Denklem Değiştirenler #3

Merhaba Ben 0x0314392DEADBEEF38, Xiaomi Mi Watch Lite Saat, Huawei P10 Akıllı Telefon Kullanıyorum. Evimde Amazon Alexa cihazım mevcut. Ortalama 50 Lümen aydınlık ortamda oturmayı seviyorum. Duş alırken genelde su sıcaklığını 45 santigrat dereceye ayarlıyorum. Günde ortalama 8135 adım atıyorum. Uyku düzenim stabil değil. Genellikle derin uykuya dalamıyorum. Kalp atış hızımın ortalaması 86 bpm. Stres seviyem iş saatleri içerisinde 100 üzerinden 76 iken, geri kalan zamanlarda 43. Aracımla hız yapmayı seviyorum, 120km ve üzeri hızlarda kalp atış hızım, yıllık ortalamamın yaklaşık %15 üzerine çıkıyor. Telefonumun ekranına bakarak günde ortalama 118 dakikamı geçiriyorum. Sosyal medyada gezinirken, çoğunlukla siyasi içerikli paylaşımlarda vakit harcıyorum. Dijital oyunlardaki mikro ödemelere, aylık ortalama 123 TL, dijital aboneliklerime de 310 TL harcama yapiyorum. Bu aylik gelirimin %8 i anlamina geliyor. Telefonumdaki konum hizmetlerinin bana söylediğine göre en çok vaktimi 39°55’31.0″N 32°50’12.2″E konumunda geçiriyorum (Muhtemelen eskilerin ev dediği yerim burası olmalı). Benim bir ismim yok. Benim bir UUID (Universally Unique Identifier) numaram var. Bütün bilgilerimi işleyen akıllı cihazlarım ve veri madenciliğimi yaparak benimle ilgili analizleri paylaşan merkezi yapay zeka sayesinde, hayatımdaki tüm bu verileri inceleyebiliyorum. Ben bir siber vatandaşım… Tanrı tüm akıllı cihazları ve teknoloji devi firmaları bize sunduğu bu hizmetler için korusun!

Birisinin size kendisini böyle tanıtması ne kadar da garip olmaz mı? Belki bu yeni tanıştığınız insanla yüzde kaç ihtimalle anlaşabileceğinizi ve/veya bu kişinin %63 ihtimalle sizin ruh eşiniz olabileceğinin hesaplanabilmesi? Biraz distopik geldiğinin farkındayım ama şu an içinde bulunduğumuz durumun tam olarak böyle olduğunu ve nasıl mümkün olduğunu müsaade edin açıklayayım.

Facebook veri topluyor ve bunları izinsiz işliyor diye “sözde” yargılandı. Trump Çin menşeili birçok kamera ve akıllı cihazın ABD’ye girişine engel koydu. Huawei cihazların Google Play Store kullanması engellendi vs vs. Bu gelişmeleri münferit konularmış gibi ele aldığımızda belki önemsiz gelebilir. Ancak teknolojik gelişmelerin ötesinde içerisinde olduğumuz bu veri savaşının, artık sadece ürün satmaktan ibaret olmadığını anlamamız gerek. Yıllardır hepimizin ağzında pelesenk olmuş “Globalleşen Dünya” tabiri, son 10 yılda çok farklı bir anlam kazandı. Artık bir teknolojiyi/ürünü satmak, ana hedef olmaktan çıktı. Daha çok “kimin ürettiği” ürünü, “hangi Pazarın” sahiplendiği konusu öne çıktı. Bu değişimin arkasında yatan detay ise çok basit, “Son Kullanıcı Verisi”. Global dünyadaki en önemli katma değere sahip olan şey, “x” cihazını üretebilme teknolojisi değil, daha çok o cihazın, hangi ülke popülasyonu tarafında kullanıldığı ve bu cihaz sayesinde ne gibi veriler elde edilebildiği haline dönüştü. Kısaca, artık cihazın kendisini ihraç etmek değil, bu ürünleri kullanan son kullanıcıların davranışsal ve fiziksel verilerinin dünya nüfusuna oranla ne kadarını toplayabildiğiniz ve bu verilerle nasıl analizler yapabildiğiniz esas amaç haline dönüştü.

