Cumhuriyet’in İkinci Yüzyılında Musiki Yaşamımızı Devrimci Bir Anlayışla Yeniden Tasarlamak (IV)

Orkestralarımız

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk orkestrası, yukarıda da değindiğim gibi Muzika-yı Hümâyûn’un devamı olarak Nisan 1934’te İstanbul’dan Ankara’ya aktarılan ve günümüzdeki Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası adıyla düzenli konserlerini sürdüren orkestradır.

İlk kuşak bestecilerimizden Cemal Reşit Rey’in (1904-1985) büyük çabalarıyla 1945’te bir senfonik orkestra düzeyine yükselen ve İstanbul Belediyesi’ne bağlanarak İstanbul Şehir Orkestrası adını alan, 1972’de de Kültür Bakanlığına bünyesine alınarak ve adı da İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’na dönüşen orkestramız ülkemizin ikinci senfonik dinleti orkestrasıdır.

Orkestra şeflerimizden Hikmet Şimşek’in (1924-2001) büyük çabalarıyla kurulan üçüncü orkestramız 1977’de kurulan İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’dır.

Dördüncü olarak 1988’de Adana’da kurulan Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası, beşincisi ise 1995 yılında Antalya Oda Orkestrası olarak kurulduktan iki yıl sonra 1997’de de Antalya Devlet Senfoni Orkestrası adını alarak bir senfonik orkestra kimliği kazanan orkestramızdır.

Ülkemizdeki senfonik orkestraları içinde ilk ve tek “bölge senfoni orkestrası” kimliği taşıyan orkestramız olan Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası, yine Hikmet Şimşek’in girişimi ve özverili çalışmalarıyla 23 Eylül 1998’de Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde kurulmuştur.

2001 yılında Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in öncülüğünde ve büyükşehir belediyesine bağlı olarak kurulan Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası ülkemizde belediyeye bağlı ilk senfoni orkestrasıdır.

Borusan Filarmoni Orkestrası, ilk olarak Aralık 1993’te Borusan Oda Orkestrası adıyla kuruldu ve 1999 yılında Borusan Holding’in Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası şefi Gürer Aykal’ı (d. 1942) orkestranın şefliğine getirmesiyle Aykal’ın yönetiminde senfonik bir orkestraya dönüştürüldü.

2007 yılında türünün ülkedeki ilk örneği olarak Cem Mansur (d. 1957) tarafından kurulan ve 16-22 yaşları arasındaki genç musikicilerden oluşan ve de Sabancı Vakfı’nın ana destekçisi olduğu Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası, her yaz, alanlarındaki en iyi şeflerin yönetiminde üç haftalık bir hazırlık dönemi sonrasında Türkiye ve yurtdışında bir dizi konser vermektedir.

2019 yılı Nisan ayında Gedik Eğitim ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı bünyesinde kurulan Gedik Filarmoni Orkestrası İstanbul’da etkinliklerini sürdüren bir senfonik orkestradır ve musiki yöneticisi Cemi’i Can Deliorman’dır (d. 1084).

Bu orkestraların dışında üniversite bünyelerinde de senfonik orkestralar kurulmuştur.

Bunlardan ilki, 1993 yılında özgün bir sanat projesi olarak kurulan Bilkent Senfoni Orkestrası’dır ve günümüzde de son derece başarılı konserlerini sürdürmektedir.

Dokuz Eylül Üniversitesi Senfoni Orkestrası (DESO) 2001 yılında Yavuz Daloğlu’nun önerisi, girişimi ve yönetmeliğini hazırlamasıyla dönemin rektörü Emin Alıcı’nın onayıyla kurulmuştur. Ancak bu orkestranın daha neredeyse en başından başlayarak Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın o dönemki yöneticileriyle bazı öğretim üyelerinin sekter müdahaleleriyle gelişimine set çekilmiş, bu olumsuzluklar karşısında kuruluşundan bir yıl kadar sonra Yavuz Daloğlu orkestra koordinatörlüğü görevinden istifa etmiş, sonuçta büyük özveriyle kurulmuş orkestra işlevsiz hâle getirilmiş, bugün yalnızca adı kalmıştır1.

