Çatı adayı ve onu öneren liderler seçim sürecini doğru kullandılar mı?
Bana göre, seçim sonrasında öncelikle yanıtlanması gereken soru budur. Cumhurbaşkanlığı seçiminde görüntüde de olsa en büyük başarıyı sağlayan çatı adayı rolü verilen kişidir. Çünkü ülkede çok az kişinin tanıyıp bildiği bir kişi seçim arenasına itilmiş 40-45 günde çok kısıtlı olanaklar içinde ve iktidarın tüm olanaklarını kullanan bir rakibe karşı seçmenlerin yüzde 27.99 unun oyunu şu veya bu nedenle almıştır. Tarihe böyle yazılacaktır. Ancak burada bir hususun altını kalın çizgilerle çizmek gerekir, yüzde 27.99 oranında oyu çatı adayı almamıştır, bu oranda oy çatı adayının bazı söylemlerine, CHP ve MHP’nin tutumlarına rağmen seçmenler tarafından çaresizlikten verilmiştir. Çaresizlikten, çünkü oy vermedikleri taktirde, istemeksizin rakip adaya oy verir duruma düşmemek için. Çatı adayına oy verenlerin benim de içinde olduğum bir bölümü bu duruma düşürüldükleri ve bir dayatma ile karşı karşıya bırakıldıkları için kızgınlardı. Kampanya döneminde, Çatı Adayının basında yer alan söylemleri içinde tartışılacak olanlar olduğu gibi, bir tanesi ile önemli bir seçmen topluluğuna adeta bana oy vermeyin denilmiştir; «… Türkiye’de eğer bugün biz bu demokratik sürecin içerisinde belli bir noktaya gelmişsek, milletimizin verdiği bu şehitler sayesinde olmuştur. Adnan Menderes ve arkadaşları olmasaydı, Türkiye hiçbir zaman diktatöryadan, mutlakiyetten ve otoriter rejimlerden kurtulamazdı. Bunların sayesinde biz demokrasi mücadelesi veriyoruz. Onları her zaman rahmetle ve minnetle anmamız lazım. …[2]” Çatı adayının bazı politikacılara sevgi ve saygı duyması kişisel tercihidir deyip geçilebilir, ancak Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı’na aday olmuş bir kişinin, Adnan Menderes öncesini «diktatorya ve mutlakiyyet” olarak tanımlamasını anlayışla karşılamak ve saygı duyabilmek bana göre olası değildi. Cumhurbaşkanlığına çatı adayı olarak gösterilme ayrıcalığını elde ettiği Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ün önderliğinde bir bağımsızlık savaşı ve o savaşta şehit olan yüzbinler ile milyonlarca gazinin bedel ödemesi ile kurulabilmiştir. Sandığa gitmeyen seçmeni suçlayan Parti yöneticilerinin kendileri de bu ve benzeri söylemleri itici bulmamışlar mıydı? Sandığa giden seçmenlerin azımsanmayacak bir bölümü, bu söylemi ile adeta bana oy vermeyin diyen adaya, alternatif maliyeti çok yüksek bulduğu için kahrola kahrola oy verdi sanırım, en azından ben öyle oy verdim. Çatı adayına kahrede kahrede oy verdiren diğer söylem ise bizzat CHP Genel Başkanı’ndan geldi; «tıpış tıpış gidip oyunuzu vereceksiniz”. Cumhuriyet’in kurucu felsefesini bilen, ona inanan ve ömrü boyunca ona sahip çıkma çabası içinde olan seçmen kitlesine «tıpış tıpış gidip oy verme” üslubu ile hitap etmek, CHP Genel Başkanı için hiç de zarif bir söylem olmamıştır. Bu söylem belki de sandığa gitmeyen seçmen sayısının artmasına bile neden olmuş olabilir. CHP Genel Başkanı, Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Utku Çakırözer ile yaptığı ve 13 Ağustos 2014 günü aynı gazetede yayınlanan söyleşisinde bu sözlerine şöyle açıklık getirmek istemiştir; «Oyunu kullanan seçmene, hangi adaya verirse versin saygılıyım. Ancak sandığa gitmeyenleri eleştirme hakkım var. Eğer ülkeye karşı kendini sorumlu hissediyorsan sandığa gideceksin. Ben o ‘tıpış tıpış’ sözünü de tek bir aday için söylemedim. ‘Çocuklarımıza karşı sorumluluğumuz varsa tıpış tıpış sandığa gideceksin’ dedim. Orada şu parti ya da bu parti diye telkinde bulunmadım. Sandığa gideceksiniz, oyunuzu kullanacaksınız. Ülkenin kaderi belirleniyor, ‘Ben sandığa gitmeyeceğim’ demek olmaz. Gördünüz işte. Sandığa gidilseydi bugün farklı sonuç çıkacaktı.” CHP Genel Başkanı’nı bu açıklamasının son cümlesinde küçük bir değişiklik yaparak izleyen soru olarak kendisine «Seçime farklı bir aday veya yaklaşımla gidilse idi, bugün farklı sonuç çıkacaktı” ne dersiniz sorusu sorulsa yanıtı ne olurdu acaba? Ayrıca, CHP Genel Başkanı, Çakırözer’e yaptığı bu «tıpış tıpış” açıklaması ile kendi adayı konusunda mahcup bir tavır sergilediğinin farkına varmadı mı?
