Alaçatı Yufka Bir Denizdir..
Büyük bir başarıyla gerçekleşen 2022 yılı Alaçatı Ot Festivali sebebiyle, Alaçatı hakkındaki bilgilerimizin üzerinden geçelim.. O Festivali’nde upuzun bir cadde şeklindeki yiyecek ve giyecek stantlarını gezdim, birbirinden değerli romanlarını halka imzalayan yazarımız Mehmet Culum’a selam çaktım, Baba Beşir’den bir paket ıslak puromu aldım, Rasim Ustanın oğlu ile yarenlik yaptık, konserlere kenardan takıldım ve Paşa Hüseyin kardeşim ile bir hatıra selfisi çektik.. Ot Festivali’nin son günü, Köstem Otel’de Chermine Vidori’nin enfes resim sergisini gezdikten sonra Güler Köstem ile yaptığımız nefes sohbetin tadıyla söze girelim..
Türk Denizcilik Tarihi’nin en büyük kaptanlarından Piri Reis, Alaçatı koyunu anlatırken,”Burada Deniz Yufkadır” demiştir.. Günümüzde dünyanın en ünlü sörf merkezlerinden biri olan Alaçatı’nın rüzgarı kuvvetli ancak denizinin dümdüz bir koya sahip olması, onun ünlenmesinde başrolü oynamıştır. Alaçatı, ilçe merkeziyle, benzersiz koyu ile seçkin özellikleri olan ve gözde bir yerleşim merkezi olarak artık tarihe geçmiş bir tatlı beldemizdir. (Not; “Rüzgarın oğlu Alaçatı”, 2007 yılında TRT ekibiyle başarıyla çekip hazırladığımız ve sunuculuğunu yaptığım, Youtube kanalında halen yer alan belgeselimizin ismidir..)
Alaçatı’yı görmek,gezmek ve ona vurulmak gerekir!.
Pencerelerinde hala Sakız işi dantel perdelerin kışkırtıcı biçimde titreştiği, kat kat beyaz badanalı, aydınlık yüzlü taş evleriyle dolu Alaçatı sokaklarına gelişigüzel dalmalı, gezmeli, tozmalı, fotoğraflar çekmeli, ninelerle selamlaşmalı ve sonra gelip bir kahvesine çöküp, mavi gözlü bir Rumeli geçmişli dedesiyle sohbetlere dalmalıyız.. Ve tüm bunları kaybolmuş bir gezgin gizemiyle veya sadece çocuksu bir merakla yapmalıyız..
Adrese dayalı kayıt sistemine göre, 31 Aralık 2021 tarihi itibariyle, 10.523 kişilik (5.312 erkek, 5.321 kadın) Alaçatı, kendine bağlı Germiyan, Ildırı ve Karaköy ile birlikte Çeşme’ye 8 km. uzaklıkta gizli bir güzellik yuvasıdır. Eskimiş tadıyla Alaçatı’nın dar ve Arnavut kaldırımlı sokakları ve ekabir evleri tamamen Ege mimarisinin estetiğini yansıtır. Sade, yalın ,beyaz ve taş ağırlıklı bir doku vardır burada.. Hemen sokakları içine dalıp kaybolma istediği kabarır içinizde..
Son yıllarda İstanbulluların da gözdesi haline gelen ve eski taş evleri kapış kapış satılarak, restore ettirilen Alaçatı, bir tarih, dağ, deniz ve sörf cennetidir. Alaçatı’nın yüzlerce yıllık kimliği, içinize işleyen sımsıcak bir türkü gibidir. Hele, her ulustan ve yaştan sörfçülerin, rengarenk sörfleriyle bir çiçek bahçesine dönüştürdükleri Alaçatı koyu, yalnız Çeşme ve Ege’nin değil, ülkemizin görülmesi gereken başlıca ilginç yerleri arasına girmiştir.
Alaçatı’nın ilginç ismi
Alaçatı’nın ismi üzerine üç rivayet vardır.
1-Piri Reis’in 16.yüzyıl ürünü olan Kitab-ı Bahriye’sinde bu körfez ayrıntısı ile çizilmiş, anlatılmış ve yerleşim merkezi Alaçatı olarak vurgulanmıştır. Bir Türk söylencesine göre, 1200-1400 yılları arasındaki Türk Beylikleri döneminde, yöreye akın akın gelen Türk boyları, at yetiştirmekte ustaydılar. Hatta yörede at yarışları bile düzenlendiği söylenir. Yetiştirilen atlar içinde giderek belirginleşen Alaca atlar, yörenin isimlendirilmesine yol açmış ve alaca atların çokluğu, Türk yerleşmesinin kimliğini oluşturmuştur. Ancak özellikle 1800’lü yıllardan sonra adalardan Alaçatı ve çevresine gelen Rum göçmenler, beldenin nüfusunu baskın biçimde kendi lehlerine çevirmişler, buna rağmen yöre ve merkezdeki yerleşim birimi Türklerce “Alaçatı” olarak yaşamıştır.
