Türk’ü ve Türkçeyi Bilmek Nedir? (3)

Değerli okuyucular, Türk’ün, Türkçenin, dil (til)’in ilk imcesi ‘t’ tamgasını irdelemeyi sürdüreceğiz. Yine olabildiğince anlaşılabilecek açıklıkta ya da bir öğretim üyesinin anlatımıyla ‘embesilin anlayabileceği biçimde’ üstelik.*1

(*1 Bu anlatım bir akademisyenindir. Bana düşüncelerinizi embesilin bile anlayabileceği

biçimde yazmalısınız demişti. Daha anlaşılır nasıl yazabilirim bilmiyorum. Bu konuda sürekli kendimi geliştirmeye çalışıyorum)

Dil ve düşünbilim 5 çalışmam ağustos 2019 da Dağarcık Türkiye dergisinde yayınlandı.

Bu çalışmada ‘t’ tamgası ve ‘k’ tamgası aynı görselde açıklanmıştı. ‘t’ tamgasının tabanımızın iziyle ilgili olduğu, anlam taşıdığı açıklanmış; dil felsefesine giriş adlı çalışmamda da ‘tamga’ sözcüğü dilin ilk aşaması olarak açıklanmıştı. Dahası ‘embesilin anlayabileceği biçimde’ sözcüğe boyut eklenmiş, yukarıdan aşağı (göklerden yere doğru) AG (a devinim, G gün), M (men, soyut özne), AT (a devinim, t taban izimiz) açıklaması verilmişti. Nasıl ki tabanınımızın yerde bıraktığı izden, ilk ata ve ana dilin yaratıcısı Türk kişisi (Tur) bilinebiliyorsa; dilin ilk imcesi ‘t’ tamgasından da benzer aşamalardan sonra seslem ve sözcük oluşur. Dil oluşur. Dil, İbrahimi nağılların (dinler) dediği gibi özel adlı yaratıcıların (ilahlar) değil, atalarımız Türk aklının ürünüdür.

Bu bilgileri yeniden aktarmamın bir nedeni var. Yurdumuzda Türklük bilimi ‘içler acısı’

düzeyinde kanımca. Ne yazık ki düşüncem tam olarak bu. Görüşüme göre, ilgili öğretim

üyeleri ya da araştırmacılar konunun özüne yönelik çalışma yapmamışlar. Tamgaların kökeni, anlamı, yorumu düşünülmemiş, çalışılmamış. Kaya resimleri, anlamlı düşünce bildiren soyut şekiller (ideogramlar) anlaşılamamış. Somut örnek verelim ve açıklığa kavuşsun konu! Gök girsin kızıl çıksın ve A harfinin (tamga) kökeni çalışmamda ’Tanrı anlamlı ideogramı’, N, NG, K tamgalarımızın kökeni olarak açıklanmıştı. A imcesi de (tamga) Türklerin at canlısının devinimiyle açıklanmıştı. Bu konularda aşırmacı Batı karşısındaki eziklik, edilgenlik çok üzücüdür. Kullandığımız imcelerin Latin (!) değil yeni Türk abecesinin imcesi olduğu, kökenin ise yine Türk aklı olduğu toplumun geneli tarafından bilinip kanıksanmış olmalıydı.

Dört yıla yakın süre geçmiş olmasına karşın çalışmalarım konusunda olumlu ya da olumsuz görüş olamadı ne yazık ki. Dil ve düşün bilim 5 çalışmamın üzerinden bir yıl, ‘t’

konulu dizi çalışmamın üzerinden yaklaşık iki ay geçti. İsterdim ki birileri ayak görseli kullanarak açıkladığınız tamga ‘t’ değildir deseydi! ‘k’ tamgasını açıklamışsınız denmesini çok istemiştim. Çalışmalarımı sürekli irdeliyorum. Sürekli sorguluyorum. Yanlışımı arıyorum. Kimseden görüş bildirilmediği için yine kendimi eleştirip aşmaya çalışıyorum!

Değerli okurlar, tamga tekçe canlıları ya da boyları, ya da nesneleri tanıtan imler şekiller değil dilin ögesidir! Tamga sözcüğü Türkçeye özgüdür ayrıca! Sırasıyla, kaya resmi, ideogram ya da anlamlı logogram, tamga aşamaları Türklerden başka ulusta var

mı?

