Küfürün Öğrettiği

Geçtiğimiz haftalarda bir futbol maçında, taraftar karşı takımın antrenörüne yoğun küfür etti. Buraya kadar çok alışkın olduğumuz bir durumdur aslında.Ancak antrenörün bu küfürler karşısında verdiği yanıt, verilebileceğini öngördüğümüz fakat duymak ve alışmak istemediğimiz sözleri kapsıyordu. Edilen küfürün karısı ve annesine yakışmadığını ifade etmek için, annesinin eline babasından başka kimsenin elinin değmediğini, karısının ise tertemiz olduğunu söyledi. İşte bu sözler kadına yönelik şiddetin çıkış noktasını, nasıl ve ne şekilde geliştiğini açıklamak için bu yazının ilk paragrafını kaptı.

İnsan, üreme sistemi anatomisi gereği kadın ve erkek olarak ,biyolojik cinsiyeti ile dünyaya gelir. O andan itibaren çocuklara nasıl birer kadın ve erkek olacakları öğretilmeye başlanır.Toplumsal Cinsiyet kavramı, biyolojik cinsiyetten farklı olarak kadın ve erkeğin, içinde yer aldıkları toplumun ve kültürün onlara yüklediği bütün rol ve beklentileri ifade eder. Kız çocuklara pembeler giydirmek, hanım hanım olma öğütleri vermek, duygusal isimler koymak, ev içi işleri ve çocuk bakımını öğretmek ve gelecekteki meslek seçiminin de ev içi rollerine uygun meslekler arasından olması toplumsal cinsiyet eşitsizliği yaratır. Erkek çocuklara daha doğdukları andan itibaren daha dışarı dönük, baskın olma yönünde bir eğitim verilir.İsimlerini koyarken bile güçlü erkek rolunu destekleyen isimler tercih edilir. Güzel kız çocuklarının babasının başına bela açacağı söylenirken yakışıklı erkek çocukları çok canlar yakacaktır.Toplumun kültürel, sosyal, ekonomik ve siyasal bakış açısı, yaşattıkları kültürel değerler örf ve adetler birleşerek kadın ve erkeğin nasıl davranacağının yolunu belirler. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği diyerek anlatılmak istenen bu rollerin kadının ve erkeğin sınırlarını belirlemesi, bu rollerin biyolojik cinsiyetin bir sonucu gibi doğallaşması ve sorgulanmadan kabul edilmesidir. Her alanda toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin izlerini bulmak mümkündür.

  • Dünyada 1,3 milyar insanın yoksulluk sınırının altında yaşadığı, bu insanların arasında kadın ve çocukların oranının % 70

  • Dünyadaki özel mülkiyetin sadece %1’inin kadınlara ait,

  • Ülkemizde milletvekillerinin %17 si kadın

  • İl Belediye Başkanlarının %1 i kadın

  • Ülkemizde kadınların iş gücüne katılım oranları %34-36 arası

Bu rakamlar kadınların durumunu, eşitsizliği gösteren minicik bir kaç örnek. Her alanda çoğaltılabilir.

Toplumsal Cinsiyet rolleri her alanda eşitsizliği, zararlı kalıp yargılar üreten bir yol izler. Güç dengelerinde ki eşitsizlik de şiddeti doğurur. Kadına yönelik şiddet ile tarif edilen ise kadına sırf kadın olduğu için uygulanan psikolojik, ekonomik, kültürel ,cinsel ayrımcılık ve şiddettir. Toplumsal cinsiyet normları ile belirlenen kalıpların dışında alınacak tutum ve davranışlar şiddetin uygulanmasına sebep yaratır. Antrenörün tarif ettiği “ tertemiz” olma halinin dışındaki her tutum kadına baskı, şiddet, ölüm olarak geri döner. Şiddet istemli bir davranıştır ve çoğunlukla kendinden zayıfa yönlenir. Şiddeti yaşayan kadının sağlığı bozulur, özgüven ve öz saygı yitimi yaşar. Çocukların gözü önünde yaşanan, kadına, anneye yönelik şiddetin yaratacağı etkiler tüm toplumu belirler. Aç bırakmak, uyumasına izin vermemek, aşağılamak, alay, isim takmak, özgüvenini kıracak her türlü uyarı, parasız bırakmak, isteği dışında cinsel ilişki, erken yaşta evliliğe zorlanmak … Görüldüğü gibi ekonomik, fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet hayatın her alanına yayılmış durumda. Çağımızda bu şiddet türlerine ısrarlı takip ve dijital şiddeti de eklemek mümkün.

  • Yapılan araştırmalarda kadınların %84 ünün şiddete dönük soruları yanıtlamadıkları, ülkemizde 10 kadından 3 ünün fiziksel şiddet ve cinsel şiddet mağduru , 2 kadından birinin psikolojik şiddet mağduru olduğu,

  • 2020 yılında 471

  • 2021 yılında 339

  • 2022 yılında 327 kadının öldürüldüğü,

  • Kadınların %72 sinin kocası veya sevgilisi tarafından ,öldürülen kadınların %64 ünün kendi evinde öldürüldüğü istatiksel veridir.

Bu veriler devlet kurumlarının düzenli yayınladıkları veriler değil, çoğunlukla barolar ,kadın örgütlerinden elde edilen bilgilerdir.Kadına yönelik şiddetin küçük bir parçası olan bu verilerin dışında yaşandığı halde kimsenin bilmediği, basına, güvenlik güçlerine yansımayan olayları düşünmek şiddetin topluma nasıl sindiğini anlamak açısından önemli .Ancak iç hukukumuzda kadını ve aileyi korumaya yönelik önemli yasalar ve uygulamalar da var. 6284 sayılı Ailenin korunması ve kadına yönelik şiddetin önlenmesine dair kanun ve buna bağlı olarak Kades uygulaması, şiddet önleme merkezleri düşündüğümüzden daha etkili olmaktadır. Kades uygulamasını her kadının telefonuna indirmesi ve bir tuşla güvenlik güçlerine ulaşabiliyor olması insanlık için küçücük bir detay ama biz kadınları için büyük faydalar taşımaktadır.

Bunları da sevebilirsiniz