Anadolu’da Hijyen

Türkiye, coğrafi konumu gereği Doğu, Batı, Ortadoğu, Akdeniz, İslam kültürü gibi farklı kültürlerin merkezinde yer almaktadır. Dünyanın en eski yerleşim bölgelerinden biri olan Anadolu, binlerce yıllık geçmişi ve tarihinde var olan birçok farklı kültürlerin etkisiyle ender görülen bir birikim ve zenginliğe sahiptir. Bu öylesine bir zenginliktir ki, birbirine çok yakın yerleşim bölgelerinde dahi bu zenginliğin yarattığı kültürel farklılıklar, benzeşerek bir bütünün parçasına dönüşmüşlerdir.

Uygulamalarda toplumdan topluma, insandan insana farklılıklar gösteren temizlik kavramı, Anadolu’da binlerce yıllık süreç içinde yaşam bulmuş olan tüm toplum ya da uygarlıklarda büyük önem kazanmıştır. Temizlik kavramı, dinsel, çevre, kişisel ve sağlık gibi farklı amaçlar doğrultusunda işlevsel olmuştur.


Hititlerin yaşamı algılama ve birikimleri doğrultusunda ortaya koydukları temizlik uygulamaları, çoğunlukla dinsel temelli olmuştur. Tanrı ve tanrıçaların isteklerini yerine getirebilmek, onların gazaplarına uğramamak ve kendileri için koydukları hedef ve arzularına ulaşabilmek için çeşitli temizlik uygulamaları yapmışlardır. Temizlik uygulamalarında ana amaç, tapınağın, kentin, insanın ve sonuçta toplumun arınmasını sağlamaktadır. Fiziki kirlenmenin ruhsal kirlenmeye de neden olduğuna inanılmış ve bu nedenle bireysel temizliğe önem verilmiştir.


Anadolu’da, eski çağlarda tapınaklarda bulunan tanrı ikonlarının yaşadıkları gökyüzünün temiz, yeryüzünün ise bu temizlikten yoksun olduğu inancı hâkimdi. İkonların yer aldığı alanların yani tapınakların, tanrıların yaşadığı gök kubbe gibi temiz ve arınmış olması amacıyla birçok kural hazırlanmış ve bu kurallara uymayanlar için ölüm cezasına kadar varan ağır cezalar hazırlanmıştır. Bu yapılarda tanrılara dua edilmiş, hastalıklara çare aranmış, girdikleri savaş için zafer istenmiş, toprağın verimli ve bereketli olması dilenmiş ve sonuçta her türlü istek için çözüm aradıkları bu merkezlerin temizliği, onlar için hayati bir öneme sahip olmuştur.


Hitit kralı her tapınmadan önce el ve ayaklarını yıkar ve bir tür abdest alırdı. Hititlerin tanrıları için gerçekleştirdikleri ibadetlere başlamadan önce ilk olarak temizlik yaptıkları belgelerden anlaşılmaktadır. Onlar, isteklerini tanrılara dinletebilmek için temiz olmak zorunluluğunu benimsemişlerdir. Bu yaklaşımın gerekçesi olarak, pisliğin insanın bedenini ve ruhunu kirlettiği ve görevlerini gerçekleştirmesine engel olduğu yönündeki inançları olduğunu söyleyebiliriz. İnsanların, tanrılar tarafından cezalandırılmalarının önüne geçmek için ilk koşul arınmış olmaktır. Söz konusu arınma yalnız düşüncelerde gerçekleşmez; bedensel temizliğin de aynı oranda önemi vardır. Hitit döneminde Anadolu insanı tapınakların, mutfakların kesin olarak temiz tutulması, pis olarak kabul edilen bazı hayvanların bu alanlara yaklaşmasının engellenmesi, cinsel ilişkiden sonra yıkanılması gibi kuralları benimsemiş ve bu anlayış, zaman içinde toplumun temel değerleri olarak yerleşmiştir. Bugün Türkiye’de binlerce yıllık süreç içinde oluşmuş geleneksel kültür içinde, hamam, tuvalet ve temizlik gibi kavramlar her zaman yerini korumuştur.


Antik çağlarda Anadolu insanı, tanrılar için gerçekleştirdiği ritüellerin bir bölümünü temizliğe ayırmıştır. Böylece insan, toplum ve  şehir için arınma sağlanmıştır.  Bu dönemde insan, fiziksel ve ruhsal kirlenmenin birlikte oluştuğu yönünde görüş oluşturmuş, temizlik ve tapınma ile bu olumsuzluklardan kurtulmaya çalışmıştır. İnsanlar, dini törenlerde ruhsal kirlerinden arınmak için yıkanmışlar, temiz giysiler giyinmişler, güzel kokular sürmüşlerdir.


