Milli Mücadele ve Kadın

Birinci Dünya Savaşı sonunda, İtilaf devletleri ile Osmanlı Devleti arasında 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmanın 7. maddesine göre, İtilaf Devletleri güvenliklerini tehlikede gördüklerinde herhangi bir stratejik bölgeyi işgal edebileceklerdir. Bu maddeye dayanarak İngiliz kuvvetleri bölgede Türk olmayan halkın baskı altında olduğu gerekçesiyle 03 Kasım 1918 Musul’u, 9 Kasım 1918 tarihinde İskenderun’u işgal ettiler. Fransızlar aynı gerekçe ile 17 Aralık 1918 Mersin ve Antep’e ,1919 Şubat ve Mart aylarında Maraş ve Urfa’ya asker çıkardılar. İtalyanlar Antalya’yı üs yapıp Konya üzerine yürümeye başladılar.

Anadolu’nun yer yer işgal edilmeye başlamasıyla Türk kadını, Atatürk’ün başlattığı Kurtuluş savaşına destek vermek amacıyla, gerek cephe arkasında, gerekse cephede büyük mücadele verdi. Anadolu kadınının, Milli Mücadeleye katkılarını Atatürk 1923 yılında Konya’da yaptığı bir konuşmasında şöyle dile getirmiştir: “Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim, diyemez. Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçlerinden Seçmeler, 21 Mart, 1923, Konya).

Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı’nda erkek nüfusunun önemli bir kısmı hayatını kaybetmiş ya da sakat kalmıştır. Kurtuluş savaşında ise kalan diğer erkeklerin cepheye gitmesiyle erkek nüfusunda önemli bir azalma oldu. Bu durum karşısında kadınlar büyük sorumluluklar almak zorunda kaldılar. Ancak Anadolu kadını yılmadan, tüm gücüyle cephedeki askere her türlü desteği vermek için sonuna kadar mücadele etti. Anadolu kadınının Milli Mücadele’ye verdiği destek farklı şekillerde olmuştur. Bir kısmı mitingler yoluyla, Milli Mücadele ruhunu Anadolu’ya yaymaya çalışırken, bir kısmı da cemiyetler kurarak örgütlenmiştir. Bazı kadınlar, cephedeki askere, cephane, yiyecek, içecek temini, yaralı askerlerin bakımı gibi konularda destek olurken, bazıları da bizzat savaşa dâhil olarak vatanı için savaşmıştır.

Ulusal Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimleri ile kazanılmış olan ekonomik ve siyasal bağımsızlığın bedelini, canıyla ödemiş olan kahraman Anadolu Kadını, vatan sevgisinin kutsallığını yüreğinde taşıyarak ülkenin bağımsızlığı ve bölünmez bütünlüğü için mücadele etmiştir.

MİLLİ MÜCADELE MİTİNGLERİNDE KADINLAR

Milli Mücadele’nin propaganda unsurları içinde, bütün milletin, kadın ve erkek bir araya gelerek duygu ve mücadele azminin dile getirildiği toplantılar mitingler düzenlenmiştir. Mitingler yalnızca İstanbul’da değil Anadolu’nun pek çok il ve ilçesinde düzenlenmiş, Türk milletini, milli mücadeleye hazırlayan bir rol oynamıştır.

Mitinglerin sonunda Padişaha, hükümete ve Meclisi Mebusan’a çağrıda bulunarak işgallere seyirci kalınmaması istenmiştir. İzmir ve civarında meydana gelen katliamlar, Adana, Antep, Maraş gibi illerde Fransızların Ermeni Lejyonlarıyla halka yaptıkları zulümler protesto edilmiştir. Mitinglerde alınan kararlar sadece padişaha bildirmek ile sınırlı tutulmamış aynı zamanda İtilaf Devletlerinin baskıcı ve yanlış tutumları tüm dünyaya duyurulmuş, ilgili devletlere protesto telgrafları çekilmiştir.