Uzak Doğu menşeili olan ürünler bundan bir 10 yıl öncesine kadar, “kalitesiz ama ucuz” olarak tanımlanırken, kaliteli ve güvenilir teknolojik ürünlerin, kapitalizmin en büyük mümessili olan Bill Geyts ve Sitiv Jabs gibi abilerin ürettiği ürünlerin olduğu varsayımı, bu sebeple artık yıkıldı. Bu konudaki en büyük denklem değiştirici ebetteki Xiaomi ve Huawei gibi şirketler oldu. ABD’li teknoloji devi şirketlerin aksine, bu firmaların bir vitrin yüzü olmadan bu işi başardılar ve başardıkları şey daha sofistike cihazlar satmak değildi. Daha ucuz ve daha kaliteli cihazları, daha çok kişiye ulaştırarak, bu on yılın en önemli şeyini elde etmek amacıydı… SON KULLANICI VERİSİ…

Peki neden bu cihazları tüm dünyaya pazarlamak bu kadar önemliydi diye soracak olursanız; cevabı gayet basit, giriş paragrafındaki örnekte olduğu gibi, bizlerle ilgili HER ŞEYİ BİLMEK ve bunları analiz ederek çıkarımlarda bulunabilmek için.

Eee… Ne geçecek ellerine bu analizi yaptıklarında diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Buna da yanıtım hazır. Müşteriniz olan topluluk hakkında, anket vb. konvansiyonel yöntemlerle elde edemeyeceğiniz, çok özel bilgileri analiz edebilmek ve mantıksal çıkarımlarda bulunabilmek için. Sonuçta ise bu verileri birbirleriyle ilişkilendirerek, etki-tepki algoritmalarını önceden simüle edebilmeyi sağlanabilmesi mümkün olmuştu.

Mühendislik-i bir bakış açısıyla baktığımızda, Xiaomi firması tarafından piyasaya sürülen ve içerisinde bulunan donanımları itibariyle değerlendirdiğimizde, 3-4 katı fiyata dahi piyasaya sürseniz alıcı bulabilecek birçok ürün niçin bu kadar ucuza dünya pazarına satılmaktaydı? Apple ürünlerine kıyasla, işlemci, hafıza ve ekran gibi birçok açıdan daha üstün ürünler, ABD menşeili ürünlerin çok daha ucuzuna Global markete satılmakta. Dolayısıyla alan memnun satan memnun. Apple marka bir akıllı saat binlerce TL fiyat etiketine sahipken, 200 TL’nin altında, birçok sensor ve ölçüm devresine sahip akıllı saatleri Xiaomi firmasından alabilmek mümkün. Şık birer bilekliği andıran ve SMS’lerinizden, kalp ritminize, uyku düzeninizden, dinlediğiniz müziğe kadar birçok fiziksel ve dijital veriyi bu cihazlar sayesinde elde edebilmek artık Çin için mümkün olmuştu. Bu ve benzeri “SMART” cihazların içerisinde bulunan biyo-sensor ve çevre birimlerinin üretim maliyetleri ve karmaşıklığı göz önünde bulundurulduğunda, satış fiyatlarının tabiri caizse zararına olduğunu düşünmek çok yersiz gözükmüyor. Dolayısıyla her şeyin birbirine bağlandığı (Hyperconnectivity) ve veri alışverişinde bulunduğu günümüzde, sayısız kaynaktan veri toplayabilmek ve bu verileri kullanıcının sosyal medya hesapları, coğrafi hareket alanları ve hatta sağlık verileriyle eşleştirerek hayal gücümüzü zorlayacak analizlerin yapılabilmesi artık mümkün olmuştu. Şimdi ise konu bu veri pastasından kimin ne kadar dilim alacağına gelmişti.

