Yeni Normal ve Beraberindeki Dijitalleşme

Bir şeyleri bölümlere ayırdığımızda anlamlandırılmasını daha kolay yapmış oluruz. Bu ayırmanın en anlamlı olanlarından biri de dünyada yaşanılan zamanın, çeşitli adlarla çağlara bölünmesidir. Yazının icadından önce insanoğlunun kullanıp şekil verdiği maddenin cinsine göre yapılan bu ayrım, yazının icadı ile önemli nitelikteki olaylara göre yapılmıştır.

Tüm dünyanın bir şekilde etkilendiği ve etkilenmeye devam ettiği Covıd-19 virüsünün neden olduğu hastalık sonrası senaryolardan bir tanesi de, bu hastalık sonrasının yeni bir çağın başlangıcı olup olmamasıyla ilgiliydi. Virüs sonrası insan zihniyetindeki değişimler yeni bir çağa adını verecek güçlükte olacak mıydı?

Oysa dünya bilgisayar, internet, akıllı telefon derken zaten yeni bir çağın içine girmişti. Kiminin bilgi çağı, kiminin teknoloji çağı dediği bu dönemde insan zihniyeti büyük bir değişim içindeydi. Şüphesiz yaşanılan karantina ve beraberindeki endişe birçok insan için değişimi kaçınılmaz kılacaktır. Fakat bu değişime ve yeniliğe açık olan insanlar için geçerli olacak bir durum. Çağı değiştirecek kadar yaşanacak bu değişimin yaşananlara baktığımızda bizim ülke için özellikle de siyasi anlamda geçerli olmadığını rahatlıkla görebiliyoruz.

Gazetecilerin dayanağı olmayan nedenlerle hapishanelerde tutulduğu, ülkedeki adalet mekanizmasının temeli olan avukatların yapılmak istenen değişikliğe karşı tepkilerini barışçıl şekilde göstermek istemelerine karşın, karşılaştıkları muamele, siyasi zihniyetin değişime ne kadar kapalı olduğunun birkaç göstergesi.

Charles Darwin’e atfedilen bir söz vardır. “Ne en güçlü olan tür hayatta kalır, ne de en zeki olan; değişime en açık olandır, hayatta kalan.” Günümüz koşullarında da ne kadar istemesek de bu değişime adapte olmak durumunda kaldık. Özellikle her şeyin dijitalleştiği bu ortamda hepimiz bir şekilde bu dijitalleşmenin tam ortasında bulduk kendimizi. Çoğu kişinin evde kaldığı ve de bu dijitalleşmeden sonuna kadar faydalandığı bir dönem oldu. Market alışverişi için bile dışarı çıkılmadığı, birkaç tuş hareketiyle istediklerinin kapı önüne geldiği, tiyatroların ekranlardan izlendiği, dünyaca ünlü müzelerin yine sanal olarak gezildiği, yazarların, sanatçıların, tiyatrocuların her akşam telefonlarımızdan karşımıza çıktığı ve sohbet ettikleri bir dönem. Beyaz yakalıların evlerden toplantı yaptığı, öğrencilerin derslerini yine aynı şekilde odalarında sanal ortamda aldığı bir çağdayız.

1 Haziran’dan itibaren normalleşmenin başladığı ve adına da yeni normal dönem denildiği bu dönem her ne kadar eski dönem olarak yaşanılmaya çalışışsa da ağzımızı kapatan bez parçasının sıcağının dudaklarımızın üzerindeki sıcak etkisini hissettikçe artık bir şeylerin eskisi gibi olmadığını anlayabiliyoruz. İnsanlarla korkarak ve uzak durarak konuştuğumuz, gülümsemek yerine gözlerimizle sıcaklık kurarak iletişim sağlamaya çalıştığımız yeni normale hepimiz alışmak ve uyum sağlamak zorundayız.