Bu mitinglerde konuşan kadınlar aydın kadınlardır. Bu kadınların büyük kısmı öğretmen ya da Kız Darülfünunu’nda okuyan öğrencilerdir. Halide Edip, Şükufe Nihal, Nakiye Naci, Münevver Saime, Melahat, Sabahat Hanımlar gibi daha sonra Türk siyasetinde önder roller üstlenecek, kadın hareketini geliştirecek kadınlar, bu mitinglerin konuşmacılarıdır.

Bu mitinglere kadınlar ve erkekler birlikte katılmış ve halkın harekete geçmesini sağlayan büyük bir etki yaratmışlardır. Bununla beraber bu mitingler İstanbul Hükümetinin tepkisini de çekmiştir. Tüm yasaklamalara karşın işgal altındaki İstanbul’da ve İşgal altında olmayan pek çok yerde de mitingler düzenlenmiş, tepkiler ortaya konmuştur.

Bu mitinglerde ordunun ihtiyacını karşılamak, cephane imalathanesi ve dikimhanesi kurmak amacıyla yardımlar da toplanmıştır.

1919’un ilk aylarında Kız Darülfünunun ve Asri Kadınlar Cemiyeti’nin üyelerinin işgal kuvvetlerini protesto ettikleri toplantıda Kız Darülfunun öğrencisi bir genç kız “Biz de sizin kadar, belki daha çok üzüntülüyüz. Teşebbüslerinize en kavi imanla iştirak ediyoruz” demiş ve hissiyatını tarihe geçecek şu sözlerle dile getirmiştir; “Kim demiş bir kadın küçük şeydir. Bir kadın belki de en büyük şeydir.”

Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktığı gün 19 Mayıs 1919’da Türk Ocaklı gençlerin öncülüğünde Fatih mitingi düzenlenmiştir. Elli Bin kişinin katıldığı bu mitingde Halide Edip ve Darülfünun’dan Meliha Hanım birer konuşma yapmışlardır. Halide Edip Adıvar bu konuşmasında halka şöyle seslenmiştir: “Türk ve Müslüman bugün en kara gününü yaşıyor. Gece karanlık bir gece. Fakat insanın hayatında sabahı olmayan gece yoktur. Yarın bu korkunç geceyi yırtıp, parlak bir sabah yaratacağız.” Bu mitingin ilk ve son konuşmalarını kadınlar yapmıştır. Son konuşan Meliha Hanım ise “Bugün Ey Türk, ihtişamla yaşayan şark yıldızı sönmek üzeredir. Fakat bu koca devlet yıkılırken, öyle bir gürültü ile devrilmeli, öyle bir çatırtı ile devrilmelidir ki bu çatırtı, cihanı sarsmalı ve bütün insanlığı titretmelidir. Bu enkazın altında yalnız milletin erkekleri değil, kadınları da ezilecektir. Eğer lazımsa vatan için ölelim fakat vatanımızı kurtarmak için yaşayacağız.” Bu konuşmalardan sonra miting heyeti, Padişah’tan millete sahip çıkmasını istemek üzere üç kişilik bir kurul görevlendirmiştir. Bu kurulun içinde Halide Edip de vardır. Padişah bu kurulu kabul etmeyince hazırlanan bildiri yine de padişaha gönderilmiş, yetinilmeyip Amerika Birleşik Devletleri başkanına da gönderilmiştir.

Bu mitingden sonra 20 Mayıs 1919’da Üsküdar Doğancılar’da, 22 Mayıs 1919’da Kadıköy mitingi yapılmıştır. Üsküdar Mitinginde Asri Kadınlar Cemiyeti adına konuşan Sabahat ve Naciye Hanımlar, ülkenin parçalanmasına seyirci kalınmamasını, mücadele edilmesini ve kadınların bu savaşta yerini alacaklarını vurgulamışlardır. Asri Kadınlar Cemiyeti İstanbul mitinglerinin organizasyonunda önemli roller üstlenmişlerdir. Kadıköy mitinginde ise Münevver Saime bir konuşma yapmış ve yapmış olduğu konuşma, İtilaf Devletleri tarafından kışkırtıcı bulunduğu için hakkında tutuklama kararı çıkarılmıştır.

