Hata / Hatti / Eti Güneşi

 

Hatti Mezar Buluntusu, MÖ 3000, Tunç Çağı, Anadolu Medeniyetleri Müzesi

Lozan Antlaşmasının imzalanması (24.7.1923) ve bu yıl 98. Yılını kutladığımız Kutsal Cumhuriyet’imizin 29 Ekim 1923 de ilanından önce, 1921’de imzalanan Moskova ve Ankara antlaşmalarıyla Antakya ve İskenderun’un, yurdumuzun Misak-ı Milli sınırları içinde olması kabul edilir. Eski Mısır Devletiyle sınırı Kadeş’te (Güney Suriye) bulunan ve dil akrabalığımız olan Hatti Devletinin halkının adı olan Hata’dan esinlenerek, Antakya ve İskenderun’u kapsayan ilimize Hatay ismi verilir. Bu durum, Kurun Gazetesinde şöyle açıklanır: “Hatay Antakya İskenderun havalisinin coğrafi adıdır. Burada yaşayan Türkler, Türk Atalarının mümessili olan Hata’lardır. Çünkü Hatti-Hitit devletinin hududu, Suriye’nin Güneyinde bulunan ve M.Ö. 1274’te Mısırla barış antlaşması imzalanan Kadeş sınır şehrine kadar uzanır. Gazetede İsmail Müştak Bey’in, soydaşlarımızın adını tarihi belgelerde yaptığı bir araştırmayla bulduğu yazılıdır. Bu yazının temelinde yine Atatürk’ün bilimsel çalışmalara dayanan görüşleri ve bilim insanlarının yönlendirmeleriyle inşa edilen bilimsel Türk Tarih Tezi vardır. Bu teze göre Hitit, Sümer, Elam hatta Roma gibi büyük uygarlıklar Türkler tarafından yaratılmıştır. İskenderun ve civarına yerleşenlerde Eti ya da Hitit Türklerinin torunlarıdır. Yani “Hatay, Atay, Ata, Eti” isimleri hep aynı kökten gelen ve hepsi aynı manayı ifade eden Türkçe kelimelerdir. Dolayısıyla, Atatürk’ün icadı olan “Hatay” adı o havalinin ismi; Hata’lar ise Hatay’da yaşayan Türklerin adı, Hatay Devleti ise Hatay’da teessüs edecek Türk varlığının adıdır. Ankara Antlaşmasının 7. Maddesinde ise Halep sancağına Fransızlar tarafından bağlanan bu bölgenin yerleşik halkının Türk ırkından olduğu ve kültürlerinin gelişmesi için her türlü teşkilattan faydalanmaları maddesi eklidir (1,2). Bu bilgi daha sonra kazılarda çıkan Hatti eserleriyle desteklenir ve Hatay Atatürk’ün diplomatik başarısı ve ölüm döşeğinde verdiği mücadele ile kazanılmıştır. Öyleki 5.7.1938’de kurmay başkanı Şükrü Kanatlı komutasında Türk askerleri Hataya girmiş, 2.9.1938’de Hatay Cumhuriyeti Meclisi açıldıktan sonra 30.6.1939 ‘da Hatay Türkiye Cumhuriyetinin bir vilayeti haline gelmiştir (3)

