Kuvayimilliyeci Bir Din Adamı – Müftü Ahmet Hulusi Efendi

Güzel İzmir’in işgal edileceği söylentileri çıktığında ilk harekete geçen yerlerden biri de Denizli idi.

15 Mayıs 1919 Perşembe sabahı İzmir işgale uğradı. Kara haber Denizli’ye kısa sürede vardı. İstilacı Yunan birliklerinin güzel İzmir’e çıkışından 4 saat kadar sonra Denizli tarihi bir olaya sahne oldu.

Dünya Savaşında çarpışan Denizlili gençler büyük bir sancak yaptırmışlardı. Üzerinde “Yaşasın Vatan” yazısı bulunuyordu. Alay 67, tabur 24 kur’alı efradın yadigârıdır yazısı da dikkat çekiyordu. Un Pazarı Camii’ne hediye edilen sancağın diğer yüzünde fetih suresi yazılıydı. Bu sancağı, camiden alan Müftü Hulusi Efendi, şehre tellallar saldı, halkı Bayramyeri’ne topladı. Ahali, giderek meydanda toplandı.

Hulusi Efendi, konuşma anını beklerken, Mutasarrıf 1 Faik Bey’e duygu dolu sözlerle hitap etti:

-Mutasarrıf Bey, hükümet işgale karşı gelmemeyi emrediyor. Ben, bu hükümetin düşman işgali altında esir vaziyette olduğu görüşündeyim. Padişah ve halife de aynı durumdadır. Özgür olmayanın savaşı da makbul ve muteber değildir. Biz, her karışı atalarımızın kanıyla sulanmış bu mübarek beldeyi, hayatta oldukça teslim edemeyiz. Millet, onur ve namusunu korumak ve savunmak kararındadır. Rica ederim bize engel olmayınız.

Faik Bey’in gözleri doldu, eğilip müftünün elini öptü. Sonra yanındaki komiser Hamdi ve İbrahim beylere, mitinge yardımcı olunması emrini verdi. Bu arada meydan dolmuştu. Önde sancak, ardında Müftü Ahmet Hulusi meydana vardı. Meydandaki belediye binasının balkonunda yerini alan Faik Bey ve Belediye Başkanı Tevfik Bey ile Müftü Efendi, ellerinde bayraklarla meydanı dolduran halka dikkatle baktı. Tarihi sesleniş o zaman başladı:

-Muhterem Denizlililer; hemşerilerim. Bugün sabahın erken saatlerinde İzmir, Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Bu saldırıya karşı kayıtsız kalmak, dine ve devlete ihanettir. Cihat tam anlamıyla bir dini görev olarak karşımızdadır. Karşımıza çıkarılan Yunan’a biz yenilmedik. Yunanlıların bir Türk ilini ellerine geçirmelerinin ne anlama geldiğini, İzmir’de şu birkaç saat içinde işlenen cinayetler gösteriyor. Silahımız olmayabilir, topuz, tüfeksiz, sapan taşlarıyla düşmanın karşısına çıkacağız. Silah ve cephane azlığı veya yokluğu hiçbir zaman mücadeleye engel teşkil etmez. Fetva veriyorum; elinizde hiçbir silahınız olmasa bile yerden alacağınız taşları düşman üzerine atmak suretiyle karşı koyunuz.

Bu sözlerle, istilacı düşmana karşı ilk direniş ilan edilmiş, cihat fetvası verilmişti. Denizli halkı, İzmir faciasından yaklaşık 4 saat sonra yapılan bu miting ile Milli Mücadele tarihinin ilk sayfasını yazıyordu.

Konuşmanın ardından belediyede yapılan toplantıda, komşu ilçe ve illerle de temasa geçilmesi kararlaştırıldı. İzmir’e komşu olan Aydın, Denizli’de yaşananları bir telgraf ile öğrendi. O sırada hükümet doktoru olan Mazhar ( Germen) Bey, anılarını Cemal Kutay’a şöyle anlatıyordu2:

-Denizli’de müftü olan Ahmet Hulusi Efendinin rehberlik ettiği miting haberi ve onu takiben müftü efendinin imzasının taşıyan telgraf Aydın’a geldi. Ben, heyeti milliye tabirini ilk defa bu telgrafta gördüm. 57. Tümen komutanı Miralay Şefik Bey’in davet ettiği şahıslar arasındaydım. Kumandan, telgraf metnini bizzat okuyarak, “ Denizli müftüsü tutulacak en sağlam ve vatansever yolu bize göstermektedir. Burada da böyle düşünen ve hareket eden kişiler çıkmasını dilerim” dedi.

Ahmet Hulusi Efendi giderek, cepheyi kuvvetli hale getiriyordu. Yaptıkları ise düşman gözlerden kaçmamıştı. Yerli Rumlar kendisine direniş hazırlığından vazgeçmesini öğütlüyordu. “Denizli Yunan kuvvetlerinin eline geçtiği zaman, sarığını başına dolayıp cesedini sokaklarda gezdiririz” diye tehdit mesajları gönderiyorlardı.

Öte yandan, direniş haberleri İstanbul’un da dikkatini çekiyordu. Jandarma Genel Komutanı Ali Kemal paşa, Sadrazam Damat Ferit’ten aldığı görevle Denizli’yi ziyaret etti. Amacı, müftü efendiyi bulup, bu işten vazgeçirmekti. Hulusi Efendi’yi evinde ziyaret edip şansını denedi.

-Padişahımızın size selamını getirdim. Memleketin selameti, mütareke hükümlerinin uygulanmasındadır. Bu gerçeğin halka, din adamlarınca açıklanması halifenin tercihine riayettir.

Bu kadarla da yetinmedi; Denizli’de başlayan hareketin çevre illere yayılmasının hükümeti zor durumda bırakacağını belirtti. Daha büyük felaketlere yol açabilecek bu işten kaçınılmasını istedi. Aldığı cevap tarihe geçecek cinsten olduğu için, aynen alıntılıyoruz:

Paşa hazretleri, bir memleket için düşman işgaline uğramak ve bağımsızlığını kaybetmekten daha büyük felaket düşünülebilir mi? Zatı şahane, aynı zamanda halifedir. Bunun makbul ve meşru olması, ancak vatanın bağımsızlığı ve özgürlüğü ile mümkündür. İşte biz bunu yapmak için ant içtik. Emin olunsun ki, başkaca arzumuz yoktur. Şimdilik tek dava, vatanı düşman işgalinden kurtarmaktır. 3

Müftü Ahmet Hulusi Efendi’nin öncülüğündeki bu örnek girişim, İstiklal Harbi’nin ihmal edilen dayanaklarından biriydi. Ulusal mücadele süresince nice örnekleri görüldü.

1 Dönemin idari sisteminde mülki amirdir. Kaymakam, mutasarrıf ve vali şeklinde sıralanır. İlçeden büyük, ilden küçük yerlerin idari amiridir.

2 Cemal Kutay, Milli Mücadelede Öncekiler ve Sonrakiler, 2. Cilt, s. 37

3 Cemal Kutay, Kurtuluşun ve Cumhuriyetin Manevi Mimarları, s. 50

Bunları da sevebilirsiniz