Panama Şehri

Bocas del Toro’dan 40 dakika süren uçak yolculuğuyla Panama’nın başkenti Panama şehrine geliyoruz. Panama Kanalının Pasifik girişinde konumlanmış olan şehrin nüfusu 1.5 milyon civarında. İspanyolların bu kıtadan çıkardığı altın ve gümüşün çoğunun geçtiği noktadaki şehir, 1671’de korsan Henry Morgan tarafından yakılıp yıkılmasından sonra 1673’de yeniden kurulmuş. 1999’da Panama Kanalı yönetiminin Amerika’dan Panama’ya geçmesiyle birlikte şehir hızla büyümüş, gökdelenlerle birlikte silüeti değişmiş. Havalimanından şehir merkezine doğru giderken sahil boyu uzanan geniş caddede yürüyüş yapanları görüyoruz. Şehir merkezine yaklaştıkça finans merkezleri, zincir oteller, alışveriş merkezleri, gökdelenler yükseliyor. Panama’nın en önemli gelir kaynağının başında turizm, ikinci sırada Panama Kanalı geliyor. Panama’nın resmi parası Amerikan doları, bozuk paraları ise Balboa. Mayıs-aralık arası yağışlı sezon, ocak-nisan kuru dönem. Ocak ayında hava sıcak, 30 derecelerdeydi.

Sabah şehir turumuza Panama Kanalı ile başlıyoruz, aracımızla kanalın giriş kısmına Miraflores kilitlerine gidiyoruz. Atlas ve Pasifik Okyanusunu bağlayan yaklaşık 80 kilometrelik bir rota oluşturan Panama Kanalı, kestirme bir denizyolu görevi yapıyor. Kanaldan geçiş 8 saat sürüyor ve gemiler kanalın sularında 14-16 saat kalıyorlar. Panama Kanalından ortalama yılda 14.000 geçiş sağlanıyor.

Panama Kanalının yapımına, 1881’de Fransız firması başlamış. Sarıhumma gibi hastalıklar nedeniyle 1889’da kanal yapımında çalışan 30.000’den fazla insan hayatını kaybetmiş, finansal sorunlar nedeniyle firma kapanmış. Panama Kanalından Fransızlar çekilince, Amerika tarafından 1904’de kanalın yapımına başlanmış ve 1914’de tamamlanmış. Amerikalılar kanalı işletmeye başlamış. 1999 sonunda Panama, kanalın yönetimini Amerika’dan devralmış. Panama Kanalından gemilerin geçiş ücreti 300.000-400.000 dolar civarında, yeni genişletilmiş kanaldan geçen daha büyük gemiler için ücret daha fazlaymış. Tarihte Panama Kanalından en düşük geçiş ücretini, 1928’de kanalı yüzerek geçen Amerikalı Richard Halliburton 36 cent olarak ödemiş.

Kanaldan geçişi izlemek için, Pasifik tarafındaki başlangıç yeri olan Miraflores noktasındaki ziyaretçi merkezinin dört katlı binasına giriyoruz. En üst kattaki terasa çıkıyor ve gemilerin havuzlardan suyun doldurulup boşaltılarak geçişini izliyoruz. Ortam oldukça kalabalık, geçişi izleyen çok sayıda turist var, alt katlardaki teraslar biraz daha sakin. Binanın müze bölümünde kanalın yapım aşamalarına ait fotoğraflar, yazılar, maketler sergileniyor. Cumartesi günleri, kanaldan kısmi geçiş deneyimi yaşanabilen turlar yapılıyor.

Panama Kanalı hakkında bilgilendikten sonra aracımızla şehir merkezine gidiyoruz. Paitilla’daki Multicentro alışveriş merkezinde biraz zaman geçirdikten sonra Dünya Mirası olan Casco Antiguo adlı eski şehir bölümüne gidiyoruz.

Casco Antiguo San Felipe’de, Plaza Herrera’da araçtan iniyoruz, Avenida A üzerinde yürüyerek San Felipe sokaklarında dolaşmaya başlıyoruz. Her köşede çok sayıda polis dikkati çekiyor, ziyaretçilerden çok polis var gibi. Duvarla çevrili eski şehir, körfezin diğer tarafındaki orijinal şehir Henry Morgan tarafından yıkıldıktan sonra 1673’de kurulmuş. Villa Agustina’da ikinci el ürünler, antikalar, çeşitli el sanatları, hediyeliklerin satıldığı pazar kuruluyor. Duvarında geleneksel polleras giymiş kadın resmi bulunan bu sanat ve kültür evi bir zamanlar Panama’daki ilk buz fabrikasıymış. Avenida A üzerinde yer alan Altın Sunak kilisesi olarak bilinen San Jose kilisesi ile ilgili efsaneye göre, Gal’li korsan Morgan orijinal şehri yakıp yıkarken, becerikli rahip kocaman sunağı siyah katranla boyayarak değerini gizlemiş. Dikdörtgen şeklindeki Augustinian tapınağı, Panama eski şehir merkezindeki ilk yapılardan biridir. 1737’deki büyük yangından sonra tekrar yapılmış. 1832’de tüm manastır kaldırılmış, Augustinyanlar Panama’dan ayrılmış. 19.yüzyıl sonuna dek kilise, okul şapeli olarak kullanılmış. 20. yüzyıl başlarında tapınağın içi renove edilmiş.