Bu dijitalleşme ve sanallaşma döneminde her ne kadar korku ile evlerimizde kalmaya mecbur kalsak da bize sunulan güzel şeylerden de faydalanmasını bildik. Sevdiğimiz sanatçıların, yazarların, gazetecilerin her akşam evlerimize misafir gelmiş gibi karşılıklı sohbetleri ile ufkumuz açılmadı, eğlenmedik desek yalan söylemiş oluruz. Yine sadece yeni radyo misali görüntünün olmadığı sadece seslerin olduğu podcast’lerle evin içinde herhangi bir zaman diliminde veya insanlardan uzak yapılan yürüyüşlerde bir kulaklık ile yalnızlıktan kurtulduğumuzu inkar edemeyiz. Değişimin kaçınılmaz olduğu bu dönem ve sonrasında bize iyi gelecek şeyleri özenle seçmeli ve özgürlüğün değerini daha iyi anladığımız bugünlerde belki de yaşamı büyük bir ciddiyetsizlikle ciddiye almalıyız.

Uzun zamandır var olan ve bu karantina sürecinde daha bir ilgiyle takip ettiğim sevgili Nilay Örnek’in podcast serisi benim için ve eminim daha birçok dinleyici için çok lezzetli sohbetlerin olduğu bir seri. Kendi deyimiyle mesleklerinde ustalaşmış kişilere sorduğu ‘Nasıl Olunur?’ sorusuyla gerçekten zihin açıcı ve eğlendirici analizleri olan, anlatıcıların deneyimlerini tüm samimiyetleriyle anlattığı bir podcast serisi. Hepsinin harika olduğu fakat günümüz filozoflarından olan Gündüz Vassaf’ın konuk olduğu bölüm, gerçekten başa alınıp tekrar tekrar dinlenecek tespitlerle dolu bir sohbet olmuş. Bunlardan bazılarını aşağıya iliştiriyorum. Kulak verip üzerine çokça düşünmek gerek…

  • Unutmak lazım. Öç almanın en güçlü yolu unutmaktır. Çünkü unuttuğunu hiçe indirmiş oluyorsun. Sivrisinekten de küçük yapmış oluyorsun. Unutmak aynı zamanda affetmektir. Affetmek hem sana güç verir hem de iyi hissettirir.

  • 4-5 yaşına gelen her çocuğun annesinden babasından artık gizlemeye başladığı dünyası vardır.

  • Tüketme diyebilmeliyiz. Yeni telefonu alma, donunu birkaç defa yıka, eskisin!

  • Hayatta ne kadar az zarar veririm? Yan etkilerini bilelim. Bazı besinlerin, ilaçların yan etkileri var. Aşkında yan etkileri var.

  • Hangi işe girerseniz girin dünyayla tanışmış oluyorsunuz. Kapıcı olun PTT’de çalışın orada insan dünyayı öğreniyor. Başka mesleklerin, kendi sınıfı dışında farklı görüşlerden gelenlerin dünyasını öğrenmiş oluyorsun. Ben şanslıydım o bakımdan işten işe geçtim, garsonluk yaptım. Ama bak neler çektim bugüne kadar başardım anlamında, garsonluk yaptım bak ama başbakan oldum DEĞİL! İftar edilecek bir şey değil. Tam tersi yani dişlerinizi fırçalamak kadar normal bir şey olmalı. Sınıfınız ne olursa olsun.

  • Anne baba ölümleri şöyle bir süreç yaşanıyor. Öldüğünde ilk olarak kötü hissediyorsunuz. Eyvah üzülüyorsunuz, ağlıyorsunuz vs. Sonrasında ikinci ölüm var. Rüyanıza geliyor ve yaşadığına inanıyorsunuz, bir an seviniyorsunuz. Uyanınca rüyaymış diyorsunuz o mutluluk ölümü hatırlatıyor ve tekrar öldürmüş oluyorsunuz. Sonuncusunda tekrar gördüğünüzde siz Patagonya’da olabilirsiniz o da Brüksel’de olabilir. Uzaktan görmüş oluyorsunuz. Yaşadı mı öldü mü görüyorsunuz. Onu yaşıyorsunuz ne mutlu ki onu yaşıyorsunuz. Sonunda mutlu bir buluşma oluyor.

