Hürriyet, Özgürlük ve Eşitlik

Kadınlar çok uzun yıllardır eşitlik için mücadele ediyorlar. Bu mücadelenin sonucu olarak birtakım kazanımların elde edildiği de açıktır. Ancak elde edilen kazanımların varlığı bile, kadınların, eşitlik ve özgürlük mücadelesinde daha çok yolun başında olduğunu da gösterir.

Kadın hareketinin talebi kadınların kendi yaşamlarını tayin hakkıdır. Yaşam sürecinin değişik aşamalarında kadınların kendi yaşamlarını belirleyecek kararlarda söz sahibi olabilmesi, sahip oldukları aile ve yaşadıkları coğrafyaya sıkı sıkıya bağlıdır. Kadın hareketinin benzersiz olması kadınların insanlığın yarısı, insanlığın tamamlayanı olması ile ilgilidir.

Kadınlar için eşit haklar, fırsat eşitliği yeterli değildir; statü ve refah paylaşımında da eşitlik gereklidir. Bu nedenle kadınlara yönelik farklı düzenlemelerin yapılması zorunludur. Kadınlar ve erkekler “yarışa” eşit olmayan koşullarda başlamaktadırlar. Yarış içinde kadınların erkeklerle aynı kurallara ve şartlara bağlı kalarak yer edinmeye çalışmaları var olan eşit olmayan koşulların sürmesi ve kemikleşmesinden başka bir anlam ifade etmez. Amaç daha eşitlikçi ve demokratik bir topluma ulaşmaksa, toplumsal açıdan eşit olmayan konumda olan, kamusal yaşama katılmak için birçok engelleri bulunan kadınların katılımlarını “kolaylaştırıcı” birtakım özel önlemlerin alınması gerekmektedir. Özel önlem uygulamalarıyla amaçlanan, kadınlar lehine bir ayrım yaratmak değil, tam tersi var olan ayrımcılığı yok etmektir. Bu nedenle kadınlara bazı öncelikler, fırsatlar ya da kolaylıklar tanınmaktadır. Ancak bu ayrımcılık değil, fark yaratma, farklı davranmadır. Nihai amaç kadın ve erkek arasında gerçek eşitliği yerleştirebilmektir .

Kadınların yaşamını,özgürlüklerini belirleyen sahip olduğu aile, içinde yaşadığı coğrafya kadar etkin olan ve belirleyici olan toplumsal,ekonomik,kültürel,siyasal yapı taşlarını belirleyen devletin sahip olduğu ideolojidir.

Aile bugün olduğu gibi dün de tartışmaların gündeminde yer alıyordu. Toplumsal yapı ile aile arasındaki ilişki çok önemlidir. Aile toplumsal alanın bir parçası olarak bütünü etkiler, yine toplumdaki değişim ve gelişmelerin de aile kurumunu etkileyebileceği çok açıktır. 1908 Devrimi’nin ilk yıllarından itibaren milliyetçilik , ulus devletin oluşumu ile uyum içinde yeni bir aile yapısı gündeme geldi.”yeni aile”, “milli aile” söylemi ile kadının toplumsal yaşamın içine dahil edildiği bireyleşme,kimlik kazanma sürecinin etkin olduğu bir dönem yaşanmaya başlandı. Ziya Gökalp gibi dönemin büyük yazarlarının gündeminde yer alan bir mesele haline geldi.1908 Jön Türk Devrimi ile yükselen özgürlük talebi bir yönüyle kadına ilişkindi. Hürriyet, Müsavat, Uhuvvet (Özgürlük, eşitlik, kardeşlik) ve daha sonra bunlara eklenecek olan Adalet talebi 1908’in şiarı oldu. Kadının konumu,aile yapısı ,kadın hukuku aydınların tartışma konusu haline geldi. Geçmişte kadın “aile” denilen bütünün bir parçasıydı. Bu özgürlük ortamında kadının kendine özgü bir kimlik bulması, özgürleşmesi, birey olması ilke haline getiriliyor o günün”yeni hayat” tartışmalarında layık olduğu yeri alıyordu. Kadın kendi varlığına sahip çıkmalı, bireysel kimliği toplumsal yaşamın içinde yer almalıydı. II.Meşrutiyet dönemi Osmanlı döneminde kadın ve aile yaşamı üzerinde yeni anlayışların oluştuğu köklü dönüşümlerin geçirildiği bir süreç yarattı. Maddi zemini ise savaşların birbirini izlediği ,erkek nüfusun kırıldığı bir süreçte kadınların görünür olmasıdır.

