Rodos ve İstanköy Türklerinin Türk Kurtuluş Savaşı’na Katkıları Üzerine Bir Araştırma

 

Prof.Dr.Mustafa Kaymakçı , Doç.Dr.Cihan Özgün

Giriş

Sevr Antlaşması ile hedef , bilindiği üzere Osmanlı Devleti’nin topraklarını paylaşmaktı. Bu doğrultuda Anadolu; Yunan, Britanya , Fransız, İtalyan ve Ermeni birliklerince işgal edilmeye başlandı.

İşgallare karşı ilk aşamada Anadolu ve Trakya’da “Kuva-yi Milliye” adlı direniş güçlerinin maddi ve manevi anlamda tabanını oluşturacak ,o yılların terimiyle “Cemiyetler” kuruldu .Kuva-yi Milliye’nin amaçlarının başında hiçbir devletin ve ulusun egemenliğini kabul etmeyerek, yaşama hakkını ve bağımsızlığını oluşturmak gelmiştir.

Kuva-yi Milliye, düzenli ordulardan oluşan işgalci güçlere karşı, bugünkü değerlendirmeyle bir gerilla savaşı uygulamıştır. İlk direniş olayları Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Fransızlara karşı görülmüş, örgütlü direniş ise İzmir’in düşmanca ele geçirilmesinden sonra Ege Bölgesi’nde Kuva-yi Milliye olarak başlamış ve bağımsız yerel örgütlenmeler olarak yayılmıştır. Bölgesel kuruluşlar, daha sonra TBMM(Türkiye Büyük Millet Meclisi)’nin kurulması ile birleştirilmiş ve I. İnönü Savaşı sırasında da düzenli orduya dönüşmüştür.

Rodos ve İstanköy Türkleri de, Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde TBMM Orduları Yunan ordularına karşı savaşırken, doğrudan ve dolaylı olarak milli mücadeleye destek vermekten geri kalmamışlardı. 1919’da kurulan “Rodos ve İstanköy Mudafa-i Hukuk-ı İslamiye Cemiyeti” ile mücadeleye destek vermeye çalışmışlardı.

Bu araştırma , Rodos ve İstanköy Türklerinin kurmuş oldukları ve Türkiye kamuoyunda yeterince bilinmeyen “Rodos ve İstanköy Mudafa-i Hukuk-ı İslamiye Cemiyeti”nin Türk Kurtuluş Savaşı’na katkılarını gün ışığına çıkarmayı amaçlamaktadır.

Türk Kurtuluş Savaşı Döneminde Onikiadalar Açısından Türk-İtalyan İlişkileri

1920’de imzalanan Sevr Antlaşması ile İtalya, savaşa girerken imzaladığı gizli antlaşmalarla kendisine vaat edilen Anadolu topraklarına yerleşme planları yapıyordu. Ancak Paris Barış Konferansı’nda müttefikleri olan Birleşik Kırallık ve Fransa tarafından İtalya’ya engeller çıkartıldı. Sözgelişi İzmir, önce İtalya’ya, daha sonra da Yunanistan’a vaat edildi. Birleşik Kırallık, İzmir’in Doğu Akdeniz’de güçlü bir İtalya’ya karşılık, zayıf Yunanistan’a verilmesini kendi çıkarları açısından tercih etmişti. Bu durum, İtalya’nın Türkiye’ye karşı uyguladığı siyasetinde müttefiklerinden bağımsız bir şekilde gerçekleştirilmesini ortaya çıkardı. İtalyanların,müttefiklerinden bağımsız hareket edeceğini,daha Kurtuluş Savaşı başlamadan önce Mustafa Kemal Paşa ile İtalyan’ın İstanbul Komiseri Kont Carlo Sforca’nın İstanbul’da 17Aralık 1918’de bir görüşmede ortaya çıkmıştı.Sforca,İtalya’nın istenildiği kadar silah ve malzeme verilebileceğini bildirmişti1. Bununla birlikte İtalyanlar,daha sonra TBMM’ne bir yandan dost olduğu görüntüsünü verirken, diğer yandan da Anadolu’ yu işgal etmeye başladılar. İtalyanlar önce Antalya’ yı 28 Mart 1919 günü işgal ettiler. Daha sonra Mayıs 1919’de Bodrum, Fethiye, Marmaris,Kuşadası ve Selçuk işgal edildi. İşgaller Haziran 1919’da da devam etti. Akşehir, Milas,Musalı ve Efes, Eskihisar, Ahiköy (Yatağan), Çine ve Burdur’u aldılar. 23 Temmuz 1919’da Muğla İtalyanların egemenliğine girdi2. Antalya ile başlayıp Kuşadası’na kadar uzanan geniş bir sahayı işgal etmiş olan İtalya’nın amacı; işgali altındaki bölgeyi, en azından yarı sömürge haline getirmekti. Bunu gerçekleştirmek için halkı kendi yanlarına çekmeyi ilk öncelik olarak görmüşlerdi. Bu amaçla bir takım kurumlar açmışlardır. Bunların içinde; Anadolu halkının temel ihtiyaçlarından olan sağlık kuruluşları ilk sıradadır. Hastane, sağlık ocağı ve dispanser gibi sağlık kurumları Bunun dışında İtalyan kültür ve inancının yayılması amacıyla İtalyanca eğitim yapan okul, kurs gibi çeşitli eğitim hizmetleri vermişlerdi. Açılan bu okullarda aynı zamanda Hıristiyanlık propagandası da yapılmıştı. İtalya’nın işgalleri, Ankara Hükümeti tarafından “ehven-şer” olarak görülmüştür.Ankara Hükümeti, İtalya ile dostane ilişkiler kurmaya özen gösterirken, işgal bölgelerinde hâkimiyetini kesin olarak kurmuş ve duruma göre esnek davranmakla birlikte, gerektiğinde net tavırlar takınmaktan geri kalmamıştır3. İtalya’nın Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve destekçisi İngiltere’nin etkili olmasını istemediğinden, uluslararası platformlarda “Bağımsız ve yaşayabilir bir Türkiye’nin gerekliliğini” savunması, TBMM Hükümeti ve Mustafa Kemal Paşa tarafından en iyi şekilde değerlendirilmiştir. Meclisin açılmasından sonra ilk temsilcinin Roma’ya gönderilmesi ve temsilci olarak Mütareke döneminde İtalyanlarla iyi ilişkileri olan Cami Bey’in seçilmesi bir rastlantı değildi.

