Bir gün, sadece bir gün, sabahtan akşama kadar televizyon izlemeye çalışın. Çalışın diyorum çünkü aklınız birazcık başınızdaysa, sizin için büyük bir işgenceye dönüşecektir bu çaba. «Eğlence” üzerine kurulu sıradan bir kanalda yayın akışı şöyledir: Sabahın ilk saatlerinde sulandırılmış haber turu. Alıştıklarımız yani. Siyasi polemikler. İlkokul kavgalarından beter mazallah… Sonra öldürülenler, tecavüze uğrayanlar, ölümlü trafik kazaları bir solukta okunuveren. Sönmüş hayatlar, kenarından köşesinden tanık olduğumuz, bize dokunmadan geçen. Ardından dünyanın farklı köşelerindeki benzer hikayeler. Yararlı olabilecek tek şey hava durumudur. İyi ki var. Sayesinde hala evden çıkarken yanımıza şemsiye almıyoruz da şemsiyeciler üç kuruş kazanıyor… Sonra «kadın programları” başlıyor. Kadınların izleyeceği türden programlar bunlar. Çünkü Türk kadını çalışmaz ! Evde, oturur ! Üretmez! Evde de televizyon izler, akşam yemeğini ve ütüyü yapmazdan önce. Ya da pardon yemeği ve ütüyü yaparken.. Kadın programları çeşitlilik gösterir. Hırsız-polis türünden oyunlar, doktorculuk ya da aşçılık türünden oyunlar. Bir de evcilik var… En sevdiğimiz… İlginç bir toplumuz dersiniz televizyon izlerken, kızımızın başını örter, koca bulması için televizyona çıkartırız… Neyseki akşama doğru evin babası yuvasına döner. O döndü diye şerefine akşam haberleri yayına girer. Aynı hikaye… Ama döne dolaşa, yana yakıla, ağlaya sızlaya… Tekrar görüntüler, canlandırmalar, hikayeleştirmeler filan… Sonrasında diziler… Dizi dizi diziler… Bitmek bilmeyenler, sizi bitirenler.
Haber kanallarında olayın farklı bir boyutu cereyan eder. Her saat başı haber, hava durumu, yol durumu… Saat aralarında yaşam tarzı programları «entel kısmısı”nın ilgisini çekecek türden… Nerede ne konser var, hangi ressam hangi sergiyi açmış, hangi yemek nerde yenir?? Fazla bakınmayın yanıtlar kanalınızda. Safsanız şehirli- laik yaşam özendiriliyor sanırsanız. Biraz şüpheci iseniz fark edersiniz özendirilenin post modernite olduğunu. Yani işte televizyonunuzun kanal menüsünde olduğu gibi her şey bir arada, tüm değerler, tüm yaşam şekilleri… Akşam vakti de özendirilen postmodernite «bilimsel” kılıfına uydurulur. Saatlerce süren, nasıl «uzman” ya da «profesör” olabildiğine inanamadığınız ve televizyon setlerinde uyuduğunu sandığınız kadrolu beş-on kişi arasında… Ne adab erkan vardır ne bilimin «b”si. Hınç vardır. Düşmanlıklar, çıkar çatışmaları bir de reyting kaygısı. Malum, programınız «primetime”da entrika ve lehçe komedisi ile kapışıyor…
Uzun lafın kısası, Türk televizyonunun günümüzdeki hali, «teknoloji” yanlış ellere geçince sonuçlarının ne kadar vahim olabileceğinin en canlı kanıtıdır. Bu yanlış eller, Türkiye’ye ahlaksızlığı, yozluğu, tembelliği, umutsuzluğu, bilimdışılığı her gün, farklı soslara bulayarak hem de, tekrar tekrar aşılıyor. Aslında aşılamakla da kalmıyor, dayatıyor. Her televizyon biraz «aptal kutusu”dur ama Türkiye’de televizyon «aptal kutusu” olmanın yanısıra «gelecek hırsızıdır”. Neden mi ? Yanıtı basit aslında. Televizyon, kötü ellerce bilinçli olarak yaratılan sanal bir dünyanın içine çekiyor insanları. Gerçeklikten