Uluslararası Enerji Ajansı 2022 Dünya Enerji Görünümü Raporu

Özet:

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, küresel bir enerji krizinin kıvılcımını yaktı.

Dünya; ilk küresel enerji krizinin, eşi görülmemiş derecede yaygın ve karmaşık bir şokun ortasında. Piyasalardaki baskılar, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden öncesine dayanıyordu fakat Rusya’nın eylemleri pandemiden hızlı bir ekonomik toparlanmaya dönüştü. Bu, enerji de dahil olmak üzere her türlü küresel tedarik zincirini tam bir enerji kargaşasına sürükledi. Rusya açık ara dünyanın en büyük fosil yakıt ihracatçısı. Ne var ki, Rusya’nın Avrupa’ya doğal gaz arzını kısması ve Rusya’dan petrol ve kömür ithalatına yönelik Avrupa yaptırımları, küresel enerji ticaretinin ana damarlarından birini kesiyor. Tüm yakıt türleri bu durumdan etkilense de Rusya, tüketicileri daha yüksek enerji faturalarına ve arz kıtlığına maruz bırakarak baskı gücü elde etmeye çalıştığı için depremin merkez üssü, gaz piyasaları.

Spot doğal gaz alım fiyatları, daha önce görülmemiş seviyelere ulaştı ve bir varil petrol fiyatı, düzenli olarak 250 ABD doları eşdeğerini aştı. Petrol fiyatları, 2022’nin ortalarında gerilemeye başlamadan önce 100 ABD dolarının çok üstüne çıkarken kömür fiyatları da rekor seviyeleri gördü. Yüksek gaz ve kömür fiyatları, dünya genelinde elektrik maliyetleri üzerindeki yukarı yönlü baskının %90’ını oluşturuyor. Avrupa, Rusya’dan gelen gaz arzındaki açığı dengelemek için 2022’de bir önceki yıla kıyasla fazladan 50 milyar metreküp (bcm) sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ithal etmeye hazırlanıyor. Bu durum gaz kullanımının, kapanmalar ve durgun ekonomik büyüme tarafından kısıtlandığı Çin’den gelen düşük talep nedeniyle kolaylaşmıştır ancak yüksek Avrupa LNG talebi, gazı Asya’daki diğer ithalatçılardan uzaklaştırdı.

Kriz, enflasyonist baskıları körükledi ve yaklaşan bir durgunluk riskinin yanı sıra, fosil yakıt üreticileri için 2021 net gelirlerinin üzerinde 2 trilyon ABD doları gibi büyük miktarda beklenmedik bir kayba neden oldu. Yüksek enerji fiyatları aynı zamanda birçok gelişmekte olan ekonomide gıda güvensizliğini artırıyor ve en ağır yük, gelirin daha büyük bir bölümünün enerji ve gıdaya harcandığı yoksul hane halklarına düşüyor. Yakın zamanda elektriğe erişimi olan yaklaşık 75 milyon kişinin bunun için ödeme yapma olanağını kaybetmesi muhtemel; bu da izlemeye başladığımızdan beri ilk kez, dünya çapında elektriğe erişimi olmayan toplam insan sayısının artmaya başladığı anlamına geliyor. Ve neredeyse 100 milyon insanı, yemek pişirmek için daha temiz ve daha sağlıklı çözümler yerine odun kullanımına bel bağlamaya geri itilebilir.

Enerji kıtlığı ve yüksek fiyatlar ile karşı karşıya kalan hükümetler, tüketicileri ani etkilerden korumak için şu ana kadar başta gelişmiş ekonomiler olmak üzere 500 milyar ABD dolarının üzerinde bir taahhütte bulundular. Gelişmiş ülkeler, alternatif yakıt kaynaklarını denemek ve güvence altına almak,yeterli gaz depolamasını sağlamak için acele ettiler. Diğer kısa vadeli eylemler arasında petrol ve kömür yakıtlı elektrik üretiminin artırılması, bazı nükleer santrallerin ömrünün uzatılması ve yeni yenilenebilir enerji projelerinin akışının hızlandırılması yer alıyor. Talep yönlü önlemler genellikle daha az dikkat çekiyor ancak daha fazla verimlilik, kısa ve uzun vadeli müdahalenin önemli bir parçasıdır.

Kriz, enerji geçişleri için bir destek mi yoksa bir geriletici mi?

