Benim Bayramım

Ben bu yazıyı yazdığım sıralarda bayram tatilindeyiz tüm ülke olarak. Bayramı tatil fırsatı görenler de var, şehirde kalanlar da… Her bayram zamanı içim daralır benim. Bunaltım bayram hazırlığı yapmakla ilgili değil (ki hiç yapmam), bayram ziyaretleri yapmak ya uzaktaki büyükleri aramakla da ilgili değil (bilakis çok da önemserim ve de severek yaparım bayram haberleşmelerini ve ziyaretlerini), tatil planı yapmamakla da ilgili değil çünkü bayramda her yer kalabalık olduğu için tatile özellikle gitmem.

İç daralması, bunalma nereden diye düşündüğüm zamanlar oldu. Aile arasında sohbet ederken çocukken bayram günlerinin çok kalabalık olduğunu hatırladım. Bir çocuk olarak benim için muhteşem zamanlardı. Babam ve amcam sabah erkenden kabristana ziyaretine giderler gelirken eve taze çiçek getirirlerdi. Annem bizi erkenden uyandırırdı. Sabah erkenden kahvaltı yapılır sonra ev toparlanırdı. Annem arife günü çok yoğun temizlik yapmış olmasına rağmen yere belki kırıntı dökülmüştür diye bir daha salonu süpürürdü. Bayramın birinci günü anne babamızın aile büyükleri ziyaret edilir, büyüklerin elleri öpülür akşama doğru eve dönülürdü. Gidilen evlerde annem gelinlik ve evin kızı rollerini yerine getirir; çay ve tatlı servisi, çocukların karınlarının doyurulması, bulaşıkların yıkanması, kurulanması ve kaldırılması ve diğer olası tüm işleri ziyarete gittiğimiz evdeki diğer kadınlarla birlikte yapardı.

Bayramın ikinci gününden sonra bizim ev kalabalıklaşmaya başlardı. Akrabalar, arkadaşlar bizde toplanırdı. Annem mutfaktan salona meyve, çay, tatlı, dolma, akşama yemeği saatine denk gelen misafirler için akşam yemeği gibi türlü türlü ikramlar yapardı. Biz de kardeşimle eve gelen diğer çocuklarla bütün gün oyun oynardık. 3 gün süren bu ziyaretlerin öncesi ve sonrası merasimleri vardı tabii bir de. Günler öncesinde detaylı hummalı temizlik başlar, evin içinde akla gelebilecek her şey sanki daha önce hiç silinmemiş gibi ince ince temizlenir, mutfakta akşamları tatlılar, dolmalar, kurabiyeler tepsi tepsi yapılır hazırlanır. Bayramdan sonrada ev tekrar kırklanır…

Bu arada kırk yılda bir izni olan ve bayramı tatil olarak gören erkeklerin hizmetleri ayaklarına gelir. Oturdukları koltukta popolarının izi çıkarken kadınların popoları yer görmez, bırakın koltuğu boş bir sandalye bulurlarsa iki dakika oturur ve gelenlere hal hatır sorarlardı. Bir çocuk olarak benim için eşsiz tatlarla, neşe ile, akranlarımla oynadığım oyunlar ve topladığım harçlıklarla andığım bayrama ilişkin farkında olmadan kaydettiğim şeylerden biri de kadınların bayram sıkıntısı olmuş sanırım. Ben her ne kadar bayramlardan önce evi dip köşe temizlemesem de, bayram geliyor diye baklava yapıp dolma sarmasam da, içselleştirdiğim “bayramda kadın rolü” ruhumu daraltmaya yetiyor sanırım. Sevdiklerini ziyaret etmek, bir arda büyük bir masada yemek yemenin, tatlı sohbetlerin bayram demek olduğunu nasıl içselleştirdiyse o çocuk ve bugünkü ben hala bunlardan keyif alıp bir değer olarak hayatıma yansıtırken, o kalabalıktaki rol dengesizliğinin iç sıkıntısını da içselleştirmişim. O yüzden bugünkü ben farklı davransa da bayramların bu karmaşık duygusu sene de iki kere bana kendini hissettiriyor. Birlikte yenildiği gibi birlikte de temizlenen güzel sofralarda sevdiklerimle buluştuğum bayramlarsa benim iç dengemi sağladığım bayramlarım oluyor.

Bunları da sevebilirsiniz