Türkiye’nin Sarı Öküzleri: LGBTI Bireyler ve Mülteciler

Sarı öküz kıssasını biliyorsunuzdur. Sürüyü toptan ortadan kaldırmaya gücü yetmeyen aslanın ilk hedefidir. Ağzının tadı kaçmasın isteyen diğer sürü üyelerinin de onayıyla ilk kurbandır. Gerisi çorap söküğü gibi gelir. Son kalan birkaç öküzün “Biz sarı öküzü vermeyecektik” diye geçer aklından.

Aynı çıkarımı barındıran Hitler Almanyası örneğinde Yahudiler, eşcinseller, komünistler ve sosyal demokratlar vardır. Biri hedefken diğerleri “Bana ne, ben … mıyım?” demiştir ve en sonunda ses çıkaracak kimse kalmamıştır.

Nisan ayının son günlerinde Diyanet İşleri Başkanının LGBT ve HIV pozitif bireyleri hedef alan hutbesine ve buna yönelik tepkilere şahit olduk. Aynı günlerde Adana’da işe gitmek için evden çıkan 19 yaşındaki bir Suriyeli gencin sokağa çıkma yasağı gereği ceza almak korkusuyla kaçarken polisin silahından çıkan kurşunla öldürülmesi gibi trajik bir olay yaşandı. Üst üste gelen bu gelişmelerin bana düşündürdüğü, toplumun zayıf halkalarının -ya da belli kesimler tarafından zayıf görülüp hedef seçilen halkalarının- ekonomik ve siyasi olarak darboğaza girmiş iktidarlar tarafından nasıl bir ömür uzatma aracı olarak kullanılabildiğini hatırlattı.

Türkiye’de eşcinselleri ve cinsel yönelimleri konuşmaya başlayınca aklıma gelen ve bana hep hicap veren bir gerçek var: Türkiye, İspanyaa’dan sonra Avrupa’da eşcinselliği suç olmaktan çıkaran ikinci ülke. Çoğu ülkede neredeyse 2000‘li yılları bulan bu yasadışılık bizde Tanzimat Döneminde ortadan kaldırılmışi. Bunun arka planında neler var henüz araştırmış değilim ama tek başına bile önemli ve Avrupa Konseyi tarafından da takdir edilen bir gerçek olarak önümüzde duruyor. Dahası, bundan önce de şeri hükümlere dayanıp kimsenin eşcinsellikten hüküm giymesi söz konusu değil bildiğim kadarıyla. Bunun yalnızca Osmanlı Sarayında hoş görülen ve oğlancılık diye tanımlanan olguya dayanmadığını düşündüren bazı gerçekler de var elimizde. Örneğin tarihi 17. Yüzyıla kadar giden eşcinsel argosuii.

Bugünkü tartışmaları düşününce hicap veren bu gerçeklerden 20. Yüzyıl Türkiyesi’ne geldiğimizde sosyal konuma da bağlı olmakla birlikte kabullenilen, en azından devleti yönetenler tarafından açık açık hedef gösterilmeyen bir eşcinsellik görüyoruz. Sesiniz güzelse Zeki Müren gibi takdir de görebiliyorsunuz hatta… 2000’li yıllaraysa AB uyumları ve özgürlük vaat eden AKP ile başlıyoruz. Bugünün cumhurbaşkanının eşcinsellerin haklarıyla ilgili hassasiyeti ve gördükleri kötü muameleden rahatsızlığı kayda geçiyoriii, ilk onur yürüyüşü yapılıyor. Lakin köprünün altından sular akıyor, tramvaya benzetilen demokrasiden iniliyor ve geleneklere, örf-adete, dine dayandığı iddiasıyla engellemeler ve hedef göstermeler başlıyor. Dizilerde eşcinsel karakter olması bir şekilde bir şeylere hakaret sayılıp engelleniyor, onur yürüyüşleri, film gösterimleri engelleniyor. LGBTİ bireylerin zaten dört duvar arasına sıkışmış özgürlüğü güvercin tedirginliği yaşamaya başlıyor.

