Siyasetin Gürültüsü ve Yitip Giden Gençlik

Türkiye, tarihinin en fazla belirsizlikle dolu seçim sürecine doğru freni patlamış kamyon gibi yol alıyor. Bu harala gürele içinde makro siyaset, hemen hemen tüm diğer sorunları baskılayan bir gürültü gibi kulakları sağır ediyor. İşçi yemekhanelerinden üniversite kütüphanelerine, hatta yatak odalarımıza kadar her yeri makro siyaset işgal etmiş durumda. Jeopolitik stratejilerden başkan adaylığı tartışmalarına, oradan Merkez Bankası verilerine uzanan bir dizi enformasyon bombardımanı günlük yaşamın en mahrem hücrelerine kadar sızmış durumda. Eski kuşakların gençleri apolitik olmakla eleştirdikleri günler bir hayli geride kaldı. 12 Eylül etkisinde yetişen kuşak için bir dönem böyle bir eleştirinin az da olsa haklılık payı vardı belki ama AKP iktidarları döneminde yetişen gençler için apolitik demek şöyle dursun, hayatı siyaset tarafından işgal edilmiş bir kuşak desek yeridir. Bunun yakın tarihteki başlıca nedeninin, AKP iktidarlarının devletin kurumsal birikimini yıkıma uğratıp hayatın her alanını kendi hedefleri için popülist siyasetin alanı haline getirmesi olduğu söylenebilir.

Kurumların işlerliğinin ve kurumlara güvenin dibe vurmasının en somut örneklerinden birini İsmailağa Cemaati’nde 6 yaşında bir kız çocuğunun yıllarca cinsel istismara uğradığı iddialarının kamuoyuna yansıması sonrasında yaşadık. Somut delillerle istismara işaret eden bir iddianameye karşın istismar failinin ve kızın babasının iki yıldır elini kolunu sallayarak gezdiği ortaya çıktı. Bunun üzerine büyük bir toplumsal infial oluştu, halk elindeki iletişim olanaklarıyla kamuoyu baskısı yarattı ve şüpheliler nihayetinde tutuklandı. En bariz, en tartışılmayacak, herkesin hemfikir olacağı hukuksuzlukların giderilmesi için bile genci yaşlısı milyonlarca insanın seferber olması gerekti.

Kurumları işleyen, kurumlarına güven duyulan olağan bir hukuk devletinde böyle bir suç karşısında hukukun işlemesi için vatandaşın siyaset sahnesine atılmasına gerek kalmazdı. Bu nedenle Türkiye’nin kurumlarını ayağa kaldırıp, devlete güveni tesis edip insan kaynağını ve toplumsal enerjisini gelişmeye kanalize edebilmesi için belli ölçüde siyasetsizleşmesine, bir başka ifadeyle toplumun daha verimli biçimde politize olmasına ihtiyaç var.

Birkaç hafta önce internette yayımlanan ve milyonların izlediği bir açık oturum programında söz alan 19 yaşında bir genç siyasetle ilgilenmek zorunda kaldığı için serzenişte bulunuyordu. Bana bu yazdıklarımı düşündüren, o gencin serzenişi oldu. Hem haklı hem de haksız. Haklı, çünkü ülkeyi işgal etmiş olan siyasi anlayış gençlerin enerjisini ve yaşamını kendi amaçları uğruna adeta rendeliyor, un ufak ediyor. Haksız, çünkü Merkez Bankası rezervlerinin ne kadarının swap olduğu veya Suriye sınırında Tel Rifat’ın stratejik konumuyla meşgul olmasa da gençlerin kendi yaşamsal sorunları hakkında farkındalığa sahip olması gerekiyor.

Gelin makro siyaset kakofonisinin duyulmaz kıldığı gençler hakkındaki verilere ve sorunlara bir göz atalım:

TÜİK verilerine göre yapılan kaba bir hesaplamaya göre 2023 seçimlerinde oy kullanacak seçmen sayısı yaklaşık 64 milyon olacak. Bu seçimde ilk kez oy kullanacak genç seçmen sayısı 7 milyon civarında. Kabaca her on kişiden biri ilk kez oy kullanacak diyebiliriz. Z kuşağı olarak tanımlanan, 1997 ve sonrası doğumlu seçmen sayısı ise 13 milyon. Yani toplam seçmenin yaklaşık beşte biri. Buna 1981 ve sonrası doğumlu Y kuşağını dâhil ettiğimizde 40 yaş ve altı seçmen sayısı toplam seçmenin yarısına ulaşıyor: Yaklaşık 32 milyon. 1 Seçim sonuçları açısından muazzam bir potansiyel. Peki, bu nüfusun sorunları siyasette ne kadar yer buluyor?

