Demokrasinin Çatalçıkmazı: Pervasız Otoriterlik vs. Kurnazca Katılımcı Totaliterlik

Adettendir gazeteciler arasında ”fikri takip” lüzumu bolca konuşulur. Fikri takip esasen hemen her alanda gerekli bir beceri ve çaba. Siyaset alanında hele…

Siyaset alanında, hele hele uluslararası ölçekte fikri takip hayli önemli. Böylece nereden nereye gittiğimizi, nereden nereye götürülmek istendiğimizi ve genel eğilimlerin neler olduğunu saptayabiliriz. ”Küreselleşen dünyada…” diye başlayan söylemlerle Demir Perde’den, Otoriterlikten, geri kalmışlıktan ”demokrasi”ye yelken açtığımız söylenirdi. ”Batı’yla bütünleşme” serüvenindeki bu ortak söylemin karşısındaysa Batı’ya karşı bir ”direnme mevzii” adı altında eski çağın hortlaklarından medet umulurdu. Bu iki uç siyasetin de tarafları hala mevcut, piyasada konuşuyorlar. Kimisi eski güzel günlerin Avrupasına kimisi Asya çağına yöneliyor. Bu iki ucun ortasındaysa demokrasiye ilerlemek isteyenler var. Ama onlar da bir çıkmaza sürükleniyor sanki. Bu çıkmaza sürüklendiğimiz artık sır değil. Zira Batı demokrasilerinin genişleyeceğini düşünürken yalnızca Çin, Hindistan ve Rusya’da değil Polonya, Macaristan ve Ukrayna’da antidemokratik eğilimler güçleniyor. Öte yandan, bu eğilimlere karşı Trump’tan, Le Pen’den ve Merkel’den kurtulan bir Batı var. Bu kurtuluş da bizi yine aynı açmaza sürüklüyor sanki. Görünen o ki çeşitli boyutlarda açmazlara sürükleniyoruz. Bu sürüklenmeyi layıkınca anlamak için eğilimlere bakmamız gerekiyor. Bunun için de fikri takip şart.

Bir Fikri Takip örneği

Haberlerde okuruz ”ABD’den … enstitüsü/think tank’i/düşünce kuruluşu Türkiye’yi bölecek/kuşatacak” vs. Bu türden haberlere konu olan kuruluşlar kimi zaman karar alıcılara tavsiye kimi zaman gelecek öngörülerinde bulunma kimi zamansa uçuk kaçık senaryolarla belli çıkar gruplarının taleplerini dillendirme amacıyla çeşitli raporlar yayınlarlar. Fakat bu haberleri yapanlar yıllar geçtikçe bu raporları tekrar tekrar incelemediklerinden hangilerinin güvenilir öngörülerde bulunduğunu yahut bu raporlarla nelerin amaçlandığını geriye dönük de olsa saptama çabasına girişmezler. Oysa bu yapılmış olsaydı hangi kuruluşların hangi raporlarını hangi amaçla ve ne tür bir zamanlamayla yayınladıklarını görürlerdi. Bu yapılmış olsaydı o raporları kaleme alan kuruluşların da kendilerine dair daha iyi bir hafızaya sahip olması sağlanmış olurdu. Ama sanırım onlar da kendi dediklerinin başkalarınca bu kadar takip edilmeyeceğinden, kendilerinin dünyadan bekledikleri istikrarın kendilerinden beklenmeyeceğinden çok eminler.

NED ne demişti?

Arap Baharı vb. pek çok dönüşümü destekleyen ABD merkezli NED (National Endowment For Democracy) ”Supporting Freedom Around the World” [Dünya Çapında Özgürlüğü Desteklemek] şiarıyla etkili bir kuruluştur. Küresel ölçekteki değişimlerde izlenmesi hem en kolay hem de en gerekli kuruluşların başında geliyor NED. Zira BOP’u (Büyük Ortadoğu Projesini) ve daha nicelerini NED’in yayınlarından duyduk. Dahası, merkezine demokrasiyi aldığı için ve dünya ölçeğinde demokratlar ile demokrasi karşıtlarının apaçık bir mücadelesini gördüğümüzden bu kuruluşun 2012 Strateji metnini anımsamanın gerekli olduğunu düşündüm. Bu metinde gelecek yılların şu dört arenada gerçekleşecek mücadelelerle şekilleneceği belirtiliyor: (Rapordan çeviridir)1

  1. Sivil Toplum: Otokrat rejimler aktivistlere zulmediyor ve hapse atıyor, meclislerinden kısıtlayıcı yasalar geçiriyor, kendi hükümetçe örgütlenmiş NGO’larını (hükümetçe örgütlenmiş hükümet dışı örgütlerini) ve demokrasi taraftarı uluslararası grupların çalışmalarını ya engelliyor ya da sıkı kontrol altında tutuyor.

