Kut’ül Amare Zaferi (29 Nisan 1916) ve Kut Hatırası

28/Şubat/2014 (Cuma)- 3 Mart 2014 (Pazartesi)

26/Şubat/ 2014 çarşamba günü Ankara Irak Kültür Ateşeliğinden Muhammed Beyatlı Bey telefonla şahsımı arıyor ve “Hilmi Bey, Cuma gün Irak Kut kentine gideceksiniz” diyor. Nedir ne değildir, öğrenemeden yurt dışı işlemleri için pasaportumu Muhammed Bey vasıtası ile Irak Büyükelçiliğine gönderiyorum. Muhammed Bey aynı zamanda Türk Dışişleri Bakanlığına da bilgi verecekti. Bu arada KUT kentinde Üniversite Günleri olduğunu öğreniyorum. İlgi ve çalışma saham olan “Ratlarda (Sıçanlarda) Damar Anastomoz Tekniklerini” anlatacağım. Öğretim görevlisi. Dr. Semih Öz Bey ve Fakülte Bilgi işlemden Zekeriya Bey birlikte bana üç adet video görüntülerini daha önce hazırladığımız CD ve DVD’leri çoğaltıyorlar. Akşam eve geldiğimde eşim Müjgân Hanıma Irak’a gideceğimi söylüyorum. O acele bir şekilde bavulumu hazırladığında, günün ışıkları aydınlanmaya başlamış ve Tren garına doğru yola çıkmıştım.

Ankara’da yol arkadaşım aziz dostum Konya Selçuk Üniversitesinden Prof. Dr. Hanifi SOYLU Beyle buluşuyoruz. Muhammed Bey bizi havalanına bırakıyor. Irak Kültür Ateşe Yardımcısı Dr. İkbal Hanım’da geldikten sonra THY Irak/Bağdat uçağına binmiştik. Hâlâ rüya gibi idi. Nasıl oldu. Nasıl gidiyorduk. Hanif’i Bey’de bende bilemiyorduk. Esas organizasyonu Yurt Dışındaki Iraklı Doktorlar Derneği Başkanı Op. Dr. Aydın BEYATLI Bey yapmıştı. Uçağımız Bağdat’a 2 saat sonra inmişti. Bağdat’dan Kut şehrine bizi karşılamaya gelen Wasıt Üniversitesi doktorlarından Naserr Beyin otomobili ile gidecektik. Yolculuğumuz biraz hızlı da olsa güzel geçti. Araçların çok hızlı olma sebebini daha sonra anlıyorum o sıralar IŞİD terör örgütü eylemlerine Irak’ta yeni yeni başlamaktadır. Hiçbir araç gecenin karanlığına kalmak istemiyor. Diğer bir otomobille de Dr. İkbal Hanım ve Eşi de Kut’a geldiler. O gün dinleniyoruz. Ertesi gün hareketli geçeceğe benziyor.

1/Mart/2014 (Cumartesi)

Sabah erkenden Dr. Naseer Bey bizi arabasıyla alıyor, Kut kentindeki Hastaneleri dolaştırıyor. Özellikle Çocuk bölümlerini. Çünkü Hanifi Bey Neonatolog (yenidoğancı). Öğleden sonra Üniversitenin Rektörlük başta olmak üzere hemen hemen her birimini dolaşıyoruz. Fakülteler’de dâhil: Edebiyat, Tıp, Diş Hekimliği, Güzel sanatlar, Bilgisayar, Mühendislikler vd. Akşama doğru Türk Şehitliğine Wasıt Üniversitesi Rektör Yardımcısı ile birlikte gidiyoruz. Ziyaretçi defterine şu satırları yazmak kısmet oldu: “Ey Müslüman Türk Şehitleri, Toprağın bağrında yatıyorsunuz, Peygamberin sancağı altında bizler için şefaat eyleyin, Allah ecrinizi mükafatlandırsın”.

