Dil Felsefesinin Öncü İki Anlam Kuramcıları: Frege ve Russell

Bu ay, yazı dizimize iki başat anlam kuramı ile devam edeceğiz. Bu kuramlar Frege’nin Anlam Kuramı ve Russell’ın Betimlemeler Kuramı’dır.

Frege’nin Anlam Kuramı

1848-1925 yılları arasında yaşayan, modern mantığın ve dil felsefesinin kurucusu olan Gottlob Frege yaşamı boyunca Bertrand Russell, Ludwig Wittgenstein ve Rudolp Carnap dışında pek az felsefeci tarafından dikkate alınmış; ancak ölümünden sonra felsefe tarihinde hak ettiği önemi kazanmıştır. Frege bugün, G.E. Moore ve Russell ile birlikte, analitik felsefenin kurucularından kabul edilir. 1879 yılında devrim niteliğinde bir değişim olan ve bugün hala kullanılmakta olan modern biçimsel mantığın temeli kuramını yazdığı Begriffsschrift [Kavram Yazımı] adlı kitapçığı yayınladı. Ardından bu eserinde kurduğu biçimsel mantık dili üzerine Aritmetiğin Temelleri (1884) ve Aritmetiğin Temel Yasaları (1893, 1903) adlı kitapları yayınlayarak matematiğin salt mantığa indirgenebileceğini kanıtlamaya çalıştı. Dil felsefesi üzerine pek çok yazı yazan Frege’nin, önermelerin fonksiyon-kavram analizi (Funktion und Begriff, 1891); nesnelerin, kavramların ve yüklemlerin anlam ve gönderim ayrımı (Über Sinn und Bedeutung, 1896); ve bu ayrımı genişleterek gündelik dilsel ifadelere uygulanması üzerine (Der Gedanke, 1918) çeşitli makaleleri bulunmaktadır.

Frege modern dil felsefesinin kurucusu olarak kabul edilebilir. Dil felsefesinde anlama dair temel tartışmaları sistematik bir biçimde ilk kez Frege ele almıştır. Frege’ye “Duyum ve Gönderme Üzerine” adlı makalesinde “eşitlik” kavramı üzerine (bu sözcüğü “özdeşlik” anlamında kullanarak) cevaplaması hiç de kolay olmayan sorular yöneltir. Öncelikle bu kavramın bir ilişki olup olmadığı sorusu ortaya atılabilir. Ardından ne türden bir ilişki olduğu, yani nesneler arasında mı, yoksa adların ya da nesnelerin sembolleri arasında bir ilişki mi olduğu sorusu sorulabilir. Burada Frege Begriffsschrift eserinden başlayarak adların ya da nesnelerin sembolleri arasında bir ilişki mi olduğu noktasında karar kıldığını belirtir. Bunu tercihin nedeni: a = a ve a = b açıkça, değişik bilişsel değerde deneyimlerken; a = a, apriori (duyu deneyimlerin bağımsız) olarak sağlanır. Ancak bu ifadeler Kant’a göre analitik olarak sınıflandırılırken, a = b biçimindeki deyimler bilgi dağarcığımızda çok değerli genişlemelere ve ilerlemelere karşılık gelirler ve her zaman apriori olarak belirlenemezler.

