Oyunculuk Kapılarını Aralayan Kadın

Oyunculuk, tüm dünyanın kabul ettiği özel bir yetenek ve disiplinli çalışma gerektiren bir sanat dalı. Her sanat alanı gibi iç disiplini gerektiren bir uğraş.

Muhsin Ertuğrul, ‘Tiyatroda ahlakın, ruhun, sanatın eğitimiyle insanoğlu asilleşir.’ Der.

Tiyatro, sanat yoluyla insandan insana iletişim, öyle ki birebir insan insana hiçbir arayıcıya gerek duymadan. Sahneden izleyenle olan iletişim için söylenmiş geri kalmışlığın örneği olan bazı sözleri duydukça üzülmemek elde değil.

Eksik ve yanlış bilgilenmelerle, önyargılarla ve ilkellikle ‘Bana rol yapma!’, ‘Bana artistlik yapma!’ gibi oyunculuk sanatını aşağılayan sözler halk diline girmiş ne yazık ki. Tiyatronun yaygınlaşması ve sanatın gücüyle, oyunculuğu düzenbazlıkla eşdeğer kılan bu sözlerin yok olup gitmesini umuyorum.

Yakın tarihlere kadar çocuklarına, ‘Tiyatrocu mu olacaksın, olmaz öyle şey’ diyen aileler, günümüzde çocukları konservatuarlarda oyunculuk eğitimi alabilsinler diye uğraş veriyorlar.

Rönesans evresinden geçmeyen Anadolu halkı, ayıp, günah gibi toplumun baskıcı öğretilerini düstur alarak davranış şekli geliştirirken, zaman içinde görerek ve yaşayarak bakış açılarını değiştirmeye başladılar. İnanıyorum ki, sanata geniş perspektiften bakabildikçe, daha doğrusu sanata evet dedikçe, kutsal inançla bilinçsiz önyargılarla sanatı sınırlamadıkça modern sanat anlayışı daha da gelişecek.

Geçen ay kutladığımız Dünya Tiyatro gününde her yıl olduğu gibi yine Afife Jale’yi düşünmeden edemedim onu düşünürken aklıma şiir yazdığı için Sicilya’ya sürülen ilk kadın şair Sappho geldi. O şiiri bir tek erkekler yazabilir olağanüstü bir şair olmasına rağmen mantığından hareketle sürülmüştü. Binlerce yıl sonra da Afife Jale ilk tiyatro oynayan Müslüman kadın kimliğiyle benzer sıkıntılar yaşadı. İkisi de sanat yapmak için mücadele etti, ikisi de kadınlara özgürce sanat yapma hakkı kazandırdı.

‘Beni acıyarak değil, düşünerek ve severek kucaklayın, hatırlayın. Tiyatro varsa ben varım!’ Diye haykıran bir kadın Afife Jale. Kendi deyişiyle ilk kıvılcımı çakan, müslüman kadında tiyatro sevdasını ilk başlatandı o. Müslüman kadınlara tiyatronun kapısını aralayan Afife Jale bütün ilkler gibi bunun bedelini çok ağır ödedi.

Afife Jale’nin tiyatro yapma inadı ile yaşadığı sıkıntılı kısacık hayat, Türk tiyatrosuna olan bakışın değişmesinde büyük rol oynamıştır.

İnatla direnerek Müslüman ülkenin ilk kadın tiyatro oyuncusu olurken hangi dikenli yollardan geçti, bu uğurda nelerden vaz geçti?

Ülkemizde modern tiyatronun ilk kadın oyuncusu olan Afife Jale 1902 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. İstanbul Kız Sanayi Mektebi’nde eğitim gördü. Darülbedayi’nin açtığı sınava girdi. O dönemde Müslüman kadınların sahneye çıkması yasak olduğundan okul, sadece Müslüman kadınlara oyun sergilemeleri koşulu ile kızları sınava aldı. Afife, sınava kabul edilen beş kızdan biriydi. Diğer üç kız okulu bıraktı, Afife Jale oyuncu, diğer kız arkadaşı da suflör olarak tiyatroda kaldılar.

Afife, 1919 yılında Hüseyin Suat’ın ‘Yamalar’ oyununda oynayan Eliza Binemeciyan’ın Paris’e gitmesi ile ‘Jale’ takma adıyla, Emel rolünde müslüman kimliğini gizleyerek sahneye çıktı. Gösterdiği üstün oyunculuk başarısı alkış ve çiçeklerle desteklendi. Böylece tiyatro sahnesinde rol alan ilk Müslüman kadın olma ünvanını kazandı ama bedeli çok ağırdı. Oynadığı sahneler polis tarafından sık sık basıldı, gayrimüslim arkadaşları onu kaçırarak birkaç kez kurtardılar. Ancak bu baskınların ardı arkası kesilmedi, müslüman Türk kadın oyuncu olduğu polis tarafından saptandı ve kuliste yakalandı, hapse atıldı. Bunu duyan babası kızını ahlaksızlıkla suçlayarak evlatlıktan attı. Bu çalkantılı hayat içinde baş ağrıları giderek şiddetlendi ama o, tutkusu olan tiyatrodan asla vaz geçmedi. Konulan yasaklarla Darülbedayideki ücretli görevine son verildi.

Ne parasızlık ne kadınlık onurunun kırılması onu yaşama amacı olan tiyatrodan uzaklaştıramadı. 1923 yılında Mustafa Kemal’in Türk kadınının sahneye çıkma yasağını kaldırması ile oyununu özgürce oynamaya başladı. Turnelere çıktı, pek çok rolde oynadı ama yaşadıkları sağlığını epey bozmuştu. Bir türlü dinmeyen baş ağrılarına bir tek morfin iyi gelmeye başlamıştı.

25 yaşındaki Afife Jale ile Selahattin Pınar’ın yolları bir bahar akşamı kesişmişti. Kadıköy Kuşdili Çayırı’nda Hafız Burhan konserinde sahnedeki Selahattin ile Afife’nin aşkı ilk bakışmalarında başladı. Acı olaylarla geçen yıllar evliliğin sakin limanında da durulmadı. Selahattin Pınar sevdiği kadını bağımlılıktan kurtarmak için çok uğraştı ancak başarılı olamadı. Afife Jale onu da bu batağa çekmemek için kendisini terk etmesini istedi, istemekle kalmadı ısrarcı oldu. Selahattin Pınar içi kan ağlayarak onu terk etti ama onun için besteler yapmayı hep sürdürdü, ‘Nereden Sevdim o Zalim Kadını’ diyerek aşk acısını notalara döktü.

İkisi içinde daha zor yıllar başladı. Afife beş parasız ve kimsesizdi, parklarda yatıp, aş evinde karnını doyuruyordu. Taş plaklardan eşinin kendisi için yazdığı şarkıları duydukça içi sızlıyordu.

Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde 39 yaşında vefat etti.

Çok zorlu aşamalardan geçen Afife Jale, verdiği mücadeleyi kazanarak kadınlara, tiyatro sahnelerinin kapılarının açılmasında öncü oldu.

Afife Jale’yi saygıyla anıyorum!

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın