yilbasi-hediyeleri-tamami-makale,17490.html