Hacettepe Üniversitesi Senfoni Orkestrası, 2002 Yılında Konservatuvar Müdürü Ali Doğan’ın teklifiyle ve orkestra şefi Erol Erdinç’in (d. 1945) yönetiminde kurulmuştur. Bu orkestra da Bilkent orkestrası gibi günümüzde de son derece başarıyla konserlerini sürdürmektedir.

Bir başka üniversite orkestrası da Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi bünyesinde kurulmuş Anadolu Senfoni Orkestrası’dır. 2004 yılında kurulan bu orkestra, üniversite bünyesinde bulunan Gençlik Senfoni Orkestrası ve Oda Orkestrası’ndan sonra etkinlik gösteren üçüncü orkestradır. Son yıllarda Uluslararası Eskişehir Festivali’nin değişmez orkestraları arasında yer alan bu orkestra yurt içinde verdiği konserlerle büyük beğeni toplarken yurt dışındaki konserleriyle de dikkat çekmektedir.

Operamız

Her ne kadar opera ve operet ile tanışmamız Osmanlı’nın son dönemlerinde Ermeni asıllı Osmanlı bestecisi Dikran Çuhacıyan (1837-1898) sayesinde gerçekleştiyse de bir devlet programı olarak çoksesli musiki ile opera, operet ve balenin benimsenmesi cumhuriyetin ilk yıllarında gerçekleşmiştir.

Cumhuriyet Halk Fıkrası’nın 1931 programında: “Güzel sanatlara bilhassa musikiye, inkılâbımızın yüksek tecellisi ile mütenasip bir surette, ehemmiyet vereceğiz”2, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1935 programında: “Güzel sanatlara, hele müziğe devrimin yüksek anlayışına uygun bir surette önem vereceğiz”3 ve yine aynı programda “Ulusal opera ve tiyatro önemli işlerimiz arasındadır”4 cümleleri bu gerçeğin kanıtlarıdır.

Gençlik günlerinden beri vals yapan, Batı musikisinden özellikle valsleri ve opera parçalarını (sözgelimi Puccini’nin Tosca operasından tenor aryası, Carmen operasından parçalar gibi) yeğleyen, 1913-1915 yılları arasında Sofya’da askerî ataşe olarak görev yaptığı sırada opera temsilleri seyreden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün opera ve baleye kayıtsız kalması düşünülemezdi.

Türkiye’de ilk opera temsili, 19 Haziran 1934 gecesi Ankara Halkevi’nde sahnelenen, konusunu Atatürk’ün önerdiği, metnini yönlendirdiği, hattâ bazı yerleri doğrudan doğruya yazdığı ve düzelttiği Münir Hayri Egeli’nin (1903-1970) cöngü üzerine Ahmed Adnan Saygun’un (1907-1991) bestelediği Özsoy operasıdır5. Özsoy’u Atatürk, Türkiye’yi ziyaret edecek olan İran şahı Reza Pahlavi’nin onuruna besteletmiştir. Cöngü Firdevsî’nin Şehnâme’sinden uyarlanmış Türk ve İran halklarının kardeşliğini konu etmektedir.

Özsoy’dan sonra Türkiye’de düzenli opera temsilleri Ankara Devlet Konservatuvarı Tatbikat Sahnesi ya da kısa adıyla Tatbikat Sahnesi’nde verilmeye başlanmıştır.

Devlet Konservatuvarının her yıl sayısı biraz daha artan mezunları ile kadrosu yavaş yavaş tamamlanan güçlü bir Tatbikat Sahnesi doğmuş ve 1941 yılından Devlet Tiyatrosu kuruluşuna ilişkin olan kanunun uygulamasına başlandığı 1948 yılına kadar geçen 7 yıllık uzunca bir dönem içinde Ankara, yokluğu şiddetle durulan, ciddi bir tiyatro topluluğuna bu sayede kavuşabilmiştir.

Tatbikat Sahnesi’nde gerek opera gerekse tiyatro bölümünün temsilleri ilk yıllarda, uzun aralıklarla verilebilmiş, bir mevsim içinde iki, en fazla üç eser ancak çıkarılabilmiştir. Bunda devamlı bir tiyatro binasına sahip olunmamasının da büyük etkisi olmuştur. Devlet Konservatuvarı Tatbikat Sahnesi’nin ilk temsilleri ancak halkevinde, binanın ve sahnenin halkevi gereksinimlerine gerek duyulmadığı günlerde verilebiliyor, bu yüzden devamlı ve düzenli bir etkinlikle çalışma olanakları sağlanamıyordu.