Günümüzün enerji şoku enerji piyasalarının son derece savunmasız kalmasıyla, mevcut enerji sistemimizin kırılganlığının ve sürdürülemezliğinin bir hatırlatıcısı. Politika yapıcılar ve bu “Görünüm Raporu” için kilit bir soru, krizin temiz enerji geçişleri için bir geriletici mi olacağı yoksa daha hızlı bir eylemi mi tetikleyeceğidir. İklim politikaları ve net sıfır taahhütleri, bazı çevrelerce enerji fiyatlarındaki yükselişe katkı sunmakla suçlandı, ancak bunun için yeterli kanıt yok. En çok etkilenen bölgelerde, daha yüksek yenilenebilir enerji payları, daha düşük elektrik fiyatları ile ilişkilendirildi ve daha verimli evler ve elektrikli ısınma, bazı tüketicilere – yeterli olmaktan uzak olsa da – güvenli bir alan sağladı.

Kriz zamanları, hükümetlere ve nasıl tepki verdiklerine dikkat çekiyor. Kısa vadeli önlemlerin yanı sıra, çoğu hükümet şu an daha uzun vadeli adımlar atıyor: bazıları petrol ve gaz arzını artırmaya veya çeşitlendirmeye; birçoğu yapısal değişimi hızlandırmaya başvuruyor. Bu Dünya Enerji Görünümü’nde (DEG) incelenen üç senaryo, öncelikle hükümet politikalarına ilişkin varsayımlarda farklılık göstermektedir. Belirtilen Politikalar Senaryosu (BPS), bugünün siyasi ortamlarının işaret ettiği patikayı gösterir. Açıklanan Taahhütler Senaryosu (ATS) hükümetler tarafından ilan edilen uzun vadeli net sıfır ve enerji erişim hedefleri dahil olmak üzere tüm arzu edilen hedeflerin zamanında ve eksiksiz olarak karşılandığını varsayar. 2050’ye Kadar Net Sıfır Emisyon (NSE) Senaryosu, 2030 yılına kadar modern enerjiye evrensel erişimin yanı sıra küresel ortalama sıcaklıklardaki artışta 1,5°C’lik bir istikrar sağlamanın bir yolunu ayrıntılarıyla açıklıyor.

Politika tepkileri, temiz bir enerji ekonomisinin ortaya çıkışını hızlandırıyor

Büyük enerji piyasalarının yeni politikaları; BPS’e göre, yıllık temiz enerji yatırımını bugünden %50’den fazla bir artışla 2030 yılına kadar 2 trilyon ABD dolarının üzerine çıkarmaya yardımcı oluyor. Temiz enerji, büyüme ve istihdam için büyük bir fırsat ve uluslararası ekonomik rekabette önemli bir alan. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki yıllık güneş ve rüzgar kapasitesi ilaveleri, büyük ölçüde ABD Enflasyon Azaltma Yasası sayesinde 2030’a kadar, bugünün seviyelerinin iki buçuk katı kadar, elektrikli otomobil satışları ise yedi kat daha fazla olacak. Yeni hedefler büyümeye devam ediyor. Çin’deki devasa temiz enerjiyi inşa eden, yani kömür ve petrol tüketimi her ikisi de bu on yılın sonundan önce zirve yapacak. Avrupa Birliği’nde Rus gazının ötesinde yeni ekonomik ve endüstriyel avantaj kaynakları bulma ihtiyacıyla yenilenebilir enerji kaynaklarının daha hızlı yayılması ve verimlilik iyileştirmeleri, AB’nin doğal gaz ve petrol talebini bu on yılda %20, kömür talebini ise %50 azalttı. Japonya’nın Yeşil Dönüşüm (GX) programı nükleer, düşük emisyonlu hidrojen ve amonyak gibi teknolojiler için büyük bir finansman desteği sağlarken, Kore de enerji tedariğinde nükleer ve yenilenebilir enerjilerin payını artırmaya çalışıyor. Hindistan, 2030 yılında 500 gigawatt (GW) olan yerel yenilenebilir kapasite hedefine doğru daha fazla ilerleme kaydediyor ve yenilenebilir enerji, ülkenin hızla artan elektrik talebinin yaklaşık üçte ikisini karşılıyor.