23 Mayıs 1919 da ise 200.000 bin kişinin katıldığı ünlü Sultanahmet mitingi yapılmıştır. Halide Edip bu mitingde Türk halkını mücadeleye çağırarak, şehit olmaya yemin ettirmiştir. İtilaf devletleri bu mitingden son derece rahatsız olmuş Halide Edip hakkında tutuklama kararı çıkartmıştır. Sultanahmet mitinginden sonra İstanbul Hükümeti bu mitingleri yasaklamıştır.

Mitinglerin yasaklanması ile Mustafa Kemal 28 Mayıs 1919’da yayınladığı bir genelge ile, askeri ve sivil bütün yöneticilerin bulundukları yerde ulusal örgütlerin kurulmasına destek olmalarını, bunun yanı sıra işgallerin mitinglerle, protesto telgraflarıyla itilaf devletleri nezdinde protesto edilmesini istemiştir. Bu genelgeden sonra, yasak da olsa İstanbul’da mitingler yapılacak Anadolu da ise artacaktır. Tüm yasaklara karşın 30 Mayıs 1919 da ve 13 Ocak 1920 de Sultanahmet’de izinsiz mitingler yapılmıştır. Bütün bu mitinglerde kadınlar vatan sevgisi ve mücadele ruhunu yansıtan konuşmalar yapmışlardır.

Anadolu’da yaklaşık 76 yerde 150’den fazla miting düzenlenmiştir. Bazı mitingleri kadınlar düzenlemiş, bazılarında ise kadınlar konuşmacı olarak katılmışlardır. Mitinglere kadın ve erkekler birlikte katılmışlardır.

İzmir’in işgalinden sonra 18 mayısta Alaşehir’de kadınlar İzmir işgalini protesto için miting düzenlemişler.19 Mayıs 1919’da Siirt’de, 27 Mayıs 1919 da Edirne’de büyük oranda kadınların katıldığı mitingler çarpıcıdır. Amasya, Niksar, Isparta, Sivas, Balıkesir, Denizli mitinglerin yapıldığı yerlerden bazılarıdır.

10 Aralık 1919’da Kastamonu’da 3000 in üzerinde kadının katıldığı bir miting düzenlenmiştir.

08.Ocak 1920’de Konya Şerafettin Cami’nde toplanan 5000 civarında kadın Paris Barış Konferansı’na gönderilmek üzere bazı kararlar almışlardır.

16 Mart 1920’de İstanbul’un işgali ile birlikte Trakya ve Anadolu’da mitingler çoğalmıştır. İstanbul’un işgalinden hemen bir gün sonra Erzurum, Çorum, Kastamonu’da mitingler yapılmıştır.19 Mart 1920’de Edirne ve Yozgat’ta, 20 Martta Sinop, Tokat, Bitlis, Trabzon, Çine, Gümüşhane, Kayseri, Malatya, Diyarbakır’da İstanbul işgalini protesto mitingleri yapılmıştır.

CEMİYETLERDE ANADOLU KADINI VE MÜCADELESİ

Bu Cemiyetler, Milli Mücadele’ye hazırlık günlerinde bütün güçleriyle çalışmalara katılmışlar, maddi ve manevi olarak mücadeleyi desteklemişler, Milli Mücadele sırasında da faaliyetlerini sürdürmüşlerdir

Asri Kadınlar Cemiyeti, 1918’de İstanbul’da kurulmuştur. Cemiyet amacını yönetmeliğinde şu şekilde ifade etmiştir: “Kadınların fikren ve bedenen eğitilmesine çalışarak, sosyal mevkiini yükseltmektir.” İstanbul mitinglerinin düzenlenmesinde büyük rol oynamışlardır.

