“Ah Hacı Amca! Selanik Denilince Gönlümden Geçenleri Bir Bilsen..”

Atatürk’ün “Ah hacı amca! Selanik denilince gönlümden geçenleri bir bilsen..” dediği Selanik, 19.Yüzyılın son yarısında İstanbul ve İzmir ile birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nun en alımlı ve canlı büyük kentlerinden biriydi. Meşrutiyet’i besleyen hürriyetçi akımların canlandığı Evlad-ı Fatihan diyarıydı..

Demiryolu bağlantısı, büyük limanı ile canlı bir ekonomik bölgenin merkezi olarak çeşitli ülkelere ait gemiler Selanik’e tonlarca mal getirip götürürdü. Gemiler Amerikan limanlarına bile yolcu seferleri yaparlardı.

Hürriyet meşalesi Selanik’te tutuşturulmuştu.. Ziya Gökalp, Aka Gündüz, Mithat Şükrü Bleda, Ali Canip Yöntem, Ömer Seyfettin gibi vatanseverler ve Jön Türklerin ileri gelenleri Beyaz Kule’nin dibinde yetiştiler..

Ancak, önce Balkan Savaşı’nda gerçekleşen 1912 Yunan işgali, sonra kentin Türk ve Yahudi mahallelerini yok eden 1917 yangını, yangından hemen sonra devreye sokulan sinsice önceden hazırlanmış yeni şehir planı ile ve ardından gelen mübadeleyle on binlerce Türk, hem Selanik şehrinden, hem civar köylerinden, hem de Makedonya bölgesinden Anadolu topraklarına gözyaşları içinde savruldular. Yaşanan tam bir faciaydı..

İsmi daha sonra Hasan Tahsin’e dönüşecek olan genç bir Osmanlı vatanseveri olan Osman Nevres de, ailesiyle birlikte “Selanik’e elveda” diyenler arasındaydı.

Hem Mustafa Kemal, hem Hasan Tahsin, bundan sonrasında Selanik’siz bir yaşam süreceklerdi. Kader ikisi için de ağlarını örüyordu.

Fırtınalı bir yaşamdan sonra İzmir’e gelerek Hukuk-u Beşer gazetesini 31 yaşında yayınlamaya başlayan Sorbon mezunu Hasan Tahsin, böylece Emperyalizmin Paris Barış Konferansı’nda (5-12 Mayıs 1919) düzenlediği bir komplo sonucu şehrin Yunanlılara armağan edilmesini de yüreği yanarak yaşadı.. Selanik’ten sonra İzmir de elden gidiyordu, tıpkı İstanbul ve koskoca Anadolu gibi..

Hasan Tahsin, 15 Mayıs 1919 sabahı karaya çıkan Yunan birliklerine ilk kurşunu atarken, hiç şüphesiz vatan bildiği Selanik’i de hatırlayarak, bu kez İzmir için silaha sarılmıştı.

Kordonboyu’nda patlayan bu ilk kurşunların ertesi günü Mustafa Kemal Paşa, Emperyalizme karşı halkın milli kurtuluş savaşını örgütlemek için Bandırma vapuru ile Samsun’a hareket edecekti.

Hasan Tahsin için çok şey söylenmiştir. Daha geçen gün Youtube’de izlediğim bir yeni videoda birisi, elini dezenfektan ile temizledikten sonra şöyle konuştu: “Bu pandemi günlerinde nasıl virüslerden temizleniyorsak, Hasan Tahsin gibi bir virüsü de milli tarihimizden silip atmamız gerekiyor..” Keşke Yunan galip gelseydi diyebilmiş birisinin yardımcısı olan bu yazara, “vatan ve namus” bilincinin en kutsal duygu olduğunu hatırlatıyorum.

Bu gün 15 Mayıs.. Anadolu’da Hatay Dörtyol, Ayvalık, Ödemiş İlk Kurşun (Hacı İlyas) Tepesi, Antep, Maraş gibi yerlerde olduğu gibi, Emperyalizme karşı ilk sivil direniş kurşunlarını atan Hasan Tahsin’e, önce bir vatansever, sonra İslam için kaleme sarılmış bir mücahit, sonra gazetesinin ismine izafeten bir “insan hakları” savunucusu, sonra kendi ifadesiyle bir sosyalist, sonunda toplam olarak tam bir Anti-emperyalist olarak bakmamız gerek..

İlk kurşun bir volkan gibi patlayacak olan milli kurtuluşun kıvılcımıdır..

İlk kurşun, vatan ve namustur!..

Bunları da sevebilirsiniz