Evrim Durdurulamaz

Bazı olgular vardır ki, kabul edilmese bile, asla engellenemez ve durdurulamaz hatta yavaşlatılamaz. Bunlar doğanın doğal işleyişidir. Yanardağ patlaması, deprem gibi… İşte evrim de böyle bir şeydir. Şayet evrim olmasaydı insan ilk oluşumdan ileri gidemez, ilkel bir varlık olarak yaşamına devam ederdi. İnsan ister yaratılışla, ister hayvandan gelmiş olsun, bugünkü haline evrimleşerek gelmiştir. Üç, tek Tanrılı din, insanı ilahi bir güç tarafından yaratılmış olarak tanımlamaktadır. Bu anlayış bir kabullenişten ileri anlam taşımaz. Oysa bilim, insanın çeşitli aşamalardan geçerek bugünkü konumuna geldiğini ispat etmiş bulunmaktadır.

İnsan aklı kendi yaşamını kolaylaştırmak için sürekli yenilikler üretmektedir. Bu, bilimin ve ilmin ilerlemesinin kaçınılmazlığının temel nedenidir. Bilimin insan tarafından geliştirilmesi aynı zamanda yaşamın kolaylaştırılması demektir. Bu gelişme, toplumsal değişimi kaçınılmaz kılar. İster biyolojik, ister kültürel, isterse sosyal olsun evrim olarak nitelenir. Ama bazı değişimler yine insan tarafından bir güçle veya bilimsel ilerleme ile oluşur ki, böyle bir değişimin adına da devrim denilir. Gerek devrimle gerekse evrimle olsun, insan ve doğa değişen ve dönüşen bir nesnedir. Önüne asla geçilemeyen bilimsel ve teknolojik değişim yaşamda evrimi kaçınılmaz kılmaktadır.

Dinler genel olarak bir akideler bütünü olup, ilahi bir güce dayandırılır. İslam’da bu gücün adına Allah denilmektedir. Vaaz edilen bu akideler insan tarafından hiçbir surette değiştirilemez, ancak yorumlanır. İşte bu nedenle dinsel akideler kaçınılmaz olarak biat kültürü oluşturur. Oysa bilim sonucu oluşan yasalar, her buluş ve gelişim sonucu daha ileri aşamalara geçilmesini sağlar. Orta Çağa kadar dünya bir tepsi gibi düşünülüp algılanırken, Galileo “dünya yuvarlak ve devamlı dönüyor” dediğinde o günlerin kilise otokratları Galileo’yu ölüme mahkum etmiştir. Ancak kendisinden dönmüyor denmesi istendiğinde “ben dönmüyor desem de o yine dönüyor” diyerek sözde kilisenin isteğine boyun eğmiştir. Bugün ise hiç kimse dünyayı tepsi gibi düz düşünmez ve öküzün boynuzu üzerinde duruyor demez.

Din, bir inanç kurumudur. Bilim ise aklın bir eseridir. Akıl değiştirir ve dönüştürür. İbn-i Rüşd “yeryüzünde iki hakikat vardır. Biri dini hakikat, diğeri ilmi hakikattır” demektedir.Bu ikisi asla birbirleriyle uzlaşmaz, sürekli çatışır. Bu çatışmadan uzaklaşmanın bir tek yolu vardır; O da laik anlayıştır. Dini insan vicdanına koyarak, dünya işlerinden ayrı tutmaktır. Çağdaş dünya bunu Papaz Luther’in İncil’i Latinceden Almanca’ya çevirerek, kilisenin kapısına asmasıyla gelişerek bugünkü konumuna gelmiştir. Oysa İslamiyet İmam Gazali tarafından yorumlanamaz ilan edilerek tüm içtihat kapıları kapatılıp karanlığa sürüklenmiştir. Bu durumu iktidarlar hep kullanarak halkın ilerlemesine ve sömürülmesine neden olmuştur. İşte yine bu nedenle Karl Marks, “din hakim sınıfın elinde bir sömürü aracı olarak afyondur” demiştir.

