Kavramlarla Politik Dünya / Ulus Devlet (I)

Kavramlarla Politik Dünya köşesinde «ulus devlet” kavramı bir yazı dizisi halinde ele alınacaktır. Ulus devlet kavramı elbette birçok farklı açıdan ele alınabilecek olan hem gündelik hayatlarımızda hem de literatürde çok geniş yer tutmuş köklü sayılabilecek olan bir kavramdır. Ancak bu yazı dizisinde, emperyalist sömürünün yapılmasında ve emperyalist sömürüye karşı direnişte ulus devletin rolünün ne olduğunun tespit edilmesi temel amaçtır. Bu bağlamda savunulacak olan sav, burjuva çıkarlarının korunması, geliştirilmesi çerçevesinde oluşmuş ve kapitalizmin çıkarlarına hizmet edecek şekilde gelişimini sürdürmüş bir siyasi örgütlenme olarak «ulus devlet” her ne kadar emperyalist sömürünün en kuvvetli araçlarından birisi olmuşsa da ulus devletin aynı zamanda günümüzde emperyalizme karşı direnişte kullanılması gereken en etkin araç olduğudur.

Bu savın desteklenebilmesi elbette bazı önermelerin ön kabülüne bağlıdır. Bunların başında, yaygın tartışmaların aksine günümüzde hala ulus devletin önemini yitirmemiş olduğu önermesi gelmektedir. Özellikle «küreselleşme” ile sınırların önemini yitirdiği neoliberal çevrelerce ya da sınırların sömürünün aşılması için zaten ortadan kaldırılması gerektiği sosyalistler arasında oldukça geniş yer bulan bir tartışma konusudur. Temel savın desteklenmesi için üzerinde durulması gereken ikinci önerme ise, bir siyasi örgütlenme olarak bütün ulus devletlerin, dünya sisteminde aynı konumda olmadıkları, sistemin sürekliliğinin sağlanması açısından farklı devletlerin farklı işlevlerinin olduğu ve bu işlevlerin de ulusal ve ulus dışı düzeylerde sömüren sömürülen ilişkisinin devamında belirleyici olduğudur. Sistemin sürekliliği açısından farklı işlevlere sahip olan devletlerin yurttaşları ulus dışı düzeyde sınıfsal olarak aynı çıkarlara sahip olamaz. Bu bağlamda sömürünün ortadan kaldırılabilmesi için öncelikle emperyalizmin yıkılması gerekecektir. Ulus devlet ve emperyalizm ilişkisini irdeleme amacında olan bu yazı dizisinin ilk yazısını «ulus devleti” tanımaya ayırmayı uygun bulduk.

Ulus devletin ne ifade ettiğinin anlaşılması için öncelikle devlet kavramının netleştirilmesi yerinde olacaktır. Devlet «insanların barbarlıktan uygarlığa geçiş sürecinde toplumlararası farklılaşmanın ortaya çıkışı, toplumların birbirleri ile olan ilişki ve çatışması içinde toplum olarak karşılaştıkları sorunlara getirdikleri çözümün bilinç düzeyinde siyasi ifadesi olarak” ortaya çıkmıştır. (1) Ancak devlet kavram olarak tarih boyunca bugün kullanıldığı şekilde bir anlam ifade etmemiştir ve bugün kullandığımız anlamda modern devletin diğerlerinden ayrıldığı en önemli nokta, modern devletin diğer devlet türlerinin bölünmüş iktidar yapısından sıyrılıp mutlakiyetçi bir yapıya bürünmüş oluşudur.

Bu bakımdan, modern devletin en temel özelliklerinin başında egemenlik iddiası gelmektedir ve bu iddia aslında devlet sınırlarının belirli olmasına dayanmaktadır. İç egemenlik olarak devletin kendi sınırları içindeki otorite uygulayabilecek tek mercii olması ve dış egemenlik olarak belirli bu sınırlar içerisinde başka hiçbir devletin otorite uygulayamamasını içermektedir. Böylelikle, iç ve dış egemenliğin, sınırlarının varlığını ve bunların karşılıklı olarak tanınmasını içerdiğinden bunun 1648´de Westefalya Anlaşması ile kurulan devletlerarası sistemin konusu olduğunun söylenmesi gerekmektedir. Belli bir sınıra sahip olmanın ve bu sınır içinde egemenlik iddiasında bulunmanın dışında devletin diğer temel özellikleri, toplumsal ya da bireysel ihtiyaçların karşılanması için genel geçer kararlar alması bir başka deyişle kamusallığı, meşruluğa sahip olması, otoritesini dayatma, güç kullanma yetkisine sahip olmasıdır. Öyleki Max Weber´e göre, devlet diğer toplumsal kurumlardan farklı olarak fiziksel güç kullanımını meşru olarak gerçekleştirebilecek tek kurumdur.

