Ontoloji II – Modernler ve Modları

Önceki yazımda tümellerin aynı anda birçok nesne tarafından örneklenebilen şeyler olduğunu söylemiştim. Bazı filozofları tümellerin varlığını kabul etmeye götüren akıl yürütme kabaca şöyleydi: Nesneler belli özelliklere sahiptir. Örneğin, bu kalem mavi olma özelliğine sahiptir. Yalnız bu özellikler, öyle görünüyor ki, aynı anda birçok nesne tarafından örneklenebilir. Örneğin, bu kalemle tamamen aynı renkte başka bir nesne daha olabilir. Öyleyse, özellikler, belirli bir anda yalnız tek bir yerde bulunabilen tikellerden farklı olmalı, tümel olmalıdırlar.

Ancak tümellerin varlığını kabul etmenin belirli zorlukları beraberinde getirdiğinden konuşmuştuk. Tümeller vardır desek bile, onları nereye koyacağız? Platon, tümeller için ayrı bir varlık alanı tasarlamıştı ve tümeller burada soyut bir halde, uzay-zamanın ötesinde bulunmaktaydı. Ancak ayrı bir varlık alanında bulunan tümeller hakkında nasıl bilgi sahibi olabilirdik ki? Ya da uzay-zamanda bulunan somut nesneler, nasıl olup da farklı bir varlık alanındaki tümeller tarafından karakterize edilebilirdi? Öte yandan, Aristoteles’i takip edip tümellerin karakterize ettikleri nesnelerin içinde olduğunu söylersek de, tek bir anda birçok yerde bulunabilen, kendi kendine yaklaşıp kendi kendinden uzaklaşabilen, son derece acayip bir varlık kategorisiyle karşı karşıya kalacaktık.

Bu gibi düşünceler, bazı filozofları özelliklerle ilgili başka tür bir yaklaşıma yöneltmiştir. Evet, kuşkusuz nesnelerin çeşitli özellikleri vardır. Ancak bu özellikleri tümel değil de tikel olarak düşünemez miyiz? Tikel özellikler farklı filozoflarca “trop” [trope], “mod” [mode] ya da “soyut tikel” [abstract particular] olarak adlandırılmıştır. Soyut tikellere “soyut” denmesinin nedeni, akla yalnızca bir soyutlama süreci aracılığıyla getirilebilmeleridir. Bu kalemin maviliği hakkında düşünmek ve konuşmak için, bu maviliği kalemin boyutundan, şeklinden, ağırlığından ve diğer özelliklerinden soyutlayarak düşünmem gerekir. Ana fikir şudur: Bu kalemin maviliği yalnızca bu kaleme aittir. Onunla aynı renk tonunda başka bir nesne bulsak bile, ikisinin de sahip olduğu mavilik kendilerine özgü, ayrı şeyler olacaktır. İkisinde birden aynı anda bulunan “mavilik tümeli” falan yoktur.

D.C. Williams soyut tikellerin çağdaş felsefede popülerleşmesini sağlamış, Keith Campbell ve Arda Denkel gibi isimler de soyut tikellerin varlığını kabul etmek için kuvvetli argümanlar sunmuşlardır. Ancak özelliklerin tikel bir şekilde var oldukları fikrini, Descartes, Locke ve Spinoza gibi Modern filozoflarda da görebiliriz. Onlar genellikle “mod” sözcüğünü kullanmayı tercih etmişlerdir.

Soyut tikellerin, ya da “modların”, varlığına inanmak için sunulmuş çeşitli argümanlara göz atalım. İlki nedensellikle ilgilidir. Yanımda Daniel Dennett’ın From Bacteria to Bach and Back [Bakterilerden Bach’a, sonra tekrar Başa] adlı kitabı var. Kalın ve ciltli bir kitap, dolayısıyla biraz ağır. Üzerinde durduğu koltuğun yastığını hafifçe sıkıştırıyor. Bu durum bir nedensellik örneği. Peki bu nedensellik ilişkisinin ilişkilendirdiği şeyler ne? Soyut tikelleri kabul edersek bu soruyu kolayca yanıtlayabiliyoruz: Nedensellik ilişkisi, kitabın ağırlığı ile yastığın şekli arasında, ve bunlar soyut tikeller. Kitap ile yastık arasında demek istemeyiz, çünkü hem “kitap yastığa neden oldu” demiyoruz, hem de kitabın kokusu ya da rengi değil de özellikle ağırlığı, yastığın kokusuna ya da rengine değil de aldığı şekle neden oluyor. Kısacası, nedenselliğin bir analizini sunmak istediğimizde, nedensel ilişkilerin nesneleri olma görevini soyut tikeller layığıyla yerine getirebiliyor.

Soyut tikeller için bir başka argüman da algının analiziyle ilgili. Algılarımızın nesnesi nedir sorusuna soyut tikeller yanıtını vermek makul görünüyor. Ne de olsa, örneğin yanımdaki kitaba baktığımda, onun rengi ve şeklini görüyor, onu elime aldığımda ağırlığını ve dokusunu hissediyor, yüzüme yaklaştırdığımda ise kokusunu alıyorum. Hem de tümel beyazlık özelliğini değil de, bu kitabın bu beyazlığını deneyimliyorum. Dolayısıyla renkler, şekiller, ağırlıklar, dokular, kokular ve diğer algılarımızla algıladığımız diğer şeyler soyut tikeller. Bu türden varlıkları kabul etmek, dünyada algıladığımız şeylerin neler olduğunu ifade edebilmemizi sağlıyor.

Yalnız, tümellerden ziyade soyut tikelleri kabul eden bir ontolojinin yaşadığı çok önemli bir zorluk var. Etrafımızdaki dünyada benzerlikler, yinelemeler, düzenlilikler görüyoruz. Sokakta bir kedi görüyorum, eve geldiğimde Sofi’yle karşılaşıyorum. Ama bu iki varlığın tamamen farklı şeyler olmadığını görebiliyorum: İkisi de kedi! Benzer şekilde, bir tenis topu ile bir limonun birbirine benzer olduğunu, çünkü ikisinin de sarı, küçük ve yuvarlak olduğunu görebiliyorum. Dünyayı kediler, sarı şeyler, küçük şeyler ve yuvarlak şeyler gibi kategoriler aracılığıyla anlamlandırıyorum. Ancak soyut tikeller, tümellerin aksine, bu benzerliklerin ve sınıflandırmaların bir açıklamasını sunamıyor. Tümelleri savunan bir filozof bu benzerlikleri ve sınıflandırmaları tek bir anda farklı nesnelerde bulunabilen kedilik tümeli ve sarılık tümeli gibi şeylerle açıklayabiliyorken, soyut tikellerin savunucusu için limonun sarılığı ile tenis topunun sarılığı tamamen bağımsız şeyler. Kısacası soyut tikeller, farklı nesnelerin nasıl olup da “aynı” özelliği örnekleyebildiğini açıklayamıyor.

Bunları da sevebilirsiniz