Eski Türklerde Musiki (II)

Türk Musikisi

Türkolojinin önemli çalışma alanlarından biri de kuşkusuz ki Türk Musikisi’dir. Ancak, Türk Musikisi olarak tanımlayacağımız musiki türü yalnızca Batı Türklerinin “Geleneksel Osmanlı-Türk Sanat Musikisi” veya yaygın söyleyişle “Klasik Türk Musikisi” değildir elbette. Tanımıma göre “Türk Musikisi: Avrasya coğrafyasında, binlerce yıllık zaman içinde ve kendine özgü karakteristik ezgi, makam, tartım (ölçü) ve biçim (kuruluş, form) özellikleriyle oluşmuş şehir ve yerel musiki türlerinin tümüdür.” Bu sanat dalı Türklerin yurt yaptığı bütün coğrafyalarda ve binlerce yıllık zaman diliminde bir kültür ve belirli koşullarda uygarlık olgusu olarak şekillenmiştir, türler açısından çok zengindir ve kuşkusuz ki Türk yaşamının ayrılmaz bir parçasıdır. Türkçeyle ve diğer kültür ögeleriyle de ayrılmaz bir bütünlük ve koşutluk oluşturmuştur.

Türk Dilinde “Musiki” Sözcüğü ve Eşanlamlıları

Bugünkü kuşakların Müzik (Fransızca Musique’den), XIX. yüzyılda özellikle Muzika-yı Hümâyûn çevresinde Muzika, Muzıka veya Mızıka (son ikisi İtalyanca Musica’dan bozma); İslâm’ı kabûlden sonra atalarımızın ve bugün hâlâ dilimizde olan Musiki (Yunanca Musike, Arapça Mûsıkî’den); İslâm öncesinde ise Küğ diye adlandırdığımız sanat dalı, Türklerce tanrılardan inme, göksel ve kulakla algılanan büyüleyici bir sanat olarak kabûl edilmekteydi1.

Küğ

Türkler, yaklaşık bin yıl öncesine kadar Grekçe, Süryanice ve Arapça üzerinden Musiki sözcüğünü benimsemeden önce, bu kavram için Küğ sözcüğünü kullanıyordu. Bu sözcük , Küg, Küy, Köğ, Kök şekillerinde de kullanılmış, günümüzde de Orta Asya Türklerinde hâlâ “küğ” şeklinde yaşamakta ve kullanılmaktadır.

KÜ ve KÖ harfleri ile başlayan sözcükler Türkçede hep canlı, parlak, göz alıcı, iç açıcı, devingen, güçlü ve yaşam kaynağı yansıtan sözcükler olarak karşımıza çıkmaktadır. Sözgelimi, bütün canlılığın yaşam kaynağı olan “Kün” ya da “Gün” yani Güneş, yeryüzünün en parlak tabakası olan “Köl” sonradan Göl, bedenin canlılığını yansıtan “Kön” veya Gön, yine bedenin en parlak organı olan “Köz” ya da Göz örneklerindeki gibi; Türkler, “uyumla seçilmiş ve bir estetik bütünlük oluşturacak tarzda birleştirilmiş işitmeyle algılanan sesler sanatına Küğ demişlerdir2.

Küğ, Orhon Yazıtları’nda “kü” biçiminde ve “ün, san” karşılığı olarak (Türk bodunıg atı küsi yok bolmazun tiyin/Türk bodununun adı, sanı yok olmasın diye) görülmektedir3.

Küğ konusunda ikinci en önemli yazılı kaynak Divanü Lugat-it-Türk’tür. Divanü Lugat-it-Türk, bizlere dilimiz açısından ışık tuttuğu kadar, XI. yüzyıl ve öncesinde Türklerin gelenekleri, töreleri, sanatları ve kısacası yaşam biçimleri, diğer söyleyişle kültürleri konusunda da günümüze çok önemli veriler sunmaktadır. Bunlar arasında musiki ile ilgili sözcükler ve türevleri Türk Musiki Tarihi açısından son derece önemlidir ve ’ün aynı anlamlı karşılığı Kaşgarlı Mahmud’un ünlü anıtsal eseri Divanü Lugat-it-Türk’te de (kü: Ün, san. “külüğ bilge: ünlü bilgin) görülmektedir4.

Türk dili konusunda bir başka önemli kaynak olan ve Yusuf Has Hacib’in kaleme aldığı Kutadgu Bilig’te de , ün ve san olarak karşımıza çıkmaktadır5.

Yukarıdaki anlamının dışında bizi asıl ilgilendiren ve musiki karşılığı olarak görülen sözcüğü Besim Atalay, Divanü Lugat-it-Türk’de “köğ” olarak okumuştur. Köğ’ün Divanü Lugat-it-Türk’de yedi ayrı anlamı verilmiştir. Fakat konumuz açısından sözcüğün iki anlamı bizi ilgilendirmektedir.

Bunlar:

1- Şiirin aruzu, ırın ölçüsü. “Bu yır ne köğ üze ol: bu şiirin ölçüsü, vezni ne üzerinedir, bu şiirin tartısı ne üzerinedir”.

Köğler kamuğ tüzüldi

Iwrıg idhiş tizildi

Sensiz özüm özeldi

Kelgil amul oynalım

(Küğler bütün düzüldü / İbrik kadeh dizildi / Sensiz özüm özledi / Gel de yavaş yavaş oynayalım.)

Burada Köğ’ün bir anlamının, ırsal parçanın (vokal eserin, türkü ya da şarkının) ölçüsü, diğer deyişle tartımı olduğudur.

2- Irlamakta sesin yükselip alçalışı. “Er köğlendi: adam sesini alçakta yüksekte şarkı çağırdı.”6.

Köğ’ün bu karşılığından da bana göre şu anlam çıkmaktadır. Türkü, şarkı söylerken sesin incelip kalınlaşmasıdır (tizleşmesi ve pestleşmesi). Ayrıca şu anlam da çıkartılabilir ki sesin büyümesi (gürleşmesi) ve küçülmesidir (kısılması). Bu anlam da akla yatkındır, hattâ her iki anlamı kapsayabilir. Dolayısıyla, ırsal (vokal) musiki yapmanın gereklerinin de tanımlanması yapılmıştır. Çünkü Divanü Lugat-it-Türk’deki örnek de yorumlamamızı doğrular niteliktedir.

Kaşgarlı Mahmud, köğ’ün ne şekilde kullanılacağını ve anlamlarını da vermektedir:

Köglendi: “er köglendi: adam şarkı söyledi, şakıdı, ırladı” (köglenür-köglenmek). Aslı vav ile köglendi7. “Er köglendi: adam ırladı, teganni etti”. Aslı “kögledi”dir8.

Türk toplumunda çalgı eşliğiyle yapılan vokal musiki, her dönemde ve günümüzde de salt çalgısal musikiden daha etkili olmuş, benimsenmiş ve daha çok sevilmiştir. Bu durum gerek yerel ve âşık gerekse de Geleneksel Osmanlı-Türk Sanat Musikisi’nde, ayrıca bugünkü Orta Asya Türk musikilerinde de çok açık görülmektedir. Buradan çıkartılacak sonuç şudur: Türk yaşamında musiki yapma şekli ağırlıkla vokal olduğu için kaynaklarda da küğ yalnızca vokal musiki karşılığı olarak görülmektedir.

Hikmet Dizdaroğlu, Halk Şiirinde Türler başlıklı kitabında küğ sözcüğünü Türk halk şiiriyle ilintisi açısından ele almıştır9. Dizdaroğlu, bu sözcüğü Besim Atalay’ın köğ, Prof. Reşit Rahmeti Arat’ın ise küg biçiminde okuduğunu vurgulamış, ayrıca Prof. Arat’a dayanarak şu açıklamayı yapmıştır:

Prof. Arat çeşitli kaynaklardaki örneklere bakarak, “küg tabirinin de nazım, şiir, türkü, ır, vb. gibi bir çeşit ifade etmiş olduğu” sonucuna varmakta ve küg’de, belli bir makamla söylenen ır, yır, türkü, şarkı’da olduğu gibi, bir “ahenk cephesi mevcut” olduğunu belirtmektedir (Eski Türk Şiiri, s. XVI).