İlginç ve çok renkli dekoru, boş şarap şişeleri üzerine yapıştırılmış menüleriyle oldukça özgün bir atmosferi olan Marzola adlı bir Arjantin restoranında mola veriyoruz. Eski şehrin 2-3 katlı, balkonlu binaların sıralandığı sokaklarında yürüyerek dolaşmaya devam ediyoruz.

Cizvit tapınağı ve manastır kalıntılarını (La Compania) görüyoruz. Buraya 18. yüzyılda yapılan okul, 8 yıl sonra Panama’nın ilk üniversitesi olmuş. 1767’de Cizvitler tüm İspanyol topraklarından sınır dışı edilinceye dek faaliyet göstermiş. Casa Latina adlı dükkanda, Orta ve Güney Amerika’ya özgü hediyelikler, alpaka ürünleri, Embera sepetleri, Panama şapkaları satılıyor. Avenida A’ya paralel seyreden Avenida Central’e geçip yürümeye devam ediyoruz.

Plaza Mayor veya Katedral Meydanı olarak da adlandırılan Bağımsızlık Meydanı, 18. yüzyıl başlarına dek Panama’nın ana şehir meydanı ve merkeziymiş. Orijinali kare şeklindeyken şehrin iki bloğu yangında yok olunca, 1878’de meydan dikdörtgen şekil almış. Uzun yıllar bu meydan, boğa güreşleri, at yarışlarının yapıldığı açık alan şeklindeymiş. 19. yüzyıl sonunda park haline dönüştürülmüş. 1980’lerin başlarında son şeklini almış. Bağımsızlık Meydanının çevresinde Panama’nın Kolombiya’dan ayrılmasına katılan kurucu Panamalıların büstleri, meydanın merkezinde cumhuriyetin ilk başkanı Manuel Amador Guerrero’yu temsil eden figür bulunuyor. Meydanın bir kenarında Santa Maria La Antigua Katedrali (Nuestra Senora de la Asuncion), karşı tarafında Central Hotel, bir kenarında belediye sarayı ve Okyanuslar Arası Kanal Müzesi (Museo del Canal Interoceanico) yer alıyor. Eski şehir merkezindeki en büyük kilise olan katedralin 1674’de hizmete açılan orijinali ahşaptan yapılmış. Cephesi zengin dekorasyonlu ve taşlarının bazıları eski Panama kalıntılarından getirilmiş. Uzun yıllar şehirdeki en yüksek kuleler olan iki kulesi, İnci (Las Perlas) Adalarından getirilen sedefle dekore edilmiş. Katedralin adandığı Santa Maria La Antigua, 2000 yılında şehrin azizesi ilan edilmiş. 1821’de İspanyollardan bağımsızlık kazanıldığında kolonial belediye salonunun bulunduğu yere belediye sarayı yapılmış. 1882’de depremde yıkıldıktan sonra tekrar yapılmış. 1903’de Panama’nın Kolombiya’dan ayrılışı burada deklare edilmiş. Yeni cumhuriyet yeni bir bina yapmaya karar vermiş, bina 1910’da tamamlanmış. Panama’daki en iyi neo-rönesans mimari örneklerinden biri olan belediye sarayının ön cephesindeki dört heykel bilgelik tanrıçası, ticaret, iş ve tarım tanrılarını temsil eder. Meydandaki Kanal Müzesi 1874’de Grand Hotel olarak yapılmış. 1881’deFransız kanal şirketinin ana ofisi, bir süre ABD kanal komisyonuna ait olmuş. 1912’de postane olarak kullanılan bina, 1997’den beri Panama Kanal Müzesi olarak hizmet veriyor.

Plaza Mayor’un ortasında kurulmuş yerli hediyelik eşya tezgahlarını dolaşıyoruz, yerel bir sanatçıdan resim satın alıyorum. Avenida Central üzerinde yürümeye devam ediyoruz, eski şehrin en iyi korunmuş kolonial evi olan Casa Gongora’nın önünden geçiyoruz. Evin hangi tarihte yapıldığı bilinmiyor, 1779’den beri haritalarda görüldüğü belirtiliyor. Burada oturan inci tüccarı Pablo Gongora’nın adı verilmiş. Ahşap balkonu, kalın duvarlı, büyük tahta kapılarıyla orijinal hali korunarak 1999’da restore edilmiş. Pembe binalı Diablicos restoran da ilginç dekoru, figürleri ve tablolarıyla ilgimizi çekiyor, burada bir kahve molası veriyoruz. Burada bazı günler canlı müzik eşliğinde yerel dansçıların folklorik dans gösterileri izlenebiliyormuş. Caddenin sonunda küçük bir parktaki manzara teraslarından, şehrin modern kısmına bakıyoruz. Geriye doğru dönüyor, tadilat halindeki ulusal tiyatro (Teatro Nacional de Panama) binasının yanından geçiyoruz, Bolivar Meydanına çıkıyoruz.