Dil, ilk dili olacak düzeyde evrimleşmiş atalarımızdan başlayarak birey olarak kavrayabildiğimiz olup biten her şeyin; zaman, ortam (uzay-oylum), yön ve hareket ana değişkenleri kullanılarak benzetme aşamasını geçecek şekilde şekiller ve sesler ile oluşturulan izdüşümüdür!”Değerli okurlar, kuş olup güneşin arkasına uçamayız, yine zamanda yolculuk yapıp 15 bin yıl öncesinde atalarımızın nasıl yaşadıklarını gözleyemeyiz. Ama düşünerek; matematiğin, mantığın yardımıyla, diğer bilimlerin katkısıyla gerçeğe ulaşabiliriz! Dil tanımımızda dediğimiz gibi boyut (oylum), yön düşünelim ve düşüncemiz kuş gibi oradan oraya sürekli devinip dursun.

Görsel benimdir. Benim çizimimdir. Çalışmanın yazarınca çizilmiştir. (ne olursa olsun tarafımca çizilmiştir demeyelim!)

Çok açık her şey değil mi? Bir (1) ince ‘t’ ya da Latin (!) değil küçük ‘t’! Türk’ ün, til’ in, Türkçe’nin ‘t’ tamgası. (*2) Tabanımızla ilgili ve anlam taşır. Ya da imcesi. İmce yerine tamga sözcüğünü kullanmamızın yanlış olmadığı kanısındayım. İşlev ikisinde de aynı. Harf sözcüğü gereksiz kanımca, hemen atılıp unutulmalı.*2 Ek bilgi: T imcesinin de oylum ya da gökyüzü olduğunu anımsayalım!

Tabanımızın altında ne var? Kaya değil mi? İki (2) bir’ in 180 derece sola çevrilmiş biçimi ve Orhun abecemizdeki kalın ‘k’!

Gençler bilemezler ama aranızda sayılar ya da şekiller arasındaki ilişkileri sorgulayan ‘genel yetenek’ sorularını anımsayanlar olacaktır umarım. İki ile üç numaralı şekiller arasındaki ilişki sizce ne olabilir? İki (2) kayaydı. Uzatmadan 2 (iki) şeklini 180 derece yukarı çevirdim uzatmadan. Üçüncü şekil Orhun abecemizdeki kalın ‘R’! Yine boyut var değil mi işin içinde? Yön de var! Kayanın üstündeki ne ola ki? Dik ya da düşey çizgiyi artık oylumdaki (gök, uzay) yönü bildiren çizgi olarak anlayalım mı? Peki, kırmızı çember içindeki kırık sizce ne olabilir? Sağdan sola düşününce önce inen, sonra çıkan (uzaklaşan) bir şey olmalı değil mi? Değerli okurlar bu güneşin yaşam veren salınımıdır! A, I, O, U ünlüleriyle kullanılan kalın ‘R’ tamgası! Tanrı sözcüğünün, Tur sözcüğünün, kor sözcüğünün, ar ya da ‘RA’ sözcüğünün kalın ‘R’ i! ‘Ra’ Mısırda güneşle ilgiliydi değil mi? İbrahimi denen dinler her şeyi ‘arapsaçı gibi (kimi) karmaşık ve anlaşılmaz etmişler değil mi? Bu noktada Ludwig Wittgenstein’i anımsadım. Şöyle demiş: Bütün bir felsefe bulutu bir damla dilbilgisinde gizlenir.

Not: İnce ‘r’ ya da küçük ‘r’ ayrı çalışmada ele alınacak. Güdül-Salihler Tanrı anlamlı at

logogramında ‘r’ vardı. Dilimizdeki ‘r’ demiştim! Şimdilik bunun bilinmesini yeterli

bulmaktayım.

R tamgamız da güneşle ilgilidir. Bu bilginin kaynağı da yine atalarımız Türklerdir. Tanrı

ideogramını ya da anlamlı logogramını kayalara çizen, N, NG, K tamgalarını kurgulayan akıl kiminse R tamgasının kökeni de o ulusundur. Türklerin. İncil, Yuhanna 11 de dendiği gibi; ‘başlangıçta söz vardı, söz Tanrıyla birlikteydi’ değil mi? Siz değerli okurlarıma “Gök girsin kızıl çıksın” ve A tamgasının kökeni çalışmamın yeniden okunarak bu sözlerle ilgisinin sorgulanmasını-düşünülmesini öneririm.

Dil ve dinler arasındaki ilişki konusuna kısaca değinelim mi?

1- Babil kulesi

Genesis 11:1-9

1 Başlangıçta dünyadaki bütün insanlar aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı. 2 Doğuya göçerlerken Şinar bölgesinde bir ova bulup oraya yerleştiler.

3 Birbirlerine, “Gelin, tuğla yapıp iyice pişirelim” dediler. Taş yerine tuğla, harç yerine zift

kullandılar.