Atatürk’ün 1935’te kendi cebinden 500 TL ile başlattığı ilk kazılardan Alacahöyük’te; Prof. Ekrem Akurgal’ın da ifade ettiği gibi arkeologlar Remzi Oğuz Arık ve Hamit Koşay bir Hatti Kral Mezarından gün ışığına bir boğanın boynuzları taşıdığı halka içinde iki kutsal boğa ve bir geyik şeklinde bir mezar armağanı çıkarılır (4). CHP’li Ankara Belediye Başkanı Vedat Dalakoy tarafından 1978’de heykeltraş Nusret Suman’a (21 Mart 1905 Selanik – 15 Ağustos 1978 İzmit) o heykel büyük boyda yaptırılır. Ne yazık ki kendisi, yaptığı heykelin açılış töreni için Ankara’ya gelirken trafik kazasında yaşamını kaybeder (https://ankaraheykelleri.wordpress.com). Anıt Ankara halkına ‘Hitit Güneşi’ diye sunulur. Ancak “O sıralarda Demirel başbakanlığında MC iktidarı vardır. Hükümetten Hitit Güneşi’nin Sıhhiye’de anıt olmasına karşı sesler yükselir: İktidarın Erbakan kanadı İslam öncesi uygarlığa ait olduğu için, milliyetçi kanadı da Türkler öncesi Anadolu uygarlığına ait olduğu için bu anıtı onaylamazlar. Belediye başkanlığınca anıt için gerekli çalışmalar yapılırken Ankara Valiliği çalışanları engellemek ister. Anıt işte bu koşullar altında tamamlanmış ve 1978’de açılmıştır (5,6,7).

Alacahöyük Kalıntıları

EVREN VE GÜNEŞ

1909 doğumlu babam Kur. Alb. Behiç Ergenekon; mahalle mektebinde, kendilerine dünyanın bir boğanın boynuzları üzerinde durduğunu öğrettiklerini ben ve kardeşime ilk okuldayken anlatmıştır. Bu bilgi doğru olmamakla birlikte sosyal arkeoloji bilimine ve kazı bulgularına göre, 20. Yüzyılın başlarında, MÖ 5500 yani günümüzden 7500 yıl önce var olan ve mirasçısı olduğumuz Hatta Ülkesi (Hatta Land) halkının inançlarının devam ettiğini ve daha sonra İskandinavlar tarafından ülkemiz ve çevresinin Turka Land (Türk Ülkesi) olarak tescil edilen ilk ana yurdumuz’un Türkiye olduğu anlaşılır. Peki, bir sopa takılarak kutsal günlerde kalabalığın önünde götürülen bu ‘alem’ ne anlama gelir? Arkeolog Ekrem Akurgal’a göre ilkokul kitaplarında bir zamanlar var olan bu tarihi eserlerde “kimi ayrıntıları gümüş ya da altınla kaplı bu bronz alemlerde boğa ve geyik gibi hayvanların çelenk biçimli bir çerçeve üzerinde durdukları gözümüzün önünde canlanacaktır. Bunlardan bir tanesinde bir çift boğa boynuzu üstünde türü pek belli olmayan bir hayvanın etrafını çeviren çelenkten, ışınlar çıkmakta olup, metal bir tepelik olan alemin toptan görünüşünü andırmaktadır. Bu örnek göz önünde tutularak söz konusu eserlerin evreni canlandırdıkları kabul edilmiştir. Nitekim, Anadolu’da daha sonra yaşamış olan ve kendilerini Boğalar en büyük tanrıyı, geyikler ise Hattilerin “VURUŞEMU” diye adlandırdıkları en yüce kadın tanrıyı temsil etmekteydiler. Bütün bu kral alemlerinin hemen hepsi, bir çift boğa boynuzu üstünde yer almakta, yani onlar tarafından taşınmaktadırlar. Bu durumu göz önünde tutan bu satırların yazan Prof Dr. Ekrem Akurgal söz konusu “alemleri” bugün bile yaşayan bir masala bağlamıştır. “Dünya bir öküzün boynuzları üzerinde durur ve öküz başını salladığında yer sarsıntısı olur.”