Piyasalar yeniden dengelenirken, yenilenebilir kaynaklar, nükleer enerjinin desteğiyle birlikte, sürdürülebilir kazançlar elde ediyor; kömürün bugünkü krizindeki yükselişi geçicidir. Yenilenebilir elektrik üretimindeki artış, toplam elektrik üretimindeki büyümeyi geride bırakacak kadar hızlı ve fosil yakıtların enerjiye katkısını aşağı çekiyor. Kriz, mevcut kömür yakıtıyla işleyen mevcut varlıkların kullanım oranlarını kısa bir süreliğine yükseltiyor, ancak bu türden yeni varlıklara daha fazla yatırıma yol açmıyor. Güçlendirilmiş politikalar, durgun bir ekonomik görünüm ve kısa vadeli yüksek fiyatlar, genel enerji talebi büyümesini ılımlı hale getirmek için bir araya geliyor. Artışlar öncelikle Hindistan, Güneydoğu Asya, Afrika ve Orta Doğu’dan geliyor. Bununla birlikte, son yirmi yılda küresel enerji eğilimleri için çok önemli bir itici güç olan Çin’in enerji kullanımındaki artış, Çin’in daha hizmet odaklı bir ekonomiye geçişiyle 2030’dan önce yavaşlıyor ve ardından tamamen duruyor.

Ülkeler, kalıcı olduğu varsayılan Rusya-Avrupa akışındaki kopuşa uyum sağladıkça, 2020’lerde uluslararası enerji ticareti derin bir yeniden yönelime girecek. Avrupa’dan yerinden edilen tüm Rus akışları, diğer pazarlarda yeni bir ev bulamıyor ve bu da Rusya’nın üretimini ve küresel arzını azaltıyor. AB’nin Rusya’ya yönelik ithalat yasaklarının devreye girmesiyle birlikte özellikle dizel olmak üzere ham petrol ve ürün piyasaları, çalkantılı bir dönemle karşı karşıya. Doğal gazın uyum sağlaması ise daha da uzun sürecek. Kuzey yarımkürede yaklaşan kış, gaz piyasaları için tehlike oluşturuyor ve AB dayanışması için bir test zamanı olacağa benziyor, 2023-2024 kışı ise daha da zor olabilir. LNG arzına bilhassa Kuzey Amerika, Katar ve Afrika’dan yapılan önemli yeni eklemeler, 2020’lerin ortalarına varacak. Bu esnada Çin’in ithalat talebi yeniden yükselirken, mevcut yük taşımacılığı için ise kıyasıya bir rekabet söz konusu.

Günümüzün daha güçlü politika koşulları, fosil yakıt kullanımının zirve yaptığını ortaya koyuyor.

İlk kez, geçerli politika koşullarına dayanan bir DEG senaryosunda, sabit kalan ya da zirve yapan fosil yakıtların her biri için küresel talep yer alıyor. BRE’de kömür kullanımı önümüzdeki birkaç yıl içinde geriliyor, doğal gaz talebi on yılın sonunda sabit kalmaya başlıyor ve artan elektrikli araç (EV) satışlarının, petrol talebinin yüzyılın ortalarına doğru hafifçe gerilemesinden önce, 2030’ların ortalarında dengelenmesi anlamına geliyor. Fosil yakıtlara olan toplam talep, 2020’lerin ortasından 2050’ye kadar yılda yaklaşık 2 exajoule kadar istikrarlı bir şekilde azalmaktadır; bu, büyük bir petrol sahasının ömür boyu üretimine kabaca eşdeğer bir yıllık düşüştür.

18. yüzyılda Sanayi Devrimi’nin başlamasından bu yana küresel fosil yakıt kullanımı GSYİH ile birlikte arttı: küresel ekonomiyi genişletmeye devam ederken bu artışı tersine çevirmek enerji tarihinde çok önemli bir an olacak. Fosil yakıtların küresel enerji tedariğindeki payı on yıllardır inatla yüksek, %80 civarında. BRE’de 2030’a kadar bu pay %75’in altında ve 2050’ye kadar %60’ın biraz üstünde kalıyor. BRE’ye göre, küresel enerji tüketimine bağlı CO2 emisyonlarının 2025’te yılda 37 milyar tonluk (Gt) bir noktaya ulaşması ve 2050 yılına kadar 32 Gt’ye düşmesi, 2100’e kadar küresel ortalama sıcaklıklarda yaklaşık 2,5 °C’lik bir artışla ilişkilendirilebilir. Bu ise birkaç yıl önce tahmin edilenden daha iyi bir sonuç: 2015’ten bu yana yenilenen politikaların mesafe katetmesi ve teknoloji kazanımları, uzun vadeli sıcaklık artışını yaklaşık 1 °C azalttı. Bununla birlikte BRE gösteriyor ki 2050 yılına kadar yıllık CO2 emisyonlarında yalnızca %13’lük bir azalma sağlanması, değişen bir iklimden kaynaklanan ciddi etkilerden kaçınmak için yeterli olmaktan uzak.