  2. Siberuzay: insan hakları savunucularının, bloggerların ve demokrasi aktivistlerinin yeni iletişim teknolojilerini giderek daha fazla kullanmalarına cevaben hükümetler filtreleme, sansürleme ve gözetleme amaçlı gelişkin önlemlere başvuruyor. Böylece bilgi kontrolünü ve yetkisiz gözetlemeyi meşrulaştırabilmek için yeni uluslararası normlar tesis etme çabasında içindeler.

  3. Meşruiyet ve siyasal fikirler: uluslararası kamuoyu yoklamalarının da gösterdiği üzere demokrasinin tek meşru hükümet biçimi olduğu geniş kabul görüyor. Bundan ötürü, çoğu otoriter rejim demokratik bir yapıya sahip olduğu iddiasında bulunuyor ve demokratik bir yönetim kılığına bürünüyor – elbette ki bu iddialara güvenilmemelidir.

  4. Performans ve yönetişim: Üçüncü nesil demokrasilerin pek çoğu demokratik kurumları sağlamlaştırmakta, istikrarlı ekonomik büyümede ve bu büyümeyi halklarına yaymada önemli başarılar göstermiş olsa da diğerleri demokraside duraksamış, gerilemiş ve icraatlarında kötülemiştir.

Görüldüğü üzere NED hem öngörülü ve hem de proaktif davranarak kendi mücadele sahasını çizmiştir. İşin garip yanı özellikle üçüncü madde dikkat çektiği tehlikeye kendilerinin kanmış olmasıdır. AKP rejimi, Gürcistan, Moldova, Ukrayna gibi ”demokrasi havarilerine” kananlar kendileri değil miydi? Kendileri bu rejimleri eksi komünist veya kamucu sistemin izlerini silmek için desteklemedi mi? Marks’ın dediği gibi zamanın Avrupa devletleri komünizm hayaletine karşı exorcism’e [şeytan çıkarmaya] çağırıyordu kutsal ittifak güçlerini. Şimdi de kamucu hayaletlere karşı en kötü ruhları diriltti ”demokratlar”. Sosyalizmin, kamuculuğun, hadi istedikleri gibi olsun otoriterliğin kökünü kazımak için çağırdıkları güçler öylesine başarılı oldular ki Batı demokrasisinin temellerini hem de ”demokrasi” namıyla oydular. Artık ülkemiz muhalefeti, daha doğrusu ”muhalefet” adıyla bir araya gelmiş ve milyonları temsil eden beş benzemezler asgari müşterekte rahatlıkla buluşabilmektedir: Hukuk güvenliği, Hukuk devleti (kanun devleti talebine kadar gerilemiş olsa da), Liyakat, Kuvvetler Ayrılığı, Onurlu ve Tutarlı dış politika vb. Bu asgari müşterekte bir araya gelmek ancak bir yıkımla olabilirdi. Öyle de oldu. Oysa neler hayal etmiştik: ”İnsanca ve hakça bir düzen”. O kadar gerisine düştük ki İngiltere’nin 16. yüzyılda kazandığı dilekçe hakkına ve bütçe hakkına kavuşmak için şimdi ”demokrasi” minderinde güreşip ”demokrasi”nin ”d”sini yok pahasına satan bir halktan oy almak durumundayız.

NED’e Küçük bir Hatırlatma

Demokrasinin sallantıda olduğu ülkeleri saptayan NED’e yardımcı olmak isterim. Rusya-Ukrayna kızıştırmasında pek mahir olan Batı demokrasileri şu günlerde Beyaz Rus gazeteci Raman Prataseviç’i sivil uçuş sırasında uçağının zorla indirilmesiyle tutuklanmasıyla yatıp kalkıyor. Bu elbette korkunç bir olay. Ne var ki, insan özgür medya savunucusu kardeşlerimize sormadan edemiyor: ”sahi a dostlar, Julian Assange ne yapıyor?” Özgür medyayı kuşatmanın türlü türlü yolları var. Kurduğu inanılmaz bürokratik ağla ve temsiliyeti sağlama görüntüsü altında sıradan insanın fikirlerini yönlendirme amaçlı girift politik yapısıyla halkının seçimlerden uzaklaşmasını sağlayabilen Batı’nın ustalığı karşısında Doğu’nun tez canlı, plansız ve özensiz siyasetleri mide bulandırmıyor değil.

NED’e ve dostlarına bir önerim var. Demokrasinin savunulması için şu arenayı da göz ardı etmeyelim: Kılcal damarlara kadar kurumsallaşmış bir temsili demokrasiyle geniş yığınlardan beş yıllığına onay alan başına buyrukluk ikilemi demokrasinin sahiciliğini bozuyor. Bu yeni karşıtlığı şöyle mi ifade etsek acaba: Pervasız Otoriterlik ile Kurnazca Katılımcı Totaliterlik karşı karşıya.
Ölümden kaçıyoruz ama sıtmasız bir yol yok mu acaba?

Kaynakça

1) https://www.ned.org/wp-content/uploads/2015/09/2012StrategyDocument.pdf

Bunları da sevebilirsiniz