Devlet Konservatuvarı Tatbikat Sahnesi’nde sahnelenen ilk opera 1939-1940 eğitim ve öğretim yılında Wolfgang Amadeus Mozart’ın Bastien ile Bastienne çığırgılı oyunudur6. Sözgelimi Bundan sonra 1941 Nisan’ında Giacomo Puccini’nin Tosca operasının ikinci perdesi oynandıktan bir ay sonra, gene Puccini’nin Madam Butterfly operasının bu kez tamamı sahneye konmuş fakat tatbikat sahnesinde ikinci bir operanın Ludwig van Beethoven’in Fidelio’sunun temsil edildiğini görmek için bir yıl beklemek gerekmiştir7.

Türkiye’de devlet operası 1949 yılında “Devlet Tiyatrosu Kuruluşu Hakkındaki Kanun” çerçevesinde Devlet Tiyatrolarına bağlı bir sahne sanatları dalı olarak örgütlenmiştir8:

Madde 1 – Ankara’da Millî Eğitim Bakanlığına bağlı tüzel kişiliği haiz, dram ve opera bölümlerini ihtiva eden bir Devlet Tiyatrosu kurulmuştur. Devlet Tiyatrosu bir genel müdür tarafından idare edilir. Dram ve opera bölümlerinin başında birer baş rejisör bulunur.

Devlet Operası 21 yıl Devlet Tiyatrosu bünyesi içinde gelişmeye çalıştıktan sonra1970 yılında “Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü Kuruluşu Hakkında Kanun” ile bağımsız hâle geldi9:

Madde 1 Ankara’da Millî Eğitim Bakanlığına bağlı tüzel kişiliği haiz bir “Devlet Opera ve Balesi” Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Devlet Opera ve Balesi bir genel müdür tarafından yönetilir.

Opera ve bale kurumlarımız işte bu kanunun yürürlüğe girdiği günden günümüze kadar bu kanun çerçevesinde sanatsal etkinliklerini yürütmüştür. Ancak ilk kurulduğu yıl Devlet Tiyatrosu gibi Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak örgütlenmiş olan Devlet Opera ve Balesi, 1971’de Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlanmıştır (aynı şekilde Devlet Tiyatrosu da).

Balemiz

Her ne kadar Osmanlı döneminde Avrupa’dan gelen sanatçılar sarayda, şölenlerde dans gösterileri vermişlerse; II. Mahmud ve I. Abdülmecid dönemlerinde Avrupa ülkelerine gönderilen elçiler, sefaretnâmelerine seyrettikleri opera ve bale gösterilerini yazmış olsalar da Türkiye’de bale eğitimi gerçek anlamda, 1917 Bolşevik Devrimi sonrasında Rusya’dan kaçan ve İstanbul’a yerleşen Beyaz Rus dansçılar sayesinde başlamıştır.

Başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere, dönemin konuyla ilgili yöneticileri, İstanbul’da özel bale okulu olan Lydia Krassa Arzumanova’yı10 (1897-1988) bale eğitimi konusunda görüşlerini almak üzere 1929’da Ankara’ya davet etmiştir. Arzumanova, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa ile görüştükten sonra İstanbul’a dönmüş kurduğu bale okulunda öğrenci yetiştirmeye devam etmiştir.

Arzumanova, 1941’de Belediye Konservatuvarı’nda, 1942’de de Eminönü Halkevi’nde bale dersleri vermeye başlamış, elli dokuz kız ve bir erkek öğrenciden oluşan “Bedii Raks Topluluğu” adını verdiği bale topluluğu ile çeşitli bale gösterileri gerçekleştirmiştir. 1944’te musikisi Adnan Saygun’a, koreografisi Arzumonava’ya ait 6 sahnelik Bir Orman Masalı adlı bale, aynı topluluk tarafından Halkevleri’nin 12. kuruluş yıldönümünde Eminönü Halkevi’nde ve Ankara’da sahnelenmiştir. Bir Orman Masalı, cumhuriyet döneminde yaratılmış ve sahnelenmiş ilk bale eseridir.