Tüm iklim taahhütlerinin tam olarak yerine getirilmesi, dünyayı daha güvenli bir zemine taşıyacaktır, ancak bugünün hedefleri ile 1,5 °C’lik istikrar arasında hala büyük derin bir uçurum var. ATS’ye göre, 2050 yılına kadar yıllık emisyonlarda kısa vadeli gözlenen bir zirveyi, 12 Gt düzeyine daha da hızlı bir düşüş takip ediyor. Bu özellikle geçen yıl Hindistan ve Endonezya tarafından verilen ek taahhütleri yansıtan 2021 yılı ATS’sindekinden daha büyük bir azalmadır. ATS, zamanında ve tam olarak uygulanırsa; belirtilen taahhütlerin yanı sıra belirli endüstrilerin ve şirketlerin hedeflerine yönelik sektörel taahhütler (bu yılki ATS’de ilk kez ele alınmıştır) – 2100’de sıcaklık artışını yaklaşık 1,7 °C’de tutacak. Bununla birlikte, güvence vermek güvenceyi uygulamaktan daha kolaydır ve verilen sözler tutulsa bile, yıllık emisyonları 2030 yılına kadar 23 Gt’ye düşürerek 1,5 °C, 2050 yılına kadar net sıfır emisyon sonucunu elde eden NSE Senaryosu ile uyum sağlamak için daha çok yol var.

Temiz elektriğin öncülüğünde, bazı sektörler daha hızlı bir dönüşüme hazırlanıyor

Dünya; daha güvenli, sürdürülebilir ve uygun fiyatlı bir enerji sistemi sunmak için kritik bir on yıla girdi ve hemen güçlü önlemler alınırsa, daha hızlı ilerleme potansiyeli çok büyük. Genişletilmiş ve modernize edilmiş şebekelerin yanı sıra temiz elektrik ve elektrifikasyona yapılan yatırımlar, elektrik maliyetlerini mevcut yüksek seviyelerinden düşürürken emisyonları daha hızlı kesmek için açık ve uygun maliyetli fırsatlar sunuyor. Solar PV, rüzgâr, EV’ler ve pillerin yerleştirilmesi için bugünün büyüme oranları korunursa, BRE’de öngörülenden çok daha hızlı bir dönüşüme yol açacaktır. Ancak sadece bu teknolojiler için önde gelen pazarlarda değil, tüm dünyada destekleyici politikalar gerekecek. 2030 yılına kadar ülkeler iklim taahhütlerini yerine getirirlerse; Avrupa Birliği, Çin ve Amerika Birleşik Devletleri’nde satılan her ikinci araba elektrikli olacak.

Piller, solar PV ve elektrolizörler dahil olmak üzere bazı önemli teknolojiler için tedarik zincirleri küresel amaçları daha güçlü destekleyecek düzeylerde genişliyor. Solar PV için açıklanan tüm üretim genişletme planları gün ışığına çıkarsa, üretim kapasitesi 2030’da APS’deki dağıtım seviyelerini yaklaşık %75’ni aşacak ve NSE Senaryosu’nda gereken seviyelere yaklaşacaktır. ATS’deki 2030 yılı dağıtımına göre; söz konusu hidrojen üretimi için kullanılan elektrolizörler olduğunda, açıklanan tüm projelerin potansiyel aşırı kapasitesi yaklaşık %50’dir. EV sektöründe, pil üretim kapasitesinin genişlemesi, elektrikli ulaşım için hedefler belirlemede zaman zaman hükümetlerden daha hızlı hareket eden otomotiv endüstrisinde sürmekte olan değişimi yansıtıyor. Bu temiz enerji tedarik zincirleri, ATS’de halihazırda 33 milyon olup 2030 itibarıyla 55 milyona ulaşacağı öngörülen, dünya genelinde fosil yakıtların sağladığı sayıyı çoktan aşan temiz enerjinin yarattığı istihdam artışının büyük bir kaynağıdır.

