Telgrafçı Hamdi

Milli Kahramanlar” yazı dizisine, Kurtuluş Savaşı sırasında cephe gerisindeki en kilit unsurlardan Telgraf Teşkilatındaki kahramanlığıyla tarihe kazınan, Atatürk’ün Söylevinde şükranlarını sunduğu Manastırlı Ahmet Hamdi Bey ile devam ediyorum.

Ahmet Hamdi Efendi 1891 yılında Manastır vilayet ve sancağına bağlı Florina’da doğdu. Varlıklı bir ailede doğmasının da etkisiyle ilk mektep ve rüştiye eğitimini orada tamamladı. Kısa bir süre muayene memurluğu yaptı. Balkan Savaşının ardından Manastır Sırpların elin geçince ailesiyle İstanbul’a göç etti. Sağlık sorunları sebebiyle askerlikten muaf tutulan Hamdi Bey, Konya merkezi memurluğuna tayin edildi. Bu görevinden istifa edip Pozantı’da memurluk yapmasının ardından akciğer zarı iltihabı nedeniyle mesleğine devam edemedi. İyileşmesinin ardından 26 Haziran 1919’da İstanbul Telgraf Merkezinde göreve başladı (Çıpan, 1990).

Telgrafın öneminden bahsetmek gerekirse; ulaşımla iletişimi ayıran telgraf, Osmanlı’ya 1850’lerde padişahların vilayetler üzerindeki kontrolünü arttırmak amacıyla getirilmiştir (PTT, 2005). Emir vilayetlere çok hızlı ulaşıyordu, böylece padişah daha hızlı emir verebiliyor ve daha kolay denetleyebiliyordu (Toptaş, 2004).

İttihat ve Terakki ise, telgrafı daha iyi örgütlenebilmek için kullanmıştır. İ.T.C. üyeleri hem Rumeli’de hem Anadolu’da Posta ve Telgraf Teşkilatlarında örgütleniyorlardı. Böylece Avrupa’daki bürolarla kolayca iletişime geçebiliyor, “seyyar postacı” sıfatıyla mimlenmiş olsalar dahi ulaşımda zorlanmıyor, Anadolu’da da propagandalarını yayabiliyorlardı (Toptaş, 2004).

İşte bu yüzden, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 4. maddesine şaşmamalı: “Osmanlı devleti doğuda elinde tuttuğu İran’a ait topraklar ve Kafkasya’dan geri çekilerek savaş öncesi sınırlarına dönecektir. Hükümet muhaberatı müstesna olmak üzere, telsiz, telgraf ve kabloların denetimi, İtilaf Devletleri’nin kontrolüne geçecektir.”.

Mustafa Kemal de Anadolu’yu uyandırmak, sevk ve idare etmek için telgrafı kullanmıştır. 28-29 Mayıs 1919’da Havza’dan bütün kumandanlara, mülkî amirlere milli teşkilat kurmalarını ve miting tertip etmeleri için şu genelgeyi göndermiştir:

İzmir’in ve maalesef bunun arkasından da Manisa ve Aydın’ın işgali, gelecekteki tehlikeyi daha açık olarak sezdirmiştir. Yurt bütünlüğümüzün korunması için, milli tepkilerin daha canlı olarak gösterilmesi ve sürdürülmesi gerekir. Milletin katlanamayacağı ve dayanamayacağı bu olayların hemen önlenmesi, bütün uygar toplumlarda büyük devletlerin adaletinden ve etkisinden sabırsızlıkla beklendiği yolunda, önümüzdeki hafta içinde büyük ve heyecanlı mitingler yapılarak milli gösterilerde bulunulması, bütün büyük devletlerin temsilcileriyle, Bab-ı Ali’ye etkileyici telgraflar çekilmesi ve yabancıların bulunduğu yerlerde bunlara etki yapmakla birlikte, milli gösterilerde düzenin son derece korunması ve Hıristiyan halka karşı bir saldırıdan ve düşman gösterisine benzer davranışlardan sakınılması çok zaruridir.” (Atatürk, Nutuk 1919 – 1927, 2005).