Devlet balesinin tarihçesine gelince; daha sonra Ankara Devlet Konservatuvarı’na bağlanacak olan ilk resmî bale okulu 1948 de İstanbul’da çağdaş balenin öncülerinden Dame Ninette de Valois’nın11 (1898-2001) yönetiminde ve öğreticiliğinde İstanbul Yeşilköy’de “Yeşilköy Bale Okulu” adıyla kurulmuştur. Bu okul kurulduktan iki yıl sonra Ankara’ya aktarılmış ve Ankara Devlet Konservatuvarı’na bağlı Bale Bölümü olarak yeniden örgütlenmiştir.

Ankara Devlet Konservatuvarı Bale Bölümü’nün ilk temsili 1950’de gerçekleşmiş, bu ilk temsilde Ulvi Cemal Erkin’in (1906-1972) musikisi yazdığı ve okulun öğretmenlerinden Joy Newton’un koreografisini yaptığı Keloğlan balesi sahnelenmiştir.

Günümüzde operalarımız ile balelerimiz Kültür ve Turizm Bakanlığı çatısı altında Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü adı altında örgütlenmiştir ve de şu kurumlardan oluşmuştur: Anlara Devlet Opera ve Balesi, İstanbul Devlet Opera ve Balesi, İzmir Devlet Opera ve Balesi, Mersin Devlet Opera ve Balesi, Antalya Devlet Opera ve Balesi ve Samsun Devlet Opera ve Balesi.

Bu kurumlar, aylık planlanmış opera ve bale temsillerini bulundukları kentlerde olağan programlar çerçevesinde sürdürmektedirler. Bunların dışında Devlet Opera ve Balesi’nin düzenlediği ve her yıl gerçekleştirilen şu festivaller sürdürülmektedir: Uluslararası Aspendos Opera ve Bale Festivali, Uluslararası Efes Opera ve Bale Festivali, Uluslararası İstanbul Opera ve Bale Festivali, Uluslararası İstanbul Bale Yarışması ve Gala Gecesi, Uluslararası Bodrum Bale Festivali ve Eskişehir opera Bale Günleri.

(devam edecek)

1 Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın web sayfasında yer alan, Önder Kütahyalı’nın yazdığı “Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tarihçesi” pek çok yönden öznel, tutarsız ve yanlış bilgilerle doludur. Bu tarihçedeki DESO ile ilgili cümleler de gerçeği yansıtmamaktadır.

2 C. H. F. Nizamnamesi ve Programı, Ankara, TBMM Matbaası, 1931, s. 36.

3 C. H. P. Programı, Ankara, Ulus Basımevi, 1935, s. 39.

4 Aynı program, s. 44.

5 İlk sahnelenmesinde üç perde ve on iki tablodan oluşan Özsoy operası, 3 Şubat 1982’de Atatürk’ün 100. doğum yıldönümü nedeniyle, tam 48 yıl sonra tekrar sahnelenmesi gündeme geldiğinde eserin bestecisi Ahmet Adnan Saygun bu operayı bir perdelik özet hâline getirmiştir.

6 Alm. Singspiel.

7 Yavuz Daloğlu, Aynı eser, s. 26-27.

8 T. C. Resmî Gazete, Sayı: 7234, Ankara, 16 Haziran 1949, s. 16385-16386: Kanun No: 5441, Kabul Tarihi: 10.06.1949. Bk. Yavuz Daloğlu, Aynı eser, s. 133-140.

9 T. C. Resmî Gazete, Sayı: 13557, Ankara, 23 Temmuz 1970, s. 1-4: Kanun No: 1309, Kabul Tarihi: 14.07.1970. Ayrıca bk. Yavuz Daloğlu, Aynı eser, s. 142-149.

10 Türk vatandaşı olduktan sonra Leyla Arzuman adını almıştır.

11 İrlandalı dansçı, koreograf. Vic-Wells sonradan Sadler’s Wells ve bugünkü adıyla İngiliz Krallık Balesi’nin aynı zamanda kurucusudur.

Bunları da sevebilirsiniz