Şehitlik pırıl pırıldı. Bakımlı, tertemiz ay yıldız kabartmalar yapılmış sade mezar taşları vardı. Bayram günleri Kut halkı çoluk çocuk buraya ziyarete gelirmiş. Kur’an okunur, çiçekler bırakılırmış. Şehitlikten şehir merkezine hareket ediyoruz. Sonra Kut’ül Amare savaşındaki İngiliz komutanın karargah olarak kullandığı eve gidiyoruz.

Ev harabe halinde idi. Yanındaki Osmanlı evinin (Halil Paşanın konağı) ve onun fotoğraflarını çekip Dicle kıyısında yürüyoruz. Aklımda Kutül Amare’de 1916 yılında İngilizlere karşı kazandığımız zafer var. Burada Halil Paşa (Enver Paşa’nın amcası) komutasındaki Osmanlı ordusu İngiliz ordusunun komutanları Tawshend’da dâhil esir alarak perişan etmiştir. Çanakkale zaferinin ardından kazanılan bu savaş, I. Cihan Harbindeki en büyük zaferlerimizdendi. Kut’ül Amare’de 13 bin 300 İngiliz askeri ile 13 general 481 subay esir alındı ve 40 binden fazla İngiliz askeri öldürüldü. 29 Nisan 1916 günü İngiliz ordusu, Osmanlı ordusuna teslim oldu. Kut’ül Amare’de Osmanlı ordusu 25 bin şehid verdi. I. Dünya Savaşında Bağdat’ın ele geçirilmesi İngilizler için çok önemlidir. Orta Doğu üzerinde Emperyalistlerin “Bir damla kan, bir damla petrol-Winston Churchill–” mantığı ile üşüştükleri bir Osmanlı Coğrafyasıdır.

Bağdat’a doğru ilerleyen İngiliz ordusu Selman-ı Pak’da durdurulur. Selman-ı Pak Muharebesinde Osmanlı ordusu 18.000 şehit verirken İngiliz ordusu 10.000’e yakın kayıp verir. General Townshend Güneydeki Kut şehrine çekilir. 3 Aralık’ta Kut (Kut’ül Amare) şehrine giren General Townshend kendisine İngiliz Ordusu tarafından yardım geleceğine emindir. Osmanlı Ordusu Kut Şehrini 7 Aralık 1915’te kuşatır. İngilizler Kut’u kurtarmak için General Aylmer komutasında saldırır ama Şeyh Saad muharebesinde 4.000 asker kaybedip çekilir. Savaşın Türklerin lehine geliştiğini fark edemeyen Sakallı Nureddin Paşa geri çekilmek ister. Bunun üzerine yerine Halil Paşa (Enver Paşa’nın amcası) ordu kumandanı olur. İngilizler Kut’u kurtarmak için yine saldırır. Ancak 13 Ocak 1915’te Vadi muharebesinde 1600 asker, 21 Ocak 1915’te Hannah muharebesinde 2700 asker kaybedip tekrar geri çekilirler. 8 Mart 1916’da Sabis’te tekrar hücum edip Ali İhsan (Sabis) Paşa tarafından bozguna uğratılıp 3500 asker kaybederler. Genel Ordu Kumandanı Alman Baron von der Goltz ölünce yerine Halil Paşa genel kumandan olur ve 20.000-30.000 asker takviyesi yapar. Diğer bir taraftan General Percy Lake bir daha saldırır ancak Dujayla’da 4000 asker kaybedip çekilir. Kut’u kurtarmak için Ruslar’dan yardım istenir, ancak Kermanşah’ta bulunan General Baratov’un yardımı Osmanlı Ordusunca engellenir. İngilizlerin Dicle Nehrinden gemi ile gönderdiği yiyecek yardımı da nehire zincir çeken Ali İhsan Paşa’nın eline düşer. General Townshend’in önerdiği 2 milyon Pound’luk rüşvet Halil Paşa tarafından reddedilir. 147 günlük kuşatma ardından 29 Nisan 1916’da tüm İngiliz ordusu teslim olur.[1]

Hali Paşa Hatıralarında şunları yazar:

Kut 29 Nisan 1916 günü düşmüştü. Orduma şu günlük emri neşrettim:

ORDUMA.