Bu yazıda bu “değişim” süreciyle çok ilgilenmeyeceğiz, basitçe zaten takiyye yapılıyordu deyip geçebiliriz. Ancak şu anki her çıkışa “stratejik” gerekçelerle sessiz kalmak kabul edilebilir değildir. Siyasetin bir süre sonra stratejinin esiri olması tehlikesi söz konusudur. Örneğin, açıklamalarını ve üslubunu genel olarak takdir ettiğim CHP Parti Sözcüsü Faik Öztrak’ın, 27 Nisan tarihindeki basın toplantısında CNN Türk tarafından bu konuda yöneltilen soruya verdiği yanıttaki ifadeler bu stratejiye uymakla birlikte uzun vadede daha büyük kayıplara yol açabilir. Kendisi, herkesin din ve vicdan özgürlüğü olduğunu, bu doğrultuda görüşlerini dile getirebileceğini, yalnız özellikle salgın döneminde ve dayanışma ayı Ramazanda hedef göstermenin yanlış olduğunu söylemiştir. Bu ifadenin ilk kısmı “strateji” diye geçiştirilemeyecek ölçüde sorunludur. Çünkü, dinî dayanaklarla da olsa hiç kimse, hele bir kamu görevlisi toplumun bir kesimini hedef gösteremez. Bugüne kadarki Diyanet başkanlarının bu meseleyle uğraşmamış, böyle söylemlerde bulunmamış olması bile başlı başına önemli bir gerçekliktir. Öte yandan baroların ve derneklerin bu konudaki tepkileri önemlidir. Ankara Barosunun ilk açıklamasında üzücü bir şekilde dini duyguları aşağılamaya yönelik olarak değerlendirilen bir ifade olsa da kendilerine soruşturma açılmasının özünde, ötekileştirmeye ve hedef göstermeye karşı duruşları olduğu görülmektedir. Sosyal medyada ise Türkiye’nin muhalif kitlesinin Diyanet’in açıklamalarının ardından iki farklı yaklaşım içinde olduğu göze çarpmaktadır. Birinci kesim baroların ve derneklerin çizgisinde insan haklarını ve laikliği vurgularken bir kesimdeyse amiyane tabirle “Siz daha ibnecisiniz” seviyesizliğinde ve geriliğinde bir yaklaşım görülmektedir. Ama bu seviyesizlik eğitim seviyesiyle falan kolayca ilişkilendirilemez. Sözgelimi geçenlerde HalkTv’de bağlanılan Ali Demirsoy adındaki profesör ünvanlı zat, koronavirüsün ilk görüldüğü kişilerin “itlaf” edilmesinin yerinde olacağını söylemiştiriv. Ne tesadüftür ki bu kişi 2015 yılında bir dergi çevresindeyapılan bir toplantıda “Eşcinselliğin filmlerle, artistlerle özendirilerek yaygınlaştırılan bir zırtapozluk” olduğunu ifade etmişti. Elimde bir kayıt yoktur ancak kendisine sorarsanız bu ifadeleri tekrarlayacağına eminim. Bu yaklaşımı ve cehaleti, Türkiye’nin aydın ve eğitimli olarak nitelendirilen kesiminde sanılandan fazla görmek mümkündür. Zaten Ali Demirsoy gibileri dinleyen muhalifler, Diyanet hutbesini dinleyenlerden çok da farklı düşünemez. Motivasyon dinî değildir, hedef gösterme daha zayıftır ama yanıltma aynıdır.

Peki, mültecilere gelirsek durum ne… Onlar da geçtiğimiz yıllarda Türkiye’deki pek çok kesimin hedef göstermesine maruz kaldılar. İktidarın planlarıyla zavallı insanların geleceğini ayrı ayrı tartışamayanlar, kendi kitlelerini de bu konuda gazladılar. Sonunda mülteciler; hükümet, belli birkaç dayanışma ağı ve işi ticarete dökmüş bazı derneklerin insafına kaldı. Muhalefet tarafındaysa Bolu belediye başkanının yaptıkları ve açıklamaları bu konuda en kabul edilemez olanıydı.