  • Nazım Hikmet Türkçeyi bize hediye eden insan. Türkçenin şairi. Anadolu’nun dilini şiirleştirdi. Günümüz Türkçesini kitaba, şiire koydu. 

  • Alışkanlık olunca ister evlilikte, çocuklukta, annelikte, babalıkta, yediğimiz yemekte işte o zaman sıradanlık başlıyor.

  • Seyahat canlandırıyor. Bütün duyular teyakkuzda, ayakta.

  • Zeka testlerinin geçmişinde bindokuzyüzlerin başında dönemin Amerika, İngiltere ve Fransa’daki ırkçılarının, sosyal Darwincilerin geliştirdiğini görüyorsunuz. Sanayi devriminden sonra eğitimi de sanayileştirmek istiyorlar. Tek tip eğitim için tek tip insanlar lazım. Aynı yaşta çocukları zekaya göre ayırt etmek gibi yöntemler kullanılıyor. Oysaki zeka testleri dayanıksızmış.

  • Geniş bir şekilde aitleşmek için düşman gerekiyor. Bu da bizi adam etmez tabi, düşmana karşı birleşmek.

  • Sevişmek, ötekiyle bir araya gelmek, ötekiyle çocuk yapmak, göçler bizi değiştirecek. Sevişmek türümüzü sağ kılan, yaşatan şey.

  • Büyürken tanıştığımız, bizi etkileyen insanlar çok önemli. Bazen buluyorsunuz bazen bulamıyorsunuz. İnsan olmayınca kitaplardan öğreniyorsunuz. Kimlerle beraber olduğumuz ve kimlerle beraber olmadığınız çok önemli. O kişiler zamanın kıymetini bilen kişiler olsun. Ben çok zaman sattım, zamanın kıymetini bilmeyen kişilerle, dostluk adına, keyif adına. Keyif güzel bir şey bol bol çatılmalı, fakat zamanın kıymetini bilen insanla çatarsan o keyfi, keyfide tüketmezsin. Zamanın kıymetini bilmek çok önemli, zamanın kıymetini bilince arkadaşına saygısızlık yapmıyorsun, onunda zamanından çalmıyorsun.

  • Kendi çöplüğümüzde yapabileceğimiz o kadar çok şey var ki. Devleti oradan azaltmak için. Devleti azalttıkça, bizden topladığı paraları, bizim istediğimiz yerlere, ihtiyaçlarımızı belirterek yöneltebildikçe o zaman farklı bir dünya kurmuş oluyoruz.

  • Pencereyi dışarıya açmak lazım. Kendimizi düşündükçe biz adam olamayız. Mücadele edeceğine küçük grubunda kendini mutlu kıl, toplumda hiç olmazsa bir mutluluk duygusu yayılsın. En saçma sapan müziği dinlediğin için mutlu ol, bu mutluluğu paylaş birisiyle. Yoksa öfkemizi paylaştıkça kimin işine yarıyor, kimsenin. En çokta iktidarların işine yarıyor.

  • Bir toplumun üyeleri kendisini şikayete davet ediyorsa şikayetleri var ediyorsun demektir. Sor o zaman ne yapabilirim diye. Bir şey yapamıyorsan şikayet de etme. Şikayet ediyorsan riski de al, şikayetin nedenini ortadan kaldırmak için.

  • Değişiyorsun ve nasıl değiştiğinin de farkında değilsin. Ben buyum diye bir şey yok, ben hep bir şey oluyorum. 

https://open.spotify.com/episode/7prWlSOicID2pMWBfmddSf?si=-1CGeGl-Q_KpkrgO_kHIFQ

Bunları da sevebilirsiniz