Diğer yandan İtalyanların işgali sürerken TBMM Hükümeti, çok çetin koşullara karşın, 6-10 Ocak 1921 tarihlerinde yapılan 1. İnönü Savaşı ile Yunanlar karşısında ilk zaferi kazanmıştı. Bunun üzerine Yunanlardan umduklarını bulamayan İtilaf devletleri,silah gücüyle elde edemediklerini diplomatik yollarla gerçekleştirmek istediler.Bu amaçla Londra Konferansı ‘nı düzenlediler.İstemleri,Sevr Antlaşmasını biraz değiştirip yürürlüğe koymaktı. 21 Şubat-12 Mart 1921 tarihleri arasında yapılan Londra Konferansı’na İtalyanların aracılığıyla Ankara Hükümeti de davet edilmişti. Ancak Londra Konferansı’na katılan Bekir Sami Bey’in imzaladığı antlaşma TBMM tarafından uygun karşılanmayacaktır. İtalya, 2. İnönü Zaferi (23 -31 Mart 1921) sonra Anadolu topraklarından askerlerini geri çekmeye başlamıştı,Ancak bir süre duran çekilme Sakarya Savaşı’ndan sonra tamamlanacaktı Özetle,Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Türk Kurtuluş Savaşı’na karşı İtalyanların sempati besledikleri bilinmektedir. İtalyanların Türk Kurtuluş Savaşı’na gösterdikleri olumlu davranışlarının temelinde, çıkarları nedeniyle İzmir’in Yunanistan’a verilmesiyle yaşadıkları hayal kırıklığı yatmaktaydı. Bu bağlamda müttefikleri ile ilişkilerini olumsuz yönde etkilemesi pahasına el altından Ankara Hükümeti’ne silah ve cephane yanında diğer malzemeleri sattıkları bilinmektedir. Eldeki belgelerden,İtalyanların TBMM Hükümeti’ne silah satabilecekleri biliniyordu.11 Aralık 1919’da Roma’da Galip Kemali Bey’i ziyaret eden General Marti’nin “ordunun terhisi münasebetiyle elde kalan silahların uygun bir fiyatla elden çıkarılabileceğini” söylüyordu4.

Anadolu milliyetçileri ile İtalya arasındaki silah ve malzeme ticaretinin yakın dönemlere değin iki yoldan yürütüldüğü bildiriliyordu. Birincisi; Anadolu’daki İtalyanlardan,ikincisi de;kurulan özel bir komisyonun İtalya’ya giderek çalışması sonucunda sağlanan savaş malzemesidir5. Anılan komisyon başta İtalya olmak üzerre Almanya,Fransa,Belçika ve Çekoslavakya’da,komisyoncular aracılığıyla silah fabrikalarıyla irtibat kuruluyor,çalışmaları konusunda hükümeti bilgilendirip onayını alıyordu.Gerekli para Antalya’daki İtalyan Bankası’na yatırılıyordu.Trieste ve Ancona gibi İtalyan limanlarından gemilerle Anadolu’ya sevk edilen malzeme,Karadeniz sahillerinden,Mersin ve Antalya’dan Ankara Hükümeti’ne teslim ediliyordu6. Bunların dışında,bir sonraki bölümde anlatılacağı üzere,anılan yıllarda İtalyanların işgali altında olan Rodos adasından da Ankara Hükümeti’ne silah ve malzeme sevkiyatının sağlandığı bildirilmektedir.İtalyan arşiv belgelerinden7 ve Kaya Bengisu’nun kaleme aldığı “Koca Doktor Mustafa Bengisu”adlı anı kitabından anlaşıldığı üzere;Mustafa Kemal Paşa,İzmir Milletvekili Dr.Mustafa Şevket Bey’i İtalyanlardan silah alması için görevlendirmiş bulunuyordu8.

Gerçekte, Ankara Hükümeti’ne silah ve mazeme sevkiyatının Rodos’tan olması rastlantısal değildi.İtalya,1912 yılından beri Rodos Adası’na silah ve askerî takviye işini aralıksız sürdürmüştü. Bu durum,Birinci Paylaşım(Dünya)Savaşı’na dahil olduğu 1915 yılından itibaren de yapılan tahkimlerle devam edecektir9. Ada önemli düzeyde silah deposuna sahipti. Sözgelişi, Menteşe Mutasarrıflığı’ndan gönderilen 31 Mart 1915 tarihli telgrafa göre Rodos’a bir hafta içinde 6 mitralyöz, 6 sahra topu, 4 cebel topu ve çok miktarda cephane getirildiği bildirilmektedir. Bunların yanı sıra adanın bütün noktalarını telefonla birbirine bağlama çalışmaları yapıldığı, hakim tepelere istihkamlar kazıldığı, çok miktarda istihkam telleri getirildiği bildirilmektedir10.

Savaş sırasında İtalya’nın Rodos Adası’nda yürüttüğü askerî ikmal faaliyetleri, yukarıda da belirtildiği üzere Sevr Antlaşması’na göre Antalya ve çevresinde giriştiği işgaller için hazırlık aşamasını oluşturmuştu.

