Atatürk’ün Leblebilerini Yiyen Çocuk

 

Cumhuriyetin 100. Yılı için yeni bir kitabı yazıp bitirdim. Atatürk’ü yakınan tanıyan, kurtuluş savaşını yaşamış komutanlar, gaziler, Ata’nın koruma polisleri, şoförleri, müzisyenleri, köşkün fen memurları, yazarlar, işadamları, hatta Safiye Ayla ile yani tam 55 kişi ile yaptığım söyleşileri kitabımda sıraya dizdim.

Bunlardan biri Hanri Benazüs’tür. Onu size tanıtayım…

Hanri Benazus (Doğumu: İzmir, 27 Mart 1930 – halen yaşamakta), Türk Musevisi yazar ve iş adamıdır. Mustafa Kemal Atatürk hakkında yazdığı onlarca kitap ve ömür boyu biriktirdiği binlerce fotoğraftan oluşan Atatürk fotoğrafları koleksiyonuyla dünya çapında tanınmıştır.

1492’de İspanya’dan Osmanlı İzmir’ine göçen bir Sefarad Musevisi aileye mensup olan Hanri Benazus, ilk ve ortaöğrenimini İzmir’de yaptı. İzmir Atatürk Lisesi’nden mezun olduktan sonra, maddi olanaksızlıklar nedeniyle yükseköğrenimini tamamlayamadı.

Daha sonra iş yaşamına atıldı ve Yupi Piliç’i kurdu. İş yaşamını sürdürürken, taraftarı olduğu Altay Spor Kulübü’ne başkan seçildi. 1988 yılında emekli oldu ve aktif iş yaşamını sona erdirdi. Daha sonra yazarlık kariyerini sürdürdü ve pek çok kitap yazdı, Atatürk sergileri açtı..

Benim çok yakın dostumdur, bir çok söyleşide, etkinlikte yan yana geldik. 27 Ekim 1986’da kendisiyle ilk röportajı Yeni Asır gazetesi adına ger çekleştirmiştim. Yazımın başlığı “3500 Atatürk fotoğrafı biriktirdim” idi.

1986’da koleksiyonunda 3500 Atatürk fotoğrafı vardı. Günümüzde bu sayı on binlere dayanmıştır. Röportajımda 7 yaşındaki Hanri Benazus’un Atatürk’le tanışmasını yazmıştım.

Atatürk’ün Çeşme’ye gelişi sebebiyle Çeşme Belediyesi tarafından düzenlenen etkinlikte, 11 Temmuz 2021 tarihinde yine buluştuk. Ertesi günü Çeşme meydanında gerçekleştirdiği Atatürk Fotoğrafları sergisini gezdim ve bir köşede yeni yayınlanmış Atatürk kitaplarını halka imzalayan Hanri Benazus’un yanındaki boş sandalyeye oturdum..

İmza masasına gelen liseli – üniversiteli öğrencilere, sivil giyinmiş Harp Okulu öğrencilerine, her zamanki baba şefkati ile nasıl bıkmadan usanmadan, ayakta, tam 91 yaşındaki bir kişi olarak, heyecanla Atatürk’ü anlatışını izledim.

Ortalık tenhalaşınca “Hangi ağabey, şu Atatürk’ün leblebileri konusunu bir daha anlatsana” diye ricada bulundum. Kalemim çalışmaya başladı:

Atatürk, Ortaklar köyünde

Atatürk’ün 9 Ekim 1937 Cumartesi günü Ege Manevralarını idare etmek için Ortaklar köyüne geldiği günü anlatmak isterim.

Aziz Ata, o gün saat 11.00’de Hususi Tren’de uyanmış, 14.00’te Nazilli’ye inmiş. Cumhuriyetin büyük eserlerinden Nazilli Basma Fabrikasının açılış törenini onurlandırmıştı. Saat 16.30’da Atatürk’le birlikte Bakanlar Kurulu üyelerini ve öteki konukları taşıyan özel tren Söke yönüne hareket etmiş.