Öte yandan Friedrich Engels´e göre devlet topluma dışarıdan dayatılmış bir güç değildir ve toplumsal gelişmenin bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Engels devletin ortaya çıkışını kendi sözleri ile şu şekilde ifade etmektedir. …Karşıt iktisadi çıkarlara sahip sınıfların, kendilerini ve toplumu kısır bir savaşın içinde eritip bitirmemeleri için, görünüşte toplumun üstünde yer alan çatışmayı hafifletmesi, “düzen” sınırları içinde tutması gereken bir güç gereksinmesi kendini kabul ettirir; işte toplumdan doğan, ama onun üstünde yer alan ve gitgide ona yabancılaşan bu güç, devlettir.”(2)

Ulus devletin ortaya çıkması 17. yüzyılda Avrupa´da gerçekleşmiştir. Küreselleşme eğilimleri ile ulus devletin arasındaki bağlantının da belirlenmesi gerekmektedir. Küreselleşme ulus devletin güçlenmesini zorunlu kılmıştır. Çünkü küreselleşme dünya ölçeğinde faaliyet gösterecek «modern” ve güçlü bir örgütlenmeyi gerektirmektedir. Küreselleşmenin coğrafi keşiflerden, Sanayi Devrimi´ne uzanan ilk dönemlerinde deniz aşırı faaliyetlerin atması, bunları destekleyecek teknolojik gelişmenin yaşanması, vergilendirilmenin yapılması, iyi yetişmiş işgücünün uzun dönemli amaçlar için kullanılabilmesi kuvvetli hükümetleri gerektiriyordu ve bu hükümetler dağınık halde bulunan prenslikler tarafından değil ulus devletler tarafından kurulabilirdi.(3) Bu bakımdan küreselleşmenin ilk dönemlerinde ulus devletin güçlenmesinde önemli bir etki yaptığını söylemek doğru olacaktır.

Ulus devletlerin Avrupa´dan başlayarak bütün dünyayı egemenliği altına almasında bir dönüm noktası olan süreç ise Fransız Devrimi ile başlamıştır. Burada üzerinde özellikle durulması gereken nokta, Fransız Devrimi ile feodalitenin ve feodal sınıfsal ilişkilerin tasfiye edilmesidir. Bir burjuva devrim olarak Fransız Devrimi´nde sermaye sahibi olan fakat imtiyazlardan yoksun ve hala vergi mükellefi olan burjuva sınıfının (4) derebeylerine karşı verdiği mücadeleyi kazanmasıyla kapitalistleşme hızlanmış, yeni sınıfsal ilişkiler doğmuş, milliyetçilik güçlenmiştir.(5) Fransız Devrimi´nin hem ideoloji olarak hem milliyetçiliğin, hem ulus devletin, hem de liberalleşmenin önünü açan en önemli süreçlerden birisini başlattığını belirtmek gerekmektedir. Bu bakımdan, ulus devletin yükselmesi ile burjuva sınıfının (sermayedarın) yükselmesi ve egemenlik kurması eş zamanlıdır. (6) Burada yukarıda da ifade edilen Engels´in devletin ortaya çıkışı üzerine söyledikleri ulus devletin yükselişi açısından değerlendirilmelidir. Engels´in devletin sınıf çelişkilerinin kontrol altında tutulması ve düzenin sağlanması için gerekli bir güç olarak belirmesi, başka bir deyişle toplumsal ilişkilerden doğması fakat kendini ortaya çıkartan kaynağa yabancılaşması doğrultusundaki savı ulus devletin yükselişi sürecinde de kendisini göstermektedir.

Ulus devletin yapısının belirlenmesi elbette konu açısından oldukça önemlidir. Ulus devlet, sınırları belirlenmiş bir bütün olarak topraklarını, güvenliğini orduları ile güvence altına alan; tek bir para birimi kullanan tek bir hazinesi olan bütün yerel ve dil ve lehçelerin üzerinde oluşturulmuş, ulusal eğitim ile desteklenen ulusal bir dili konuşan; egemenliği altındaki alanda uygulanacak standart bir hukuk sistemine sahip bir kurumdur.(7) Ulus devletin ideal olarak «yurttaşlık” kavramı üzerine kurulması bir başka deyişle her bireyin devlet karşısındaki «eşit” konumunun sağlanması ulus devletin en önemli dayanak noktalarından bir tanesidir. Devletlerin işlevleri, ortak kimliğin savunulması, sosyal düzenin sağlanması ve korunması, bu düzenin sağlanmasında etkili olacak ve bu esnada oluşabilecek sorunların çözümlenmesine yönelik düzenlemelerin yapılması (8) ayrıca, yönetenler ve yönetilenler arasındaki ilişkiyi düzenlemesi, ülkenin savunulması, ekonomik sosyal kültürel olarak vatandaşların gelişmesine uygun ortam sağlayacak olan alt yapıların tesis edilmesi(9) olarak belirtilebilir.

Kaynaklar

(1) Y. Furkan Şen, Globalleşme Sürecinde Milliyetçilik Trendleri ve Ulus Devlet, Ankara: Yargı, 2004, s. 3.

(2) Friedrich Engels, Ailenin Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, İstanbul, Sol Yayınları, 2005, s.199.

(3) Oral Sander, Siyasi Tarih İlk Çağlardan 1918´e, İstanbul: İmge Kitabevi, 2003, s. 144

(4) Murat Sarıca, 100 Soruda Fransız İhtilali, İstanbul: 1970, s.20.

(5) Muharrem Tünay, Siyasal Tarih, Ankara, 1995, s. 103.

(6) Gülten Kazgan, Küreselleşme ve Ulus Devlet Yeni Ekonomik Düzen, İstanbu: Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2002, s. 36.

(7) Şen, s. 39.

(8) Tanilli, s.121.

(9) Şen, s. 31.

Bunları da sevebilirsiniz