Türk Kurtuluş Savaşı’na Rodos ve İstanköy Türklerinin Katkıları

Türk Kurtuluş Savaşı’na katkıları olduğu var sayılan “Rodos ve İstanköy Mudafa-i Hukuk-ı İslami’ye Cemiyeti”,Osmanlı Devleti nezdinde 1919 yılında kurulmuştu. Cemiyet için resmî ruhsat talebi Dâhiliye Nezâreti Hukuk Müşâvirliği’nde incelenmiş ve tüzüğünün Cemiyetler Kanunu’na aykırı bir madde içermediği beyanıyla, evrak 6 Temmuz 1919’da Emniyet-i Umûmiye Müdüriyeti’ne iâde edilerek kabul edildiği bilinmektedir. Cemiyetin, 5 Haziran 1919 yılında Osmanlı Hükümeti’ne hitaben kaleme aldığı bildiride;“İzmir’in Yunanlılarca işgalini müteakip gerçekleştirilen katliama tepki gösterilmiş, adaların tarihi hakikatler ışığında Türkiye’ye iade edilmesi gerektiği, eğer bu olmazsa İtalyan hâkimiyetinin sürmesinde yarar görüldüğü, ancak her şeye rağmen Yunanistan’a verilmesi durumu ortaya çıkarsa, Anadolu’ya göçten başka bir seçeneğin kalmayacağı” ifade edilmişti11.

Başkanlığını Rodos Nâibi’nin yaptığı cemiyetin kurucuları arasında Nail Paşa, Hüseyin Ragıp, Yusuf Kenan, Kazım Şinasi ve Süleyman Hikmet Bey’ler bulunuyorlardı. Kuruluştan sonra cemiyet 7 maddelik yönetmelik kapsamında faaliyet göstermekteydi12.

1921 yılının ilk aylarında, 1.İnönü Savaşı’ndan sonra, İslam dünyasının Türk Kurtuluş Savaşı’na gayretle yardım etme girişimleri daha belirgin bir hal almaya başladığında Rodos Cemiyet-i İslamiyesi de bu yardıma kayıtsız kalmayacaktı. Hilal-i Ahmer’e Hind Hilâfet Hey’eti 20,000 İngiliz lirası ile İslâm muhâcirler için 5000 battaniye, Trablusgarb ve Bingâzi ahâlisi 204,000 frank, Mısırlılar 37,000 lira göndermişlerdi. Arjantin’de “Türk menâfi‘inin müdâfa‘ası ile iştigal eden İspanya Konsolosu’nun gayretiyle bir Hilâl-i Ahmer şu‘besi te’sîs olunarak 5000 pezos (tahmînen 2500 lira) toplanmıştı”. Bu yardımlara Rodos Müslümanları, Rodos Cem‘iyet-i İslâmiyesi olarak 4127 lira toplayarak katkıda bulundular13.

Belirtildiği üzere, İzmir’in Yunanistan’a verilmesiyle İtalya ile Yunanistan arasındaki çıkar çatışması İtalyanların işgalci olmalarına karşılık Türk Kurtuluş Savaşı’nı silah ve malzeme sağlıyarak desteklemeleri sonucunu doğuracaktı. İtalya ile Milli Mücadele güçleri arasındaki mesafeli ve gizli temas ve iletişimler, İzmir İtalyan Komisyonu Genel Sekreteri Luigi Villari ile sağlandı.Bu kapsamda Mustafa Kemal Paşa,Rodos’ta bulunan İtalyan temsilcisine gizli bir anlaşma önerisi göndermişti:”İtalyanların silah ve giysi temini yapmaları karşılığında Türkler,kendilerine gelecekte ekonomik ve ticari ayrıcalıklar sağlıyacaklardır.”14. Bu aşamada, Rodos’ta Milli Mücadele güçleri ile bağlantıyı kurmak üzere İzmir eski Yüksek Komiseri Maissa görevlendirildi15. Ve Rodos, Antalya dışında Milli Mücadele güçleriyle İtalyanlar arasında iletişim ve diplomatik müzarekelerin yönetildiği16 ve değinildiği üzere silah ve malzeme satışının yapıldığı bir aktarma noktası oldu. Rodos ve Onikidalardan yapılan silah ve malzeme sevkiyatı Kurtuluş Savaşı’nın büyük bir kısmında devam etti. Ancak İtalyanlar da Kemalistlere sözü edilen silah ve malzeme satışının gizlilik içinde yürütülmesine özen gösterdiler ve sevkiyatı yalanlandılar. İtalyan Hükümeti, elçiliklere ve ilgili yetkilere:“Türklere yaptığımız silah ve mühimmat yardımlarına ilişkin her türlü Yunan haberleri kesinlikle yalanlanabilir.”17 talimatını bildiriyordu. Rodos’tan yapılan silah ve malzeme sevkiyatının gizlilik içinde gerçekleştirilmesine gayret edilmesine karşılık ,Yunanlıların birçok gemiyi el koydukları da bilinmektedir18.

Bununla birlikte Türk Kurtuluş Savaşı’na, silah ve malzeme sevkiyatı konusunda örgütlülük temelinde ve bireysel düzeyde, Rodos ve İstanköy Türklerinin katkılarını içeren resmi belge niteliğinde herhangi bir çalışma henüz olmamasına karşılık, elimizde bu konuda zengin sayılabilecek anılar söz konusudur.