Verimlilik ve temiz yakıtlar rekabeti artırır

Günümüzün yüksek enerji fiyatları, daha fazla enerji verimliliğinin faydalarının altını çizmekte ve bazı ülkelerde enerji kullanımını azaltmak için davranışsal ve teknolojik değişikliklere yol açmaktadır. Verimlilik önlemlerinin çarpıcı etkileri olabilir- bugünün ampulleri yirmi yıl önce satışa sunulanlardan en az dört kat daha verimli – ancak daha yapılacak çok şey var. Önümüzdeki on yıllarda soğutma talebinin (EV’lerden sonra) küresel elektrik talebindeki genel artışa en büyük ikinci katkıyı sağladığından, politika yapıcılar için özellikle odak noktası olması gerekir. Günümüzde kullanılan birçok klima, yalnızca zayıf verimlilik standartlarına tabi,yükselen ve gelişmekte olan ekonomilerde soğutma için elektrik talebinin beşte biri hiçbir standart kapsamında değil. BRE’ye göre, yükselen ve gelişmekte olan ekonomilerdeki soğutma talebi, 2050’ye kadar 2 800 terawatt-saat artarak, günümüzün küresel elektrik talebine başka bir Avrupa Birliği eklemeye eşdeğer. Bu büyüme; daha sıkı verimlilik standartları, daha iyi bina tasarımı ve yalıtımı nedeniyle hem ATS’de hem de NSE Senaryosunda yarı yarıya azaltıldı.

Daha güçlü politikalar yardımıyla desteklenen yakıt fiyatları, enerji güvenliği ve emisyonlarla ilgili endişeler, birçok düşük emisyonlu yakıtı dikkat çekici hale getiriyor. Düşük emisyonlu gazlara yapılan yatırımların önümüzdeki yıllarda keskin bir şekilde artması bekleniyor. ATS’de, küresel düşük emisyonlu hidrojen üretimi, bugünkü çok düşük seviyelerinden 2030’da yılda 30 milyon tonun (Mt) üzerine çıkarak, (düşük emisyonlu hidrojenlerin tümü doğal gazın yerini almayacak olsa da) 100 bcm’den fazla doğal gaza eşdeğer hale gelecek. Çoğu kullanım noktasına yakın bir yerde üretiliyor fakat hidrojen ve hidrojen bazlı yakıtların uluslararası ticaretinde artan bir ivme görülüyor. Potansiyel 12 Mt ihracat kapasitesini temsil eden projeler, ithalat altyapısını ve talebi desteklemek için ilgili projelerden daha çok sayıda ve daha gelişmiş olmasına rağmen, çeşitli planlama aşamalarındadırlar. Karbon yakalama, kullanma ve depolama projeleri de endüstriyel karbonsuzlaştırmaya yardımcı olmak, düşük veya daha düşük emisyonlu yakıtlar üretmek ve karbonu atmosferden uzaklaştıran doğrudan hava yakalama projelerine izin vermek için daha fazla politika desteğiyle teşvik edilerek eskisinden daha hızlı ilerliyor.

Ancak hızlı geçişler nihayetinde yatırıma bağlıdır

Gelecekteki fiyat artışları ve volatilite risklerini azaltmak ve 2050 yılına kadar net sıfır emisyon yolunda ilerlemek için enerji yatırımında büyük bir artış şart. Bugün 1,3 trilyon ABD Doları olan temiz enerji yatırımı, BPS’de 2030 yılına kadar 2 trilyon ABD Dolarının üzerine çıkıyor ama NSE Senaryosunda aynı tarihe kadar 4 trilyon ABD Dolarının üzerinde olması gerekiyor, bu da enerji sektörüne yeni yatırımcılar çekme ihtiyacını vurguluyor. . Hükümetler sürece öncülük etmeli ve güçlü stratejik doğrultu oluşturmalı ancak gerekli yatırımlar kamu maliyesinin çok ötesinde. Piyasaların geniş kaynaklarından yararlanmak ve özel sektör unsurlarının katılımını teşvik etmek hayati önem taşımaktadır. Bugün, küresel olarak fosil yakıtlara harcanan her 1 ABD doları için, temiz enerji teknolojilerine 1,5 ABD doları harcanmaktadır. 2030’a kadar, NSE Senaryosunda, fosil yakıtlara harcanan her 1 ABD doları, temiz enerji arzında 5 ABD doları ve verimlilik ve son kullanımlarda 4 ABD doları ile aşılacaktır.

Temiz enerji yatırımlarındaki eksiklikler, yükselen ve gelişmekte olan ekonomilerde en fazladır ve enerji hizmetlerine yönelik talepte öngörülen hızlı büyüme göz önüne alındığında bu endişe verici bir sinyaldir. Çin hariç tutulursa, 2015’te Paris Anlaşması’nın imzalanmasından bu yana yükselen ve gelişmekte olan ekonomilerde her yıl temiz enerjiye yatırım miktarı sabit kaldı. Gelişmekte olan önemli ekonomilerde 2021’de bir güneş PV santralinin sermaye maliyeti, gelişmiş ekonomilerden ve Çin’den iki ile üç kat daha yüksek. Altta yatan olumlu maliyetlerine rağmen günümüzün yükselen borçlanma maliyetleri, bu tür projelerin karşılaştığı finansman zorluklarını daha da kötüleştirebilir. İklim finansmanını hızlandırmak ve yatırımcıları caydıran ekonomi çapında veya projeye özgü çeşitli risklerle mücadele etmek için yenilenmiş bir uluslararası çaba gerekiyor. Endonezya, Güney Afrika ve diğer ülkelerle uluslararası destek ve iddialı ulusal politika eylemlerini bütünleştiren ve aynı zamanda enerji güvenliği ve değişimin sosyal sonuçları için güvenceler sağlayan Enerjinin Adil Transferi için Ortaklıklar gibi geniş ulusal geçiş stratejileri çok değerli.

