Gözaltında veya çeşitli yollarla çocukları kaybedilmiş anneler 21 Mart 1995’te gözaltına alınarak 55 gün sonra işkenceyle öldürülen ve bedeni kimsesizler mezarlığında bulunan bir başka ‘oğlun’ unutulmaması için Galatasaray Lisesi önünde oturma eylemiyle başladılar eylemlerine. 27 Mayıs 1995’ten 13 Mart 1999’a dek her cumartesi konunun gündemde kalması için, çocuklarının bulunması veya en azından akıbetlerine ilişkin kendilerine bir cevap verilmesi için, kayıplardan sorumluların cezalandırılmaları için bir araya geldiler.
Polisten dayak yediler, yerlerde sürüklendiler, biber gazına maruz kaldılar, birçok kez gözaltına alındılar. 13 Mart 1999’da eylemlerinin 200. haftasında İstiklal Caddesi’nin başında dövülüp gözaltına alınınca Galatasaray Lisesi’ne bir daha yaklaşamadılar bile. Eylemler sona erdi.
Bu süre içinde siyasi partileri, sivil toplum kuruluşlarını, gazetecileri ziyaret ettiler. Kimi gazetelerde hafta sonu gündem pek dolu olmadığından yer alabildiler. Siyasi iktidar her dönemde bu konuyu görmezden geldi; ziyaret edilen siyasi parti temsilcileri ise anneleri avutmaktan uzak bir iki cümle edip geçiştirdiler konuyu. Oysa biliyorduk ki işlemek kadar görmezden gelmek de suçun vebalini bırakıyordu boyunlarda. 1980’de ne haksızlık varsa, 81, 82, 83’te; başka boyutlarıyla sürüyordu 2001, 2002, 2003’te…
Sonra 2 Şubat 2011’de konu birden tekrar gündeme geldi. Seçime 4 ay 1 hafta kala. Erdal Eren için 30 yıl sonra gözyaşı döken siyasi iktidar, şimdi de Cumartesi Anneleri ve evlatları için benzer duygusallığını ortaya koydu. 23 Şubat 2011’de Berfo Anne’ye oğlu Cemil’in kaybolmasıyla ilgili soruşturma başlatıldığı haberi verildi ve 30 yıldır bu konuda hiçbir adli soruşturmanın başlatılmadığı.
Bu gelişmeyi iyimserlikle karşılamaya çalışıyoruz, ama bu adımı atan siyasi iktidar aynı zamanda ‘Bizim dönemimizde de bir kayıp olmuş benim haberim yoktu’ gibi bir açıklama yapıyor. Sonra televizyonda aynı gece ana haberde bir sonraki haber, polisin işçileri ve öğrencileri tazyikli suyla püskürtüp copladığı şeklinde oluyor. Kampüs içinde, sokaklarda öğrenciler dövülüyor. O zaman söylenenlerle yapılanlara bakılınca akıllara bir atasözü geliyor: «Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz.”
Sonra dönüp bakıyoruz iktidarın aynadaki yansımasına; bir siluet görüyoruz birden: ‘Ayna ayna var mı benden daha demokratik olan?’ diyor aynaya. Ayna tam cevap verecekken kendisine, küsüyor aynaya. Dönüp sırtını gidiyor, fonda ‘beraber yürüdük biz bu yollarda’ çalıyor… 12 Eylül 1980’de başlayan tersine yürüyüş sürüyor…
12 Eylül’ün Edebiyattaki Yansıması ve ‘Parmak Anne’
Bir Tersine Yürüyüş:12 Eylül Öyküleri: Aziz Nesin, Muzaffer İzgü, Ferit Edgü, İnci Aral, Feride Çiçekoğlu, Cemil Kavukçu, Oya Baydar, Orhan Duru’nun da içinde bulunduğu yirmi sekiz yazardan kırk dört öykünün bulunduğu, Hürriyet Yaşar tarafından hazırlanmış bir antoloji.
Hürriyet Yaşar 1961’de İstanbul’da doğdu. 1983’te Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’ni bitirdi. Çeşitli özel şirketlerde muhasebe, mali işler yöneticiliği yaptı. Anlatmaya Biri Gerek adlı öykü kitabı 2002’de yayımlandı.
Bir Tersine Yürüyüş’te yer alan öyküler şimdiye dek başka kitaplarda yayımlanmış olanların bazıları. Dizilişi ise, ‘bir koca ülkeyi tersine yürütme sürecinin öncesi, kendisi ve sonrasıyla ya da konularının yakınlıklarıyla ilişkili’. Kitapta Abidin Dino´nun gözaltı ve işkenceleri tasvir eden desenleri de yer alıyor. Okuduğumuzun çarpıcılığı, gördüğümüzün çarpıcılığıyla birleşiyor.
