Eğitim Deneyimleri

ÖĞRENMEDE GEZİNİN ÖNEMİ

  1. Bölüm

Yıllardır eğitim sektöründe öğretmen olarak çalışmaktayım. Sınıf içindeki eğitimin yanında gezilerle desteklenen görsel ve deneysel eğitimin öneminin ne kadar büyük olduğunu kendi deneyimlerimle öğrendim. Bu deneyimlerimi sizlerle paylaşmak isterim.

Türkiye içinde çalıştığım okullarda kısa süreli geziler düzenlemiştik. Bunların kimi hafta sonları piknik gibi yapılan geziler yada dağ yürüyüşleri şeklinde gerçekleştirilen gezilerdi. Çanakkale gezisi gibi tarihi önemi olan tarihsel günlerde yapılan geziler de öğrencilerim için çok faydalı oldu. Hem tarihimizi öğrendiler, hem önemli ziyaretleri gerçekleştirdiler, eğlendiler, okul arkadaşlarıyla dostluklarını pekiştirdiler. Doğal olarak bütün okurlarım bu tür gezilere okul yıllarında gitmişlerdir ve hepimizin hayatında bu gezilerin anısı özeldir.

Bir de Türkiye dışında ne gibi geziler oluyor, bilmem bunları hiç düşündünüz mü?

Biraz ben bu konuya değinmek istiyorum ve değişik oluşumlarla sizleri tanıştırmak istiyorum.

Yurt dışında enternasyonal okullarda çalışmaya başladıktan sonra, bu okulların aynı bizdeki gibi ve hatta daha değişik geziyle karışık eğitim projelerine tanık oldum ve bizzat bu tür çalışmaları denedim.

ÇİN HALK CUMHURİYETİ

2006 yılında Matematik öğretmeni olarak Çin Halk Cumhuriyeti’ne gittim. Şangay’da Shanghai Normal University High School ‘da öğretmenlik yapmaya başladım. Bu okulda yurt dışında okumak isteyen lise öğrencileri için ayrı bir ingilizce eğitim yapan bölüm açılmıştı, o bölümde öğrencilere ingilizce olarak matematik öğretiyordum ve sene sonunda öğrenciler Cambridge International Examinations sertifika programına başvurarak sınavlarına giriyorlardı. İlk yıl Nang Jing’deki Sun Yat Sen Anıtına büyük bir öğrenci grubuyla gittik ve öğrenciler orada yapılan törende Sun Yat Sen’in Çin tarihindeki kahramanlıklarını öven konuşmalar yaptılar, saygı duruşunda bulundular ve döndük. Bunu bizim öğrencilerimizin 10 Kasım Atatürk’ü anma gününde Anıtkabir’i ziyaretine çok benzettim. Sun Yat Sen de bir bakıma Çin’de ilk devrimlerin yolunu açan kahramandır.

2007 yılında ise yine Şangay’da başka bir okulda çalışmaya başladım. Bu okul Çin’deki en önemli üniversitelerinden biri olan Fudan Üniversitesi’ne bağlı Fudan Lisesi’nin içinde yer alan Fudan International School (FIS daha sonra ismi FDIS olarak değiştirildi) idi. 1500 kişinin üzerinde öğrencisi olan bu okul da Çin’deki bütün okullar gibi devlet okuluydu ve tam teşekküllüydü. Uluslararası bölüm daha bir yaşındaydı ve çok az öğrencisi vardı. Yeni okul tam bir yapılanma süreci içindeydi ve bu yüzden yeniliklere açıktı. Bilindiği gibi Çin o günlerde tam bir değişim yaşıyordu ve yeni fikirlere, deneyimlere çok önem veriyordu. Bunu her ne kadar bir bilgi olarak bilsek de, ben bu değişimi her gün görerek ve yaşayarak izliyordum.