Arslanlar,

1 – Bugün Türklere şerefli şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın müşemmes semasında şühedamızın ruhları şadü handan pervaz ederken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum,

2 – Bize ikiyüz seneden beri tarihimizde okunmayan bir vakayı kaydettiren Cenâb-ı Allah’a hamdü şükür eylerim. Allah’ın azametine bakınız ki, bin beş yüz senelik İngiliz Devleti’nin tarihine bu vakayı ilk defa yazdıran Türk süngüsü oldu. İki senedir devam eden cihan harbi böyle parlak bir vaka daha göstermemiştir,

3 – Ordum gerek Kut karşısında ve gerekse Kut’u kurtarmaya gelen ordular karşısında 350 subay ve on bin neferini şehit vermiştir. Fakat buna mukabil bugün Kut’da 13 general, 481 subay ve 13.300 er teslim alıyorum. Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30.000 zayiat vererek geri dönmüşlerdir.

4 – Şu iki farka bakınca cihanı hayretlere düşürecek kadar büyük bir fark görülür. Tarih bu vakayı yazmak için kelime bulmakta müşkülâta uğrayacaktır.

5 – İşte Türk sebatının İngiliz inadını kırdığı birinci vakayı Çanakkale’de, ikinci vakayı burada görüyoruz.

6 – Yalnız süngü ve göğsümüzle kazandığımız bu zafer yeni tekemmül eden vaziyeti harbiyemiz karşısında muvaffakiyeti atiyemizin parlak bir başlangıcıdır.

7- Bugüne Kut Bayramı namını veriyorum. Ordumun her ferdi, her sene bu günü tesit ederken şehitlerimize yasinler, tebarekeler, fatihalar okusunlar. Şühedamız hayatı ulyatta, semevatta kızıl kanlarla pervaz ederken, gazilerimiz de atideki zaferlerimizle nigehban olsunlar. [2]

MİRLİVA HALİL Altıncı Ordu Kumandanı 29.4.1916

Bu zafer, 29 Nisan’lar da NATO’ya üye olduğumuz 1952 yılına kadar “KUT bayramı” olarak kutlandı. 1952 yılından itibaren “KUT BAYRAMI” kutlamaları Menderes Hükümeti tarafından kaldırıldı ve Türk Milletine unutturulmaya çalışıldı…..

2/Mart/2014 (Pazar)

Wasıt’ta Üniversite Eğitim Günleri kutlamaları başlayacak. Irak bayrağının göndere çekilmesi ve Millî Marşın okunması ile törenler başlıyor. Uniter devletin Bayrağı dalgalanıyor. Herkes Irak’ın Uniter yapısını algılamayanlara, saygı göstermeyenlere çok kızıyor. Törenler ve konuşmalar arka arkaya devam ediyor. Bazı yeni birimlerin açılışları var. Tıp Fakültesi, Diş Hekimliği Fakültesi ve birçok Fakültenin öğrencileri ile hoşça vakit geçiriyoruz. Bu arada yaşça bizden büyük bir hoca bize Türkçe çıkışıyor. “Kut’a gelirsiniz benim nasıl haberim olmaz” diye. Biz Türkiye’den bir hoca sanıyoruz. Meğer Ankara Üniversitesi mezunu ve ihtisasını Ankara Tıp’da yapmış Kut’lu bir doktormuş. Türkçesi bir Türk’ten ayırt edilmeyecek kadar mükemmel. Akşam buluşacağımıza söz verip törenlere katılmaya devam ediyoruz. Öğleden sonra Prof. Dr. Hanifi SOYLU Beyin ve benim konuşmalarımız var. Hanifi Hoca “yeni doğan”la ilgili bir konuşma hazırlamış onu sundu. Şahsım ise video üzerinden “Ratlarda (sıçanlarda) Damar Anastomozu, Mikrocerrahi Tekniklerini anlatıyor. Savaş cerrahisinde, kazalarda ve her türlü yaralanmalarda gerekli olabilecek teknik olduğu için ilgi ile takip ediliyor.