Nihayetinde iktidar onları bir kış ortasında sınırlara yığdı. Yunanistan’a geçmeye çalışanlar oldu, dönmeyi deneyenler oldu. Rahat yoktu onlara… 27 Nisan’da ise Suriyeli Ali işe giderken rastladığı polisten, 20 yaş altına sokağa çıkma yasağı gereği ceza yemek korkusuyla kaçarken kalbinden vuruldu. Polisi dinleyip dursaydı belki yaşıyor olacaktı. Ancak hiçbir mazeret silahsız bir kişiyi kaçarken kalbinden vurmayı aklayamıyor. Polis ilk ifadesinde “Oruçluydum, düştüm, silah ateş aldı” dedi, tam kalbine! İşte bu “Oruçluydum” bahanesi, laikliğin aşağılanması ve “Tehlikedir denilememesi” ile başlayan sürecin Ali’nin öldürülüşünün dini duygular kullanılarak aklanması noktasına varışıdır. Üstüne üstlük Ali’nin Suriyeli oluşu, yılların karalayıcı ve hedef gösteren söylemlerine dayanarak bu olayı kabul edilebilir bir durum olarak topluma sunmak için kullanılan bir argüman olmuştur. Suriyelileri daha ucuza çalıştırabildikleri için tercih eden patronlara kızamayanlar, “ekmeğini çalanın” bu şekilde ölmesine sevinç ifadeleriyle yaklaşmıştır.

Peki, bu üzücü tablodan güzel yarınlar çıkarmak mümkün değil midir, bence mümkündür. Öncelikle olarak bir arada ve dayanışma içinde olmak şarttır. Kim nerede haksızlığa ve baskıya uğruyorsa önce temel ihtiyaçlarını sağlamak, daha sonra haksızlığın kaynağını sorgulayıp hukuki ve demokratik yolları kullanarak tepki göstermek gerekir. İkinci olarak, iktidara muhalif olup sorunları bütünlük içinde göremeyenlerle, iktidarın hedef göstermelerini bir vesile olarak görüp sorunların bütüncüllüğünü tartışmalıyız. Sarı öküzü vermemenin önemini kendimize ve etrafımızdakilere sık sık hatırlatmalıyız. Gücünü kaybetmemek adına sürekli ötekileştirme ve karalama yapanların son yerel seçimlerde aldığı cevap ortadadır. Dayanışma içinde kalarak ve demokratik yolları takip ederek daha huzurlu ve aydınlık bir Türkiye’ye kavuşmak mümkündür.

i Die Behandlung der Homosexualität in den Mitgliedsstaaten des Europarats, https://web.archive.org/web/20101214124248/http://www.rklambda.at/dokumente/publikationen/RV_18082003.pdf; Türkiye, eşcinselliği suç olmaktan çıkaran ilk ülkelerden biri mi? https://www.kaosgl.org/gokkusagi-forumu-kose-yazisi/turkiye-escinselligi-suc-olmaktan-cikaran-ilk-ulkelerden-biri-mi

ii Lubunca başlığı-Wikipedia, https://en.wikipedia.org/wiki/Lubunca

iii Başbakan Erdoğan: Eşcinsellerin de yasal güvence altına alınması şart!

https://t24.com.tr/haber/basbakan-erdogan-escinsellerin-haklari-yasal-guvence-altina-alinmali,204994

iv Canlı yayında tepki çeken sözler: Koronavirüs hastalarını öldürmeliydik, http://www.cumhuriyet.com.tr/video/canli-yayinda-tepki-ceken-sozler-koronavirus-hastalarini-oldurmeliydik-1732077

Bunları da sevebilirsiniz