İzmir’de İki Tıbbiyeli

Mart ayı 14’ü nedeniyle bir hekim olarak ilgi ve duyarlılık alanımda olmuştur hemen her zaman. Yazının başlığındaki “Tıbbiyelilik” kavramı hiç kuşkusuz tıp mesleğiyle ilintiyi çağrıştırır. Ama, “Tıbbiyelilik” çok daha fazlasını simgeler. Akılcılık, bilimcilik, vatanseverlik temelinde dik duruşu, vazgeçmemeyi ve her koşulda kararlı olmanın adıdır aynı zamanda.

 

Bu ayki yazım Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Tarih Lisans öğrenimim sırasındaki tarih proje ödevi kapsamında yazılmış bir makaledir. Özgün hali görseller eklenerek korunmuştur.

 

Yaşadığım kent İzmir’den iki Tıbbiyeli portresiyle “Tıbbiyelilik” kavramını anlaşılır kılmaya çalıştım.

 

Sonsözün de okunması dileğiyle ayaklarımızı bastığımız vatan toprakları için çalışmış, çabalamış ve hatta toprağa düşmüş tüm Tıbbiyelilerin yüce anısı önünde saygıyla eğilerek…

 

 

GİRİŞ

 

İzmir’de yaşamış aynı kuşağın üyesi iki Tıbbiyeli’nin yaşam öyküsünü yakın tarihimizin özeti sayabiliriz.“Tıbbiye, 1773’te açılan Deniz Mühendislik Okulu ve 1793’te açılan Kara Mühendislik Okulu’ndan sonraki üçüncü laik eğitim kurumudur.” (Hatipoğlu, 2011: 17) Gazeteci Metin Toker’in şu sözleri Tıbbiyelilik kavramının daha iyi anlaşılması ve kavranması için yararlı olacaktır. “Türk toplumu son 150 yıldır bir troyka tarafından ileri çekildi, yahut ileri çekilmeye çalışıldı. Bu, harbiye, tıbbiye, mülkiye üçlüsüdür.” (Benim Gözüm Yarınki MGK’de, Metin Toker, Milliyet, 25 Şubat 2001, http://gazetearsivi.milliyet.com.tr/GununYayinlari/qOIzb5SJ_x2F_HkLic_x2F_36iacAA_x3D__x3D_) Tıbbiyeli olmanın hiç kuşkusuz tıp fakültesinin kapısından içeri girilmesiyle ilintisi vardır. Tıbbiyeli unvanının kazanılması hekimliğe adım atmanın yanı sıra ayağını vatan toprağına basmayı, mesleğine gösterdiği ilgiyi ülkesinden, insanından ve hürriyetinden esirgememeyi gerektirir. Pek çok Osmanlı gibi tıp öğrencilerinin de sayısız cephede toprağa düşmesi, Çanakkale’de canla, başla vatan savunmasına katılması, Bandırma vapurunda Mustafa Kemal’in yanı başında yer alması, Sivas Kongresi’nde Tıbbiyeli Hikmet (Boran) aracılığıyla “Ya İstiklal, Ya Ölüm!” diye haykırması akla ilk gelen Tıbbiyeli davranışlarındandır.

 

MUSTAFA ŞEVKET BENGİSU (1880-1942)

 

<

 

 

 

Ödemişli Mustafa Şevket 1880 doğumludur. Ailesi, Ödemiş’teki pek çok aile gibi tarım ve hayvancılık yaparak geçimini sağlamaktadır. Doğal olarak küçük Mustafa’nın payına da sığır çobanlığı düşmüştür. Çobanlıktan kurtulmaya kararlı olan Mustafa Şevket’in yeteneği çevresindekilerce de fark edilince önce Rüştiye’ye yazdırılır. Oradan sonra da parasız yatılı olarak askeri liseye gider. Tıbbiye’ye ise askeri liseden geçer.

 

Genç Mustafa Şevket, Tıbbiye’den mezun olduktan sonra askeri üniformasıyla Ödemiş’e gelince, o sıralarda toplam nüfusu 20.000’i aşmayan kasabada bir dalgalanma olmuş, Kasap Mursallılı Koca Ali’nin oğlu hem zabit (subay) hem de doktor olmuş diyerek konu halkın içinde yayılmıştı. (Coşkun, 2012 : 82-83) Genç Mustafa Şevket’in durmaya niyeti yoktur. Hekimliğini Göz-Kulak-Boğaz-Burun Hastalıkları uzmanlığıyla taçlandırır.

 

Ödemiş’e atanan Mustafa Şevket memleketine hizmet etmeyi düşlerken Ödemiş’teki Redif Taburu’nun isyanların patlak verdiği Yemen’e gönderilmesiyle kendisini Osmanlı sınırları içinde yer alan bu uzak memleketine köşesinde bulur.