Küğ, bugünkü Türk lehçelerinde de “ses, musiki, makam ve ahenk” karşılığında kullanılmaktadır10.

Dizdaroğlu’nun, “Küğ, bugünkü Türk lehçelerinde de ‘ses, musiki, makam ve ahenk’ karşılığında kullanılmaktadır (…)” açıklaması da önemlidir11.

Mahmud Ragıp Gazimihâl, Musiki Sözlüğü’nde sözcüğü küy biçiminde yazmış ve “Kök, Köğ, Küğ, gibi çeşitli söylenişlerle Türkçenin bazı diyaleklerinde görülen bu sözcük, en eski metinlerde geçer (…)” açıklamasını yapmış ve o da Kaşgarlı Mahmud’u kaynak göstermiştir12. Aynı kaynakta Gazimihal, “Parlaklığına Çin kronikacılarının şahitlik ettiği en eski Uygur ve Balasagun musikilerinde küy (– kök) denilen ezgilerin önemine gelince: Kaşgarlı Mahmud ve İbn-i Mühenna, Asyalı hakanların musiki takımlarınca 360 köğ çalındığını, bunların 9 tanesi üstün sayıldığını yazmışlardır. “Yisun küğ”, dokuz kök demekti (…)” notunu düşmüştür13.

Burada Küğ’ün veya Kök’ün aynı zamanda bir fasıl gibi eser takımı veya tek başına bağımsız bir eser anlamında da kullanıldığı sonucu çıkmaktadır ki bu konu Maragalı Abdulkadir’in Câmiü’l-Elhân başlıklı kitabında da geçmektedir14.

Gazimihâl, Türk Askerî Muzıkaları Tarihi başlıklı kitabında ise küğ biçimini kullanmıştır15..

Kuşkusuz ki küğ sözcüğü üzerine en geniş araştırmayı yapan, yayınlarında ve gündelik dilde de kullanan kişi, saygıyla andığım rahmetli hocam Gültekin Oransay’dır. Oransay, bu sözcüğü neredeyse yaşamı boyunca kullanmakla kalmamış, 1963’te de Türkiye’nin tek ve en geniş musiki kütüphanesi ve belgeliğini kurarak “Türk Küğ Belgeliği” adını vermiştir.

1 Gültekin Oransay, Atatürk ile Küğ, İzmir, Küğ Yayını, 1985, s. 5.

2 Gültekin Oransay, Aynı kaynak, s. 5; Yavuz Daloğlu, “Eski Türklerde Musiki”, III. Uluslararası Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Ankara, 2010, s. 249.

3 Hüseyin Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları, Ankara, TDK Yayınları, 1987, s. 40-43.

4 Besim Atalay, Divanü Lugat-it-Türk Tercümesi I, Ankara, TDK Yayınları, 1985, s. 212.

5 Reşit Rahmeti, Kutadgu Bilig III, İstanbul, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları 1979, s. 296.

6 Besim Atalay, Aynı kaynak, Cilt: III, 1986, s. 131.

7 Besim Atalay, Aynı kaynak, Cilt: II, 1986, s. 253.

8 Besim Atalay, Aynı kaynak, Cilt: II, s. 255.

9 Hikmet Dizdaroğlu, Halk Şiirinde Türler, Ankara, TDK Yayınları, 1969, s. 43.

10 Hikmet Dizdaroğlu, Aynı kaynak, s. 43.

11 Hikmet Dizdaroğlu, Aynı kaynak, s. 43.

12 Mahmud Ragıp Gazimihâl, Musiki Sözlüğü, İstanbul, Millî Eğitim Basımevi, 1961.

13 Mahmud Ragıp Gazimihâl, Aynı kaynak, s. 144.

14 Murat Bardakçı, Maragalı Abdülkadir, İstanbul, Pan Yayıncılık, 1986, s. 94-99.

15 Mahmud Ragıp Gazimihâl, Türk Askerî Muzıkaları Tarihi, İstanbul, Maarif Matbaası, 1955, s. 2.

Bunları da sevebilirsiniz