1910’lu yıllar Kadınların öne çıktığı bir sürece de işaret ediyor.1908 Genç Türk Devriminin izlediği Hürriyet müsavat.adalet uhuvvet kadınların da benimsediği mücadele alanı haline geldi.”Yeni Hayat” hem siyasi gelişmelere hem de toplumsal gelişmelere zemin oluşturdu. Bu dönemde pek çok kadın örgütü kuruldu Osmanlı Kadınları Terakiperver Cemiyeti, Teali Nisvan Cemiyeti (Halide Edib öncülüğünde 17 aralık 1908 de kuruldu), Müdafaai Hukuk ı Nisvan Cemiyeti gibi. (kadın hukukunu savunma )

Cihan Harbi’nin seferberlik süreci kadın emeğine olan ihtiyacı arttıran bir rol oynadı, Harbiye nezareti bile kadınların emeğine duyulan gereksinim ve savaş nedeniyle büyük yoksulluğa düşen kadınlara çözüm üretebilmek için kadın işçi taburlarını hayata geçirdiler.

Tanzimat ile birlikte batıdan alınan hukuk kamusal alana özgüydü, özel alanı hala şer’i hukuk düzenliyordu.Toplumsal dönüşümler, özel hukukta da köklü değişikliklere gitme ihtiyacını yarattı ve 1869-1876 yılları arasında islam kaynakları üzerinde çalışılarak, Mecelle adı altında muhafazakar bir mevzuat ortaya çıktı. II.Meşrutiyet yıllarında toplumsal dönüşümün hızına yetişemeyen Mecelle yerini 25 ekim 1917 de Hukuk-ı Aile Kararnamesine bıraktı. Evlenme akdine ilk kez müdahale edilen bu kararname ile evlenme de devletin izni ve denetimi esas hale geldi. Boşanma, çok eşlilik, kocanın tek taraflı ve özel şekilde boşanması(talak) sınırlayan hükümler ele alındı.19 haziran 1919 günü İstanbul Hükümeti tarafından kaldırılarak yine mecelle ye dönüş yapıldı.

Teali Nisvan ve Teali Vatan 1908 de kurulan iki ayrı dernektir ve kadın hareketi içinde ayrı bir yerleri vardır..Her iki dernek de Kadınların seçme ve seçilme haklarını savunan İngiltere de ki sufrajet kadın hareketiyle yakından ilgili ve, temas halindeydiler. Hayır işlerinden çok kadının bilgi ,eğitim seviyesini yükseltmeyi amaç edinmişler. “Teali-i Vatan”ve Teali Nisvan vatana ilişkin sorunların kadın sorunuyla bütünleştiği yazılar yayınladılar. “Hanımlara mahsus gazete” Teali Vatan derneğinin yayın organıydı.

1919 tarihinde çıkmaya başlayan, ulusal kimliğin öncü yayın organlarından biri olan “Büyük Mecmua” Türk Kadın hareketinin önemli köşe başlarından biridir. 8.Sayısından itibaren Sabiha Zekeriya Sertel derginin müdürü olacaktır. Büyük Mecmua her sayısında kadın sorununu, kadın haklarını ele alarak dünyada ki gelişmelerin haberlerini yapıyordu. Kadının giyim kuşamı,aile hayatı,siyasi yaşama katılım hakları, çalışma hakları, toplumun yaşamında kamusal hayatta görünürlüğü hakkında yazılar yayınlıyordu. 1917 de yürürlüğe giren Hukuk-ı Aile Kararnamesi kadın dünyasında gerçekleşen dönüşümlerin bir başlangıcı olarak değerlendiriliyordu .Çalışma yaşamı, çıkan sorunlar, aile kadını, ev kadınlığı, kadının eğitimi, kadın erkek eşitliği önemli tartışmalar ile topluma Büyük Mecmua aracılığıyla sunuldu.

Kadınlar açısından 1908 Genç Türk Devrimi ile başlayan süreç, milli mücadele yıllarının fikri olgunluğunu sağladı.Kadın sorunu ile vatanın bağımsızlığı arasındaki ilişki doğru biçimde ele alındı. Kadınlar milli mücadele yıllarına, mitingler hazırlayarak, bizzat savaşarak, kadın dernekleri kurarak ve cephe gerisi hizmetlerinde yer alarak pek çok biçimde katıldılar. Anadolu Kadınları Müdafai Vatan Cemiyeti, Cumhuriyet sonrası kadın hareketinin siyasi ve sosyal olarak üstleneceği görevlerin habercisidir.

Milli mücadele yıllarında savaşın her türlü zorluğu içinde hiç  bir fedakarlıktan kaçınmayan kadınlar haziran 1923 de Kadınlar Halk Fırkası adıyla bir örgüt kurdular.Nezihe Muhiddin başkanlığında oluşan bu partinin ikinci başkanı Nimet Reside ve saymanı Latife Bekir ve sekreteri de Şüküfe Nihal hanımlardı. Amaçları içinde yakın hedef olarak Anadolu da ki cehalet ve taassupla mücadelenin altı çizilirken kadının sosyal ve siyasal haklarını savunmak için çalışacaklarını da ifade ediyorlardı. Cinsiyet esasına göre bir örgütlenmenin uygun olmayacağı ve halk fırkası isminin yeni kurulacak partinin adı olacağı ön düşüncesi ile kadınların Kadınlar Halk Fırkası girişimine izin verilmedi ve Türk Kadınlar Birliği bu şekilde doğmuş oldu.

