Birçoğu tarafından Modern Felsefenin Babası olarak görülen Fransız filozof ve matematikçi René Descartes, aynı zamanda en ünlü felsefi sloganlardan birinin kaynağı olarak da bilinir: “Düşünüyorum, öyleyse varım”. Bu söz, popüler mecralarda sıklıkla insanın anlamlı bir yaşam sürmesi için düşünceye ve akla uygun davranması gerektiği gibi derin ve metaforik anlamlarla kullanılıyor. Oysa, bu sözü aslında Descartes’ın epistemoloji (bilgi felsefesi) alanındaki bir görüşünün ifadesi olarak görmek daha doğru olabilir. Bu sözü Descartes tarafından kullanıldığı anlamıyla değerlendirebilmek için nasıl bir bağlamda söylendiğini çağdaş felsefe terminolojisi ışığında inceleyelim.
Haziran ayındaki yazımda gerekçelendirilmiş inançlardan bahsetmiştim. Hatırlatmakta fayda var: “inanç” derken yalnızca önermesel inançları, yani bir durumun doğru olduğu kanısında olma halini kast ediyorum. Örneğin, söz konusu inancımız “Az sonra yağmur yağacak” olsun ve biz bu inancın ifade ettiği önermeyi p harfi ile gösterelim. Bu inancın — p’nin — gerekçelendirilmiş bir inanç olması demek, p’ye inanmak için güzel sebeplerimiz olması demek. Öyle görünüyor ki, bu sebepler yine önermesel inançlar olacaktır. Örneğin, q: “Gökyüzünde kapkara bulutlar var” ve r: “Gökyüzünde kapkara bulutlar olduğunda kısa süre içinde yağmur yağar.” inançlarına sahip olmamızla p’yi gerekçelendirebiliriz. Peki q ve r inançlarımızı nasıl gerekçelendireceğiz? Bu noktada sorunu görmeye başlayabiliriz. İnançlarımız gerekçelendirilmek için başka inançlara ihtiyaç duyarlar ancak bu başka inançlar da aynı şekilde daha başka inançlara ihtiyaç duyarlar ve bu ilişki böyle devam eder. İnançlarımızın böylesine birbirini desteklediği bir mimari yapı nasıl mümkün olabilir? Descartes’ın sözünü gerekçelendirilmiş inançların mimari yapısıyla alakalı bu soruna verilmiş bir cevap olarak görebiliriz.
Az önce bahsettiğim sorun, literatürde Gerileme Argümanı (ing. Regress Argument) olarak bilinir. Herhangi bir p inancının q inancı tarafından gerekçelendirildiği, bu q inancınınsa daha başka bir r inancı tarafından gerekçelendirildiği ve bu “gerekçelendirilme zinciri”nin bu şekilde devam ettiği bir inanç sistemi sonsuza doğru gerilemek durumunda kalacaktır gibi görünüyor. Ancak bu kabul edilebilir bir sonuç değil. Birincisi, insan zihni sınırlı olduğundan sonsuz inancı barındırabilecek bir yapıdaymış gibi görünmüyor. Daha önemlisi, sonsuza doğru geri giden bir gerekçelendirme zinciri olduğu doğruysa, gerekçelendirme asla başlayamayacaktır gibi duruyor. Bu argümana bir cevap bulmak önemli olsa gerek, çünkü birçoğuna göre herhangi bir konuda bilgi sahibi olabilmek için o konuda gerekçelendirilmiş inançlara sahip olmamız gerekli bir koşuli. Başka bir deyişle, eğer gerekçelendirilmiş inançlara sahip olabildiğimizi gösteremezsek, hemen hiçbir konuda hiçbir bilgiye sahip olmadığımız gibi radikal bir pozisyonu kabul etmek durumunda kalabiliriz! Peki Gerileme Argümanına nasıl cevaplar üretebiliriz?