Frege’nin anlama dair tartışmasını iki açıdan incelebiliriz. Birincisi sözcüklerin anlamı, ikincisi ise tümcelerin anlamı. Frege’ye göre bir sözcüğün anlamı ile o sözcüğün gösterdiği ya da gönderimde bulunduğu şey arasında ayrım bulunmaktadır. Frege bu ayrımı açıklamak için Venüs Gezegeni ile ilgili ünlü bir örneğe başvurur. Dilimizde bu gezegen için iki sözcük kullanırız: ‘Akşam Yıldızı’ ve ‘Sabah Yıldızı.’ “Akşam Yıldızı, Akşam Yıldızıdır” cümlesi bir bilgi içermez. Çünkü zaten özdeş iki nesne arasında kurulan bir özdeşlik ilişki ifade edilmektedir. Ne var ki “Akşam Yıldızı, Sabah Yıldızı’dır” cümlesinde bir bilgi ifade edilmektedir. Bu noktada ‘Akşam Yıldızı’ ile ‘Sabah Yıldızı’ sözcüklerinin aynı nesneye gönderide bulunduğunu ifade edilmektedir. Aslında hem ‘Akşam Yıldızı’ hem de ‘Sabah Yıldızı’ sözcükleri Venüs diye adlandırılan bir nesneye (gezegene) gönderimde bulunmaktadır. Frege, ‘Akşam Yıldızı’ ve ‘Sabah Yıldızı’nın aynı nesneye gönderide bulunmasına rağmen farklı anlama sahip olduklarını savunmaktadır. Ona göre, anlamı oluşturan şey temsil etme biçimidir ve dolayısıyla ‘Sabah Yıldızı’ ve ‘Akşam Yıldızı’ aynı nesneye yani Venüs Gezegenine gönderide bulunmasına rağmen farklı temsiller barındırdığı için anlamları da farklıdır.

Bir nesneye dair temsil, aslında o nesneye dair bir gönderimdir ve bu gönderim keyfi bir biçimde herkesin kendince kurabileceği bir temsile dayanmamaktadır. Bir başka deyişle, bir sözcüğün bir göndergenin temsil olarak ortaya çıkışı nesneldir. Bu sebeple, ortak bir anlam dünyasını kurabilmemizin arkasında yatan temel neden, bir nesneye dair gönderimde bulunma biçimlerimizin nesnel bir zemine dayanmasıdır. Bu dediğimizin tersinin gerçek olduğunu düşünseydik ve her birimiz aynı nesneye dair farklı gönderimleri öznel ve keyfi olarak belirleseydik ortak bir anlam dünyasından söz etmek mümkün olmazdı. Böylelikle Frege, anlam üzerine kurduğu bu yapıya dayanarak dil ile düşünce arasındaki ilişkiyi kavramaya çalışır. Anlamların belli bir kural çerçevesinde bir araya gelmesi ile cümleler oluşmakta ve bu cümlelerin gönderimi de doğruluk değeri almaktadır. Yani “doğru” ya da “yanlış” olmaktadırlar. Doğruluk değerine sahip bu cümlelerin anlamı düşüncelerimizin içeriğini belirler.

Frege’den itibaren analitik dil felsefesini Frege’nin kuramına dair iki temel eleştiri üzerine biçimlendirilmiştir. Bu eleştirellerin ilk boş adlara dairdir. Frege cümlenin içindeki parçaların göndergesi, cümlenin göndergesini belirlediği için, boş adlar -yani işaret ettiği şey var olmayan adlar- içeren cümlelerin göndergesi “doğru” ya da “yanlış” olamayacaktır. “Pegasus uçan bir attır” gibi göndergesi olmayan cümleler Frege’nin kuramına karşı-örnek olarak verilebilir. İkinci eleştiri ise metafiziksel bir temeldedir. Bu bağlamda, “göndergeye” ek olarak yeni bir kategori olan “anlam” kavramını ortaya koyması, soyut nesnelerin ontolojik statüsüyle ilgili Platonizme kadar dayanan tartışmalara yol açmıştır. Nesnel olduklarına göre, bu dünyanın dışında bulunmalıdırlar. Ama “Platoncu bir idea gibi midir?”, “Ontolojik statüsü nedir?” gibi sorular Frege tarafından cevapsız bırakılmıştır.