Türk Kadınlar Birliği, önceleri “Kadın Yolu” sonra ise adı “Türk Kadın Yolu” olan dergiyi çıkarmaya başladı. Kız öğrencilerin okuması, yabancı dil öğrenimi ,iş hayatında kadının yer etmesi ile ilgili çalışmaları sürdürdü. Türk Medeni Kanununun kabulu tartışmaları sürerken Türk Kadınlar Birliği yüzlerce kadınla evlilik, boşanma, velayet ,eğitim haklarını ifade eden medeni kanunun kabulu için toplantılar yaptılar.1927 yılında yapılacak seçimlere kadınların da katılması dernek içinde tartışıldı.Nezihe Muhiddin ve Halide Edip kadının seçme ve seçilme hakkının olmadığı o yıllarda aday olarak öne çıktılar. 3 Nisan 1930 tarihli Belediye Kanunu ile ilk siyasal haklar kazanılırken 11 nisan da Türk Kadınlar Birliği büyük bir miting ile “Büyük Medeni Zafer” kutlamasını yaptı. Çok geçmeden siyasal haklar ulusal düzeye taşındı ve 1934 yılında Türk Kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmış oldu.Siyasal hakların kazanılmasının ardından 18-24 Nisan 1935 günleri arasında Uluslararası Kadın Birliği 12, kongresini Türk Kadınlar Birliği’nin evsahipliği altında İstanbul’da gerçekleştirdi. Türk Kadınlar Birliği’nin ve Türk kadınının Uluslar arası alanda etkinliğini ,konumunu gösteren bu toplantıdan sonra Türk kadınının tüm haklarını kazandığı gerekçesiyle chp kararı ile Türk Kadınlar Birliği kapatıldı. 1949 da Mevhibe İnönü tarafından bugün hala varlığını sürdüren Türk Kadınlar Birliği hakların kazanılması kadar korunması gerekliliği düşüncesi ile yeniden kuruldu.

1961 anayasasının özgürlük ortamı 1935’den sonra sessiz kalan kadın hareketi için bir canlılık yaratmakla birlikte yeniden bir kadın hareketinin gücünden söz etmek için 1980 li yılların gelmesi gerekiyordu.68 yılları sol söylemi ve eylemlere katılan kız öğrencilerin akademik çalışmaları, 70 li yılların İlerici Kadınlar Derneği gibi etkin siyasal örgütlenmelerinin yarattığı birikim 12 eylül 1980 sonrası kadın çalışmalarına zemin sağladı. Türkiye’de sol hareket kadın sorununun ancak sosyalizm ile çözüleceği ön kabulu ile bu alanda yeni fikirler üretmekte tembelleşmiş, kadınları devrim ve sosyalizm mücadelesine çağırmakla yetinmiştir.Feminizim burjuva ideolojisinin bir parçası olduğu düşüncesi ile sol örgütler neredeyse anti feminist, entelektüel kadınlar genellikle sol örgütlerde oldukları için bu konuda sessizdi. Sol söylemin darbe yediği 1980 yılından sonra ülkemizde feminizmin ikinci dalgası diyebileceğimiz süreç başladı. Feminizmin klasikleri çevrilmeye, kadın dergileri çıkmaya ,kadın örgütleri kurulmaya başlandı. Akademik çevreler adeta 60 lı yılların sessizliğinin acısını çıkartmak üzere bu alanda çalışmalar üretmeye başladılar.

1985 yılında ilk kez Dünya Kadınlar Günü kutlanmaya başladı.Aynı yıl Kadınlara Karşı her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin uygulanması için imza kampanyası, Medeni Kanun reform mücadelesi başladı.1987 yılında Aile içi Şiddete karşı yürüyüş ve kariyer şenliği ,mor iğne kampanyaları derken kadın hareketinin kurumsallaştığı bir süreç de 1990 lı yıllarda yaşanmaya başladı. Kadın adayları Destekleme Derneği(Kader), Cumhuriyet Kadınları Derneği, Kadın Eserleri Kütüphanesi, gibi. Ayrıca bu çalışmalar sonucunda Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü gibi kurumların oluşturulması sağlanmıştır.

Anayasamızın 10.maddesi 2.fıkrası 2004 ve 2010 yıllarında yapılan anayasa değişiklikleri ile pozitif ayrımcılığı devletin görevleri arasında kabul etmiş olmaktadır. Anayasa m. 10 hükmüne göre “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olamaz. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” Anayasanın 11. maddesi hükmüne göre de “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.”