TÜRK UYGARLIĞI BİR GÜNEŞ GİBİ DOĞACAKTIR

Atatürk’ün cümlesiyle bir kez daha tekrarlayalım ki “Türk’ün unutulmuş medeni vasfı ve kabiliyeti atinin (geleceğin) medeniyet ufkunda bir güneş gibi doğacaktır”. Mustafa Kemal çok haklıdır çünkü anıt yapıldıktan hemen sonra bazı çevreler “Bu eser bir Türk eseri değildir” şeklinde karşı koymuş ve anıtın yerinden kaldırılması için çağrıda bulunmuştur. Bu topraklara bağlılığımızı Hatti uygarlığının mirasçısı olduğumuzu belirtmekle anlamlı bir biçimde dile getirmiş oluyoruz. Nitekim Türk halkı Atatürk devrinde ortaya konmuş olan Etibank örneğine uyarak bu anlamlı davranışı çoktan benimsemiştir. Kimi yiyecek, giyecek ve içeceğin, kimi kullanma aracının adı bugün Eti ya da Hitit adını taşımaktadır. Hacettepe Üniversitesi’nin stilize edilmiş hayvan biçimindeki simgesi de Hatti örneklerinden esinlenerek oluşturulmuştur. Yerli otomobillerimizden birinin belirtgesi, Hattilerin en büyük dişi tanrısı, Anadolu’nun adı bilinen en eski ilahesi, Vuruşemu’nun simgesi olan geyiktir. Konuyla Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay, ilk Türk Hititoloğu Ord. Prf. Dr. Sedat Alp’i Ankara’da evinde ziyaret ederek etraflı bilgi almıştır, çünkü Hattilerin konuştukların dilin bugün konuştuğumuz Türkçe’nin öncülü olduğu anlaşılmıştır. Arkeolog Prof. Dr. Ekrem Akurgal’a göre NESİ adını taşıdıkları halde “Hatti ülkesi” isminden başka bir ad geçmediği için yabancı bilim adamları onları Die Hethiter” (Almanca), “Les Hitites” (Fransızca), “The Hittites” (İngilizce) biçiminde adlandırmışlardır. Bizde de önce Eti sözcüğü kullanılmış, şimdi de Hitit adı yer etmiştir. Maddi ve manevi kültür varlıklarımıza ve kültürel mirasımıza sahip çıkmadığımız için, isim koyma ve yorum yapmayı Avrupalılara bıraktığımız için bugün Yunanlılarınmış gibi anlamadığımız görüşler, müzelerdeki Latince ve Yunanca isimler yüzünden kendimizi soy kütüğümüz Türkiye’den olduğu halde misafir sanıyoruz. Aslımızın ve geçmişimizin Türkiye’den olmadığı şeklindeki psikolojik savaşa yılmadan, Türkiye’den olduğumuza dair kültür mirası, kalıtsal soy ağacı ve tarihi bilgi, belge ve bilimsel araştırmalar yaparak elde edeceğimiz kanıtlarla karşı koyalım. Soyumuza, Türk vatanına ve kültürel mirasımıza sahip çıkıp koruyalım. Dünyada “Ne mutlu Türküm” diyen bütün insanlar farketmeksizin Türk’tür, 98. Cumhuriyet Bayramımız kutlu ve mutlu olsun ve dünya var oldukça yaşasın (8).

  1. İ.M. Mayakon, Siirt Milletvekili, “Kurun Gazetesi”, 1937

  2. TRT 2 Tarihin Ruhu, 31. Bölüm, 2020

  3. B. Ergenekon, Kedorseğ Gafleti 30.06.2020 https://www.ankarahavadis.com.tr/kedorseg-gafleti-makale,12371.html

  4. Ekrem Akurgal, https://www.belgeseltarih.com/ekrem-akurgalin-kaleminden-1977-hitit-gunesi-anitinin-hikayesi/

  5. B. Ergenekon, Hatay İsmi, 20.06.2020, https://www.ankarahavadis.com.tr/hatay-ismi-makale,12078.html

  6. Sedat Alp, 2005, Hitit Güneşi, TÜBİTAK, 4. Basım, Ankara, s. 4,5

  7. Dr. Umut Erhan, Haldun Cezayirlioğlu, https://ankaraheykelleri.wordpress.com/2007/02/12/sihhiye-hitit-heykeli-hakkinda/

  8. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri 1959. s. 276

Bunları da sevebilirsiniz