Biri 13 Mayıs’ta diğeri 26 Eylül’de kutlanan iki dil bayramımız var.
13 Mayıs’ın kökeni 1277 yılına dayanırken, 26 Eylül 1932’den bu yana kutlanıyor.
Her ikisi de değerli.
Dil yaramızıın derinleşmesine bakınca başka dil bayramları da gerek bize diyesi geliyor insanın.
1 Kasım 1928’deki Türk Yazı Devrimi de bayrama eşdeğer önemdedir.
Bu devrimden her geçen gün uzaklaşıyoruz.
Bir kaç örnek!
“Kalkış yapmak”, “giriş yapmak”, “vak’a”, “mücbir sebep”, “kıymetli”……
“Selebre etmek”, “lokasyon” ve niceleri…
Dil yaramızı derinleştiren sayamayacağımız kadar çok örnek sıralanabilir.
Vurgu, tonlama ve sesletime girsek içinden çıkamayız.
Her nedense dildeki yabancı egemenliğinin ekonomi ve siyasetteki kadar önemli olduğu bir türlü anlaşılamadı.
Geçenlerde çalındı kulağıma.
Konu Ukrayna’nın NATO üyeliğiydi.
Görüş bildiren ise ABD Başkanı Joe Biden.
Biden, bu koşullar altında Ukrayna’yı NATO’ya almamız olası değil diye giriyor söze. Ama şöyle sürdürüyor :
“Ukrayna’yı NATO’ya hemen alamayacak olmamız Ukrayna’yı NATO’yla bütünleştiremeyeceğimiz anlamına gelmiyor.”
Silah sistemleri ve ordu düzeni bakımından Ukrayna’nın NATO’ya uyumu ivedilikle sağlanabilir diyerek eklemiş.
“Bu bütünleşme sağlanırken mutlaka İngilizce kullanılmalıdır.”
Karşımızda emperyalizmin silahsız gücü : Dil!
Dil üzerinden egemenlik kurmak bu değilse nedir?
Milliyetçisiyle, muhafazakârıyla, solcusuyla, liberaliyle Türkler ve o Türklerin özellikle aydın etiketlileri Biden’ın bu sözlerini duymuşlar mıdır?
Duymuşlarsa da şapkalarını önlerine koyup düşünmüşler midir?
Türkçe bir yandan Batıcıların diğer yandan da Araplaşmacıların baskısı altındadır.
Türkiye’nin her hangi bir yerinde “Lezzeti Alâ” ya da “Semti mukaddes” türünden Farsça tamlamalara rastlamak hiç de şaşırtıcı değildir. İşyeri adları üzerinden yürütülen etkinlikle Osmanlıcanın harfleriyle değilse de sözcükleriyle diriltilmesine çalışıldığı bir dönemde yaşıyoruz.
Konuşmak ve yazışmak anlaşmak için değil mi?
Hangi dili kullanırsak kullanalım anlaşıyorsak gerisi ayrıntıdır diyebilen aymazlık olanca hızla yol almayı sürdürüyor.
Bir yanda Biden’ın İngilizce’yi her ortama egemen kılma girişimi diğer yanda biz Türklerin adamsendeciliği!
Her ne kadar bu konuda emperyalizmin dil üzerinden egemenlik kurma girişimini öne çıkartmış olsam da Türkçe’ye en büyük kötülüğü Türkçe’yi arkadan vurarak Türklerin yaptığını görmezden gelemem.
Biz Türklerin dil konusundaki aymaz ve duyarsız tutumu Bidenların dil silahını kullanmasını kolaylaştırıyor dersem abartmış olur muyum?
Biz Türklerin bilime ve dolayısı ile özgün teknolojik buluşlara katkısı Cumhuriyet’ten önce hiçe yakındı. Cumhuriyet’le birlikte akıl kullanılınca bilim de sıçradı. Doğal olarak buluşlar da. Yine de istenen düzeyde olmadığı kuşkusuz.
Diğer yandan, biz Türklerin varlık gösterdiği alanlar da oldukça sayılı ve sınırlı.
Türk mutfağı oldukça varsıl.
Türk mimarlığını da iyiler listesine yazmak olası.
Müzik yaratılarımız sınırlı.
Cumhuriyet öncesinde resim sanatından söz etmek neredeyse olanaksız.
Elde var dil, tarih ve coğrafya!
Bu nedenle de dil öncelikle ve özellikle dört elle sarılmamız, ilerlemesi önündeki engelleri kaldırmamız gereken biricik varlığımızdır.
Dil yaramızı bir an önce iyileştirmemiz gerekiyor.
Her ay bir dil bayramı kutlansa yeridir.