İçimizdekİ Balık*

Tarih öncesi izleri sürerek kim olduğumuzu nasıl anlarız? Bunun belli başlı iki yolu var. İlki, vücudumuz hakkındaki bilgilerin dünyanın dört bir yanındaki eski kayalardan çıkarılan canlıların fosillerin izini sürmek, diğeri ise yeryüzündeki canlıların DNA’sına bakmak. İnsan vücudunun temel yapısıyla ilgili ipuçlarına ulaşmada geçmişten gelen iskeletlerin (ve daha önemlisi balık) kalıntıların paleontologlar tarafından araştırılarak evrimle ilişkilerini kurmak kadar heyecanlı bir şey yok.

“İçimizdeki Balığın” yazarı bir paleontolog.

Yazar, insan vücudu ile diğer canlılar arasındaki ortak yönleri bulup çıkarıyor. Şöyle temel bir soru soruyor: Milyarlarca yıllık tarihin, bugünkü hayatımız açısından önemi nedir?  Cevabı ise soru kadar kısa değil: “Vücudumuz ve zihnimizin, başka canlılarla ortak parçalarımızdan nasıl ortaya çıktığını anladığımızda bunun cevabını vermiş olacağız diyor yazar. Ve sorular devam ediyor. Neden böyle görünüyoruz? Ellerimizle balık yüzgeci arasındaki benzerlik ne olabilir? Solungaçlarla kulaklarımızı arasındaki bağlantı ne?

Aile ağacımızın uzak noktalarına seyahat etmek

Neden balıklarla başladık bu serüvene? Vücudumuzun bir balığınkiyle çok fazla ortak noktası olmadığını düşünebilirsiniz. Bu ilişkinin ipuçları çok eski kayalara kazınmış durumda. Dünyanın her yerinde fosiller ilk kemikli iskelete sahip canlıların balıklar olduğunu gösteriyor. Tıpkı bizler gibi onların da omurgaları ve kafatasları var. Peki yüzgeçli balıklardan, kol ve bacaklara sahip hayvanlar nasıl evrimleşti? Ana soru bu. Darwin büyük bir cesaretle bu boşluğu dolduran eski hayvanlar yani “geçiş türleri” olması gerektiğini öngörüyor. Bu hayvanlar yüz milyonlarca yıl önce sudan karaya çıkan balıklar. Boyunlarımız ve akciğerlerimizden, uzuvlarımızdan ve ellerimize kadar bu gözü pek canlılara çok şey borçluyuz. Peki ama bu hayvanlar neye benzerdi?

Tiktaalik (balık)

Paleontoloğumuz 2006 yılında evrimin kayıp halkalarında Tiktaalik’i (balık) keşfederek milyonlarca yıl öncesine gidip insan organları ile ilişkinin izini sürüyor. Bu iz sürmede ellerimizin aslında balık yüzgeçlerini andırdığını, kafamızın yapısının soyu çoktan tükenmiş çene kemiği olmayan bir balığınkiyle aynı olduğunu, genomumuzun birçok önemli parçasının solucan ve bakterilerinki gibi işlediğini söylüyor. Keşfedilen fosil balık, canlılar tarihindeki büyük geçişlerden birini, yani karanın balıklarca istila edilişini gösteren bir kanıt olması açısından önemli. Milyarlarca yıl boyunca canlıların hepsi sadece suda yaşarken günümüzden 365 milyon yıl önce karada da yaşar hale geliyorlar. Bu iki ortamda ki hayat birbirinden tamamen farklı. Suyun içinde soluyabilmek için havada solunum için kullanılanlardan çok farklı organlara ihtiyaç var. Sonuçta, bu geçişin gerçekleşmesi için tamamen yeni bir vücut tipinin ortaya çıkması gerekiyordu. İlk bakışta bu iki ortamı birbirinden ayıran çizginin aşılması imkânsız gibi görünür. Ancak, kanıtları inceleyecek olursak her şey farklı bir görünüme bürünmekte. İmkânsız görünen şey, aslında gerçekleşmiştir. Tiktaalik’e baktığımızda ise bir balık olarak geçmişimizi anlayabilme imkânı ortaya çıkmıştır.

Bütün bunları okuyup bitirdiğinizde pencerenizden bakıp doğadan üstün değil onunla bir bütün olduğunuzu hissetmemeniz için hiçbir neden yok.

* Neil Shubin.2010. İçimizdeki Balık. NTV yayınları. 

Bunları da sevebilirsiniz