Manisa Türk Kadınlığı Cemiyeti Umumiyesi, “redd-i ilhak” anlayışını benimseyen faaliyetlerde bulunmuştur. İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali ve Manisa çevresinin işgal kapsamına alındığı iddiaları üzerine kurulan cemiyet, işgal kararlarına karşı çıkarak, Manisa’nın Yunanistan’a katılması gibi bir durumu önlemek için halkı aydınlatacak faaliyetlerde bulunmuştur. Cemiyetin kuruluş ve kapanış tarihleriyle ilgili bilgi mevcut değildir. Fakat İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal tarihi bu cemiyetin kuruluş tarihi olarak öne sürülebilir.

Hilal-i Ahmer Cemiyeti, özellikle askerlere çamaşır ve giyecek dikimi, ordunun sağlık hizmetleri konularında çalışmıştır. Milli Mücadele döneminde önemli faaliyetlerde bulunan cemiyet, bugün “Kızılay” adını almıştır.

Ayrıca Milli Mücadele’den önce kurulmuş kadın cemiyetleri arasında Mali Sandıklar, Aydın Muavene-i Hayriye Cemiyeti ve Yardım Komiteleri de sayılabilir. Küçük ama Milli Mücadele’ye katkısı büyük olan bu cemiyetler hakkında da yeterli bilgi mevcut değildir. Yine “Muallimler Cemiyeti”nin ve “Türk Ocakları”nın ve bu derneklerde çalışan kadınların da Milli Mücadele’ye ciddi katkıları mevcuttur.

Müdafaa-i Hukuk Kadınlar Şubesi, Kastamonu’da kurulmuştur. Sosyal konularda birçok başarılar sağlayan Kastamonu kadınları, Kastamonu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne girerek ilk zamanlarda konserler vermek, propagandalar yapmak suretiyle çalışmışlar ve seslerini duyuracak kadar çoğalınca ilk defa Müdafaa-i Hukuk hanımlar şubesini kurarak daha etraflı başarılar gösterip diğer illere örnek olmuşlardır.

Anadolu Kadınları Müdafaai Vatan Cemiyeti 09 Aralık 1919 Sivas’ta memleketin bütünlüğü ve istiklali için çalışmak üzere 16 kurucu kadının önderliğinde kurulmuştur. Cemiyetin başkanı Melek Reşit Hanım, amaçlarını “memleketimizi parçalamak isteyen düşmanlara kadın ve erkek vatan savunması için birleşmiş olduğumuzu ispat etmek ve aynı zamanda Türk Kadınına yakışacak surette memleketimize hizmet etmekten ibarettir.” sözleriyle açıklamıştır. Anadolu Kadınları Müdafaai Vatan Cemiyeti’ne bağlı şubeler açılmıştır. Amasya (başkan Asiye Remzi) , Kayseri (başkan Seyyide) , Niğde (başkan Feride) , Erzincan (başkan Ayşe), Bolu, Burdur (başkan Fıtnat), Pınarhisar (başkan Refia), Kangal (başkan Ulviye) , Erzurum… gibi. Cemiyette görev alan kadınlar genellikle bölgenin ileri gelen ailelerine mensuptur. Bu da cemiyet üyelerinin yakınlarından maddî-manevi yardım aldıklarını göstermektedir.

Cemiyet kuruluşunun onaylanmasından üç gün sonra, kuruluşunu ve yapacağı etkinlikleri bir telgrafla Mustafa Kemal Paşa’ya bildirir ve kendisini bir rehber olarak kabul ettiklerini ayrıca belirtirler. Kuruluşlarını telgraf ve gazete ilanları ile tüm kamuoyuna duyurmaya önem vermişlerdir.

Kadınlar arası miting ve toplantılar düzenlemek, kadınları işgallere karşı bilinçlendirmek ve tepki göstermelerini sağlayacak etkinliklerde bulunmak başlıca faaliyetleridir. Yardım çağrıları yaparak önemli miktarlarda para toplamışlardır. Anadolu Kadınları Müdafaai Vatan Cemiyeti, padişaha, hükümete ve içişleri bakanlığına çeşitli tarihlerde işgalleri protesto eden telgraflar çekmiş ve işgallere karşı harekete geçmeye çağırmışlardır. Fransızların işgal ettiği bölgede halka uyguladıkları zorbalıklara karşı tepki göstermişlerdir. Fransız hükümetine ve İtilaf devletlerine bu zulümlerin engellenmesini isteyen telgraflar çekmiş ve konunun dünya basınında bilinmesini sağlamaya çalışmışlardır. Mondros Ateşkes Anlaşması hükümlerinin uygulanması için çaba göstermiş ve itilaf devletlerinin başkanlarının eşlerine barış istediklerine dair telgraflar çekmişlerdir.

