İstanbul Barosu, ülkemizin en değerli sivil toplum örgütlerinden biridir. Yirmi yedi binden fazla üyesi olduğu için değil; cumhuriyetin Türkiye ve bizleri, bölgemizin başka ülke ve halklarından daha güzel ve özel bir konuma taşıyan kazanımları noktasındaki duyarlılığından ötürü böyledir.
23 Temmuz Cumartesi günü, İstanbul Barosu’nca düzenlenen bir panelde konuşmacıydım. «88. Yılında Lozan” üst başlıklı bu panelin, alt başlığı çok anlamlıydı: «Bağımsızlık Mücadelesinden Bağımsızlık Belgesine”. Günümüz Türkiyesinde bağımsızlığın, devletlerarası ilişkilerde çoktan müzeye intikal etmesi gereken bir kavram olduğunu düşünenlerin sayıca kalabalık olduğunu bilmek insanı üzüyor.
Beyoğlu’ndaki Orhan Adli Apaydın Konferans Salonu neredeyse dolu. Bu sıcak yaz gününde, daha keyif verici bir şeyler yapmak yerine, emperyalizme pabucunu ters giydirmiş yeni Türkiye’yi, dünya devletler ailesinin eşit ve egemen üyesi yapan bu çok taraflı antlaşma hakkında söylenenleri dinlemeye gelenleri yürekten kutluyorum.
İstanbul Barosu’nun, Lozan konulu panellerine bu ilk katılışım değil. Ne zaman davet alsam, hiç nazlanmadan geliyorum. Dünya egemenlerinin ülkeler ve halklarını kolayca şekillendirip onlara hükmettikleri bir süreçte, varlığımızı tescil eden Lozan Antlaşması’nın, her yıldönümünde değişik boyutlarıyla masaya yatırılmasını çok önemsiyorum.
Bu toplantılar sayesinde bazı değerli hukukçuları yakından tanıma fırsatı buldum. Bunların başında, İstanbul Barosu Genel Sekreteri Av. Hüseyin Özbek var. Her zaman olduğu gibi, panelin oturum başkanlığını yapıyor. Bükülmez bir yurtsever, söylediklerini bilgiye yaslamaya özen gösteren eski bir eğitim emekçisi, cumhuriyetçi bir halk çocuğu ve güvenilir bir dost.
Sayın Özbek’in ilk sözü verdiği, Eski Dışişleri Bakanlarımızdan Prof. Dr. Mümtaz Soysal’ı da, Baro’nun daha önce yaptığı bir başka Lozan panelinde tanımıştım. İrticalen konuşması, kürsüye hükmettiğine ve özgüvenine işaret ediyor. Bir anayasa üstadı olan Soysal, Lozan’dan hareketle sözü Kıbrıs’a getiriyor. Lozan’da olduğunun aksine, Türk tarafının Kıbrıs’ta muhatabıyla eşit statüde masaya oturmadığına dikkat çekiyor. Soysal, KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş’a danışmanlık yaptığı dönemde, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ile yaptığı bir diyaloğu salondakilerle paylaşıyor. Hepimiz, Lord Curzon artık aramızda olmasa da, çağdaş sürümlerinin var olduğunu düşünüyoruz.
Prof. Dr. Süleyman Beyoğlu, Türkiye’nin Lozan’da izlediği azınlık politikasını; Prof. Dr. Mahir Aydın, Mustafa Kemal’in Lozan Antlaşması’nın imza edilmesinden sonra TBMM’de yaptığı bir konuşmayı aktarıyor. Bu satırların yazarı, Türk tarafının müzakere sırasında, Trakya konusunda değişen politikasının neden ve sonuçları üzerinde duruyor. Müzakere başlar başlamaz, TBMM ordularının terhis edilmeye başlanmasının, Lozan’daki temsilcilerimizin pazarlık gücünü tüketen stratejik bir hata olduğunu vurguluyor.
Bu tür toplantılar, yapılmaya devam edilmeli. Konuşulanlar basılıp, dağıtılmalı. Çünkü bilgi, geleceğimizi şekillendirmede hakiki rehber olmaya hala devam ediyor.