Türkiye’de Tarım Nasıl Çökertildi?

Günümüzde kentlerdeki tüketicilerimiz gıdalarda aşırı fiyat artışlarından yakınıyorlar ve haklılar. Ya üreticilerimiz. Onlar da para kazanamıyorlar. Bütün bunlara karşılık çoğumuz sonuçlardan şikayet ediyoruz. Ancak neden-sonuç ilişkileri üzerinde durmuyoruz.

İzin verirseniz önce “Tarımda Geldiğimiz Nokta”’yı kısaca gözden geçirelim ve daha sonra “Tarımsal Üretimimiz Neden Yetersiz Oldu?”üzerinde duralım.

Tarımda Geldiğimiz Nokta Ne?

  • Kırsal kesim giderek yoksullaştı.

  • Tarımsal üretimde gerilemeler oldu.

  • Türkiye’nin gıda egemenliği kalmadı. Tarımsal girdiler dahil olmak üzere tarım ürünlerinde dışa bağımlılık sıradanlaştı, saman bile ithalatın konusu oldu.

  • Kentlerde yoksul semtler oluştu.

  • Tarımın gerilemesine bağlı olarak da Türkiye fakirleşti.

Tarımsal Üretimimiz Neden Yetersiz Oldu?

  • Tarımsal desteklemeler giderek azaltıldı. Yetersiz desteklemeler ise aile çiftçiliği temelinde tarımsal etkinlik yapan ve çoğunluğu oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmeler yerine endüstriyel tarıma yönlendirildi. Köylülük mülksüzleştirme sürecine sokuldu, işletmelerin dev kapitalist işletmelere dönüştürülmesi doğrultusunda girişimlere hız verildi. Bunun sonucunda tırmanan maliyet kalemleri nedeniyle Türkiye, son 30 yılda tarım arazilerinin yüzde 13’ünü kaybetti.

  • Köylü işletmelerinin tarımsal üretimden vazgeçmeleri yanı sıra var olan tarım toprakları ve meralarımız da tarım dışı etkinliklere tahsis edildi ve edilmeye devam ediyor. Bu konuda 27 Ocak 2024 günü Cumhuriyet Gazetesi’nde Şeyda Öztürk’ün iki haberini size yansıtmak isterim. Ankara Haymana’daki tarım arazilerinde ilgili şirketin, onay alması durumunda 46 futbol sahası büyüklüğündeki alanda kil ocağı çalışmalarına başlanacakmış. Kil ocağına tahsis edilecek alan, kuru tarım yapılan arazilerden ve meralardan oluşuyormuş. Bölgede hayvancılıkla uğraşan yurttaşlar ise burada hayvanlarını otlatıyorlarmış. Yine Kuzey Ormanları’nın İstanbul mevkisinde mega projelerin yarattığı tahribat sürerken Tekirdağ-Saray ilçesindeki gnays ocağı projesinin onay alması durumunda, tamamı devlet ormanlarından oluşan arazide maden ocağı işletecekmiş.

  • Gerek yetersiz desteklemeler, gerekse tarım ve mera alanlarının tarım dışı kullanıma açılması, kırsal nüfusun azaltılmasını da gündeme sokuldu. Ancak kentlere gelen köylüler, sanayi ve hizmetler sektöründe büyüme hızı yeterli olamadığı için işsiz ve açlığa mahkum olacak düzeye geldiler. Sadaka ekonomisi ve sadaka kültürü giderek yüzünü göstermeye başladı.

  • Tüketicilerin tarım ürünlerine ödediği bedel ise, çok küçük ölçüde çiftçiye aktarıldı, çünkü gıda piyasası Küresel Alış Veriş Merkezleri’(AVM)in güdümüne sokuldu.

Güncel Konu; Et Açığı Neden Kaynaklandı?

İçinde yaşadığımız kırmızı et açığı, Türkiye’de temelde çiftçimizin artık para kazanamaz duruma geldiğinin en somut bir sonucu. Biraz açalım; et açığı da, 1980’li yılardan beri uygulanan dışa bağımlı neoliberal politikalardan kaynaklanıyor.

Yıllar öncesine gidelim, içinde yaşanan krizin tetikleyicisi, 2008–2009 da yağsız süt tozlarının doğrudan ya da dolaylı buzağı maması olarak ithal edilmesi oldu. Sanayici bunlara yönelince çiğ süt fiyatları 35–40 kuruşa düştü ve 1 milyona yakın anaç inek kasaba gitti. Anaçların kasaba gitmesi 2 milyon ton süt kaybına ve 900 bin buzağı kaybına neden oldu. Bir başka deyişle kasaplık olacak yaklaşık 400–450 bin civarında erkek besi danası piyasaya giremedi.

Sığır ve piyasaya girmesi beklenen kasaplık dana sayısındaki ani düşüş, et açığını tetikledi. Bununla birlikte et açığının oluşmasında, koyun ve keçi sayısının neredeyse yarı yarıya azalması da ana etmenlerden biri oldu. Süreç devam ediyor.

Burada akla getirilmesi gereken önemli bir konu da şu;

Neden koyun ve keçi üretimi öne çıkarılmadı ? Oysa Türkiye yarı tropik kuşakta. Yağış rejimi düzensiz ve yağış bol değil. Bu nedenle mera ve çayır meralarımız kısa ve seyrek otlardan oluştuğu için koyun ve keçi uygundu , sığıra uygun değildi. Bu koşullar altında sığır yetiştiriciliğinin ot gereksinmesi, suya ve elektriğe bağlı olarak karşılanabilir duruma getirildi. Dolaysıyla kırmızı et ve sütün maliyetini yükseldi. Buna karşılık Avrupa ve ABD’de yağış rejimi düzenli olduğu için otun maliyeti çok ucuz. Neredeyse sıfır düzeyde.

Sonuç olarak ot gereksinmesinin karşılanabilmesi için mera alanları yeniden kazanılmalı. Mera ağırlıklı besleme olmaksızın su ve elektriğe bağlı yem bitkisi üretimi ve fabrika yemine dayalı bir besleme rejimi ile maliyetleri aşağıya çekmek olası değil.

Tekrarlayalım kırmızı et fiyatının artışının temel nedenlerinden birisi, mera alanlarımızın nicelik ve nitelik açısından yetersizliği. Para kazanmayan koyun, keçi ve sığır üreticisi tarımdan uzaklaşıyor. Hayvan varlığındaki erozyon durdurulmadıkça, sorun büyüyerek devam edecektir.

Bunları da sevebilirsiniz