Kadın Hareketi Devrimci Özüne Yeniden Kavuşmalıdır.

Kadınların durumu diğer toplumsal grupların durumlarına benzemez. Benzememesinin sebebi, bir bütünlüğün (insan türünün) yarısı olmalarından gelir. Kadınlar temeldir ve yerleri doldurulamaz.”

Julıet Mıtchell

Kadın hareketinin talebi, kadınların kendi yaşamlarını tayin hakkıdır. Kadınların yaşam döngüleri, taleplerini ve hayattan beklentilerini de değiştirmektedir. Yaş, evlilik, annelik kadınların hayatında önemli noktalardır ve kadınlar kendileri ile ilgili eğitim, iş hayatına, siyasete katılım, eş seçimi hatta annelik kararlarında bile çoğu zaman etkisizdirler. Bu karar noktalarında aktif şekilde yer almamak nesiller arası aktarım olarak normalleşmiş ve kadınlar için bir sonraki kuşağa da aktarılacak bir öğretiye dönüşmüş bulunmaktadır. Eğitim seviyesi arttıkça bu konularda sorgulamaların arttığı fakat beraberinde kabullenişlerinde yükseldiği görülmüştür. Kadınların yaşlanma ve çocuklarının büyümesi ile bazı sorumluluklardan kurtularak özgürleştiklerini söylemek de mümkündür. İş yaşamına katılım ekonomik anlamda kadınların özgürleşmesine katkı sunmakla beraber toplumsal cinsiyet kalıp yargıları kadınların etrafında gözle görülmez duvarlar ördüğü için kararlara hane içinde bile katılım sınırlı olmaktadır. Siyasal katılımın, özel önlemler ve eşitlik politikaları uygulanmaz ise hep zayıf kalacağı gözükmektedir.

Kadınlar ve erkekler için toplumun uygun olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş rol ve tavırlar, faaliyet ve özellikler birleşerek toplumsal cinsiyet normlarını oluşturur. Ülkemizin içinde yaşadığı toplumsal, ekonomik, siyasal koşullar gereği değişen pek çok faktör toplumsal cinsiyet normlarının üzerinde de bazı farklılaşmalar yaratmıştır. Sanayileşmenin ve ekonominin yarattığı yönelimler insanların kırsal hayattan kopmasını hızlandırmıştır. Kent yaşamı kadınların çalışma hayatına dahil olmasını hızlandırmış, bakım ve ilgi odaklı hizmet alınacak olanaklar yaşamı kolaylaştırmış, kadının birey olarak toplumda yer edinmesinin önünü açmıştır. Ancak bu gelişmeler kadının özgürleşmesinden çok tüketilmesini de kolaylaştırmış olmaktadır. Kadın çalışma hayatında başarılı, güçlü, etkin olmaya zorlanırken aynı zamanda ev içi düzenini de her şekilde sağlamakla yükümlü tutulmuştur. Ev içi işler için alınacak hizmet, yapılacak alışveriş, bakılacak çocuk ve yaşlılar, kimin nasıl, nerde ve ne şekilde bakılacağı, misafir ve akrabalarla ilişkiler, sayılan ve sayılmayan işlerin tümü kadınların sorumluluğudur. Kocalardan yardımcı olması beklenirken bile işin sahibi kadındır. Sorumluluğun bu şekilde belirleniyor oluşunun kapitalist emperyalist sistemle yakından ilgisi vardır. Kapitalizm ev kadınlığı kavramının ifade ettiği tüm işlerden haksız kazanç sağlayan bir ekonomik sistemdir.

  • Ev kadınlığı bir meslek olmadığı halde kadınların evde oturmasının öneminin vurgulandığı bir ifadedir ve kapitalizm için yedek işgücü deposudur. “Evin erkeği ailenin geçimini sağlamak zorunda” kalıp yargısı sayesinde kadın emeğinin yedek ve ucuz olmasının önünü açar. Bu yargı kadınların itirazını da engeller.

  • Ailenin geçimi için var olan geliri en iyi biçimde değerlendirmek yine kadının görevidir. Pek çok kadın mutfak masrafından arttırarak yaptıkları alışverişler ile övünür. Ekonomik sıkıntı dönemlerinde evde üretilen ürünler yine kadının görünmeyen, karşılığı ödenmeyen emeğidir. Kapitalizm, düşük ücrete itirazı yumuşatan, aile içi emekle bütçeyi dengeleyen biz kadınlara çok şey borçludur.

  • Çalışan kocanın yani işgücünün bakımı, temizliği, her türlü ihtiyacı kadın tarafından bedava sağlanmaktadır. İşveren, çalışanları için fazladan ücret ödemeden her gün onları yenilenmiş olarak işlerinin başında görmeyi toplumsal cinsiyet normlarına borçludur.

  • Kapitalizm ürettiği ve aslında insanlığın gereksinimi olmayan binlerce ıvır zıvırı reklamlar ve tüketim ekonomisi ile insanlığı özellikle kadın ve çocukları kullanarak, arada toplumsal cinsiyet normlarını da pekiştirerek sunar. Bir reklamı örnek olarak verebiliriz. Ürünü ne kadar ve ne sürede pişireceği programlanmış bir fırın reklamında kadın evden çıkmak üzeredir. Erkek nereye gidiyorsun kek pişiyor diyerek kadını durdurmak ister. Kadın konuya hakim ve çok bilmiş bir edayla kek pişirmenin sadece kadın görevi olduğu bilinci ve teknolojiyi bu amaçla kullanma kurnazlığı ile fırının işini bildiğini söyler. Erkek zaten ne anlar gibi bir anlam çıkarılmasından çok zaten erkek adamın kek pişirmek ile ne işi olur gibi bir alt anlam çıkarılması daha uygundur. Yeni olarak sunulan her ürünün, her toplumsal davranış kalıbının altında kapitalist ekonominin kazanımları yatar. Genel olarak insanların özel olarak kadınların giyim, kuşam, rol ve davranışları, tüketim alışkanlıkları, bize diziler, reklam ve medya aracılığıyla yaşam tarzı kılıfı ile yutturulur.