Milli Mücadele aleyhine yazıların durdurulması talebi ile İstanbul Basını ile de mücadele etmişler, Anadolu Ajansı ile de iletişim halinde çalışmışlardır.

CEPHEDE ANADOLU KADINI

Halide Edib Adıvar

1882 yılında İstanbul’da Beşiktaş’ta doğdu. Annesi Fatma Bedrifem, babası o zaman Ceyb-i Hümayun Başkâtibi olan Edib Bey’dir. Halide Edib’in yazarlık hayatı, 1908 Meşrutiyeti devrinde başlar. İlk yazısını Tanin’in 1 Ağustos 1908 tarihli birinci sayısına verir. Meşrutiyet rejiminin ‘kadın’ hakkındaki fikirlerini olumlu bulan Halide Edib, kendisi de bu konularda yazmaya başlar.

Mondros Mütarekesini Türkiye için ölüm kalım mücadelesi olarak görmektedir. “Bu mütareke imparatorluğun maddi ve manevi esasen çökmekte olan hayatına son vermişti. Şartlar çok ağırdı fakat Türkler, ne kadar acı olursa olsun realitelere göz yummayacak bir millettir.” diyerek Milli Mücadele fikrine taraftar olmuştur.

Avrupa’nın istilâcı emellerine karşı, Wilson’un “milletler hakkı” mevzuuna dayanan maddelerini bir teminat olarak yorumlamaktadır. Millî Mücadele taraftarı aydınların bir kısmı işgalcilere karşı ABD ile iş birliği yapma düşüncesindeydi. Halide Edib, bu düşüncedeki Refik Halit Ahmet Emin, Yunus Nadi, Ali Kemal, Celal Nuri gibi aydınlarla 14 Ocak 1919da Wilson Prensipleri Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer aldı. Cemiyet, iki ay sonra kapandı. Halide Hanım, Amerikan mandası tezini Sivas Kongresi hazırlıklarını sürdürmekte olan Mustafa Kemal’e yazdığı 10 Ağustos 1919 tarihli bir mektupla açıkladı. Ancak bu tez kongrede uzun uzun tartışılacak ve reddedilecekti. Yıllar sonra Mustafa Kemal Nutuk’da “Amerikan Mandası için Propogandalar” başlığı altında Arif Bey, Selahattin Bey, Ali Fuat Paşa ile telgraf görüşmeleri yanında Halide Edib’in mektubuna da yer vermiş ve mandacılığı eleştirmiştir.

Halide Edib eşi ile birlikte Ankara’ya giderek Yunus Nadi Bey ile birlikte planladıkları Anadolu Ajansının kuruluşu için Mustafa Kemal’den onay alarak çalışmaya başladı. Ajansın muhabiri, yazarı, yöneticisi, ayak işlerine bakanı olarak çalışıyordu. Haber derleyip Millî Mücadele’ye ilişkin bilgileri telgrafı olan yerlere telgrafla iletmek, olmayan yerlerde cami avlusuna afiş olarak yapıştırılmalarını sağlamak, Avrupa basınını takip edip Batılı gazetecilerle iletişim kurmak, Mustafa Kemal’in yabancı gazetecilerle görüşmesini sağlamak, bu görüşmelerde tercümanlık yapmak, Yunus Nadi Bey’in çıkardığı Hakimiyet -i Milliye gazetesine yardımcı olmak ve Mustafa Kemal’in diğer yazı işleri ile ilgilenmek Halide Edib’in yürüttüğü işlerdi. 1921’de Ankara Kızılay başkanı oldu. Aynı yılın haziran ayında Eskişehir Kızılay’da hasta bakıcılık yaptı. Ağustos’ta orduya katılma isteğini Mustafa Kemal’e telgrafla iletti ve cephe karargâhında görevlendirildi. Sakarya Savaşı sırasında onbaşı oldu. Yunanların halka verdiği zararları incelemek ve raporlamakla sorumlu Tetkik-i Mezalim Komisyonu’nda görevlendirildi.

