Şubat en kısa aydır. Arada bir gün uzasa da gene en kısa aydır.
Bu yıl şubat heyecanlı, ilginç, önemli ve anlamsız bazı olayların yaşandığı ay oldu. Üstelik bunlar ayın son iki haftasında yaşandı. Yoğunduk yani.
Birincisi, Türkiye’yi ilgilendiren bir önemli olay. Almanya’daki iki Türk biliminsanı, merkezi Ankara’da olan Atatürkçü Düşünce Derneği’nin bilim insanları için de düzenlemiş olduğu ödülü almayı kabul etmedi. Neden olduğunu onların kendi açıklamalarına dayanarak bilmiyoruz. Daha doğrusu, ödülü reddetmenin gerçek nedenini açıklamıyorlar, açıklama tutarsız. Bu yüzden yorumlar yapılıyor.
Bu yorumlar elbette yakıştırmalardır. Ancak bilinen bazı şeyler var. Bu iki “Türk asıllı” biliminsanı, Almanya’da yaşıyor, çalışıyor. Bu iki biliminsanı, son yıllarda Covit-19 aşısı ile ilgili çalışmaları ve üretimleriyle dünyanın sayılı zenginleri arasına girmiş bulunuyor. Bu iki biliminsanı, son yıllara kadar kendilerini çevreleri ve yakınları dışında dünyada kimse tanımazken aniden en ünlüler arasına girdi. Bu iki biliminsanı, çeşitli yerlerden ve çevrelerden çok sayıda ödül aldı.
Durum bu.
Her şeyden önemlisi; insan yaşadığı yere benzer.
Bundan sonraki; insanın ideolojisi ve düşüncelerini sınıfsal durumu ve toplumsal konumu belirler.
En sonrası; Almanya’da siyasal arenanın yükselmişleri Türk adları taşısalar da, Türkiye’yi, Türkiye’nin çıkarlarını, emperyalist ülkelere karşı Türkiye’nin kurtuluş savaşını, Atatürk’ü, devrimin Cumhuriyet’ini açıkça savunmazlar. Belki de savunamazlar. (Örneğin, Alman meclisine girmiş milletvekillerinden hiç biri Ermeni soykırım yalanları konusunda Türkiye’yi, Türkleri savunmamış, meclisteki oylamada karşı oy kullanmamıştır. Başka bir alanda da bu yazdığıma aykırı bir örnek bilmiyorum, eğer varsa onu/onları tenzih ederim.) Buradan hareketle, Almanya’da bilim dünyasının en ünlüleri de ana-babaları Türk olsa ve Türkiye’de doğmuş olsalar da, birtakım beklentilere uygun davranmak zorundadır.
Sonuçta insan şunu düşünmeden edemiyor; bazı ödüller yarar değil, zarar doğurabilir! Dikkatli olmak lazım! En azından “neden aldın?” deseler, belki bir şey diyemezsin.
İkincisi, Türkiye içinde herkese sakız yapılmış önemsiz bir olay. Altı sandalyeli ama yedi kişilik yuvarlak masa toplantısı. Üzerinde çok duruldu, malum, kanalların “tartışma” programlarına malzeme lazım. Bir arıza falan olsa tartışmacı televizyon yayınları yapılamasa, heyecanlı gündemlerin önemli bir kısmı yok olur. Aslında gündem olmayacak, olamayacak olaylar, çabuk unutulmalarına karşı “büyük” gündem yapılıyorlar.
Yuvarlak masada tam bir anlaşma var, ama zaten vardı, masa olmasa da vardı. Bu, ne haberdi, ne yorumlama konusu, ne de gündem. Hepsi ABD’ye, NATO’ya, Atlantik’e, Batı’ya bağlılıkta anlaşma fotoğrafı vermek istiyordu, onu yaptılar. Resim önemli. Resimde yer almamanın mazereti olmaz!
Gene de resim yetmiyor; ne o? “Yuvarlak masa”dan sonraki günler, ay sonuna kadar her gün, sandalye sahipleri ABD-NATO-Batı yandaşlığı yarışına çıktı. Hiç biri bu yarışta geride kalmak istemiyor! Ve hiç biri yedinciyi istemem de diyemiyor!
Üçüncüsü, son haftanın bütün dünyayı ilgilendiren olayı, ABD-Rusya “ılık savaşı”nda (ne “sıcak”, ne de “soğuk” olduğundan böyle dedim), sonucun ortaya çıkmış olması.
-
Olayı çıkaran ABD’dir ve ABD’nin artık yapacağı bir şey yoktur;
-
AB ülkeleri şiddet kullanmayacaklar ve şiddetle kınamaktan başka bir şey yapmayacaklardır;
-
savaş örgütü NATO, savaşamadığı ve savaşamayacağı için dağılmaya büyük bir adım daha yaklaşmış durumdadır;
-
başrol oyuncuları dışındakilerin gürültü yapması anlamsızdır;
-
Ukrayna savaşan taraf değil, savaşın yürütüldüğü arazidir;
-
Her mücadelede, karşıtlıkta, gerilimde, savaşta kullanılanlar, kaybetmektedir;
-
arabuluculuk senaryosuna soyunanlar savaşın tarafı diye taraf olmayan bir yeri, yanlış bir tarafı belirlediklerinden, “ılık savaşı”n ise bir tarafında Ukrayna olmadığından uykularından uyanacaktır;
-
arabulucuk yapılacaksa, bu ABD-Rusya arasında yapılabilecektir, ama dünyada bunu yapabilecek ikisine de uzak, ikisine de yakın ve sözünü dinletebilecek herhangi bir güç ve merkez bulunmamaktadır;
-
“barış” bir zarar görmemiştir ve görmeyecektir;
-
dünya savaşı çığırtkanları ya da dünya savaşı korkutucuları balonun patladığına tanık olacaklar ve üzüleceklerdir vb…
Bütün bunların gösterdiği, ABD, NATO, Atlantik cephesi sorumludur ve partiyi kaybetmiştir.
Jeopolitik olarak savunmada olan, saldırıya uğrayandır. Saldırıya uğrayanı “caydırıcı bir güç” ise daha icat olunmamıştır.
Vatan savunması her şeyin önündedir, üstündedir… “gerisi teferruattır”.
Dünya yeniden şekilleniyor. Bu yeni şekillenmede Amerikan jandarmalığı anlamında ABD varlığı (ya da hegemonyası demek gerek aslında), ancak kafası çalışmayanların düşüneceği bir şeydir.