 Meydanın ortasında Simon Bolivar heykeli, bir kenarında San Francisco de Asis kilisesi, yan tarafında Bolivar sarayı-dış ilişkiler bakanlığı, karşı tarafında Hotel Colombia ve restoranlar sıralanıyor. Bolivar Meydanının bir köşesinde yer alan ulusal tiyatro 1908’de yapılmış, 1974’de restore edilmiş, tavanı Panamalı ünlü sanatçılar tarafından yapılmış renkli freskolarla kaplı. Ulusal tiyatronun karşısında Bolivar Sarayı yer alıyor. San Francisco manastırı ve tapınağı 1737’de yanmış, 19. yüzyılda yıkılmış, son restorasyonu 2016’da yapılmış. Eski manastır alanında şimdi dış ilişkiler bakanlığı yer alıyor, Panama’nın ilk anayasası burada onaylanmış. Bolivar Meydanının köşesindeki Oratorio San Felipe Neri kilisesi 1688 tarihli olup 20. yüzyıl başlarında şimdiki neoklasik şekline getirilmiş. Kulesi sedefle dekore edilmiş kilisenin iki seviyeli art deko korosunun Panama’da benzersiz olduğu belirtiliyor.

Deniz kıyısına doğru yürüyerek sahile iniyoruz. Puerta de Mar adlı küçük meydan ve parktan sahil boyunca uzanan duvara doğru yürüyoruz. Duvarın üzerine tırmanıp körfezin karşı tarafında uzanan yeni şehrin fotoğraflarını çekiyorum. Panama Körfezinde denizin arkasında yükselen gökdelenler, Manhattan gibi bir görüntü oluşturuyor. Parkın devamındaki Plaza V Centenario’da el işi ürünleri satan yerli kadınlardan alışveriş yapıyoruz. Kadınların kol ve bacaklarının alt kısımları kırmızı, turuncu, mavi renklerde örgü ve boncuktan yapılmış aksesuarla kaplı.

Parkın köşesindeki üç katlı restoranın, güzel manzaralı Capital Bistro Panama adlı teras kısmına çıkıyoruz, nefis gün batımını izliyoruz. Hava karardıktan sonra yürüyerek tekrar Bolivar Meydanına gidiyoruz. Bolivar Meydanında, Casa Blanca adlı restoranın kaldırıma sıralanmış masalarından birine oturuyoruz. Canlı müzik eşliğinde akşam yemeği ile günü sonlandırıyoruz.

Panama şehrinde yapılabilecek diğer seçenekler arasında Gamboa yağmur ormanları rezervini görmek, Metropolitan parkını dolaşmak, 47 kilometre mesafedeki İnci Adalarına giderek bembeyaz kumsal plajlarında denize girmek veya 6-7 saat sürecek turla Embera kabilesinin köyünü ziyaret etmek sayılabilir. Dünyanın en iyi incilerinden bazılarının çıktığı söylenen İnci Adalarından 16. yüzyıl ortalarında çıkan en ünlüsü La Pelegrina adı verilen 31 karatlık incidir. İspanya kralı İkinci Philip, kendisine sunulan inciyi eşi kraliçe Birinci Mary’e vermiş. Bonapart’a ve İngiliz markiz Abercorn’a da ait olmuş inci, 1969’da aktör Richard Burton tarafından eşi Elizabeth Taylor’a doğum günü hediyesi olarak 37.000 dolara satın alınmış. 1938’de şiddetli bir gelgit, inci yataklarını mahvetmiş. İnci Adalarında, temmuz- ekim arası buraya üreme ve doğum için gelen kambur balinalar da yakından gözlenebiliyor. Ayrıca, şehre feribotla 30 dakika mesafede yer alan Çiçekler Adası olarak da bilinen Taboga Adasında, iskeleye yürüme mesafesinde popüler plajlar bulunuyor. Panama’nın kıyı şeridi, doğuda Kolombiya’dan batıda Kosta Rika’ya kadar 1234 km alanı kapsar. Panama şehrinin batısında Pasifik plaj bölgesi olarak bilinen alanda, Inter Amerikan otoyolu ile kolayca ulaşılan 17 özel plajı vardır.

Ertesi gün, Panama’dan Paris aktarmalı İstanbul uçuşu ile Orta Amerika seyahatimiz son buluyor.

Bunları da sevebilirsiniz