Anadolu’da “temiz” sözcüğü yalnızca “kirli olmayan” anlamına gelmez, aynı zamanda “iyi, doğru ve haklı” anlamlarına da gelmektedir. Diğer taraftan fiziksel olarak toplumda kabul görmüş temizlik anlayışında, insanın daha uzun ve sağlıklı bir yaşam sürmesi ile hijyen kavramının doğrudan bağlantısı olduğu yönünde bir sonuca varılmasının, bu konunun toplum tarafından benimsenmesinde önemli olduğunu ifade edebiliriz. Hijyen kavramının benimsenmesi, temizlik ve ona yönelik ürünlerin gelişmesine, atıklar ve çevre ile ilgili bağlar kurularak yeni yapılanmalara gidilmesine ve bu alanda önemli gelişmeler sağlanmasına neden olmuştur.


Hititlerde kültürel yapı, dinsel değerleri referans alarak biçimlenmiş, sosyal yaşam ve dünyaya bakışları da bu çerçeve içinde şekillenmiş, kalıcılığı ve düzeni sağlayabilmek için çeşitli kurallar ortaya konmuştur. Bu değerlendirme ve belgelere bakarak kısaca bir kez daha özetlenirse; Hititlerde temizlik anlayışının temelinde ibadete dayalı olguların yer aldığı, sağlık ile ilgili kaygılarının ise daha sonra geldiği yorumu yapılabilir. Dini temelli olduğunu öngördüğümüz temizlik anlayışı sosyal yaşama da yansımış, saray, ev, mutfak, çevre, sokak, tapınak gibi mekânlar ile beden temizliği de benimsenmiştir. Binlerce yıllık süreç içinde yaşanan yapılanma, yemek öncesi ellerin yıkanması, yemek hazırlanan alanların temiz tutulması, kötü kokuya engel olunması, giysilerin temizliğine özen gösterilmesi, hamam kültürü ve temizlik maddelerine verilen önem gibi uygulamalar binlerce yıllık süreç içinde Anadolu kültüründe yer bulmuştur. Ayrıca su kaynakları ve göletlerin temizliğine de dikkat edilmiş ve bu konuda çeşitli kurallar hazırlanmıştır.


Hititlerin başkenti Hattuşa’da temiz ve pis su ile kanalizasyon için ayrı kanallar mevcuttur. Anadolu insanı binlerce yıldır bugün bilinen tuvalet kavramını kullanmaktadır. Arkeolojik çağlarda temizlik ve diğer amaçlar için su kullanımıyla ilgili belgelere bakıldığında; yıkanma küvetleri, temiz su için çok çeşitli türde kaplar, çeşmeler, havuzlar ve hatta barajlar yaptıkları tespit edilmiştir.


Yakın zamana kadar Anadolu’da temizliğin önde gelen maddeleri arasında yer alan kil ve külün kullanımı, Hitit dünyasına kadar uzanmaktadır. Hititler ayrıca aynı amaçla ateşi ve çöven otu gibi bazı bitkileri de kullanmışlardır. Çöven suyunun suda köpürdüğünü (sabun gibi), iyi bir temizleyici ve leke çıkarıcı olduğunu öğrenmişlerdir. Hitit yazılı kaynaklarından, hastaları tedavi edenlerin ellerini ve bedendeki yaralı bölgeleri tuzlu suyla yıkadıkları anlaşılmaktadır.


Kirlenmiş bedenin her yeri kirleteceği düşüncesi onları, bedenlerini, evlerini ve giysilerini temiz tutmaya yöneltmiştir. Diğer taraftan bayram temizlikleri de ayrıca önemlidir. Hitit dünyasında bir kaç yüz bayramın olduğu, bu bayramların günlerce ve bazen haftalarca sürdüğünü düşünürsek yalnızca bayram amaçlı temizliğin dahi bir yılın tamamını kapsayacak kadar uzun olduğunu söyleyebiliriz. Yaklaşık üç bin beş yüz yıl önce Hitit kentlerinde tespit edilen kanalizasyon sistemlerinin, bu dönemde Anadolu’da tuvalet kullanımının hayatın içinde yer aldığının ve hijyene her alanda büyük önem verildiğinin önde gelen kanıtıdır. Bu kanıt ayrıca, bedenin yıkanabilmesi için özel alanların olabileceğini de göstermektedir.


Sabun, bitkisel ya da hayvansal yağlardan elde edilen yağ asitlerinin tuzu olup onun temizleyici etkisi ise, suyu çeken ince bir tabaka ile yağ parçacıklarını sarabilmesi ile sağlanmaktadır. Eski çağlarda, sabunlar genellikle sodyum , soda küllerinin ya da potasyum tuzlarının ve yağlı asitlerinin kül suyuyla sabunlaşma tepkimesine girmesi sonucu elde edilmişlerdir.