her açıdan uzak bir dünya. Çok ilginçtir bu dünyada, Türk halkı cebinden tomarla para çıktığı halde, bedava tedavi olabiliyor. Bir «tarım” ülkesi olan ülkesinde evine et giremeyen Türk halkının alım gücü, günden güne artıyor. Hele bi de kurban geldi mi ne güzel, mideler şenleniyor. Elhamdülillah Müslümanız neyseki… Yalın ayak okula giden bu güzel dünyanın güzel çocukları teknolojiyi yakından takip ediyor. Gıcır gıcır tabletleri var çünkü. Ne kadar da post modern değil mi? Gecekondusunun kirasını ödeyemeyen bonkör baba, bu sanal dünyada ak saray için vergi veriyor. Tüm bunlar ve daha nicesi televizyonun olmadığı bir dünyada nasıl mümkün olabilirdi bir düşünsenize. Kimin aklına gelebilir ki böyle bir distopya… Televizyon olmasaydı kimin aklına gelebilirdi bir siyasinin «kıl”ı olmak, onu ısırmak filan… Aziz Nesin örneğin kara mizahın efendisi, düşünebilir miydi dünyanın herhangi bir yerinde bir belediye başkanının bir zavallıcığa bağışladığı boya kutusunun açılışını yapabileceğini? Hem de kurdele ile hem de boyacıya beyaz takım elbise giydirerek ? Düşenemezdi.
Dahası var. Televizyon sayesinde hırsız-polis, doktorculuk, aşçılık ve evcilik oynayan o kadınlar, kadınlarımız yani çocuk yetiştiriyor farkında mısınız? Hem de birer birer değil, üçer beşer. Bu tehlikenin farkında mısınız gerçekten? Çocukların, masumcukların, güneş gibi parlakların zihni, nasıl zehirleniyor, nasıl karartılıyor bir ulusun geleceği ! Anladığı tek şey dedikodu yapıp, kaynanasını çekiştirip, kocasına itaat etmek olan bu kadınlara geleceğimizi emanet ediyoruz. Hayattaki tek varlık amacı çocuk doğurmak olan bu kadınlar, beğenmedikleri o kedilerden bile daha az yardımcı olabiliyor yavrularına. Tam bir kayıp halka. Dayak yiyor kadın. Normal. Çünkü dizideki kadın da yiyor. Lüks araba istiyor kadın. Normal. Çünkü dizideki kadının var. Çocuğunu dövüyor kadın. Normal. Çünkü annesi de onu dövdü. Aldatılıyor kadın. Normal. Dizideki kadın da aldatılıyor. Hatta aldatıyor da… Haşa… Bir de dua ediyor kadın. Bizim kadın. Bol bol. Çünkü ne olursa olsun merhametlidir Türk anası, hele elinden tek gelen bu olunca… Hepsi bu.
En vahimi de ne biliyor musunuz? Okur yazar kesminin hali. Sizin bizim yani. Okumadan öğrenmeye çalışıyoruz. Dinlemeden duymaya. Anlamadan konuşmaya.. Yoksa o programlar izlenebilir mi? O şaklabanlar cüret edebilir mi bilimi ayaklar altına alarak gerçekleri karartmaya. Arkadaşlarınız, ahbablarınız, ölüm fermanlarınız için propaganda yapabilir mi? İnançla, safça.. Bu kadar kör olabilir mi bilimle aydınlanmış gözler. Olamaz.
Televizyon olmasaydı, bunların hiçbirisi mümkün olamazdı. Evet. Çünkü insan «düşünen hayvandır” çünkü insan bin yıllardır ayıklana ayıklana en güçlü genleri bıraktı bize, çünkü insan, piramitleri yaptı, kayaların arasına Sümela’yı oydu. İnsan vebayı yendi. Kara vebayı… ve aya gitti insan. Yarım asır geçti…
Eğer bir şeyler değişsin istiyorsanız, ki bu yazıyı okuyorsanız istiyorsunuz. Televizyon izlemeyin. İzleyetmeyin. Geleceğiniz için aşırı miktarda tehlike içerir..
Böylelikle, balkon konuşmasını da duymamış olursunuz.
Aydın ülkemin aydın insanı gazan şimdiden mübarek olsun…