Bu doğrultuda anıların öne çıktığı gözlemlenmektedir. Bunlardan birisi, değinildiği üzere “Koca Doktor Mustafa Bengisu’”nun anılarıdır. O zamanki adıyla Mustafa Şevket Bey’in anıları kısaca şöyle özetlenecektir;

(…) Doktor, Millet Meclisi’ndeki çalışmalarına henüz uyum sağlıyordu ki, bir öğle vakti gelen meclis hademesi, kendisini , Meclis Reisi Mustafa Kemal Paşa’nın odasında beklediğini söyledi. İki eski arkadaş, odada gizlice konuştular.Mustafa Kemal Paşa’nın anlattıklarına göre, İtalyanlar Yunanlılarla çarpışan Türklere gizlice silah satmayı kabul etmişlerdi. Müttefik Devletlerin, İzmir’i Yunanlılara peşkeş çekmelerini hazmedemiyen İtalyanlar, belli ki Yunanlılara verilen ‘Anadolu’yu İşgal Görevi’nin başarısız olmasını istıyorlardı. Kimbilir belki de, Yunanlıların Türklere yenilmesi, İtalyanların Anadolu’daki gizli emellerine yaklaşmalarını sağlayacaktı!İtalyanların niyeti ne olursa olsun, Türklerin silah ve mühimmata ihtiyaçları çoktu. Doktor, Bingazi’de İtalyancayı da öğrenmişti. Gizli bir görevle Rodos’a gidecek, orada silah alımını organize edecek ve gerekli bilgileri Ankara’ya aktaracaktı. Mustafa Kemal, Doktor’a, bu konuda kendisine güvendiğini ve bunu ancak kendisinin başarabileceğini söyledi. Doktor hiç tereddüt etmeden, Milli Meclisi’ndeki görevinden istifa dilekçesini imzaladı ve Meclis Reisi’ne verdi. “Uygun göreceğiniz zaman, muameleye koyarsınız efendim…”dedi.

.İstifanın hemen açıklanması doğru olmazdı. Zira dikkatler Doktor’a çevrilir, neden istifa ettiği yolunda yorumlar yapılır, özellikle de,gideceği Rodos Adası’ndaki gizli görevi afişe edilmiş olurdu. Doktor aniden geldiği Ankara’dan, yine sessizce ve aniden ayrılıp İzmir’e geldi. Eşini ve iki çocuğunu alıp Rodos Adası’na müteveccihen (yönelerek) yola çıktı. Nitekim Doktor, Rodos’taki gizli görevine başladıktan sonra, Ankara’ da Meclis’te, Meclis’e devam etmeyenlerin durumu bir temsilci tarafından soruldu.…..Rodos’a indiklerinde,daha önceden Türkiye’de adresini öğrendiği bir Türk’ün oteline yerleştiler. Oteli işleten Arif Bey isminde kibar, çelebi bir Türk idi. Ona kendisini, Rodos’a yerleşmek isteyen bir Türk olarak tanıtan Doktor, otelde katıldığı sıralarda, hem Arif Bey’i hem de Rodos’ta yaşamakta olan Türkleri tanımak için hayli temaslarda bulundu. Güvenebileceği kimselere ihtiyacı olacaktı. Arif Bey ile akşamları birer kadeh rakılarını içerken, onun güvenilecek biri olduğunu teşhis eden Doktor, Milli Mücadele anılarını anlatıyor; onun Milli Mücadeleye karşı tutumunu da anlamak istıyordu. Arif Bey’in sağlam bir milliyetçi olduğunu anlamakta gecikmedi ve çok kısa zamanda iyi bir dost oldular.…. Arif Bey’de bu işgali görmüş kimselerdendi. …Arif Bey Rodos’ta doğmuş, babası da, işgal sırtasında gemisi batırılınca, belindeki altın dolu kemerin ağırlığı ile kurtulamayıp boğulmuş. Efendiliği ile hayli çevresi olan Arif Bey, Doktor’u yardımcı olacak Türkler ile tanıştırdı…. Mustafa Şevket Bey, Arif Bey’den, etraftan şüpheyi çekmemek için, kendisine bir ev kiralanmasını ve orada, gerçekten Rodos’a yerleşmek isteyen bir doktor izlenimini verecek bir yaşam sürmesinde yardımcı olmasını istedi.Arif Bey’in kısa sürede bulduğu eve ailesiyle yerleşti…. Zira Doktor, bütün günü dışarıda bilemediği temaslarla geçiriyor,çok zamanlar günlerce eve uğramıyordu. Beyi eve gelmediğinde Suat Hanım, yine onun tehlikeli bir yolculuğa çıktığını anlıyordu: Zira bir akşam, Yunan işgalinden kaçarak Rodos’a sığınan Vali Abidin Paşa’nın evlerine gittiklerinde, Doktor’un limon suyu ve divit kalemle beyaz kağıda bir şeyler yazdığını görmüştü. Evin küçük kızı iftihar, hayretle: “Doktor Bey, kağıdın üzerinde hiçbir yazı yok, ama siz mütemadiyen yazıyorsunuz!” dedi. Doktor, beyaz kağıdı ışığa doğru tutunca, üzerindeki yazılar okunacak kadar görünür hale geldi. O günden sonra Suat Hanım, beyinin tehlikeli işlerle uğraştığını anlamış; bir gün de Vasfiye Hanım, Doktor Bey’in kayıkla, Rodos’tan gizlice Anodolu’ya gittiğini Suat Hanım’a söyleyivermişti. Doktor, karısının üzülmesini istemediğinden, tehlikeli maceralarını evde hiç anlatmıyordu.

……Doktor, İtalyanlarla yaptığı temaslarda, Milli Mücale için yüklü bir silah ve mühimmat sağlayabilmişti. Fakat bunun kadar güç bir problem daha kendisini bekliyordu: Silahları Anadolu’ya götürecek bir gemi ve geminin navlun ücreti! Bey’in yardımıyla bir İtalyan gemisi ile anlaştılar, ancak navlun ücreti çok yüksekti. (Sonuçta olanaklar bulundu) ve Yunan azınlıklarının gizlice haber uçurarak, Ege Denizi’nde sevkiyata engel olmak istiyeceklerini göz önüne alan Doktor, silahları gece yarısından sonra gemiye yükletti ve bizzat Anadolu’ya götürdü.