Gerileme Argümanına verilecek bir cevap olan bağdaşımcılık (ing. coherentism) görüşüne göre inançların birbirini gerekçelendirdiği bu yapı eninde sonunda başa dönecektir. Bu görüşe göre (basitleştirilmiş) bir inanç zinciri şu şekilde olabilir: p, çünkü q, çünkü r, çünkü p. Elbette bağdaşımcılık görüşünün savunucuları gerçekte sahip olduğumuz inanç sistemlerinin bundan çok daha karmaşık ağsal yapılar şeklinde olduğunu söyleyecektir. Ancak bu durum, böylesine bir sistemin temelde döngüsel bir akıl yürütme içerdiği gerçeğini değiştirmez. Döngüsel akıl yürütme bir safsata, yani akıl yürütme hatasıdır. Bu safsata ulaşılmak istenen sonucun o sonucu desteklediği düşüncesiyle ileri sürülen öncüllerde zaten bulunmasıyla karakterize edilebilir. Günlük yaşantımızda en sık karşılaştığımız düşünce hatalarından biridir. Örnek olarak Amerikan Başkanı Donald Trump’ın 2017’de sarf ettiği şu sözleri inceleyelimii: “Haberler yalan çünkü birçok haber yalan” (ing. “The news is fake because so much of the news is fake”). Bu örnek “p, çünkü p” yapısında olduğundan çok kısadır ancak “p, çünkü q, çünkü r, …, çünkü p” gibi daha uzun çıkarımlarda da bu prensip geçerliliğini koruyacaktır. Bu durumun bağdaşımcılık fikrini çürütüp çürütmeyeceği tartışma konusu.
Gerileme Argümanına verilecek bir diğer cevap ise temelcilik (ing. foundationalism) olacaktır. Bu görüşe göre bazı özel inançlar, kendileri daha fazla gerekçelendirmeye ihtiyaç duymadan başka inançları gerekçelendirebilirler. Bu temel inançlar gerekçelendirme zincirinin en başında bulunur ve kalan inançlarımız için sağlam bir alt yapı oluşturur. Eğer temelciliğin ileri sürdüğü tarzda temel inançlar varsa hiçbir konuda hiçbir şey bilemeyeceğimizi iddia eden radikal kuşkuculuğa karşı çıkabiliriz.
Descartes bu çağdaş terminolojiyi kullanmıyor ve soruyu bu şekilde sormuyordu ancak onu temelcilik fikrinin sağlam bir savunucusu olarak görmek onun felsefi projesini daha iyi anlamamızı sağlayabilir. Descartes, Meditasyonlar adlı eserinde tüm inançları için sağlam bir temel bulmaya çalışıyordu. Ona göre bu temel, doğruluğundan şüphe edilemez derecede sağlam olmalıydı. Bu kritere uygun bir inanç arama işine Descartes yöntemsel kuşkuculuk ile yaklaştı. Önce duyularımızın bize aktardığı bilgilerden şüphe etti, nitekim bütün bu gördüklerimiz bir rüya olabilirdi. Hatta duyumsadıklarımızın yanında matematiksel bilgilerde de aklımızı karıştıran son derece güçlü bir kötü cinin tüm enerjisiyle bizi kandırmaya çalışmadığını nasıl bilebilirdik? Ancak Descartes şüphe edemeyeceği bir şey bulduğuna inanıyordu. Düşünen bir zihin, her şeyden şüphe etse bile şüphe ettiğinden —yani düşünsel bir aktivitede bulunduğundan—şüphe edemezdi. Doğru ya da yanlış şeyler düşünüyor olsa bile düşünüyor olduğundan şüphe edemeyeceğini anlayan Descartes sonunda şüphe edilemez bir temel bulmuştu: düşünen bir zihnin, yani kendi zihninin varlığı. İşte “cogito, ergo sum” yani “düşünüyorum, öyleyse varım” bu fikrin bir ifadesidir.
i Bir p önermesinin doğru olduğuna inanmazsam veya bu inancımı gerekçelendiremezsem, p’yi bildiğim söylenemez. Bilginin geleneksel analizinde inanç ve gerekçelendirme koşullarının yanında doğruluk koşulu da bulunur: p’yi bilmem demek p hakkında gerekçelendirilmiş bir inanca sahip olmam ve p’nin doğru olması demektir. Ancak bu analizin yeterliliği de tartışma konusudur.