Bugüne geldiğimizde Osmanlı sonrası kurulan Cumhuriyet dini laiklik ilkesi ile devlet işlerinden uzaklaştırmış, onu Allah ile insan arasında bir ilişkiye terk etmiştir. Bu anlayış sonrası gelişimin üç yüz yıl gerisinde kalan Türkiye, çok kısa bir zaman içerisinde çağdaş ülkeler arasında yer almıştır. Buna karşılık, aklın hakim olmadığı tüm İslam ülkelerinde ne bilim ne de teknoloji gelişmiştir. Hep satın alınarak teknoloji kullanılmış ve bunun adına da çağdaşlık denilmiştir. Ülkemizde kendisine bilim adamı sıfatı veren biri bunu “bizde keşif ve buluş yapılamaz” diyerek açıkça ifade etmiştir. Bu da yetmemiş, yine bir dinci siyaset erbabı “bize okumuş adam lazım değil” demiş ve dini utanmazca afyon olarak kullanmıştır.

Günümüzde dini afyonlaştıranlar bile evrimin ve gelişimini tüm nimetlerini kullanarak halkı yoksullaştırıp yoksunlaştırarak çaresiz kılmaktadır. Dünyanın tüm geri kalmış bölgeleri bile bugün evrimle ilerlemeye ve gelişmeye çalışmaktadır. Milli Eğitim programlarında cihat öğretme sevdasına kapılan AKP İktidarı, toplumu bakar kör yapma peşine düşmüştür. İslam’ın cihatlaşması bilimin ötelenmesi anlamını içermektedir. Aklı yok sayarak insanın binlerce yılki kazanımlarını cennet uğruna ortadan kaldırma niyeti, Cumhuriyet’ten intikam alma amacından başka bir şey değildir. “Cihatın olmadığı yerde matematiğin öğrenilmesinin bir anlamı yok “ diyen zihniyet, ülkeyi engizisyon dönemi hıristiyan dünyasına çevirmek istemektedir. Makam, para koltuk ve egemenlik ihtirasının ancak ülke insanlarının aptallaştırılması ile mümkün olacağının bilincindedirler.

AKP kadroları sürekli İslam’ın bir barış dini olduğunu söyleyerek masum inananları aldatmaktadır. Tüm dinler insanların ahlaklı ve mutlu olmaları için vardır. Ama onu şahsi çıkarları uğruna her şeye alet edenler, barış sözcüğünü laf olsun diye kullanmaktadır. Bugün yakından ve uzaktan destekledikleri Suriye’de El Nusra ve İŞİD gibi eli kanlı örgütlerin barış için savaştığını söylemek, abesle iştigalden öte sahtekarlıktır. Barış kutsal bir kavramdır. Çıkarları uğruna dini siyasetlerine araç yapanlar, barışı da yine aynı amaçla kullanmaktadır. Ülkemizdeki son günlerdeki gelişmeler gelecek karanlığın habercisidir. Hile ile ele geçirilen iktidarın sürdürülebilmesi için halkın duygu ve inançları ile oynanarak günü kurtarma, geleceği benden sonra tufan anlayışı ile kurma isteği, AKP tarafından kurgulanmaktadır.

Bütün bu oluşumlar evrimle yaratılış arasındaki bir çatışmadan başka şey değildir. Araç, amaca kurban edilmektedir. AKP’nin karanlık zihniyeti bile sürekli evrimleşirken toplumun gelişmesini engellemek din adına bir cinayettir. Adaleti bile siyasetin aracı kılan AKP sadece İslam’a özgü Cihatı yaşama geçirmekle evrimi engelleyeceğini sanıyorsa her olayda yanıldığı gibi yine yanılacaktır. Ve Cihat kendilerinin sonu olacaktır.

Bunları da sevebilirsiniz