..Yunan ordusunun, Ankara sınırlarına kadar yaklaştıktan sonra, Türk ordusunun baskısı karşısında, yavaş yavaş geri çekildiğinin haberleri geliyor ve her haber ,Rodos ‘taki Türkler için bir bayram havası estiriyordu. Ama bu gurbet elinde, sevinçlerini dahi gizli tutmak zorunda idiler.Mustafa Kemal Paşa komutasındaki ‘ Türk Ordusu’, artık her cephede zafer kazanmaya başlamıştı. Nihayet 26 Ağustos 1922 tarihinde, Mustafa Kemal’in “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” emri ile ‘Büyük Taarruza’a geçen Türk orduları, 30 Ağustos’ta Büyük Meydan Savaşı’nı kazanmış, düşmanı Akdeniz’e doğru hızla itmiş; 3 Eylül’de Ödemiş, 4 Eylül’de Tire ve nihayet 9 Eylül 1922 tarihinde de İzmir, düşman işgalinden kurtarılmıştı. Bütün bu haberler kendilerine ulaştığında, bu uğurda çalışan Rodos’taki Türkler, artık gizliliğe bile önem vermeyerek Arif Bey’in otelinde toplanıp büyük zaferi kutladılar19

Bir başkası, Mustafa Kaymakçı tarafından derlenen ana tarafından dedesi Ahmet Pamuk’un anılarıdır20. Pamuk,1882 doğumludur ve özellikle yelkenli gemilerle Rodos ile Anadolu kıyılarında olan ilçe ve şehirler arasında deniz ticareti yapan bir gemiciydi. Pamuk,anılarında gemilerde tehlike anında kullanılmak üzere bulundurulan, güvertesiz küçük tekne olarak tanımlanan filikalarla da gece karanlığında yükledikleri silahları Fethiye,Köyceğiz Dalyan ya da Datça kıyılarına getirdiklerini ve silahları kuvay-ı milliyeci örgütlere teslim ettiğini anlatmaktadır.Pamuk:”Filikalar kürek, yelken ya da motorla hareket ederdi.Gece karanlığında aldığımız silahları gizlice kaçırmak zorunda olduğumuz için motorları çalıştırmaz ve uygun rüzgar beklerdik.Kimi durumlarda da kürek çekmek zorunda kalırdık” der. Bu bilgilere karşılık Pamuk,silahların hangi örgüt tarafından temin edildiğini anlatmamıştı. Pamuk, daha sonraları denizde bir arkadaşı ölünce gemiciliği bırakmış ve çiftçiliğe başlamıştı. Ölümünün ise Rodos kıyılarında 2.Paylaşım(Dünya) Savaşı bitiminde traktörü ile sürüm yaparken bir mayına rastlamasıyla olduğu bilinmektedir.

Meryem Orakçı da Sadi Nasuhoğlu’nun anılarından aktararak şunları yazar:”Rodos eşrafından Sülayman Ağa’nın Türkiye’deki milli mücadele yıllarında,Rodos’ta Rodoslu Türk Müslümanlar tarafından kurulmuş olan “Menfaat-i Milliye” adlı gizli örgütün üyelerinden biri olduğu bilinmektedir. Hatta İtalyanlardan satın alınan bir miktar silahın teknelerle Türkiye’ye gönderilmesine yardımcı olmuştur.Bunun yanısıra Türkiye’de,Köyceğiz’de inşa ettirdiği,okul,köprü ve muhtarlık binası için Atatürk tarafından ödüllendirilmiş ve Köyceğiz’in bir sokağına Süleyman Ağa’nın adı verilmiştir. 21.

Rodos’tan silah ve malzeme sevkiyatı için görevlendirilen kişilerden birisinin de Şükrü(Saraçoğlu) Bey olduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda üç kaynak söz konusudur.Bunlardan birisi yine belirtildiği üzere bir yaşam öyküsünden derlenen ve Gürkan Hacır’ın kaleme aldığı “Efe Başvekil Şükrü Saraçoğlu’nun Romanı”dır.Romanda Şükrü Bey için “Başta Rodos olmak üzere adalara yaptığı hayvan nakli sırasında cephane taşıdı, silah sevkiyatını organize etti. İstihbarat bilgilerini milis kuvvetlerine aktardı”denilmektedir 22 .

Bir diğeri, Enver Seyidzade’nin 2003 yılında Rafet Faralyalı tarafından derlenen anılarıdır. Anıda, Şükrü Bey’in sevkiyat için Rodos’a geldiğinde kendisine çok sayıda Rodos Türkünün yardımcı olduğu anlatılmaktadır. Bunlardan birisi de Süleyman Seyid Efendi(Enver Seyitzade’nin babası) imiş. Seyid Efendi, silah, askeri malzeme ve mühimmat temin edeceği kişileri bulmakta , mübayaa konularında , pazarlıklarda , ödeme koşullarında , tesellüm , nakliye aracı teminde , nakliye koşullarının saptanmasında ve Anadolu’da teslim yer ve şekillerinde görev almış.Yapılan bu işlemler, Rodos’taki Yunan İstihbaratı’nın erişmemesi ve deniz yolu ile sevk sırasında Yunan korsan müdahalesi ile karşılaşmaması için çok gizli yürütülmüş. Enver Seyidzade,babası Süleyman Seyid’e bu çalışmaları nedeniyle, Kurtuluştan sonra, TBMM tarafından İstiklal Madalyası verildiğini bildirmektedir 23 .

Nail Moralı’nın anıları da aynu doğrultudadır. İzmir’in Yunan işgali sonrası, Kurtuluş’a kadar Rodos’a gidip yerleşen İzmirli yazar ve siyasetçi Moralı,Şükrü Bey’in Rodos’ta bulunduğu yazar.Moralı;“ Ben Rodos’ta iken Şükrü Bey’in Kuşadası’nda İtalyanlarla dostluk sağladığını biliyordum. Rodos’a geldiğinde onunla sık buluşurduk.”der24.