Diğer taraftan, CHP ve MHP Genel Başkanları da, niyetleri öyle değilse bile, izledikleri yaklaşımla önerdikleri çatı adayını içlerine pek de sindirmedikleri izlenimi verdiler. Nasıl mı? CHP ve MHP Genel Başkanları kaç miting yaptılar ve kaçında önerdikleri adayla birlikte halkın karşısına çıktılar? Çatı adayı kaç miting yaptı? Önerdikleri aday seçilmiş olsa idi her iki Genel Başkan kutlamaya ve saygılarını sunmaya gitmeyecekler miydi? Öyle ise, yaptıkları mitinglerden en az birkaçında adaylarını alıp kısa birer sunuş konuşması yaptıktan sonra kürsüyü ona bırakamazlar mıydı? Bu şekilde hareket etselerdi, çatı adayına güvendiklerini ve desteklediklerini daha güçlü ifade etmiş olmazlar mıydı? Böyle yapmak yerine o mitinglerde kendi şov ve kavgalarını yaptılar. Çatı adayları ise en fazla bin kişiyi bile zor alan salonlarda birkaç toplantıda kendini tanıtmaya ve derdini anlatmak için ülke içinde tura çıkarıldı ve ayrıca birkaç televizyonda konuşma fırsatı elde edilebildi. Bana göre, iki parti bu yaklaşımları ile çatı adaylarını seçmen nazarında çok geri plana itmiş oldular. Diğer taraftan seçim sonrasında her iki partinin örgütlerinden çatı adaya sahip çıkılmadığına ilişkin söylemlerde basında yer aldı. Çatı adayına yapılan parasal bağışlardan, Hazine’ye verilecek olan boyut açıklandığında, çatı adayının kampanyasının ne denli sönük geçtiği daha iyi görülecektir.
Bu başlıkla yayınladığım ilk yazımda değerli dostum Zekeriya Temizel’den alıntıladığım İç Anadolu sözü eşliğinde şu düşünceyi dile getirmiştim; «Yıllar önce değerli dostum Zekeriya Temizel bir konu ile ilgili olarak şu İç Anadolu özlü sözünü dile getirmişti; ‘El elin eşeğini türkü çığırarak ararmış’, umalım seçmenler sandığa giderken ve CHP ile MHP örgütleri sandığa sahip çıkarken bu İç Anadolu özdeyişine göre hareket etmezler.” 10 Ağustos 2014 seçimine yönelik propaganda döneminde izledikleriniz ve gözlemlediklerinize göre siz okurlar iki Parti’nin adaylarını desteklemelerini nasıl tanımlarsınız?
Çatı adayı için imza vermeyen CHP milletvekillerine birkaç söz
Yaklaşımınız bana göre, çok doğru, haklı, demokratik ve ülkenin geleceği için uygun ve önemli bir tarihi adımdı. İlk yazımda da bu çizgide düşüncelerimi belirtmiştim. Tarihin sizleri saygıyla anacağını düşünüyorum. Ancak çok önemli bir hata yaptınız. Elinizi kaldırdınız, ama yapmanız gereken hamlenizi yapmadınız. Ülkemizin henüz olgunlaşmasını tamamlamamış parti içi demokrasi anlayışı bu tavrı demokratik bir hak kullanımı olarak algılamaz, aksine isyan olarak topluma sunmayı tercih eder. Keşke, 21 kişi olarak kendi adayınızı YSK’ya bildirseydiniz. Sanırım bugün konuştuğumuz şey, adayınıza coşku ile oy vermek üzere sandığa gidenlerin katılımı yükseltmesi sonucu Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalmış olması olacaktı. Yine inanıyorum ki, sizin adayınız, çatı adayından daha fazla oy alacağı için ikinci tura kalan aday da olacaktı. Belki de Cumhurbaşkanı olarak seçilecekti. Ben de oyumu gönül huzuru ile adayınıza verebilecektim. Kadın haklarında sürekli erozyon yaşanan bir dönemde hukukçu bir bayan Cumhurbaşkanı adayının olması ve seçilmesi çok büyük anlam taşıyacaktı. Yarım bıraktığınız hamleniz ile Türkiye önemli bir fırsatı yitirdi.