2-Rum nüfusunun dıştan göçler sebebiyle 1800’lü yıllarda artması üzerine, Yunan yayılmacılığı, her yerde ve her zaman yaptığı gibi, yöreyi tam bir Yunan toprağı olarak görme propagandası yapmıştır. Alaçatı’nın gerçek isminin Agrilya veya Alasta olduğu iddia edilmiştir. Agrilya, yöredeki bir Rum köyünün ismidir ve Alaçatı’yı da kapsadığı iddiası hayli zayıftır. Rumların yöreye Alasta, demesi daha uygun ve mantıklıdır. Çünkü, Alasta, Rumca salamura veya tuzlanmış anlamına gelmektedir. Rumların geçmiş dönemde yörede salamura işiyle yoğun biçimde uğraşması, yörenin yüzyıllar içinde böyle bir isme yönlenmesine başrolü oynamış olabilir.
3-Bir üçüncü iddia ise, Alaçatı’nın, tipik evlerinin ala çatılardan oluşması sebebiyle bu ismi aldığıdır.
4- Bu iddiaların hepsi ayrı ayrı, hatta hep birden doğru olabilir. Bir yörenin isminin tarihin derinliklerinden geliyor olması, Alaçatı’yı da rivayetler eksenine oturtmaktadır. Ancak çok yaşlı yöre halkından dinlediğimize göre, dedelerden gelen bir rivayet öne çıkmaktadır. Güya yöre beyinin çok güzel bir alaca ata sahip olması sebebiyle, Alaçatı diye bir isimlendirme olmuştur ki, bu rivayet birinci iddiaya biraz olsun destek olmaktadır.
Alaçatı insanları
Alaçatı’nın çoğu mavi gözlü, sarışın halkı Balkan-Rumeli, daha doğrusu Yugoslav-Bosna/Hersek kökenlidirler, yani açıkçası Boşnak’tırlar. Arnavutluk göçmeni veya İstanköylü aileler de vardır. Yine Alaçatı’nın bir kısım etkin halkı ise Roman vatandaşlarımızdır. Bu karma halk, geldikleri eski Osmanlı yurtlarından tütüncülük ile hayvancılık getirmişler, yörenin Rumlarca yaratılan temel uğraşı bağcılığa önem vermedikleri ve bu işi bilmediklerinden Alaçatı’nın ünlü bağları yok olup gitmiştir.
Alaçatı mahalle ve sokak isimleri, en az yüzyıllıktır. Hacı Memiş mahallesi, Şeftali sokak, Nuriye sokak, Cemaliye sokak, Mehtap caddesi, İtidal sokağı gibi..
Beldenin en ünlü tapınağı Hacı Memiş Ağa Camii’dir. Yörede çeşmeler yaptırması, sular getirmesi sebebiyle hayli ünlü olan Hacı Memiş Ağa‘nın ismini taşıyan camii; Anadolu Selçuklu devrinin son döneminde Karaca Koyunlu yörükleri tarafından yaptırılmıştır. Cami ahşap mimariye örnektir, minaresi ise yonu taşından yapılmış, minare külahı ahşap olup üzeri kurşun kaplıdır. Cami günümüze kadar birçok kez onarım geçirmiştir. Bahçesinde ulu ve kadim bir mezarlık bulunur. Bu mezarlıkta arkaik dönem, Selçuklu ve Osmanlı mezar taşlarına rastlanmaktadır.
Alaçatı, Rumlarca da ünlü bir beldedir. Buradan göçenler, Yunanistan’da toplu biçimde yerleşmişlerdir ve Nea-Alaçatı (Yeni alaçatı) isimli bir yerleşme oluşturmuşlardır. Kostas Abanitakhis’in “Alaçatı tarihi“üzerine bir kitabı Yunanistan’da yayınlanmıştır. Eski bir yöre söylencesini göre, Reisdereli bir delikanlı Alaçatılı bir kıza aşık olur ve aralarında büyük bir aşk başlar, işte bu romantik ilişkinin ünlü bir Rumca şarkısı vardır ve baştan sona Alaçatı’yı anlatır. Türkçe sözleriyle söyleyelim:
“Haydi gidelim Alaçatı’ya
Limon ağacı dikelim
Gezelim Alaçatı’da”..
(Not: Fotoğraf, 1900 yıllarında üzüm bağları ve yel değirmenleri ile ünlü Alaçatı)