Bilindiği üzere İzmir Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti Mondros Mütarekesi’nden hemen sonra örgütlendi, İzmir’in işgaline karşı durdu ve bölgede Türklerin yoğun olarak yaşadığını bildiriler ya da çeşitli etkinliklerle savundu. Çalışmalarını Mart 1920 ortalarına değin sürdürmüş olan İzmir Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti İstanbul’un işgalinin ardından Nail Bey ve Halit Moralı Beyler tarafından kapatıldı. Ancak bu esnada önce Halit Moralı’nın Ankara’ya gidişinden sonra kardeşi Nail Moralı da İtalyan iş adamlarıyla müzakere ve tartışmalar sonunda elde ettiği cephane tedariki teklifini Ankara’ya getirmişti. Silah teklifi, güney limanlarından teslimi yapılacak silahların kabulden sonra parası ödenmek koşulunu taşıyordu. Ankara’nın bu öneriyi biraz kaygı ile karşıladığını belirten Nail Moralı, silah temini konusunu başka tanıdıklarının tahakkuk ettirdiğini ifade ediyor. Londra’ya gitmekte olan Bekir Sami Bey’in Heyeti’ne katıldığını, heyetle birlikte Antalya’ya geldiğini oradan da Rodos’ta bulunan ağabeyi Halit Moralı’ya mülaki olduğunu açıklıyor25.

Londra Konferansı’na Katılan Ankara Heyeti’nin Avrupa’ya Yolculuğu (6-22 Şubat 1921) sırasında da Rodos’tan gerekli yardımın alındığına ilişkin önemli kanıtlar söz konusudur. TBMM’de belirlenen Ankara Heyeti 6 Şubat 1921 tarihinde heyet başkanı Bekir Sami Bey (Kunduh) liderliğinde yola çıkmıştır. Heyet önce otomobil ile Antalya’ya gelmiş ardından İtalyanlara ait Konter torpidobotu ile Rodos’a gitmiştir. Sonra Audacieux adlı torpido muhribiyle 16 Şubat’ta Brindisi’ye ve oradan Roma’ya ordan da Londra’ya ulaşmıştır. Bu yolculuk sırasında Ankara Heyeti, Antalya’da bütün halk tarafından şehir dışında karşılanmış, akşam da Kemahlızade Ali Oğuz Bey’in evinde misafir edilmişlerdi. Ankara Heyeti’ni Rodos’a götürecek olan vapur ile Antalya’ya gelen ve heyet onuruna verilen akşam yemeğine katılan Dr. Hasan Burhanettin (Onat) Bey konuyla ilgili hatıratında şöyle demektedir: “Milli Mücadele döneminde Hilal-i Ahmer Beşinci İmdad-ı Sıhhıye Heyeti operatörü olarak Burdur Hilal-i Ahmer hastanesinde çalışıyordum. Burdur Hilal-i Ahmer Reisi Dr. Lütfü Bey (Kırdar), Rodoslu olduğumdan dolayı heyetin muhasibi Tahsin Bey ile beni ihtiyacımız olan bazı tıbbi ilaçlarla gıda maddesini tedarik için Rodos’a göndermeyi kararlaştırdı. İtalyan konsolosluğundan pasaport işlemlerini tamamlandıktan sonra Aralık ayında (1920) bizi Antalya’ya uğurladılar. Antalya’da bir hafta vapur bekledikten sonra Lloyd firmasına ait Kampiroglio vapuru ile Rodos’a hareket ettik. Üzerimdeki Hilal-i Ahmer forması yolcuların bir hayli dikkatini çekti. Tahsin Bey ile Rodos’ta karaya çıktığımızda tavsiye üzerine Türklerin işlettikleri Bellavista Oteli’ne gittik. Otelde dinlenirken Vali Kont Mayse’nin baş tercümanı tarafından valiliğe davet edildik. Valiliğe gittiğimizde İtalyanların Oniki Ada Valisi Kont Mayse Rodos’a seyahatimizin sebebini öğrenmek istedi. İtalyan hükümetinin müsaadesiyle Hilal-i Ahmer adına bedeli ödenmek üzere bir miktar ilaç ile bir miktar pirinç, şeker, çay gibi gıda maddesi almak için geldiğimizi belirttim. Vali bir iki yutkunduktan sonra “Londra Konferansı’na gidecek temsilcileriniz geldiler mi? Kendilerini biz de bekliyoruz. Onları önce İtalya’ya götürmek için Roma’dan talimat aldık” demesi üzerine Doktor, “Hazırlanıyorlardı. Fakat henüz Antalya’ya gelmiş değiller” dediğini belirtir. Dr. Burhanettin Bey’in belirttiğine göre Vali ile arasında geçen konuşmanın devamında muhatabının kendisine Ankara Heyeti’nin sayısını, ileri sürecekleri şartları, konferansta kimlerin konuşacaklarını sormuştur. Bu arada Doktor Londra Konferansı’ndan bir tek şey istediklerini onunda bağımsızlık olduğunu, bu olmazsa savaş devam edeceğini belirtmiştir. Vali yarı müstehzi bir tavırla bunu nasıl yapacaksınız, kaç kişilik ordunuz var diye sorduğunda Doktor, onyedi milyon olduğunu belirttikten sonra Anadolu’da “Yediden yetmişe diye” bir tabur olduğunu belirtmiştir. Bu konuşma Vali’nin hoşuna gitmiş olmalı ki doktora siz iyi bir diplomat olurdunuz demiştir”.