H.Yaşar, kitabın önsözünde 12 Eylül sürecine, bunun yarattığı olumsuz etkilere değiniyor; 12 Eylül´ün kendisinde yarattığı en büyük hoşnutsuzluğun ‘koparmak’ olduğundan bahsediyor. Bu durumun geçmişle bugünü, halkla siyasal liderleri, sanatta öncülerle çırakları koparmanın, yabancılaşma ve yozlaşmanın koşullarını oluşturduğunu ifade ediyor.
H.Yaşar´a göre, bu kopuş aynı zamanda edebiyatta ustalarla çırakların da kopuşunu beraberinde getiriyor ve edebiyatta anlatım bozukluklarına, içe kapanmaya ve böylece diyalogsuz, bol monologlu anlatımlara ve doğrudan anlatıma sebep oluyor. Baskılar, sanatsal ve yaşamsal boyutlarda yalnızlaşmaya yol açıyor; çünkü sanatçılar dönemlerinin siyasal ve toplumsal kırılmalarını eserlerine yansıtıyorlar.
Ayrıca bu çalışma H. Yaşar tarafından «bir anımsama ve anımsatma girişimi, 12 Eylül dönemi[ni]…ayrımsatma, onun yaşattığı acıları, sıkıntıları, direnişleri, umutları Türk öykücülüğünde arama çabası” olarak tanımlanıyor.
Birinci bölüm ‘Nereden?’, 12 Eylül dönemi tutuklamalarını, tutuklu yakınlarının endişelerini genel olarak yansıtırken; ikinci bölüm ‘Nasıl?’ işkenceye maruz kalanların, tutuklu yakınlarının bekleyişlerini, endişelerini, ‘sessiz ağıt’larını, tutuklanma süreçlerini, tutukluların yaşadıklarını, gözaltıları, 12 Eylül sonrası endişelerini, sindirme ve bezdirme politikalarını, geride kalanları, ‘elele sıkıca tutunarak ayrılıkları, ölümleri göğüsleyenleri’ anlatıyor. ‘Parmak Anne’ bu bölümde yer alan Ülkü Ayvaz’ın bir öyküsü. İçerideki oğlunu beklerken her geçen gün küçülen bir anne. Sonra da görünemez hale geliyor.
Üçüncü bölüm ‘Nereye?’de 12 Eylül sonrasının manzarası çiziliyor. Bu bölümde, Orhan Duru´nun üç öyküsü ve Berrin Kırımlıoğlu´nun bir öyküsü bulunuyor. Bölüm; ‘İki ayaklı ve dikine duran ilkel yaratıkların bağnazlıkları ve saplantılarını’, 1980 sonrası değişen koşulları ve 1980 öncesini yaşayanların darbe sonrasında bir yabancı konumunda bırakılmalarını ve Türkiye´nin hızla geriye gidişini anlatan öyküleri içeriyor.
Ya Sonra?
Kitapta 12 Eylül öncesi ve dönemini anlatan kırk öykü bulunurken, sonrası ile ilişkilendirilen ‘Nereye?’ kısmında yalnızca iki yazardan dört öykünün bulunması dikkat çekici. Bu iki yazarın, önceki bölümlerde öyküsü bulunmuyor. Elbette bu durum önceki bölümlerde öyküsü yer alan yazarların 12 Eylül sonrasına dair yazmadığı anlamına gelmiyor; ancak yine de bu dönemi daha yakından yaşamış olan insanlar olarak, dönemin onlarda yarattığı karamsarlık ve içe kapanıklığın onları 12 Eylül sonrasını konu alan öyküler yazmaktan uzaklaştırdığı söylenebilir.
Bir Tersine Yürüyüş:12 Eylül Öyküleri bugüne dek 12 Eylül askeri darbesi üzerine yazılan öyküleri bir araya getiren ilk çalışma ve bu özelliği ile bir öncü olduğunu söylemek mümkün. Ancak (kesin olarak) söylemenin mümkün olmadığı şeyler de var kitapta: Feride Çiçekoğlu´nun ‘Doğmuş Kızıma Mektup’ta, kızının yirminci yüzyılın sonunda ‘insanların nasıl hala birbirini yaktığını sor[ması]…’ halinde vereceği cevap, ‘sahtekarlığın geçer akçe olduğu günümüzde’ ona dürüst olmayı nasıl öğreteceği ve öğrettiği takdirde kendisinin de benzer acılar çekmeye maruz bırakılıp bırakılmayacağı gibi.
12 Eylül darbesinin öykücülüğümüzde yansımalarını görmek açısından Bir Tersine Yürüyüş önemli bir kitap. Okumak gerek, 30 yıllık süreç ve bugün daha iyi anlaşılsın; yaşananlar unutulmasın diye.
Bir de 13 Haziran sabahı Berfo Anne unutulmasın diye…
Bir Tersine Yürüyüş:12 Eylül Öyküleri
Hazırlayan: Hürriyet Yaşar
Can Yayınları
Antoloji
295 s.
2006, İSTANBUL.