O yaz Türkiye’ye yaz tatili için döndüğümde Temmuz ayında Karaburun’da yapılan Ütopyalar Toplantısı’nda İzmir Ege Lisesi’nde yönetici olan Aylin Musluoğlu ile eğitim üzerine bol bol sohbet ettik. Öğrencilerimizin başka kültürleri yaşayarak tanıma olasılıklarını gerçekleştirebilir miyiz diye düşündük ve bu konuyu araştırmaya karar verdik. Çin’e döner dönmez başladığım yeni işimde yöneticilere Türkiye’den bir grup öğrenciyi okulumuza davet ederek karşılıklı bir öğrenim sürecini başlatmak istediğimi anlattım. Okulumuzda yabancı öğretmenler çoğunlukta olduğu için başımızda bir Çinli müdür bir de Amerikalı müdür bulunuyordu. Her ikisi de konuya çok olumlu baktılar ve Türk ögrenci grubunun davet edilmesine karar verdik. Ekim ayında davet mektubunu yolladım, İzmir Ege Lisesi’nden çok olumlu yanıt aldım ve hazırlıklara başladık. Ancak gezi hazırlıklarının son aşamalarınnda Amerikalı müdür bu gezinin ertelenmesi gerektiğini söyledi, daha henüz Türk grubunu misafir etmek için hazırlıklı olmadığımızı, belki seneye yapsak daha iyi olacağını söyleyerek Çin’e yapılacak geziyi bilinmez uzak bir tarihe ertelemeye çalıştı. Halbuki Türk grubunun bütün hazırlıkları neredeyse tamamlanmıştı ve bu konuda hem zaman hem de büyük çaba sarfedilmişti. Ben bu karara son anda yapılan çok tuhaf bir cayma olduğu için tepki gösterdim, ardında bilmediğimiz bir neden de var mıydı, orasını bilemiyorum. Verilmiş bir davetin geri döndürülmesi yakışık almazdı. Yöneticilere ben aradan çekiliyorum, kararınızı siz kendiniz bildirin, ben bu kararı Türkiye’deki meslekdaşlarıma bildiremem, dedim. Sanıyorum bu durum Amerikalı müdür ile Çinli yöneticiler arasında ciddi bir tartışmaya yol açtı. İki gün sonra Çinli müdür odama gelerek, bu gezinin yapılmasından büyük onur duyacaklarını ve her türlü iznin alınması için derhal gerekli girişimleri yapacağını saygılı bir şekilde bana bildirdi. Dedikleri gibi hazırlıklar en iyi şekilde zamanında yapıldı ve Türk öğrenciler 24 Mayıs 2008’de Şangay’a 8 kişilik bir grupla başlarında iki yönetici Aylin Musluoğlu ve Necla Atıl refakatinde geldiler. 2 Haziran’a kadar kaldılar. Türk öğrencilerin aramızda olduğu günlerden başlayarak Amerikalı müdür ortalıkta hiç görünmedi ve daha sonra da sağlık nedeniyle işten ayrıldığı bize bildirildi.

Ögrencilerimiz için hazırladığımız program şöyleydi.

  1. Türk öğrenciler yatılı bir okul olan okulumuzda misafirhanede öğretmenleriyle kalacaklar ve okul düzenine uyacaklardı. Kendilerine yemek fişleri de verilecek ve derslere de kendi seviyelerindeki sınıflarda bir süre devam edeceklerdi. Okulun bütün kuralları onlar için de geçerli olacaktı.

  2. Derslerden sonra Şangay’daki önemli tarihi yerler gezilecek, müze, galeri, tiyatro, konser, nehir turu yapılacaktı.

  3. Şangay’a yakın olan Souzhou şehrinin bir şehir müzesi (bir köyün müze haline getirilmiş şekli) ziyaret edilecek ve Çin eski kültürü tanıtılacaktı.

  4. Okul içinde Çince dersi ve kaligrafi dersi alacaklar, arkadaşlık ilişkilerini pekiştirmek için Çinli sınıf arkadaşlarıyla piknik yapılacak ve spor aktiviteleri düzenlenecekti.

  5. Beijing’e Hızlı Trenle (o zamanlar yeni denenmeye başlanmıştı) gidilecek, Beijing’deki Çin Seddi, Yasak Şehir Kışlık Saray, Tian Anmen Meydanı, Gök Tapınağı gibi önemli noktalar ziyaret edilecekti.