4 Sonra, “Kendimize bir kent kuralım” dediler, “Göklere erişecek bir kule dikip ün salalım. Böylece yeryüzüne dağılmayız.”

5 RAB insanların yaptığı kentle kuleyi görmek için aşağıya indi.

6 “Tek bir halk olup aynı dili konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre, düşündüklerini

gerçekleştirecek, hiçbir engel tanımayacaklar” dedi, 7 “Gelin, aşağı inip dillerini karıştıralım

ki, birbirlerini anlamasınlar.” 8 Böylece RAB onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını

durdurdu. 9 Bu nedenle kente Babil11:9 “Babil”: İbranice “Kargaşa” (sözcüğünü çağrıştırır.)

6adı verildi. Çünkü RAB bütün insanların dilini orada karıştırmış ve onları yeryüzünün dört

bucağına dağıtmıştı.

2- “Kur’ân, lisânı ve beyânı insana verenin Allah (cc) olduğunu dile getirir. Lisânı ve lisânların farklılıkları, yaratılış gayesi Allah’ı tanımak olan insanın, O’nu tanımasına bir alâmet, bir işarettir. “O’nun delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, lisânlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için alınacak dersler vardır” (Rum, 30/ 22) (https://kuran-ikerim.org/kuran-ve-lisan)”

Bu din kaynaklı görüşün mantıkla, dilbilimle ilgisi yoktur kuşkusuz. Dil, dil tanımımda belirtiğim şekilde yeterli evrime ulaşmış atalarımızın kurgusudur. Dil kişi aklının ürünüdür özetle. Türk aklının. Rab’ın tek dilin adını söylememiş olması ayrıca düşünülmeli!

Not: R tamgası için onlarca sayfa daha yazabilirim. Ancak konu ayrı boyutlara taşınacağı, dağılacağı için bu düzeyde sonlandırmayı doğru buluyorum. Ancak kanımca şu çok önemli tümceyle yetineceğim: ’konu dil ve geçmiş bilgilerimiz açısından yıkıcı ve çığır açıcı ayrıntılar içermektedir!’. Bu sözlerimin ilerde diyeceklerim için bilgilendirme olarak değerlendirilmesini diliyorum.

Kalın ‘R’ i siz değerli okurlarıma bırakıyorum. Bundan sonrasını, kaynakları tarayarak istediğiniz kadar dallandırıp budaklandırabilirsiniz! Örnek veriyorum: Futhark abecesinde ve Latin (!) abecesindeki ‘R’ in kökeni, kanımca kuşkuya yer bırakmayacak biçimde Orhun abecesindeki kalın ’R’ tamgasıdır.

Dizinin dördüncüsü çok kısa olacak. Söz veriyorum! Ne olabileceğini düşünmeye başlayabilirsiniz! Soru imi olan yerde sizce hangi tamgamız olabilir? Yanıt verebilen okurlarımı kutlarım. Artık Türklük bilgisinin derinlerine ulaşmaya başladıklarını düşünebilirler.

Yeniden anımsayıp soralım: Kimler Türkçe ile düşün bilim yapılamaz diyenler? Kim onlar bilmiyorum ama kendi adıma çok kolay ve zevkli olduğunu söylemeliyim. Onların akıllarının Türkçeye ermediğini düşünüyorum! Ya da Türklükle, Türkçeyle sorunlarının olduğunu; aralarının iyi olmadığını da!

Düşünmek ve bilim en iyi Türkçeyle olanaklıdır. Türkçe olmayan bütün sözcükler Türklük için virüs gibidir kanımca! Yalansız dildir Türkçe, olmayan görüngülere ad takmaz, doğaldır, açık kaynak dilidir. Biliyorum ki, dilin kökeni ve çok sayıda mitler Türkçenin yardımıyla anlaşılıp bilinir olacak. Bunları anlamak ve bilmek isteyenler önce Türkçeyi öğrenmeli! Bu konuda kuşkum yok! Özenci olmak olağanüstü güzel, düşünürken sınırsızca özgürsünüz; eğer kendinizde (buna) engel yoksa!

Yaşasın ana ve ata dilimiz Türkçe. Türklükle, sevgiyle, aydınlıkla kalın. O ya da Gün (eş) ısıtsın, aydınlatsın hepimizi!

Not: Yukarıdaki yazının telif hakkı T.C. 5836 Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre yazarındır. Tümüyle alıntılanamaz. Bir bölümünden alıntı yapılacaksa kaynak belirtilmesi zorunludur.

Muhsin DURLU, KEŞANUZ (Kaya, EŞ (leşmiş) , AN, UZ (anan), Ankara, Ekim 2020

Bunları da sevebilirsiniz