  • Kapitalizm bilerek kenarda köşede bıraktığı, yoksullaştırdığı kadınları, mikro krediler ve benzeri teşviklerle çok kazanamayacakları ancak krediyi geri ödeyebilecekleri koşullar ile çalışma hayatına kazandırmakla da ilgilenir. 90’lardan itibaren neoliberalizm kadını yoksun olduğuyla değil nelere sahip olduğu ile, kapasitesi, yapabilirliği ile ele almış ve onu ücretli-ücretsiz emeği, tapulu tapusuz varlığı, dantel oya işleme becerisi, komşuluk beceriler ile yüceltmeyi akıl etmiştir. Kadınlar, emek sömürüsünü gizleyen güzellemeler ile algılar yaratan, kadını yapısal kurbandan hayatta kalma mücadelesinin kahramanına dönüştüren, aile ideolojisini ve kadınlık söyleminin yüceltilmiş biçimleriyle, kadın emeğini piyasaya süren, neoliberal politikalarla kuşatılmış durumdadır.

Kadın hareketi, içinde barındırdığı mücadele eden, haklarına kavuşmak için her şeyi göze alan özünü, kapitalizmin her karşı çıkışı paraya çevirme, sisteme entegre etme kabiliyeti karşısında kaybetti. Kapitalist emperyalist sistem kadına sistem içinde sunduğu paket programlar içinde kadın hareketi giderek liberalleşti. Neoliberalizm kadınları kapitalist küresel yeniden yapılanmanın bir öznesi ve aracı haline getiren “toplumsal cinsiyet eşitliğinin ana-akımlaştırılması programının sahibidir. Kapitalizmin kendini onarma kabiliyetinin yüksekliği, kazanma hırsı ile önüne çıkan tüm engelleri dönüştürme hepsinden kar sağlama saldırısı feminizmi de sahip olduğu devrimci mirasından koparmıştır. Bütün dünyayı kaplayan küreselleşme ve bireycilik atağının kadınları dışarda bırakması zaten mümkün değildir. Kadını da oyunun içine alarak ona bireysel olarak özgür, bireysel başarılar ile mutlu, bireysel olarak daha popüler kılmanın yollarını bulmuştur. Feminizme damgasını vuran bu bireycilik kapitalizmin himayesinde onun sunduğu imkanlar çerçevesinde ilerleyen bir süreç olarak görülmektedir. Bu tespitin haklı ve yerinde olduğu sadece reklam ve diziler gözlendiğinde anlaşılır.

Kapitalizmin küreselleşme sürecini (emperyalizm) sadece bir ekonomik program olarak değerlendirmek yetersiz olmaktadır. ABD 1982 yılında senatosunda karar alarak, çok eleştiri alan CIA üzerinden değil daha kabul edilebilir araçlarla, ulus devletleri şekillendirmeye esas alan “demokrasi projelerini” uygulayacak kurumlarını yaratmıştır. Emperyalizmin önünde, kendi küresel sömürüsünü gerçekleştirmek için sorun çıkaran, eskiyen, ulus devletlerin yıkımı, en azından revize edilmesi açısından kadın, gençlik, çevre, hayvan hakları örgütleri, Açık toplum enstitüsünden, Alman vakıflarına, Amerikan kongresine bağlı Ulusal demokrasi fonu ve türevlerine kadar tüm fon dağıtıcılarının en değerli çalışma alanı haline geldi. Geçmiş otuz yıla kendi ülkemizin kadın alanından bakılırsa “Kadından Sorumlu” fonlanmış kadınların ortalığa saçıldığı görülecektir. Kadın sorununu onlar bilir, televizyon kanalları hep onları parlatır, kadın emeğini onlar değerlendirir. Fonlandıkları kadar hayatta kalırlar. Ancak dünyanın içinde bulunduğu ekonomik krizler, pandemi gibi dünden daha farklı gelişmeler kadınların mücadelesinde farklı bir gelişmeye ışık tutacaktır. Ülkemiz kadın hareketi içinde yer alan, Ulus devleti savunan, Cumhuriyet Atatürk ve devrimlerin aydınlanma ışığının bilincinde, Cumhuriyetin kuruluş felsefesinden beslenen, kapitalist emperyalist sistemi bir bütün olarak ele alarak eleştiren, ülke sorunlarına çözümler üreten, kadını ve erkeği ile toplumun güçlenmesi ve gelişmesi için emek harcayan kadınlar da az değil. Bu düşüncelerin toplumda karşılık bulduğu günlerdeyiz.

Yararlanılan Kaynaklar,

1-Aynur Özuğurlu , Neoliberalizm ve feminist politikada “sınıfsal tutum” arayışları Ankara Üniversitesi sbf dergisi cilt 67 no:4 2012 s.125-146

2-Julıet Mıtchell Kadınlar : En Uzun Devrim

Bunları da sevebilirsiniz