18-30 yaş arasındaki gençlerin yüzde 90’ı ülkede demokrasinin işleyişinden, yüzde 63’ü ise ülke yönetiminden memnun değil.2 Yüzde 61 daha iyi koşullarda yaşamak için başka bir ülkeye yerleşmeye sıcak bakıyor.3 Yüzde 80’i devletin göçmen politikasından memnun değil, yüzde 77’si sığınmacıların ülkelerine geri gönderilmesini istiyor.4 Siyasi partilere duydukları güven sadece yüzde 5 iken, mahkemeler ve adalet sistemine duydukları güven yüzde 12.5 Gençler mutsuz, yaşamından memnun değil ve sisteme güven duymuyor. Düşünsel ve duygusal olarak ülkeden kopuyor.

Gençlerin yarıdan fazlası sonraki kuşakların ekonomik koşullarının kendilerinden daha kötü olacağını düşünüyor.6 Cumhurbaşkanlığının güncel olarak yayınladığı Üni-Veri verilerine göre üniversite mezunlarının büyük çoğunluğu asgari ücret veya buna yakın bir ücretle iş başlıyor.7 Yüzde 54, ebeveynlerinden daha eğitimli olmasına karşın onlardan daha düşük bir gelire sahip.8 DİSK-AR’a göre gençlerde geniş tanımlı işsizlik yüzde 41.9 TÜİK’e göre her dört gençten biri ne çalışıyor ne okuyor. Yükseköğretim mezunları arasında bu oran yüzde 37.10 Yani Türkiye’de eğitim giderek anlamsızlaşan bir yatırıma, bir vakit kaybına dönüşmüş durumda. Üniversite ve üniversite öğrencisi sayısı AKP iktidarları döneminde katlanarak artarken eğitim kalitesi ve gençlere gelecek sunabilme kapasitesi gerilemiş.

Genç kadınların yüzde 52’si yaşamı boyunca en az bir kez fiziksel veya cinsel şiddete maruz kaldığını beyan etmiş.11 Emniyet Genel Müdürlüğü’nün uyuşturucu raporuna göre sadece 2021 yılında uyuşturucu tedavisi gören kişi sayısı 260 binden fazlayken bunların yüzde 59’u 15-29 yaş arasındadır. Raporda dikkat çeken vurgulardan biri çok yıkıcı etkileri olan metamfetamin maddesine erişimin ucuzlaması ve kullanımının yaygınlaşmasıdır. Şiddet, madde bağımlılığı, psikolojik sorunlar gençleri tehdit ediyor.

İfade hürriyetinin baskılanması, yaşam tarzına müdahale edilmesi gibi daha makro sorunlara bir de işsizlik, yoksulluk, istihdam süreçlerinde liyakatsizlik, eğitimin anlamsızlaşması, değersizleşme gibi sorunlar eklenince yukarıdaki veriler ortaya çıkıyor ve gençler psikolojik olarak vatanıyla olan bağını yitirmeye başlıyor. Peki, kaç yetişmiş genç son yıllarda ülkemizi terk etti? Kaç yazılımcı, kaç savunma sanayisi uzmanı, kaç hekim, kaç mühendis, kaç akademisyen? Bilmiyoruz. Zira TÜİK, 2019’dan beri her yıl yayımladığı uluslararası göç istatistiklerini yayımlamıyor. Ülkeye kaç yabancının gelip nerelere yerleştiği verilerine de bu nedenle sahip değiliz.

Özetle makro siyasetin gümbürtüsü, sağ popülizmin ayak oyunları arasında ülkenin geleceği olan kuşaklar ufalanıyor. Gençler hakiki sorunları için sesini siyasete taşıyacak yerde iktidarın dayattığı siyasi iklimde incir çekirdeğini doldurmayacak zırvalar arasında oradan oraya savruluyor. Kimisi yoksulluk ve şiddet sarmalında yitip gidiyor, imkânı olan daha iyi bir gelecek umuduyla soluğu Avrupa ve Amerika’da alıyor. Türkiye ölümcül şekilde kan kaybediyor.

Bunları da sevebilirsiniz