Bu anlatılanların ışığında Hamdi Bey’in mensubu olduğu teşkilatın önemi anlaşılabilir. İstanbul’daki Telgraf Teşkilatında çalıştığı sıralarda, teşkilatındaki Leon adındaki Ermeni asıllı memur, İngilizlere istihbarat sağlamaktaydı. 3 Türk memur bir araya gelince, telgrafhanedeki sansür heyeti haberdar edilmekteydi (Gökoğlu, 1940).

Hamdi Bey nöbet tutarken Erzurum’dan Mustafa Kemal tarafından Yıldız Telgraf Hanesinin bağlanması talep edildi. Müdürlerine danışan Hamdi Bey reddedilince, Mustafa Kemal’e emri varsa bizzat yerine getireceğini iletir. Daha sonra Hamdi Bey, Mustafa Kemal’in birçok emrini fedakârca yerine getirmeye devam etmiştir (Çıpan, 1990).

İstanbul İtilaf Kuvvetleri tarafından 16 Mart 1920 Salı günü ikinci defa ve bu sefer resmen işgal edildi. Başta İngilizler olmak üzere İtilaf kuvvetleri toplantı halindeki Meclis-i Mebusan’ı basıyor ve bir kısım vekilleri tutukluyor, Genel Kurmay Umumiye Dairesini ve Telgraf ve Posta binasını işgal ediyorlardı. Tarih sahnesine burada çıkan Hamdi Bey, işgali şu satırlarla Mustafa Kemal Paşa’ya iletmeyi başarmıştı.

İstanbul, 16. 3. 1920

Ankara’da Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne Bu sabah, Şehzadebaşı’ndaki Muzıka Karakolu’nu İngilizler basıp oradaki askerlerle çarpışarak, sonunda şimdi İstanbul’u işgal altına alıyorlar. Bilgilerinize arz olunur.

Manastırlı Hamdi”

Mustafa Kemal, bu telgrafın altına kurşun kalemle,

İvedi olarak kolordulara benim imzamla Mustafa Kemal” işaretini koyduktan sonra, Hamdi Bey’den açıklama istemeye başladı. Manastırlı Hamdi Efendi birbiri ardınca bilgi vermeye devam etti:

Bizim en çok güvendiğimiz bir arkadaşımız var ki, yalnız o değil, herkes, yani gelenler söylüyor. Şimdi de Harbiye’nin işgalini haber aldık. Hatta Beyoğlu Telgrafhanesinin önünde İngiliz askerlerinin bulunduğunu öğrendik, fakat telgrafhaneyi işgal edip etmeyecekleri bilinmiyor.”.

Bu sıra da Harbiye telgrafhanesinde görevli memur Ali, bilgi vermeye başlar:

Sabahleyin İngilizler basarak altı kişiyi şehit ettiler. On beş kadar da yaralı var. Şimdi İngiliz askerleri dolaşıyor. Şimdi, işte, İngiliz askerleri Nezaret’e giriyorlar. İşte içeri giriyorlar. Nizamiye kapısına. Teli kes! İngilizler buradadır.”

Ardından Hamdi Efendi, Mustafa Kemal’e yeniden ulaşır:

Paşa Hazretleri, Harbiye telgrafhanesini de İngiliz askerleri, işgal edip teli kestikleri gibi bir yandan Tophane’yi işgal ediyorlar, bir yandan da zırhlılardan asker çıkarılıyor. Durum ağırlaşıyor efendim. Sabahki çarpışmada 6 şehit 15 yaralımız var. Paşa Hazretleri, yüksek emirlerinizi bekliyorum.”.