Evet bütün bunlar gerçekleştirildi ve Türk öğrencilerimiz bu geziden inanılmayacak kadar çok şey öğrenerek ayrıldılar. Yeni arkadaşlıklar kurdular. Medya’nın sahte bilgilerine inanmak yerine kendi gözleriyle gördükleri bilgileri zihinlerine kaydettiler. Herkes geri dönerken eski önyargılarına sahip değildi artık.

Bu önyargılardan hemen dikkatimi çeken bir tanesi Çin yemekleri idi.

Geldikleri gün öğrencilere okulumuz büyük bir yemek ziyafeti hazırladı, yuvarlak davet masasında yok yoktu. Çin’de bir yemek ziyafeti verildiğinde mutlaka dana eti, tavuk eti, balık eti, karides, yengeç, ördek eti gibi her türlü et yemeği bulunurdu, bizim davet masamızda bu geleneğe uyuyordu, ayrıca et yemeklerinin yanında özenle yapılmış şahane mezeler, sebze ve salatalar bulunuyordu. Öğrencilerimiz maalesef gelir gelmez, sofraya bakıp bir yememe moduna girmek üzereydiler ki, biz öğretmenler bunun çok kabalık olacağını söyleyerek onları uyardık, öğrencilerimiz bizi dinlediler, en azından gözlerine kestirdikleri yiyeceklerden tabaklarına aldılar ve durumu biraz kurtardık ancak daha sonraki günlerde yemekhanemizde ellerinde yemek kartları olmasına rağmen öğrencilerin çoğu pizza yada makarna çıkaran restoranları aramaya başladı ya da sadece makarna yapan küçük müslüman lokantalarına gittiler. Halbuki okulun yemekhanesi inanılmaz güzel yemekler çıkarıyordu, her katında ayrı bir kantin vardı, bir kat makarna ve hamur işleri, bir kat çeşitli yemekler, bir kat Kore yemekleri. Bu kadar zengin ve kaliteli bir yemekhane az bulunur. Bazı öğrenciler de na dışarda hem de içerde yemek yiyordu. Benim ve onların ögretmenlerinin bu durum dikkatini çekti ve öğrencileri sıkıştırdık, sonunda bir de öğrendik ki, Türkiye’den gelirken anne ve babaları bavullarını yiyeceklerle doldurdurmuş, onlara sıkı sıkı tembih etmişlerdi, ‘sakın orada yemek yeme, nolur nolmaz, hastalık kaparsın” gibi telkinlerle çocukların değişik bir kültürün yemeklerini denemesine engel olmuşlardı. Neden sonra öğrenciler yavaş yavaş Çin yemeklerini tanımaya başlayıp, bavullarına annelerinin “aman çocuğum oralarda aç kalırsın” diye doldurduğu bisküvi ve konserveleri tüketmekten vazgeçtiler.

Başka bir önyargı da temizlik. Sadece kendi kültürümüzde temizliğin önemli zannedilmesi.

Çinli yatılı öğrenciler her gün ders biter bitmez doğru banyolarına gidip duş alıyorlar (sıcak su bile olmadan) ve mutlaka üstlerinde gün içinde kullandıkları kıyafeti duş alırken ellerinde yıkayıp, askılarla pencerelere asıyorlar, sonra yemeğe gidiyorlar. Öğrencilerimiz bu alışkanlıkları görünce epey şaşırdılar. Her gün okulun bütün pencerelerinden askıya asılmış üniformalarının suları damlıyordu. Bu da öğrencilerin şartlar ne olursa olsun, temizlik kurallarından vazgeçmediklerini gösteriyordu.