Ayrıca yine 2004 yılında Anayasamızın 90. Maddesine yapılan ek ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerin kanunlara üstünlüğü kabul edilmiştir. Kadınlara yönelik ayrımcılık ile ilişkili taraf olduğumuz sözleşmeler CEDAW, AİHS gibi. Taraf olduğumuz Uluslar arası sözleşmeler gereği kadına yönelik ayrımcılığın engellenmesi için devletin yerine getirmesi gereken yükümlülükler vardır ve ilgili sözleşmeler hiyerarşik olarak kanunların üzerinde yer almakta ve gerek yargı gerekse idari makamlar bu sözleşmeleri dikkate alarak karar vermek durumundadırlar. 2009 yılında Türkiye’de toplumsal cinsiyet açısından eşitliğin sağlandığı bir mevzuat yapmak amacıyla STK’larla milletvekillerini bir araya getiren bir TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kurulmuştur.Komisyon tarafından, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine yol açan konuların tespitini sağlamak için 2012’nin haziran ayında “Toplumsal Cinsiyet Açısından Anayasa”, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinde Medyanın Rolü” ve 2013’ün Kasım ayında “Her Alandaki Kadın İstihdamının Artırılması ve Çözüm Önerileri” konulu komisyon raporları hazırlanmıştır. Komisyonun önemli amaçlarından biri de kamu kuruluşlarında, toplumsal cinsiyet perspektifinin ana akımlaştırılmasını sağlama, ulusal mevzuatı uluslararası normlara göre değerlendirme ve kamuoyunu bilgilendirmektir

2011yılında “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” kısa adıyla İstanbul sözleşmesi imzalandı. 6284 sayılı yasa bu sözleşmeyi temel alan ve sözleşmenin kendi hukukumuzdaki karşılığı olan yasadır.

Günümüz Türkiyesinin Cumhuriyet Devrimleri ve altı ok diye ifade edilen temel ilkelerin etkisinden uzaklaşması, siyasal olarak bu değerleri savunan örgütlerin etkisizleşmesi , seçimlerde yaşanan yetersizlik ve hayal kırıklıkları toplumun örgütsüzlüğünü beraberinde getirmiştir.Toplumdaki geri çekilme, hakim olan iktidar ve muhalefetteki bağnazlık, kadın hareketinin de ivmesinde düşüşler yaşanmasının bir sebebidir. 20 Mart 2021 tarihinde binbir emekle üretilen alkışlarla imzalanan İstanbul sözleşmesinden bir kararname ile çıkılmıştır. Kadın Dernekleri bu çıkışın Medeni Yasa değişikliğine kadar gidecek uygulamaların başlangıcı olduğunu söyleyerek itirazlarını yükseltmişlerdi. Geldiğimiz noktada aile kurumunun zarar gördüğü, cinsellik yaşının ve tek yaşamaların artarak toplum düzeninin bozulduğu, kadının yerinin ailesinin içi olduğu fikirleri 6284 sayılı yasanın yürürlükten kaldırılması , Aile hukukunun masaya yatırılması taleplerine zemin oluşturuyor.

Seçim sırasında 6284 sayılı yasa ve kadınların durumu siyasi partilerin oluşturmaya çalıştığı cephelerin bağlayıcı unsuru olarak dikkat çekiyor. Bir sene önce türbanın anayasa güvencesine kavuşmasını talep eden chp nin de bu konularda sınıfta kaldığı açıktır. Siyasi ortamın , iktidar ve muhalefeti ile kadınlar ve altı okun ifade ettiği her ilkede tehdit olşturduğu gözlemlenmektedir.

Kadın örgütlerinin, kadın hareketine farklı bakış ve yaklaşım biçimleri bir arada ve güçlü etkinlikler üretmelerine engel olmaktadır. Varlıklarını sürdürürken kadınların talepleri noktasında güç birliği oluşturmaları ve kamuoyunda bir baskı unsuru yaratmaları gereklidir. Vatanın bağımsızlığı,bütünlüğü ve refahı ile kadınların durumu arasındaki ilişkiyi yeniden kurmak buna uygun çalışmalar üretmek şarttır.

Kadın sorunları ile vatanın sorunlarının ilişkili olduğu bilinci ,kadının özgürlüğünün toplumsal yaşamın tamamında yaşanacak özgürlüğe bağlı olduğu gerçeği bizi daha çok çalışmaya itmelidir. Hepimize düşen görev hiç bir umutsuzluğa kapılmadan başı dik tam bağımsız Türkiye için Cumhuriyetçilik, Devrimcilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Laiklik, Devletçilik ilkelerinin ışığına yeniden kavuşmak üzere örgütlenme ve önderlik üstlenmektir.

PINAR GÜL

Bunları da sevebilirsiniz