Russell’ın Betimlemeler Kuramı

Yukarıda da değindiğimiz üzere, Frege’nin kuramına göre göndergesi bulunmayan adları içeren cümleler doğru ya da yanlış olamıyordu. Fakat Bertrand Russell bunu itiraz ederek, bir cümlenin ya kendisinin doğru ya da olumsuzunun doğru olmasını gerektiren mantık kuralları gereği, üçüncü bir durum söz konusu olamayacağını belirtir. Russell kuramını belirli betimlemelerin sembolik ya da biçimsel dile dökülmesini kullanarak kurar. Örneğin, “Günümüz Fransa kralı keldir” cümlesi, Frege’ye göre anlamsız, Russell’a göre yanlıştır. Russell bunu bu tarz cümlelerin, yani belirli betimlemeler içeren cümlelerin nasıl biçimsel dile döküleceğini ortaya koymuştur. Ona göre, yukarıdaki cümle aslında mantıksal çözümleme sonucunda 3 cümlenin birleşmiş halidir. Bu cümleler:

  1. En az bir günümüz Fransa kralı vardır.

  2. En fazaa bir günümüz Fransa kralı vardır.

  3. Her kim Fransa kralı ise o keldir.

Daha biçimsel bir dille cümle şu hale gelir: Öyle bir x var ki, x Fransa’nın günümüzdeki kralıdır ve x keldir. Doğal dilde de bu şöyle ifade edilir: Fransa’nın günümüzde bir tek kralı vardır ve o keldir. Bu cümlenin ilk kısmında ifade edilen önerme bir Fransa kralı olmadığı için yanlıştır. Cümlenin mantıksal olumsuzu olduğu zannedilen cümle şudur: Fransa’nın günümüzde tek bir kralı vardır ve o kel değildir. Fakat Russell yaptığı söz dizimsel çözümlemede bunun yanlış bir sanı olduğunu göstermiştir. Olumsuzlama burada sadece ‘kellik’ fiiline yüklenmiştir, fakat bütün bir cümleye yüklenmemiştir. Bu cümlenin olumsuzu şu şekilde olmalıdır: Yanlıştır ki Fransa’nın günümüzde tek bir kralı vardır ve o keldir. Bu cümle de doğrudur ve Frege’nin gözden kaçırdığı mantık kuralını Russell kendi söz dizimsel analiziyle geri kazanmıştır. Burada unutulmaması gereken bir diğer nokta da, Russell’a göre için özel adlar belirli betimlemelerin birer kısaltılmasıdır. Yani Pegasus, “kanatlı at” ve Aristoteles de “Büyük İskenderin hocası” demektir. Bu durumda, herhangi bir boş ad, belirli betimleme haline getirebilir ve boş adlara dair ontolojik sorunlar bu yolla aşılabilir.

Son olarak kısaca Russell’ın Betimlemeler Kuramına başta Kripke tarafından yöneltilen eleştirilerini ele alalım. Bu eleştirilerin ilki özel adlar birden fazla belirli betimlemeye çevrilebildiğidir. Örneğin, Aristoteles özel adı “Platon’un öğrencisi”, “Büyük İskender’in hocası”, “Asoslu filozof”, “Metafizik kitabının yazarı” gibi çoğaltılabilen pek çok belirli betimleme ile ifade edilebilir. Benzer şekilde özel adların yanlış betimlemelere çevrilebildiği pek çok örnek mevcuttur. Örneğin Frankenstein adı yaygın olarak bilinenin aksine “kadavra parçalarından yaratılan ölümsüz canavarın” adı değil onu yaratan tıp doktorunun adıdır. Bu iki karşı örnekten anlaşılacağı gibi belirli betimlemeler adların yerini tutamazlar. İkinci eleştiriye göre ““Aristoteles Aristoteles’tir” cümlesi a priori bilinebilirdir” cümlesi doğrudur. Fakat eğer Aristoteles sözcüğü “Büyük İskender’in hocası” anlamına geliyorsa, cümlenin anlamı ya da doğruluk değer değişmeden birbirlerinin yerine yazılabilirler ve cümle şu hale gelir: “ “Aristoteles Büyük İskender’in hocasıdır” cümlesi a priori bilinebilirdir”. Ne var ki bu cümle yanlıştır. O yüzden belirli betimlemeler özel adların yerine geçemezler.

Anahtar Kelimeler: Dil Felsefesi, Frege, Russell, Anlam Kuramları, Gönderim, Betimleme.

Bunları da sevebilirsiniz