Ankara heyetinin gezisini duyan Rodos’un Türk halkı akın akın kıyıya ve iskeleye doğru gelmiş, bu büyük ilgi içinde Dr. Burhanettin Bey ile muhasebeci Tahsin Bey Rodos’ta bir hafta kalmışlar ve İtalyanlardan kimi miri fiyatına, kimi hibe olarak birçok ilaç, malzeme ve gıda maddesi temin etmişlerdi26.

Şu söylenebilir;Türk Kurtuluş Savaşı’na, silah ve malzeme sevkiyatı konusunda örgütlülük temelinde ve bireysel düzeyde Rodos ve İstanköy Türklerinin katkılarını içeren resmi belge niteliğinde herhangi bir çalışma henüz olmamasına karşılık, elimizde bu konuda zengin sayılabilecek anılar söz konusudur.

Sözgelişi;Mustafa Şevket Bey,Ahmet Pamuk,Sadi Nasuhoğlu,Enver Seyidzade ve Nail Moralı’nin anıları yanında Gürkan Hacır’ın kaleme aldığı “Efe Başvekil Şükrü Saraçoğlu’nun Romanı”nda Şükrü Bey’in de bu sevkiyatta görevlendirildiğine dair bilgiler bunların kimileridir.Nail Moralı da Şükrü Beyin Rodos’a geldiğini anılarında teyid etmektedir.

Anılarda TBMM adına gerçekleştirilen silah ve malzeme sevkiyatında “Rodos ve İstanköy Mudafa-i Hukuk-ı İslami’ye Cemiyeti”’nin adının geçmemesi anlaşılır bir durumdur.

Sevkiyatın gizlilik içinde gerçekleştirilmesinin nedenlerinden birisi, Rodos nüfusunun ağırlıklı bir kesiminin Yunan azınlıkları oluşturmasından kaynaklandığı açıktır. Rodos’ta yıllardır Türklerle birlikte yaşamakta olan Yunanlarda, Yunan ordularının 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkışı ile birlikte Megal-i İdea fikirleri canlanmışdı27 . Gizlice haber uçurarak, Ege Denizi’nde sevkiyata engel olmak istiyecekleri beklenen bir durumdu. Bu nedenlerden dolayı cemiyet çalışmalarının gizli yürütülmesinin gereği vardı.

Bununla birlikte,Bengisu’nun anılarında açıkca olmasa bile , İtalyanlardan sağlanan sevkiyatta “Rodos ve İstanköy Mudafa-i Hukuk-ı İslami’ye Cemiyeti”nin rol aldığı gözlemleniyor.Sözgelişi; “…Efendiliği ile hayli çevresi olan Arif Bey, Doktor’u yardımcı olacak Türkler ile tanıştırdı…. Mustafa Şevket Bey, Arif Bey’den, etraftan şüpheyi çekmemek için, kendisine bir ev kiralanmasını ve orada, gerçekten Rodos’a yerleşmek isteyen bir doktor izlenimini verecek bir yaşam sürmesinde yardımcı olmasını istedi.”deniliyor. Burada, Arif Bey’in tanıştırdığıTürklerin, sözü edilen cemiyetin üyeleri olduğunu söylemek olası gibi gözükmektedir. Bu görüşün geçerliliği, yine anılarda “9 Eylül 1922 tarihinde de İzmir, düşman işgalinden kurtarılmıştı. Bütün bu haberler kendilerine ulaştığında, bu uğurda çalışan Rodos’taki Türkler, artık gizliliğe bile önem vermeyerek Arif Bey’in otelinde toplanıp büyük zaferi kutladılar.”şeklinde anlatılarak güçlendirilmektedir.

Özetle, sınırlı sayıda bilgilerin ve anıların ışığında, silah ve malzeme sevkiyatında Mustafa Şevket Bey(Bengisu) ve Şükrü Bey(Saraçoğlu)’in başarılı olmasında Rodos ve İstanköy Türkleri adına faaliyet gösteren “Rodos ve İstanköy Mudafa-i Hukuk-ı İslami’ye Cemiyeti’”nin payı ve rolü olduğu söylenebilir. Nasuhoğlu’nun günümüz ortamında anlatılan anılarında da , silah ve malzeme sevkiyatında cemiyetin adının geçmesi, cemiyetin varlığını teyit etmesi açısından da önemli olmuştur.

Olasılıkla T.C.Dışişleri Bakanlığı arşivlerinin araştırmacılara açılmasıyla “Rodos ve İstanköy Mudafa-i Hukuk-ı İslami’ye Cemiyeti”’nin Türk Kurtuluş Savaşı’na silah ve malzeme sevkiyatı konusunda katkılarının daha belirgin olarak ortaya çıkacağı ileri sürülebilir.

1Grassi,F.L.1996.,L.Italia e la question turca(1919-1923) Opionione pubblica e politica estera,Torino,s.33;Grassi,F.L.,2003.İtalya ve Türk Sorunu (1919-1923).Kamoyu ve Dış Politika.Yapı Kredi Yayınları,İstanbul

2 Çelebi,M.,1993.Millî Mücadele’de İtalyan İşgalleri, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C IX, S 26, s.395-416

3 Çelebi,M.,1993 .a.g.e. , s.206

4 Söylemezoğlu,G.K.,1953.30 Senelik Siyasi Hatıralarımın Üçüncü ve Son Cildi,İstanbul,s.250

5 Çelebi,M.,1998.Milli Mücadele Döneminde Türk –İtayyan İlişkileri.Belleten,Cilt:LXII,Sayı:237,T.C.Atatürk Kültür,Dil ve Tarih Kurumu.Türk Tarih Kurumu,s.188

6 Çelebi,M.,2002.Milli Mücadele Döneminde Türk –İtalyan İlişkileri T.C.Atatürk Merkezi,ISBN,Ankara,s.318-319