 Vurun Kahpeye adlı romanının konusu bu dönemde oluştu. Türk’ün Ateşle İmtihanı (1922) adlı anı kitabı, Ateşten Gömlek (1922), Kalp Ağrısı (1924), Zeyno’nun Oğlu adlı romanlarında Kurtuluş Savaşının değişik yönlerini gerçekçi biçimde dile getirebilmesini savaştaki deneyimlerine borçludur.

Savaş boyunca cephe karargâhında görev yapan Halide Edib, Dumlupınar Meydan Muharebesi’nden sonra ordu ile İzmir’e gitti. İzmir’e yürüyüş sırasında rütbesi başçavuşluğa yükseldi. Savaştaki yararlılıklarından ötürü İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi. 1926 yılından itibaren yurt dışında yaşadığı 14 sene boyunca verdiği konferanslar ve İngilizce olarak kaleme aldığı eserler sayesinde zamanının en çok tanınan Türk yazarı olmuştur. İstanbul Üniversitesi’nde edebiyat profesörü olan Halide Edib, İngiliz Filoloji Kürsüsü Başkanlığı yapmış bir akademisyen; 1950’de girdiği TBMM’de ise milletvekilliği yapmış bir siyasetçidir. 

Fatma Seher (Kara Fatma),

Erzurumlu Yusuf Ağa’nın kızı olan Fatma Seher Hanım, aynı zamanda bir binbaşının da eşidir. Milli Mücadele’de oğluyla birlikte çarpışmış, İzmit’te görev yapmıştır. I. Dünya Savaşı’nda Edirne’de Yanıkkışla’da çarpışmıştır. Mütarekeden sonra Erzurum’a dönmüştür. Sivas Kongresi için gelen Mustafa Kemal’in yolunu keserek kendisinden milli kuvvetlere katılma iznini almıştır. Kendisine Kara Fatma ismini veren kişi Mustafa Kemal’dir.15 kişilik çetesi 480 kişiye ulaşmıştır. Milli Mücadele’de Adana, Dinar, Afyonkarahisar, Nazilli, Sarayköy ve Tire’de asker olarak çalışmıştır. Hatta, bir savaş sırasında göğsünden yaralanmıştır. Yaralanmış, esir düşmüş Fatma Seher her defasında yeniden savaşacak kudreti bulmuştur. Üst teğmenliğe kadar terfi ettirilmiş, Cumhuriyet döneminde kendisine bağlanmak istenen maaşı «Ben bütün mücadeleleri vatanım ve milletim için yaptım bir beklentim yok.” diyerek Kızılay’a bağışlamıştır. Yokluk içinde geçen yıllardan sonra 2 Temmuz 1955’te vefat etmiştir

Münevver Saime

Kafkas muhacirlerinden olup Edirne’de doğmuştur. Millî Mücadele başladığında İnas Darülfünûnunda okumaktadır. 22 Mayıs 1919 tarihli İstanbul Kadıköy mitinginde işgal kuvvetleri tarafından tutuklanmasına neden olan konuşmasında “ İsyan etmeyecek bir Türk kalbi tanımıyorum . Biz yalnız ağlıyoruz. Ağlamakla kazanılacak hıçkırıklarımızı işitecek kalp yok. Teşkilatı nihayet fiiliyata bağlamak lazımdır.” demiştir. Daha sonra asker olan eşiyle birlikte Anadolu’ya geçmiş ve Millî Mücadele’ye katılmış, “Asker Saime” diye anılır olmuştur. Garp Cephesi’nde görevlendirilmiş, cephe gerisinde ve istihbarat işlerinde önemli başarılar göstermiştir. İzmit’te bir görevi yerine getirirken yaralansa da belli etmeden vazifesini yapmıştır. Hizmetlerinin karşılığı İstiklal Madalyası ile taltif edilmiştir. Bir kız, bir erkek çocuk annesi olan Münevver Saime, savaştan sonra edebiyat öğretmenliği yapmıştır.