Eminim birçoğunuz teknoloji marketlerinde robot elektrik süpürgelerini görmektesiniz. Belki evinizde kullanıyorsunuz bile. Bu cihazların üzerinde LIDAR (Light Detection and Ranging / Laser Imaging Detection and Ranging) adı verilen ve askeri amaçlarla üretilmiş ve birkaç yıl öncesine kadar çok pahalı olan gelişmiş bir kamera ve sensor ağı bulunmakta. Bu sayede bu sevimli yuvarlacık robotlarımız evimizin içerisinde “daha verimli temizlik yapabilmek için” tüm evimizi haritalayabiliyor ve yapay zeka algoritmaları sayesinde de her bir tur sonrasında bu haritayı mükemmelleştiriyorlar. LIDAR içerisinde, kızıl ötesi ve ultrasonik algılayıcıların ötesinde, görüntü işleme için gerekli olan yüksek çözünürlüklü kameralarda bulunmakta. Bunun yanı sıra mikrofon vb. yardımcı birçok giriş/çıkış birimini de bünyelerinde barındırmaktalar. Tüm bu “evimizi daha iyi temizleyebilme” gayesi için toplanan veriler, minik robotumuz üzerinde işlenmek yerine, internet erişimi olmadan çalışamayan bu cihazların beyni olarak tabir edebileceğimiz merkezi sunucular tarafından işlenerek, cihaza ilgili konfigürasyonları yine bu merkezi sunucu üzerinden verilmekteler. Bu teknoloji artık Ayphone gibi piyasada fanatikçe tutulan cihazların üzerinde yer aldığı gibi, Otonom sürüş yapabilen akıllı araçlarda bu teknolojiden faydalanarak 3 boyutlu haritalama yapmaktadır. Kısaca akıllı cihazlar sayesinde, tüm dünyayı kolektif bir biçimde 3 boyutlu olarak tarıyor ve gelecekte üretilecek robotların, evimizin içini dahi çok detaylı bir şekilde öğrenmelerine olanak tanıyoruz. Elbette bu verileri biz son kullanıcılara verecek değiller. Milyonlarca insanın her gün yürüdüğü yolları, evin hangi bölgesinde vakit geçirdikleri, nereleri ziyaret ettikleri ve hatta ne konuştuklarını işleyen, tüm verilerin aktığı bir yapay zekanın var olamayacağını düşünmek büyük bir bağnazlık olacaktır.

Tamam işlerlerse işlesinler de bundan bana ne diyebilirsiniz. İşte konu tam olarak burada başlıyor. Toplanan verinin çeşitliliği o denli fazla ki, tüm bu veriler devasa bir veri kazanında harmanlandığında, bizlerin dahi kendimiz hakkında farkında olmadığı içgüdüsel karar mekanizmalarımızı, istatistiksel tahminler yürüterek elde etmek mümkün oluyor. Bu sayede, hangi durumda ne tepkiler vereceğimiz ön görülebilir hale geliyor. Bu da büyük resimde daha kolay yönetilebilir bir insan popülasyonu anlamına geliyor.

Tahmin edebileceğiniz gibi böyle bir çıkarımda bulunabilme gücü, iktidar sahiplerinin en ekstrem düşlerinde dahi “keşke” dedikleri bir kudreti, hiçbir efor sarf etmeden altın tepside sunuyor. Şimdilik bu güç, teknolojiyi üreten devler arasında kısıtlı seviyede paylaşılıyor olsa da, tüm bu verilerin konsolide edilmesi fikri, tüm paydaşların kazanacağı bir platforma taşınması pek te imkansız gözükmüyor. (Bkz: ABD’deki teknoloji devlerinin yaptığı o çok gizli toplantı, hani şu hava trafiğinin bile kapatıldığı trilyon dolarlık insan topluluğunun bir araya geldiği olay..)

Tüm bu verileri elinde barındıran iktidar sahipleri, hedef aldıkları toplumu veya topluluğu nasıl manipüle edebileceklerini yüksek bir hassasiyetle tespit edebiliyor olacaktır. Örneğin, İstanbul Kadıköy’de, 48 saat boyunca elektriklerin kesilmesi sonucunda burada yaşayan insanların %90’ının depresif reaksiyonlar göstereceği ve uykusuzluk çekeceği (önceden işlenmiş veriler ışığında). Akabinde sosyal medyada bu bölgede yaşayan insanların en çok tepkisini toplayan olaylara benzer, toplumsal damara basan bir problemin yaşanmasıyla birlikte, halkın %76sının sokaklara çıkarak isyan çıkartacağını analiz etmek mümkün olacaktır. Bu sayede deneme yanılma yöntemi yerine, odaklı bir dizi olayları tetikleyerek hedef toplumu manipüle ederek kale içten fethedilebilecektir. Bunu insan zihni ve istihbarat faaliyetleriyle yapmak yerine, makine öğrenmesiyle bu verileri işlemiş merkezi sunucuya “Ne olursa ne olur?” gibi jenerik birtakım girdiler besleyerek çıktı olarak elde etmek mümkün olacaktır.