Sonra şöyle devam eder:

Sabahleyin bizim asker uykuda iken, İngiliz Deniz askerleri karakola gelip giriyor. Askerimiz uykudan şaşkınlık içinde kalkınca çarpışmaya başlanıyor. Sonunda bizden altı kişi şehit oluyor. On beş kişi yaralanıyor. Bunun üzerine zaten melunluklarını tasarlamışlar ki, hemen zırhlıları rıhtıma yanaştırıp, bir yandan Beyoğlu tarafını ve Tophane’yi bir yandan da Harbiye Nezareti’ni işgal etmişlerdir. Şimdi artık ne Tophane’yi ne de Harbiye Telgrafhanesini bulmak imkânı olmuyor. Şimdi aldığım habere göre işgal Derince’ye kadar yayılıyormuş efendim. İşte Beyoğlu Telgrafhanesi de yok. Orayı da işgal ettiler galiba, Allah korusun, burayı işgal etmesinler. İşte Beyoğlu telgraf memurları, müdürleri geldiler. Kovmuşlar.”

Bir saate kadar burası da işgal olunacaktır. Şimdi haber aldım efendim.”

Hamdi Bey’in çektiği telgraflarla alınan işgal haberi, Mustafa Kemal’in emriyle Edirne üzerinden Rumeli ve Anadolu’daki bütün komutanların adreslerine çektirilir.

Hamdi Bey:

Yüksek emirleriniz yerine getiriliyor. Edirne’ye yazıyorum ve bütün merkezleri hazır ettirdik.” notunu iletir.

Bunun ardından Mustafa Kemal Paşa Hamdi Bey’e:

Milletvekilleri ile ilgili bir haber aldınız mı? Meclis Telgrafhanesi cevap veriyor mu?” diye sorar.

Hamdi Bey:

Evet veriyor 14. Kolordu Komutanı hazır. Paşa istiyordu, verelim mi?” diye cevap verir.

Bundan sonra Mustafa Kemal Hamdi Bey’den telgraf alamaz ve İstanbul Telgrafhanesinin de işgal edildiğini anlar (Atatürk, 1984).

Mustafa Kemal’in bu işgalden haberdar olması Hamdi Bey sayesiyledir. Hamdi Bey’e şükranlarını “Nutuk” eserinde şu sözlerle sunmuştur:

Bu vatansever ve cesur, Manastırlı Hamdi Efendi olmasaydı, İstanbul felaketinden haber almak için, kim bilir ne kadar çok beklemek zorunda kalacaktık. İstanbul’da bulunan nâzır, milletvekili, komutan ve teşkilatımızdan bir kimsenin çıkıp da bize vaktinde haber vermeyi düşünmemiş olduğu anlaşılıyor. Demek ki, hepsini heyecan ve korku bürümüştü. Bir ucu Ankara’da bulunan telin İstanbul’da bulunan ucuna yanaşamayacak kadar şaşkın bir duruma gelmiş olduklarına hükmetmek, bilmem doğru olur mu? Telgraf memuru Hamdi Efendi, daha sonra Ankara’ya gelerek karargâhımız telgraf memurluğunu yapmıştır. Kendisine borçlu olduğum teşekkürü burada açıkça ifade etmeyi milli ve vatanî görevlerimden sayarım.” (Atatürk, 1984).

İşgale tepkiler yurtiçinde oluşmakla kalmamış, İslam ülkelerinde geniş yankılar meydana getirmişti. Merkezi Londra’da bulunan İslam Cemiyeti, halifeye bağlı olduklarını belirten bir muhtıra yayınlamış, Beyrut kadısı 1 Şubat 1920’de Paris Barış Konferansı’na gönderdikleri muhtırada, bu işgalin Müslümanlara karşı bir taarruz sayılacağını bildirmişti (1965). Hint Müslümanları Cemiyeti İngiliz Hükümeti’ne verdikleri muhtırada, İngilizlerin halifeliği parçalama politikalarından büyük bir üzüntü duyduklarını dile getirmişlerdi (Ünal, 1971).

