Analiz 135

AKP döneminde ülkemizde yoksulluk ne yazık ki yaygınlaştı ve derinleşti. Halkımızın önemli bir bölümü yoksulluk değil açlık sınırı altında yaşamını sürdürüyor. Sorunun yalnız insancıl yönü değil , ülkemize yakışmayan boyutu da var. Konuşmaları, mesajları, dert dinlemeleri , halkçı görüntü vermeyi , halk yaşamına öykünmeyi , halk dalkavukluğunu bir yana bırakıp , büyük projlere değil daha sade, basit önlem ve önerilerle sorunun çözümüne yönelmek gerekir.

Amaç kişilerin onurlarını zedelemeden yoksulluk sorununu çözmek olmalıdır. Sorunun çözümünün uzun soluklu olduğu ancak uzunca bir zaman aralığıyla tümüyle çözülebileceği göz önünde tutulmalı , en azından hafifletici önlemler alınmalıdır.

Bedava ve ucuz hizmetler sağlayarak bir anlamda ayni gelirler artırılarak yoksulların temel gereksinimleri karşılanabilir. Gıda dışında barınma , sağlık, aydınlanma, temizlik, eğitim, ulaşım gereksinimi , kamu ve/veya yardımlaşma yoluyla sağlanabilir. Alt gelir grubunun belli bir sınıra kadar elektrik, doğalgaz, su kullanımı bedelsiz sağlanmalıdır. Ancak istisna sorununu aşan kullanımlar için tahakkuk yapılmalıdır. Yetkili birimler , bir aile için yeterli kullanım istisna sınırlarını belirler. İstisna sınırını aşan kullanımlar için yapılacak ödemelerde kolaylık sağlanabilir. İşletmelerin, konutların kendi kullanımları için üretimleri dışında enerji sektörünün kamulaştırılması hedeflenmelidir.

Sağlık bir kamu hizmetidir. Bu hizmetin düşük gelirli vatandaşa bir külfet getirmeden sağlanması gerekir. Devletin bu konuda zaten katkısı vardır.Toplu taşımada düşük gelirli ailelere de yaşlılarda ve öğrencilerde olduğu gibi özel indirimli tarifeler uygulanması gerekir.

Barınmanın, konut edinmenin finansmanı doğal olarak bankalardan gelecektir. Banka yöneticilerinin “ekonomiye kaynak sağladık” övünmelerine karşın bankalar kaynak yaratmaz mevduat ve benzeri isimler altında topladıkları birirkimleri kullanırlar.

Bankaların ekonomiye katkısı topladıkları birikimleri kamu yararına verimli şekilde kullanmak , kaynak kullanımını iyileştirmektir. Bankalar kaynaklarının bir bölümüyle , düşük gelirli konutsuz ailelere yönelik faizsiz 30-40 yıl süreli hibe benzeri krediler için özel bir fon kurabilir. Kredilerin düşük taksitlerle geri ödemesi sağlanabilir.

Eğitim konusunda devlet okullarının iyileştirilmesi, parasız yatılı uygulamasının yaygınlaştırılması, Darüşşafaka, ÇYDD gibi kurumlara ve benzer amaçlı vakıflara bağış, yardım yapılarak olanaklarının genişletilmesiyle , eğitim yükü yoksul ailelerden alınarak çocuklar din simsarlarının istismarından kurtarılabilir. Tabi ki AKP iktidarından bu bağlamda bir beklenti olamaz. Beklemekle değil, bir yerden de yoksullukla savaşın başlaması gerekmektedir . Bu da bir beka sorunudur.

Türkiye ekonomisinde en büyük sorun içinde yaşadığımız yüksek enflasyon sorunudur. Enflasyon ulusal paranın değerini sürekli aşındırdığından ; ulusal para , değişim, birikim, borç ödeme aracı olma işlevlerini yitirmekte , yabancı para veya para birimleri paranın işlevlerini yerine getrimeye başladığından , ödemelerin, birirkimlerin yabancı paralarla oluştuğu dolarizasyon gerçekleşmektedir.

Belirsizlikler arttığından kararlarda hata payı yükselmekte, karar hataları , maliyet artışı ekonomik yavaşlamaya yol açmakta, finansal istikrarı bozmakta, ekonomik aktörlerde fiyat beklentisi yaratarak fiyat artışını sürekli hale getirmektedir.

Ulusal paranın iç ve dış değerini korumak Merkez Bankası’nın temel görevlerindendir. Günümüzde kur rejimi , dalgalı kur; kurun piyasa koşullarında belirlenmesidir. Ancak uygulama dalgalanmanın Merkez Bankası’nın kontrolünde, gözetiminde olmasıdır. TCMB, dalgalı kurun bir çeşitlemesi olan kaygan bant içinde dalgalanma yöntemini uygulayabilir.

Bu yöntemde bantın alt ve üst sınırı belli bir süre için belirlenerek döviz kuru bant aralığında dalgalanır. Kurun alt ve üst dalgalanma sınırı belli olduğundan , belirsizlik azalır, ulusal paranın değeri korunur. Bandın açılması halinde MB , para politikası amaçlarını kullanarak gerektiğinde fiilen müdahale ederek kurun bant içinde kalmasını sağlar.

Birikimlerin ulusal para cinsinden olması, dolarizasyon oranının düşmesi için ulusal paranın getirisini yükseltmek gerekir. Kural, değer düşüşü beklenen paranın denge için faizinin yüksek olmasıdır. Aksi halde tasarruf yapanlar, hem değer kaybı hem de düşük faizle gelir kaybına uğrarlar. Sermaye, varlık kaybı için kimse tasarruf, yatırım yapmaz. Kur korumalı mevduat gibi getirisi belirsiz, bütçeye yük getiren, yoksullardan alıp varsıla aktarmaya yol açan garip uygulamalar yerine, açıkça dengeleyici faiz düzenlenmesi yapılmalıdır.

Dengesiz zamlar yaparak nispi fiyatlar daha da bozulmamalıdır. Enflasyona ezdirmeyeceğiz söylevleri bir yana bırakılarak, enflasyonun bozduğu gelir dağılımı, emekçiler, dar ve sabit gelirliler için düzeltilmelidir.

Bütçe dengesine özen göstermek, savurganlıktan , gösterişten, yandaş kollamaktan vazgeçmek gerekir. Bankaların finansal yapısını, seçim kazanmak uğruna bozma uygulamasına da son verilmelidir.

Araçlar, iyi niyetle yeterli bilgiyle kullanıldığında sorun tam çözülmese bile hafifletilir. Sorunu yaratmış, ağırlaştırmış ve parçası olanlardan çözüm beklemek herhalde akılcı bir davranış olmayacaktır.

Aydınlık bir ay dileği ile,

Bunları da sevebilirsiniz