Yatırımcıların geniş ve güvenilir geçiş çerçevelerine tepki verme hızı, pratikte bir dizi daha ayrıntılı konuya bağlıdır. Tedarik zincirleri kırılgandır, altyapı ve vasıflı işgücü her zaman mevcut değildir. İzin hükümleri ve teslim tarihleri genellikle karmaşık ve zaman alıcıdır. Yeterli idari kapasiteyle desteklenen proje onayı için net prosedürler hem temiz enerji arzı hem de verimlilik ve elektrifikasyon için uygulanabilir, yatırım yapılabilir projelerin akışını hızlandırmak için hayati önem taşır. Analizimiz, tek bir havai elektrik iletim hattına izin verilmesinin ve inşaatının, gelişmiş ekonomilerdeki en uzun teslim sürelerinden bazılarıyla birlikte 13 yıla kadar sürebileceğini ortaya koymaktadır. Yeni kritik mineral yatakları geliştirmek, tarihsel olarak ortalama 16 yıldan fazla zaman aldı; izin ve finansmanın tüm yönlerini düzenlemek için 12 yıl ve inşaat için 4-5 yıl harcandı.

Ya geçişler başlamazsa?

Temiz enerji yatırımı NSE Senaryosunda olduğu gibi ivme kazanmazsa, yakıt fiyatlarındaki dalgalanmayı önlemek için petrol ve gaza daha fazla yatırım yapılması gerekecek, ancak bu aynı zamanda 1,5 °C hedefini tehlikeye atmak anlamına da geliyor. BRE’de, 2030 yılına kadar son yıllara kıyasla %50’den fazla bir artışla, petrol ve doğal gaz yatırımlarına yılda ortalama yaklaşık 650 milyar ABD doları harcanmaktadır. Bu yatırım hem ticari hem de çevresel riskleri beraberinde getiriyor ve hafife alınamaz. Bazı Orta Doğulu üreticiler bu yılki beklenmedik büyük düşüşlere rağmen, ham madde endüstrisinde Covid-19 pandemisinden önceye göre bugün daha fazla yatırım yapan tek kesimdir. ABD kaya petrolü endüstrisi söz konusu olduğunda, maliyet enflasyonuyla ilgili olarak temel önem arz eden konu, üretim artışından ziyade sermaye disiplini oldu. Dolayısıyla, küresel petrol ve gaz büyümesinin arkasındaki rüzgar kesilmiş oldu.

Rusya’dan gelen fosil yakıt üretiminde derhal kapanması gereken açıkların, 2050 yılına kadar net sıfır emisyon için çalışan bir dünyada bile başka yerlerdeki üretimle ikame edilmesi gerekecektir. En uygun kısa vadeli ikameler; kısa teslim süreleri olan, petrol ve gazı hızla pazara sunan, ayrıca her yıl atmosfere metan sızıntıları ve parlama yoluyla boşa harcanan 260 milyar metreküp gazın bir kısmını tutan projelerdir. Fakat günümüz krizine yönelik kalıcı çözümler, fosil yakıt talebini azaltmanın altında yatmaktadır. Birçok finansal kuruluş, fosil yakıtlara yapılan yatırımları küçültmek için hedefler ve planlar belirlemiştir. Temiz enerji geçişlerine yapılan yatırımları artırmaya yönelik hedeflere, planlara ve hükümetlerin bunu teşvik etmek için neler yapabileceğine çok daha fazla vurgu yapılması gerekiyor.

Rusya, kartların yeniden dağıtıldığı uluslararası ticarette kaybediyor

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, Rusya’yı çok daha kötü bir konuma sokarak, küresel enerji ticaretinin toptan yeniden yönlendirilmesine yol açıyor. Rusya’nın Avrupa ile fosil yakıtlara dayalı tüm ticari bağları, daha önceki senaryolarımızda Avrupa’nın net sıfır isteği sayesinde nihayet kesintiye uğradı ama Rusya’nın gazı nispeten düşük maliyetle teslim etme yeteneği, yalnızca kademeli olarak dezavantajlı kalması anlamına geliyordu. Şimdiki kırılma, çok az kişinin hayal edebileceği bir hızla geldi. Bu Görünümde, daha fazla Rus kaynağı doğuya, Asya pazarlarına çekiliyor oysaki Rusya, daha önce tamamı Avrupa’ya giden akışlar için pazar bulmakta başarısız. 2025’te Rusya’nın petrol üretimi, DEG 2021’dekinden günde 2 milyon varil daha düşük olacak ve gaz üretimi halihazırda 200 bcm azaldı. Daha zorlu alanlar ve LNG projeleri geliştirmek için uluslararası sermaye ve teknolojilere kısıtlı erişimin yanı sıra, talep üzerindeki belirsizlikler daha uzun vadeli beklentileri zayıflatıyor. Rus fosil yakıt ihracatı hiçbir senaryomuzda 2021’de gördüğü seviyelere geri dönmüyor ve BRE’de uluslararası ticaretteki petrol ve gaz payı, 2030 yılına kadar yarı yarıya düşüyor.

Rusya’nın Çin’e büyük ölçekli ek teslimatlar için pazar fırsatı sınırlı olduğundan, Rusya’nın Asya pazarlarına yeniden yönelimi, doğal gaz için özellikle zorlayıcıdır. Rusya, Çin ile yeni boru hattı bağlantılarını, özellikle de Moğolistan’dan geçen yüksek kapasiteli Sibirya’nın Gücü-2 boru hattını hedefliyor. Bununla birlikte, Çin’e yönelik talep tahminlerimiz mevcut Sibirya’nın Gücü boru hattı tam kapasiteye ulaştığında, Rusya ile başka bir büyük ölçekli gaz bağlantısının uygulanabilirliği konusunda ciddi şüpheler uyandırıyor. BRE’de, Çin’in gaz talebi artışı, güç ve ısı için gaz kullanımına karşı yenilenebilir ve elektrifikasyona yönelik bir politika tercihinin yansıması olarak 2010’dan bu yana yıllık ortalama %12’lik artış oranı 2021 ile 2030 arasında yıllık %2’ye düşüyor. Çinli ithalatçılar, yeni uzun vadeli LNG tedarikleri için aktif olarak sözleşme yapıyorlar ve Çin zaten 2030’lara kadar BRE’de öngörülen talebi karşılayacak sözleşmeli arza sahip.

2010’lar “gazın altın çağı” mıydı?

Rusya’nın eylemlerinin etkilerinden biri, doğal gaz talebindeki hızlı büyüme döneminin sona ermesidir. En yüksek gaz tüketimini gören senaryo olan ATS’de, küresel talep 2021 ile 2030 arasında %5’ten daha az artıyor ve ardından 2050’ye kadar 4.400 bcm civarında sabit kalıyor. Gazın görünümü, kısa vadeli yüksek fiyatlar nedeniyle olumsuz etkileniyor; ısı pompalarının daha hızlı devreye girmesi ve diğer verimlilik önlemleri; enerji sektöründe daha yüksek yenilenebilir enerji dağıtımı ve diğer esneklik seçeneklerinin daha hızlı kavranması; ve bazı durumlarda, biraz daha uzun süre kömüre güvenilmesi. Enflasyon Azaltma Yasası, BRE’de 2030 yılında öngörülen ABD doğal gaz talebini geçen yılki tahminlere kıyasla 40 bcm’den fazla azaltarak, ihracat için doğal gazı serbest bıraktı. Daha güçlü iklim politikaları, Avrupa’nın doğal gazdan yapısal olarak uzaklaşmasını hızlandırıyor. Yeni arz, 2020’lerin ortalarında fiyatları düşürecek ve LNG, genel gaz güvenliği için daha da önemli hale geliyor. Ancak gelişmekte olan ekonomilerde doğal gaz büyümesinin arkasındaki ivme, özellikle Güney ve Güneydoğu Asya’da yavaşlayarak gazın bir geçiş yakıtı olarak bilinen kimliğini sarstı. Bu yılki BRE’de 2030’a kadar gaz talebinde yapılan aşağı yönlü revizyonun çoğu, temiz enerjiye daha hızlı geçişten kaynaklanıyor, ancak yaklaşık dörtte biri gazın kömür ve petrole kaybetmesin kaynaklanıyor