Türk öğrencilerin ziyareti sırasında Çin’de Siçuan Eyaletinde büyük bir deprem felaketi yaşandı. Yüzbinler evsiz barksız kaldı, 6 bin 556 kişi hayatını kaybetti, sekiz şiddetindeki öğlenden sonra gerçekleşen depremde birçok okul yıkıldı, çok sayıda ögrenci ve öğretmen enkazların altında kaldı. Çin hükümeti derhal duruma hakim oldu, bütün ordu yöreye seferber edildi, inanılmaz bir hızla ayakta kalan binalar olağanüstü duruma göre ayarlandı, çadırlar kuruldu, her yere çeşmeler kondu ve boşaltılan birçok bina bir haftada gündüz okul akşam yatakhane olarak kullanılmaya başlandı, yurtçapında emekli öğretmenlere çağrı yapıldı, binlerce gönüllü öğretmen bu okullarda görev aldı. Bu felaketten sadece 1 hafta sonra eğitime tekrar bu zor şartlar altında devam edildi. Bütün toplumun çok hızlı bir şekilde seferber olması gerçekten görülmeye değerdi, her yerde bağış, giysi, kırtasiye, vesaire yardımları toplanmaya başladı. Şangay’daki okulumuzda da öğrenciler büyük bir istekle bu seferberliğe katıldılar, Türk öğrencilerimiz de cep harçlıklarından fedakarlık ederek yardımda bulundular. Okul yöneticileri bu girişimden çok duygulandılar ve öğrencilerimizin bu hareketini büyük bir takdir ve minnetle karşıladılar. Hatta Çin’deki bir yerel gazete de bundan bahsetti.

Bu gezinin sonucunda tahminimizden de çok yararlar elde ettik.

En önemlisi güzel bir rastlantıyla geliştirilen gezinin yapılması hem Türk öğrenci grubu hem de Çin’deki okulumuz öğrencileri açısından karşılıklı yararlarının olmasıydı.

Birinci olarak, Türk ögrencileri kendilerine çok uzak olan, hiç bilmedikleri bir toplumu yakından gözlemlediler, turist olmanın ötesinde onların günlük hayatlarına karıştılar ve önemli dostluklar kurdular. Kaldıkları okulun sistemini gördüler, kurallarını tanıdılar.

Hem öğretmenlerimiz hem de öğrencilerimiz bir Çin okulunda eğitim gözleminde bulundular, derslerde öğrencilerin tavırları, öğrenmedeki tutumları, okul içinde öğretmenleriyle ilişkileri, eğitim olanakları hakkında önemli bilgileri oldu.

İkinci olarak, Türk öğrencilerimiz ve öğretmenlerimiz ülkemizi yurt dışında en iyi şekilde temsil ettiler. Aynı okulun çatısı altında olan hem Fudan Lisesi’nde hem de Fudan International School’da yaptıkları sunumlarda çok beğeni topladılar. Anadolu Medeniyetleri, Türkiye Cumhuriyeti tarihi ve kültürü ile ilgili yaptıkları sunumlar büyük ilgi merkezi oldu. Öğrencilerimiz ayrıca saygılı davranışlarıyla, maçlarda sportmen tavırlarıyla, nezaketleriyle de beğenildiler. Çin’deki büyük deprem felaketine gösterdikleri duyarlılıkla da sevgi ve takdir gördüler.

Böylece iki okul arasında dostluk temelinde önemli bir güven oluştu. Bu güvenin ve hoşnutluğun temelinde iki okul bu dostluğu devam ettirme kararı aldı ve yarınlara doğru planlar oluşmaya başladı.

Bundan sonraki bölümde ise bu devam eden dostluğun temellerinin nasıl pekiştirildiğini göreceksiniz.

Konuyla ilgili fotoğraflar aşağıdadır:

  1. Çin’den dönüş sonrası bir yerel gazetemizde bu geziyle ilgili haber yayınlandı.

Aşağıda öğrencilerin Çin’in başkenti Beijing’de Yasak Şehir önünde Tian Anmen Meydanında çekilmiş bir resmini bulacaksınız.

  1. Sichuan depremiyle ilgili haber

Sichuan Depremiyle ilgili bir video

https://video.search.yahoo.com/search/video?fr=mcafee&ei=UTF-8&p=2008+earthquake+in+china%27s+sichuan+province&type=E210US885G0#id=5&vid=2288d3781607a87dc7b894595cd3ce33&action=view

Bunları da sevebilirsiniz