Nazilli Tren istasyonunun telgrafçısı geçer makinesinin başına. Başlar manipleye Mors alfabesiyle basmaya:

..Dıt.. Dıt.. Dıt..Dıdıt.. Dıdıt.. Dıt.. Dıt..”

Kısa süre içinde mübarek yolcuyu taşıyan özel trenin Nazilli’den kalktığını yol boyundaki istasyonlara tellenir..

O zaman bir köy olan bizim Ortaklar Ata’yı karşılamaya durur. Karşılayıcılar arasında, muhtar, öğretmen, istasyon şefi İsmail Bey, imam efendi, İncir Tarım Satış Kooperatifi yazmanı İshak Benazus devleti temsilen başı çekmektedir. Bir yandan da İshak ile Fortone çiftinin yaklaşık yedi yıl, yedi ay önce , yani 27 Mayıs 1930 Perşembe günü doğmuş olan oğlu Hanri, babasının ceketinin eteğini çekiştirmektedir:

– Baba.. Baba.. Ben de göreceğim..”

Cumhurbaşkanı Trenden iner. Kendisini yürekten alkışlayanları vakur bir gülümseyiş ile selamlar. Tam bu tarihi anda babın elinden kurtulup Atatürk’ün eline yapıştım. Gazi Paşa, bir yandan benim çok kıvırcık saçlarımı okşar iken, bir yandan da halka altı çizilecek şu konuşmayı yaptı:

– Ellerinizi birbirine değil, yüzünüze tutun, başınıza vurun! Çünkü ufukta cihan harbi var!..”

Elbette değişik karakterde hurufatla yazılacak, yüksek sesle okunacak bir sözdür bu. Çünkü 2.Dünya Savaşının patlak vereceğine ilişkin ilk kehanet, daha doğrusu ilk hesaplamaydı bu. Gerçekten iki yıla kalmamış, Eylül 1939’da patlak vermişti büyük dünya harbi. Aslında Atatürk dünya kavgasına ikaz olsun diye düzenlettiği ve çok önemseyip önemsettiği “Ege Manevraları”nı bizzat izlemek için trenle gelmişti bölgemize.

Atatürk’ün kompartımanındaki leblebiler

Gazi Paşa, elimi bırakmadı. Aldı beni kompartımanına götürdü. Çoğu kez olduğu gibi hemen rakısını ve leblebi çanağını getirdiler. Ben, karşısına oturtulmuştum. Hayran hayran ona bakıyordum. Bir yandan da çanaktaki leblebilere uzandım. Amanın ne güzel, çıtır çıtır leblebilerdi. Az bir süre sonra çanağın dibi göründü. Bu arada Gazi Paşa, bana birçok sorular sordu, çoğunu hatırlayamıyorum, her şey artık bir sis perdesi ardında. Ama Gazi Paşa’nın inanılmaz heybeti ile leblebilerin çıtırlığı aklımda kalmış.

Evet, o gün ömür boyu unutulmayacak bir gündü! İşte böyle başladı benim Atatürkçülüğüm.. O günün küçük Hanri’si artık Atatürk yolunda ömür boyu sürecek bir yolculuğa çıkacaktır. Bu gurur içinde Atatürk fotoğrafları koleksiyoncusu ve sergi düzenleyicisi olarak hem Türkiye’de hem yurtdışında gurur duyduğum etkinliklere imzamı attım. Hep Ortaklar gününü yeniden yaşayarak..

Bence Atatürk, yalnızca Türk milleti için değil, tüm dünya insanları için çok ulu olağanüstü olumlu bir kişidir. Anıtkabir ise insanlığın en kutsal abidelerinden biridir.”

(Not: Hanri Benazus, bu kitabımda tanıttığım kişiler içinde halen yaşayan tek kişidir. İlişikteki fotoğrafı açıklaması: Hanri Benazüs hakkında basında ilk yazım tam sayfa 27 Ekim 1986 tarihinde Yeni Asır gazetesinde yayınlandı. Bu fotoğraf ise, tam 33 yıl sonra Hanri Banazus’ün bir sergi açılışında çekildi. )

Bunları da sevebilirsiniz