Nezahat Onbaşı

Milli Mücadelenin kadın milislerindendir. Çanakkale Cephesi 70. Alay Komutanı Hâfız Hâlid Bey, eşi Hadiye Hanım’ın veremden yaşamını yitirmesi üzerine, bırakacak kimsesi olmadığından 8 yaşındaki kızı Nezahat’ı da yanında cepheye götürdü. Çanakkale’de savaş ortamıyla tanışan Nezahat, alayın İzmit’e nakledilmesinin ardından talimlere katılarak at binmeyi ve silah kullanmayı öğrendi. Babasının yanında cephede yer aldı, çarpışmalara girdi bu yüzden kendisine 12 yaşında “onbaşı” rütbesi verildi

Tayyar Rahmiye

Osmaniye Raziyeler köyündendir. Hüseyin Ağa’nın milli kuvvetlerine gönüllü olarak katılmıştır. Şubat 1920 de Fransızlarla bir savaşa müfrezesiyle katılmıştır. Çarpışmaların birinde alnından vurularak şehit düşmüştür. Düşmanın üzerine bir uçak gibi uçarak atıldığı için Tayyar yani uçar lakabı verilmiştir.

Kadınlar cephe gerisinde de milli mücadelenin ihtiyaçlarını gidermek üzere önemli görev ve sorumluluklar üstlenmişlerdir. Kadınlar hastabakıcı görevler üstlenmiş, ordumuzun yaralarını sarmakta tereddüt etmemiştir.

Erzak ve cephane taşıyan kadınlar göz yaşartan öykülerin kahramanları olmuşlardır. Anadolu’nun her yerinde kağnı kolları erzak ve cephaneyi taşıyarak lojistik görevleri sürdürmüşlerdir. Kağnı üzerine kapanmış ve donarak ölmüş, çocuklarından ziyade cephaneyi koruyacak önlemler alan kadınlar bu alanda efsaneler yaratmıştır.

Milli Mücadele yıllarında kadınlar, mitinglerde öne atılarak, cemiyetler aracılığı ile toplumu örgütleyerek, savaşarak ya da savaşa malzeme ve destek sağlayarak Kurtuluş Savaşına büyük katkıda bulundukları görülmektedir.

Anadolu Kadınları Müdafaai Vatan Cemiyeti hem devrimci hem de dönemin siyasi düşüncelerini temsil eden bir odak haline gelmiştir. Daha sonraki yıllarda ortaya çıkacak olan Kadınlar Halk Fırkasının öncülü, siyasi fikirler açısından geliştireni olmuşlardır denilebilir.

Bugün kazandığımız hak ve özgürlükleri Atatürk ve Cumhuriyet Devrimlerine olduğu kadar Anadolu Kadınlarına ; Halide Edip, Melek Reşit Hanım, Nezihe Muhittin ve Fatma Seher gibi mücadeleden yılmayan cesur kadınlara borçluyuz.

YARARLANILAN KAYNAKLAR

1- Dr. Gülay Sarıçoban, Milli Mücadele’de Anadolu, Atatürk Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Aralık 2017

2- Harun Aydın, Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Türkiye’de Kadın Araştırma makalesi Ağrı İbrahim Çeçen Ünv. Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü

3- Prof.Dr. Bekir Sıtkı Baykal, Milli Mücadele’de Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti kitabı , Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk ve Atatürkçülük Dizisi 2

4 – Cumhuriyet Kadınları Derneği’nin düzenlediği Cumhuriyet ve Kadın sempozyum Kitabı 6.7.8 Kasım 1998

Bunları da sevebilirsiniz