Esnek tedarik zincirlerine dayalı uygun maliyetli, güvenli geçişlere odaklanma

Emisyonları azaltırken güvenilirliği ve satın alınabilirliği korumak için yeni bir enerji güvenliği paradigması gereklidir. Bu Görünüm, politika yapıcılara fosil yakıtın azaldığı ve temiz enerji sistemlerinin bir arada var olduğu dönem boyunca rehberlik edebilecek on ilkeyi içeriyor. Katkıları zaman içinde değişse bile enerji geçişleri sırasında, tüketicilerin ihtiyaç duyduğu enerji hizmetlerini sunmak için her iki sistemin de iyi çalışması gerekiyor. Yarının güç sistemlerinde elektrik güvenliğini sürdürmek, yeterli kapasiteyi sağlamak için yeni araçlar, daha esnek yaklaşımlar ve mekanizmalar gerektiriyor. Jeneratörlerin daha duyarlı olması, tüketicilerin daha bağlantılı ve uyum sağlayabilir olması ve şebeke altyapısının güçlendirilmesi ve dijitalleştirilmesi gerekecek. Kapsayıcı, insan merkezli yaklaşımlar, savunmasız toplulukların daha temiz teknolojilerin ön maliyetlerini yönetmesine izin vermek ve geçişlerin faydalarının toplumlar arasında geniş çapta hissedilmesini sağlamak için gerekli. Geçişler fosil yakıt kullanımını azaltsa bile, fosil yakıt sisteminin, en yüksek elektrik ihtiyaçları için gazla çalışan güç veya ulaşım yakıtlarının artık kullanıcılarına tedarik etmek için rafineriler gibi enerji güvenliği için kritik olmaya devam eden kısımları var. Bu altyapının plansız veya erken kullanımdan kaldırılması, enerji güvenliği açısından olumsuz sonuçlar doğurabilir.

Dünya’nın bugünün enerji krizinden çıkarken yüksek ve değişken, kritik maden fiyatlarından veya yüksek oranda konsantre temiz enerji tedarik zincirlerinden kaynaklanan yeni kırılganlıklardan kaçınması gerekiyor. Yeterince iyi ele alınmazsa, bu sorunlar enerji geçişlerini geciktirebilir veya daha maliyetli hale getirebilir. Temiz enerji teknolojileri için kritik minerallere olan talebin, ATS’de 2030 yılına kadar bugünün iki katından fazla bir seviyeye keskin bir şekilde yükselmesi bekleniyor. Bakır, mutlak hacimler açısından en büyük artışı görüyor, ancak diğer kritik mineraller, özellikle güneş PV için silikon ve gümüş, rüzgâr türbini motorları için nadir toprak elementleri ve piller için lityum gibi madenlere yönelik çok daha hızlı talep artışı oranları görüyor. Sürekli teknoloji yeniliği ve geri dönüşüm, kritik mineral pazarlarındaki baskıları hafifletmek için hayati seçenekler. Kritik maden kaynakları ve birçok temiz teknoloji tedarik zinciri için Çin gibi münferit ülkelere yüksek düzeyde bağımlılık, geçişler için bir risk ancak ticaretin faydalarına erişimi kapatan çeşitlendirme seçenekleri de öyle.

Enerji krizi, daha temiz ve daha güvenli bir enerji sistemine doğru tarihi bir dönüm noktası olmayı vaat ediyor

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin bir sonucu olarak, enerji piyasaları ve politikaları, sadece şu an için değil, on yıllar boyunca değişiklik gösterecek. Temiz enerji için çevresel durum, herhangi bir takviyeye ihtiyaç duymuyor ancak maliyet açısından rekabetçi ve uygun maliyetli temiz teknolojiler lehine ekonomik argümanlar artık daha güçlü- ve enerji güvenliği durumu da öyle. Ekonomik, iklim ve güvenlik önceliklerinin bu şekilde uyum içinde olması dünya nüfusu ve gezegenimiz için daha iyi bir geleceğin yollarını döşemeye başladı şimdiden. Yapılması gereken daha çok şey var ve özellikle enerji ve iklim üzerindeki jeopolitik kırılmaların daha görünür olduğu bir zamanda bu çabalar hız kazanırken, herkesi dahil etmek şart. Bu, geniş bir ülkeler koalisyonunun yeni enerji ekonomisinde pay sahibi olmasını sağlamaya yönelik çabaların iki katına çıkarılması anlamına geliyor. Daha güvenli ve sürdürülebilir bir enerji sistemine yolculuk sorunsuz olmayabilir. Ancak bugünün krizi, neden ilerlememiz gerektiğini net bir şekilde ortaya koyuyor.

Bunları da sevebilirsiniz