Sabunun eski çağlarda ilk kez ne zaman ortaya çıktığı ile ilgili kesin bir bilgi ya da belge olmasa da ilk kez Anadolu’da Fenikelilerin (M.Ö. 600) kullandığı yönünde görüşler vardır. Diğer taraftan Fenike ve Galyalıların sabunu takas aracı olarak kullandığı yönünde de bazı bilgilerden söz edilmektedir. Sabun, Roma döneminde gözde bir temizlik aracı haline dönüşmüştür. Bir Roma masalında kadınların kirli çamaşırlarını Sapo dağının yakınında bulunan Tiber nehrinde yıkadıkları, çamaşırların daha beyaz olmasını ise dağdan gelen hayvan yağları ve küllerin suya karışmasıyla sağlandığı anlatılmıştır. İngiltere’de Keltler, hayvansal yağ ve bitki küllerinden elde ettikleri ürüne söyledikleri “Saipo”, zaman içinde “Soap” olarak değişmiş ve günümüze kadar ulaşmıştır. Temizlik malzemeleri, antik dönemde Anadolu dışında Mezopotamya, Mısır ve Yunan dünyasında da kullanılmıştır.


Roma çağında da Anadolu’da kişisel temizliğe büyük önem verilmiş ve hamam / banyo kültürü yaygınlaşmıştır. Hamam kültürü, çok sevilmiş ve Romalılar yüzlerce hamam inşa ederek M.Ö. 25 de banyonun altın çağını başlatmışlardır. Ancak erken Hıristiyan anlayışı belki de putperestliğin bir göstergesi olarak gördüğü banyo kültürünü, ortadan kaldırmış ve böylece hamam kullanımı özellikle Roma’nın tarih sahnesinden çekilmesinden sonra batı dünyasında gündemden düşmüştür. Temizlikten yoksun sağlıksız yaşam koşulları daha sonra erken ortaçağ Avrupa’sında büyük sorunlara neden olmuş ve veba salgını gibi hastalıklar toplu ölümlere yol açmıştır. Ancak zaman içinde temizliğin önemi yeniden kavranmış ve bu kez hijyen anlayışı, kesin olarak insan yaşamındaki yerini almıştır. Eski Roma çağının sabun üretimi, daha sonraki yıllarda Avrupa’da yayılmaya başlamış, giderek artan oranda sabun yapım merkezleri ortaya çıkmıştır. Özellikle 7. Yüzyıldan (erken orta çağın ortaları) sonra bir meslek haline dönüşen sabun yapımcılığı, bitki ve hayvan yağlarına nebati küllerin, güzel kokuların katılmasıyla giderek gelişmiş ve ticari meta haline dönüşmüştür. Sabun daha sonra, banyo yapmak ve çamaşır yıkamak için de kullanılmıştır.


On dokuzuncu yüzyılın ortalarında hastalıklar İngiltere’de yaygınlaşmıştı. Parlamento, 1846 da “Halk Hamamları ve Yıkanma Evleri Hareketi” gelişimini onayladı ve sabun vergisini kaldırıldı. 1860 yılında Londra’daki sayısı 10 olan halka açık yıkanma evleri 1 milyonu aşan bir sayıya ulaştı. Bu hareket Amerika’da da yayıldı.


Gerçek anlamda ve bilimsel sabun yapımı 18. yüzyılda Michel Eugene Chevreul’un katkılarıyla gerçekleşmiş, 1930’lu yıllarda ise ABD’de ilk deterjan üretimi başlamış ve sanayi haline dönüşmüştür.


Osmanlı döneminde sabun üretimi, oldukça zengin bir çeşitliliğe sahipti. Trablus sabunu, çiçek sabunu, misk sabunu, hünkâri sabun, beyaz ve siyah paşa sabunu, alaca sabun, kara sabun, kokulu sabun, Kandiye sabunu, Girit sabunu, Arap sabunu, leke sabunu, fes sabunu imparatorluk topraklarında üretilenlerden bazılarıydı. Fatih Sultan Mehmet, İkinci Beyazıt, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman, kanunnameler ile sabunun üretimi, kalitesi, fiyatı, kontrolü ve ticareti konusunda bazı hukuki düzenlemeler yapmışlardır.


Günümüzde doğal bir davranış olarak gündelik hale gelen el-yüz temizliği, bedenin yıkanması, çamaşırların-giysilerin değiştirilmesi-yıkanması, cilt temizliği için kozmetik kullanımı, binlerce yıllık süreç içinde insanoğlunun sosyokültürel ve bilimsel açıdan gelişimine paralel olarak değişerek oluşmuştur. Temizlik alışkanlıkları ve uygulamaları, toplumlarda farklılık gösterse de iletişim, sanayi, ticaret ve ulaşımda yaşanan gelişmeler ile bu alanda da giderek artan oranda bir benzeşme yaşanmasına yol açmıştır.


Sonuçta diyalektik bir süreç içinde oluşarak gelen hijyen kavramı, daha güzel bir dünya için daha temiz bir yaşam gerektiğini açık bir şekilde göstermektedir. Her alanda temiz bir dünya için…

Bunları da sevebilirsiniz