Akşam Ankara Üniversitesi mezunu Dr. Raşid Beyle buluştuk. Bize kapalı çarşı (Kumaşçılar Çarşısı) benzeri mahalleri gezdirdi. İngilizlere ait mezarlık da çarşıya yakın bir yerde bulunuyor. Fakat Osmanlı Türk Şehitliğine gösterilen ihtimam yoktu.

Kut: İngiliz mezarlığı

Akşam ve yatsı namazlarını da birlikte bir Osmanlı yapımı Camiî’de (El Kut-u Kebir camii-1851) eda eyledik. Dicle’nin üzerindeki köprülerin yarısını dolaştık. Dicle muhteşem bir nehirdi. Öyle bir nehir daha önce görmemiştim. Tuna bile bu kadar geniş değildi diye hatırlıyorum.

3/Mart/2014 (Pazartesi)

Sabah Wasıt Üniversitesi ile bir ön protokol imzalayacağız. Karşılıklı öğretim üyesi ve öğrenci değişimi için. Öğleden sonra öğrencilerle görüştükten sonra Dr. İkbal Hanım’ın Kut’taki geçici evine uğrayacağız. Derken akşam olmuştu. Dr. Raşid Bey arabası ile bizi alıp tekrar Kut’u gezdiriyor. Büyük bir Lunapark sahasına varıyoruz. Fakat içeri girmiyoruz. Gece Bağdat’a yola çıkacağız dinlenmemiz gerekiyor. Kut’ül Amare’den Bağdat’a ve Bağdat’tan Türkiye geri dönüşümüz uçakla hava alanında tamamlandığında dört gün nasıl geçmişti, bir türlü fark edememiştim. Fakat fark ettiğim şu husus vardı. Irak’ta Savaş’tan önce 40.000 doktor varmış. Bugün ise yurt dışına göç veya şehit olma nedeniyle 20.000 kalmışlar. Her alanda öğretim üyesi olarak biz Wasıt ve benzeri Üniversitelere destek olmaz isek ABD’li, Kanadalı, Avrupalı, Japonyalı, Çin’li bir çok ülkenin akademisyeni bu boşluğu dolduracaktı. Prof. Dr. Hanifi Soylu Beyle Hava alanında ayrılıyoruz. O Konya’ya, ben Eskişehir’e yola koyuluyoruz.

………………..Kut’ül Amare Ziyaretinden Sonra

Eskişehir’den Hayati ÇETİN Beyle 2 Nisan 2014 tarihinde Rektör Prof. Dr. Azmi ÖZCAN Beyin daveti üzerine Bilecik Şeyh Edebalî Üniversitesine giderek Kut gezisinin hatıralarını paylaşıyoruz. Barış ve huzur içine olan Kut’ül Amare kentini, Müminler kardeştir temel ilkesi çerçevesinde algılamak gelecek için çok önem taşıyor. Büyük çoğunluğu Şii Arap olan bu kentte Sünnilerde huzur içinde bulunuyorlardı. Osmanlı barışı içinde yıllarca bu vatan coğrafyası mezhep kaygılarından uzak yaşadı. İslâm mezheplerinin bugün her zaman olduğundan daha fazla bir birlerine hoş görü içinde yaklaşması gerekiyor. Kut bu misyonu da üstlenecek bir kent. Bunun kıymeti; siyasiler, aydınlar ve akademisyenler tarafından bilinmelidir. Gelecek sorumluluk sahibi insanlar tarafından inşa edilebilir. Farklılıklarımızla birlikte yaşama, hayatın keşfedilmesi gereken gerçeğidir. Bu gerçek keşfedilmediği sürece kırgınlıklar huzura, savaşlar barışa tebdil edilemez.