7Rodos Valisi Maissa’dan Söke’deki komutanlığa 14 Mayıs 1921’de gönderilen telgrafta; Ankara Hükümeti’nin Dr.Mustafa Şevket’i Rafet Paşa’nın bir mektubuyla görevlendirildiği yazılmıştır.Ayrıca,Dr.Mustafa Bey’in sık sık Rodos ile Anadolu arasında gidip geldiği bildirilmektedir.(Bakınız:Çelebi,M.,2002.a.g.e.,s 319)

8 Bengisu, K.,2006. Koca Doktor Mustafa Bengisu. Savaşın Askeri, Barışın Hekimi, Cumhuriyetin Şehircisi. Bengisu Ailesi Birliği(BAB) Yayınları-1.İkinci Baskı ,s.81-92.(Birinci Baskı,1993,s.32-35)

Dr.Mustafa Şefket Bey(Bengisu), 1880 yılında doğdu.12 Şubat 1942’de Ödemiş’te öldü..Dr.Mustafa Şefket Bey ile Mustafa Kemal Paşa’nın’in Şam’da başlayan arkadaşlıkları,Trablusgarp Savaşları ile pekişmişti.Bu nedenle Mustafa Kemal tarafından, ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne İzmir temsilcisi olarak atanmıştı.Mustafa Kemal, İtalyanların Yunanlar ile çarpışan Türklere gizlice silah satmayı kabul edeceklerini öğrenmişti. Dr.Mustafa Şefket Bey’in Bingazi’de İtalyancayı da öğrenmiş olduğunu biliyordu. Bu niteliklerinden dolayı Mustafa Kemal Paşa , O’nu Rodos’ta silah sevkiyatını organize etmek ve gerekli bilgileri Ankara’ya aktarmak üzere görevlendirdi.

9 Taşbaş,E.,2018.1.Dünya Savaşı’nda Rodos Eksenli Osmanlı-İtalya İlişkileri.İzmir Araştırmaları Dergisi,Yıl 4,Sayı 8,s.406

10 Taşbaş,E.,2017. I. Dünya Savaşı’nda Rodos Eksenli Osmanlı-İtalya İlişkileri, Uluslararası 1. Dünya Savaşı’nın 100. Yılı Sempozyumu bildiriler kitabı, Ankara : Türk Tarih Kurumu, 2017, s. 403

11 BOA, HR. SYS, nr. 2057/7.

12 Tunaya,T.Z., 1952.Türkiye’de Siyasi Partiler 1859-1952, İstanbul, s. 505.

13 Türk Basınında Milli Mücadele Döneminde Hilal-i Ahmer Cemiyeti 1919- 1922, ed. Eminenur Yazar Kiremitçi, İstanbul, 2019, s. 329

14 Villari,Luigi,1935.Come nacque la nuova Turchia,I-II(Yeni Türkiye Nasıl Doğdu,I-II),in “Rasegna di Politica Internazionale”(Uluslararası Siyaset İncelemeleri) I,s.94-95;II,S.63

15 Grassi,F.L.,2014.Türk-İtalyan İlişkilerinde Az Bilnenler.Tarihçi Kitapevi,İstanbul, s.217

16 Papuççular,H.,2019.Türkiye ve Onikiada 1912-1947.Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,İstanbul, s.27

17 Grassi,F.L.,2014.a.g.e.,s.260

18 Grassi,F.L.,2014.a.g.e.,s.276

19 Bengisu, K.,2006.a.g.e.,,s.81-92.

20 Pamuk,A.,2019. Rodos Milli Mücadele Anıları.Derleyen:Mustafa Kaymakçı(Basılmamış)

21 Orakçı,M.,2012. A.g.e.,s.85

22 Hacır,G.,2019.a.g.e,s.96

23 Seyidzade,E.,2003.a.g.e.

24 Moralı,N.,2002.Mütarekedeİzmir (Anılar) İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayını,İzmir,s.50.

25 Öztoprak,İ.,2012. İzmir Müdafaa-İ Hukuk-I Osmaniye Cemiyeti Üzerine Gözlemler, Kurtuluş Ve Kuruluşun Sembol Kenti İzmir Sempozyumu Bildirileri, Yayına Hazırlayan Murat Alper Parlak, 26 – 28 Eylül 2012, Ankara, 2005, S. 77

26 Güçlü,M.,2016.Antalya’da Anadolu Gazetesine Göre Londra Konferansı’na Katılan Ankara Heyeti’nin Avrupa’ya Yolculuğu (6-22 Şubat 1921), Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, XVI/33 (2016-Güz), s. 71-91.

27 Aslında 1919-1923 yılları arasında Yunanlarda var olan Megal-i İdea Hayali yanında Osmanlı Devleti’nin uyguladığı Devşirme Yöntemi ,Uygarlığın Beşiğinin Antik Yunan’a bağlanması, Filhellenitik(Yunanseverlik) ve Oryantalizm, Osmanlı Egemenliği’ne Karşı Gerçekleştirilen Bağımsızlık Savaşı ve Yunan Kilisesi’nin aşıladığı Türk Düşmanlığı gibi konular ortalama bir Yunan’da Türklük imgesinin algısını olumsuz olarak beslemişti.Bu konulara Türk Kurtuluş Savaşı’yla yaşadıkları yenilgi de-Yunan ulusu açısından bunun adı “Küçük Asya Felaketi”dir- eklenecektir.Bu algı nedeniyle Türk ve Yunanlar arasında önemli sorunların ortaya çıktığı açıktır. Kimileri ise Yunanistan’ın teknoloji, demokrasi, özgürlükler ve adalet gibi çağdaş bir Batı ülkesini niteleyen özellikleri yakalama çabasında geç kalmasının nedenini 400 yıl Osmanlı İmparatorluğu egemenliğinde kalmasına bağlamaktadırlar(Bkz:Kaymakçı,M.,2017.a.g.e.,s.283-296)

Bunları da sevebilirsiniz