İstanbul Hükümeti ise esir alınmış olduğunu şu sözlerle ilan ediyordu: ”İtilaf Devletleri siyasi temsilcilerinin sabahleyin hükümete verdikleri notada ve bugünkü akşam gazetelerinde çıkan bildirisinde görüldüğü üzere, İstanbul, bugünden itibaren geçici olarak askeri işgal altına alınmıştır. Hükümet, kendine düşen vazifeleri yapacağı için halkın, kendi iş ve güçleri ile meşgul olmaları tavsiye olunur.” (1965).

Dönemin telgrafçılarının kahramanlıkları elbette bununla sınırlı değildir. Acilen çekilmesi gereken telgrafı teller kopuk olduğu için çekemeyen bir başka kahraman Fatsalı Halim, yakınlardaki su birikintisine kollarını batırarak yıkar. Bir eliyle telin bir ucunu, diğer eliyle öteki telin ucunu tutarak akımı vücudundan geçirmiş ve telgrafın yerine ulaşmasını sağlamıştır (Dura, 2015). Fatsalı Halim’in bu kahramanlığı kendi anısına çekilen kısa bir filmde de anlatılmıştır. Filmden bir kesitin bağlantısına şuradan ulaşabilirsiniz:  https://www.youtube.com/watch?v=3xmooFig310 . Ayrıca, filmden alınan bir kesit, Ulusal Kanal reklamları için de kullanılmıştır.

İstanbul’da işinin bitmesinin ardından Ankara’ya geçen Hamdi Bey, ilk iş Mustafa Kemal’i ziyaret eder. Uzun müddet karargâhta çalıştıktan sonra, İsmet Paşa Garp Cephesi Komutanı olunca, Mustafa Kemal’in izniyle Hamdi Bey’i yanına alır. Böylece Hamdi Bey, İnönü Savaşlarından İzmir’in kurtuluşuna kadar Batı Cephesi Karargâhında da görev yapar. (Coşkun)

Cumhuriyetin ilanından sonra 2 yıl Akşehir’de çalıştı. Bu sürede evlendi ve 3 çocuk sahibi oldu. Bir müddet Ankara’da çalıştıktan sonra tekrar Konya’ya döndü. Soyadı kanunu çıktıktan sonra Atatürk tarafından “Martonaltı” soyadını aldı. 9 Aralık 1945 tarihinde Konya’da vefat etti (Wikipedia).

İşgal haberini Mustafa Kemal’e mümkün olduğunca erken ileten Hamdi Bey, işgale hızlı bir tepki gelişebilmesini canı pahasına mümkün kılmıştır. İşte bu yüzden bir “Milli Kahraman”dır.

Kaynakça

Atatürk, M. K. (1984). Nutuk. Ankara.

Atatürk, M. K. (2005). Nutuk 1919 – 1927. Ankara: Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi.

Başkanlığı, G. H. (1965). Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi. Ankara.

Çıpan, İ. (1990). Telgrafçı Manastırlı Ahmet Hamdi Bey, Yüksek Lisans Tezi. Konya.

Coşkun, N. S. (tarih yok). Milli Mücadelede Eklenecek Bir Yaprak. Son Posta Gazetesi.

Dura, C. (2015, 10 14). KAHRAMANLARIMIZI UNUTMAYALIM: FATSALI HALİM EFENDİ. Prof. Dr. Cihan Dura: http://www.cihandura.com/tr/makale/kahramanlarimizi-unutmayalim-fatsali-halm-efend

Gökoğlu, A. B. (1940). İnkılabımızda Posta ve Telgrafçılar, Akt. Çıpan,1990. Ankara.

Müdürlüğü, P. G. (2005). Türkiye’de Posta Telgraf ve Telefon Teşkilatının Tarihsel Gelişimi (1840-1920). Ankara.

Toptaş, S. (2004). İttihat ve Terakki Cemiyeti ve Osmanlı Posta ve Telgraf Teşkilatı, Yüksek Lisans Tezi. Ankara.

Ünal, T. (1971). İstanbul’un İşgali. Türk Kültür Dergisi, 478.

Wikipedia. https://tr.wikipedia.org/wiki/Ahmet_Hamdi_Martonaltı

Bunları da sevebilirsiniz