29 Nisan 2014

Kut ziyaretinde arkadaşım Prof. Dr. Hanifi Soylu Selçuk Üniversitesinde “29 Nisan 2014” tarihinde tertip edecekleri “98. yıldönümünde Unutulan zafer: Kut’ül Amare” konferansından bahsetmişti. Konuşmacı olarak bu konunun uzmanı bir Tarihçi ismi sormuştu. Kırıkkale üniversitesinden Dr. Osman AVCI Beye ulaşıyoruz. Sağ olsunlar bizi kırmıyor. “Kut’ül Amare: Şanlı Tarihimizin Unutulan Bir Sayfası” isimli konuşmalarını hazırlıyorlar. Hanifi Bey şahsımından “Kut’ül Amare Zaferinin Günümüze Yansımlarından” bahsetmemi istiyor. 29 Nisan 2014 tarihinde oturum başkanı Hanefi Hocam konuşmacılar Orhan Bey ve şahsım Selçuk Üniversitesinde bu şanlı zaferi öğretim üyeleri ve öğrencilerle kutluyoruz.

Aziz dostumuz Rıdvan Durakdemir’in yıllar öncesinden itibaren Eskişehir Kamuoyu Kut’ül Amare Zaferini duyurduğunu iyi bilir. Konya’ya yola çıkmadan önce ondan muhtelif mekanlarda sergilediği iki A4 büyüklüğündeki elli adet Kut’ül Amare fotoğraflarını istirham ediyorum. Bize o kıymetli fotoğrafları emanet ediyor. Konya’ya götürüyoruz. Rıdvan Bey Kardeşimiz bir derviş sabrı, bir sanaatkar zarafeti, bir ilim insanı tecessüsü (merakı) ile bizlere yıllar öncesinden bu şanlı zaferi anlatmıştır. Konya yolculuğu sabah giderken akşam gelirken birbirimize yoldaş olduğumuz Atila AYVA Bey ve Dursun Ali YAĞCI Beyle beraber yolculuğumuz bitiyor.

Bu yazı 29 Nisan 2014 yılında kaleme alınmıştı. ABD, İsrail ve bazı Avrupa ülkelerinin maşası IŞİD (DAEŞ) 2014 yılında itibaren Müslüman katliamları ile tarihe geçmiştir. Hâlâ da bu katliamlarına yenilerini ekleyerek sivil masum halkı öldürerek devam ediyor. Rusya’daki konser baskının da bunu bir kez daha göstermiştir. İlk defa adını Kut’ül Amare’de duyduğum IŞİD’in her ne hikmetse soykırımcı İsrail ordusuna karşı tekbir kurşun atmaması da ibret vericidir. O günlerde Kut’ül Amare güvenlik güçlerini IŞİD’in ne kadar tedirgin ettiğini çok net hatırlıyorum. Her sokak başında kontrol noktalarının bulunması bu tedirginliğin işaretleri idi. Devletler ve Uluslar hem kendi başlarına gelen felaket ve zafer günlerini hem de komşu ülkelerin veya diğerlerinin yaşadıklarını bilmek zorundadır. Sadece bilmek değil aynı zamanda ibret almalıdır.

Kut’ül Amare gezisinden sonra o dönemin Cumhurbaşkanlığı makamına dilekçe yazdığımızı vurgulamamız gerekiyor. O günden sonra Kut Zaferi ile ilgili farklı şehirlerde konferanslar vermeye çalışıyorduk. Televizyonda dizileri yapıldığını görmek de unutulmuş bir zaferin hatırlanması açısından önemliydi. Bunlar yeterli mi? Tabi ki hayır. Özellikle önümüzdeki gün ve yıllarda bu zaferin önem ve mahiyeti genç kuşaklara nasıl anlatılacak? Diğer taraftan son yıllarda işgal edilmiş ülkelerin başına gelenleri görmek ve ülkesini bu tip belalardan koruma dirayeti gerektiğini de gençlere öğretebiliyor muyuz?

Kaynaklar:

[1] İsmail Bilgin, Kut’ül amare Osmanlının Son zaferi, Timaş Yayınları, İstanbul, 2013.

[2] Taylan Sorgun, Halil Paşa, Bitmeyen savaş, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2003, s.131-132.

Bunları da sevebilirsiniz