Canım ülkemde ise durum şöyle; Geçtiğimiz günlerde, trafik ehliyet yazılı sınavına giren bir arkadaşımız, maskesinin altına gizlediği kablosuz kamera ve mikro boyuttaki kablosuz kulaklık ile kopya çekerken yakalanıyor. Yani teknoloji üreticilerinin dünya datasını toplamak için neredeyse bedavaya vereceği mikro akıllı ürünleri, yine hile hurda için kullanmak ilk aklımıza gelen şey oluyor. (Konudan çok sapmadan şu soruları da sormak isterim; kim bilir trafik sınavında bile bu oluyorsa, daha ne önemli sınavlarda neler yapılmış ve gözden kaçmış olabilir? Bu arkadaşı yakalayan sınav gözetmeni öğretmenimizin işini fevkalade yapması mı yoksa arkadaşın bunca düzeneği kurup sakin kalmayı başaramamış olması mı daha enteresan kararı size bırakıyorum). Bu örneği vermekteki amacım, artık biz son kullanıcıların dahi kolaylıkla alabildiği bu mikro cihazlar o kadar yaygın bir şekilde kullanılıyor ki, hayatımıza adeta birer kılcal damar gibi yayılıyor. Nasıl ki 80’li yıllarda transatlantik fiber optik haberleşmeye geçilmesi iletişim algımızı tümüyle değiştirdiyse, tüm bu cihazlardan toplanan verilerde, gizli kalması gereken sınav sorularına kadar ne varsa her şeyi toplayarak inceliyor (Ha siz hala, olsun kopya çekmeme yaradı veya çalıştığım savunma sanayi projesinin görüntülerini aldılarsa ne olacak diye züğürt tesellisiyle avutuyor olabiliresiniz.)

Peki ülke olarak veya artık birer müşteri değil de ürüne dönüşmeye başlamış halk olarak biz ne yapmalıyız? Bu değişimin neresinde yer almalıyız? Bu sorulara kesin yanıtlar vermek güç ama ben size naçizane kendi düşüncelerimi aktaracağım.

Hiper bağlı cihazların bu kadar ucuz, küçük ve enerji dostu olabilmesinde kullanılan, NB-IoT, Zigbee, LoraWAN gibi teknolojiler, sırf Çinde ucuz diye alıp yerli üretimlerimizde kullanmaktan vazgeçmeliyiz diye düşünüyorum. Arçelik, Vestel gibi IoT tabanlı ürünler geliştiren ve devre kartlarını tasarlayan yerli firmaların, kullanabileceği yerli haberleşme modüllerini tasarlamaya/üretmeye başlamamız bir dönüm noktası olacaktır. Yıllardır en büyük argüman olan, “Çin 3 dolara satıyor biz aynısını 50 dolara üretebiliyoruz” yaklaşımından ivedilikle uzaklaşmak gerek. Çip ve Entegre üretiminde treni kaçırmış olmamız, tam da bu bakış açısı yüzünden oldu. Evet belki daha pahalı olabilir ama en azından o çipin içerisine ne koyduğumuzu veya bu haberleşme modülünün nerelere bağlandığını biliyor olacağız. Bakın burada yıllardır konuşulan F-16’larımızın yazılımını çözmekten bahsetmiyorum. Ne mutlu ki artık savunma sanayinde, hepimizin göğsünü kabartan ve bu bakış açısıyla sıfırdan ele alınan birçok proje ve gelişme görüyoruz. Artık konumuz son kullanıcı elektroniği, sıra buraya da gelmeli.

Bunun üzerine, akademi ve sektörel iş birliklerini, kendimize ait haberleşme protokollerini üretmek üzere de kullanmak gerektiğine inanıyorum. Burada bahsettiğim haberleşme İnternet altyapısı değil, IoT cihazları arasında olan ve diğer teknolojilerle de uyumlu çalışabilen müstakil haberleşme protokolleri. Hali hazırda kullanılan IoT protokollerini çalıştırabilen entegre ve haberleşme donanımlarını üretmekte elde ettiğimiz bilgi birikimi ve tecrübeyi kullanarak bu protokollerin donanımlarını üretmemiz de mümkün olacaktır. Bu teknolojileri destekleyen entegreleri de üretip, yerli ürünlerde kullanımını yaygınlaştırabilirsek, o zaman Çin’de aynısı daha ucuz argümanı da hükümsüz kalmış oluyor değil mi =)

Bunları da sevebilirsiniz