 

Ödemiş’ten uzak vatan toprağı üzerindeki hareketliliği süren Mustafa Şevket’in sonraki durağı Şam’dır. 1904-1905 yıllarına rastlamış olması olası Şam seferi, bu tarihlerde buraya atanan Mustafa Kemal ile de ilk karşılaştığı yer olur. Arkadaşlarıyla birlikte gizli örgüt kurduğu için sürgün edilmiştir Mustafa Kemal Şam’a. Doktor Mustafa Şevket, Şam’da Mustafa Kemal’in kurduğu Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ne üye olarak bir bakıma kader birliği içinde olmuştur Mustafa Kemal’le.

 

İmparatorluğun geriye sayarkenki çalkantılı yılları yaşanmaktadır. Osmanlı 1908’de İtalya’nın göz koyduğu Kuzey Afrika’daki topraklarını koruma çabası içindedir. Doktor Mustafa Şevket o bölgedeki askeri birliğe atanır. O sıralarda Mustafa Kemal de ilan edilmiş olan II. Meşrutiyet’e karşı Tarblus’taki başkaldırıyı bastırmakla görevli olarak bugünkü Libya’ya gelir. Mustafa Şevket’le Mustafa Kemal ikinci kez karşılaşırlar.

 

Mustafa Kemal Trablus’tan ayrılmak üzereyken Bingazi’deki Doktor Mustafa Şevket’ten bir mektup alır. “Sakın buraya uğramadan gitme!” diye yazmıştır Mustafa Şevket. (Özata, 2007:55). Çağrıya uyan Mustafa Kemal’in Bingazi’de yaşadıkları ve Şeyh Mansur’la tanışması da ayrı bir yazıya konu olacak denli ayrıntılı ve ibretliktir.

 

Balkan Savaşı sonrası Kırklareli’ye atanan Mustafa Şevket, Çanakkale Savaşları sırasında Anafartalar Grubu emrinde görevlendirilir. Mustafa Kemal’le üçüncü kez birlikte olur böylelikle. Bu kezki rastlaşma çok çetin ve bir o kadar da acımasız koşullar altında gerçekleşir. Böylelikle sonradan yazılacak olan tarih yapılmış da oluyordu. “Geleceğin Türkiye Cumhuriyeti kurucusu ile Ödemişli Dr Mustafa Bey arasında savaş meydanlarının acımasız koşulları içinde çekiçle-örs arasında dövülen cinsten bir dostluk oluşuyordu.” (Coşkun, 2012 : 95)

 

On bir yıl süren savaşların nihayet sonlanmasıyla askerlik görevi biten Doktor Mustafa Şevket uzun bir aradan sonra memleketi Ödemiş’e dönebildi. Diğer yandan, savaştan yenik çıkan Osmanlı bunun bedelini yeni yeni ödemeye başlayacaktı.

 

1918 yılının sonunda İstanbul’un işgaliyle başlayan dönemin karanlığı 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgaliyle iyice koyulaşmış oluyordu.

 

Neredeyse soluklanma fırsatı bulamayan Ödemişli Kuvayı Milliyeci Koca Doktor Ödemiş’teki direnişin önde gelenlerinden birisi oldu. Ödemiş Jandarma Komutanı Yüzbaşı Tahir Bey’in öncülüğünde bir araya gelen az sayıdaki direnişçi ileri gelenden birisi olma onurunu yaşamı boyunca yaşayacaktır Mustafa Şevket.

 

Doktor Mustafa Şevket İzmir’deki işgale direniş örgütlenmelerinden sonra Mustafa Kemal’den aldığı çağrıyla bu kez Ankara’ya, ilk Meclis’in üyesi olarak gider. Burada Mustafa Kemal kendisini İtalyanlardan alınacak silahların ülkeye getirilmesiyle ilgili olarak çok özel bir işle görevlendirir. Rodos’a geçecek ve bir süre orada yaşaması gerekecektir. İtalyanlardan alınan silahların gizlice ve başarıyla Anadolu’ya taşınmış olmasının hiç kuşkusuz Milli Mücadele’nin başarıya ulaşmasında payı vardır. Koca Doktor bu görevi de başarıyla yerine getirmiştir.

 

İzmir’in kurutuluşundan sonra bir kez daha memleketine dönen Mustafa Şevket İstiklal Madalyası ile onurlandırılır.

 

Barışta da hizmetlerini sürdürecek olan Mustafa Şevket 1927’de Ödemiş Belediye Başkanı seçilir. Ödemiş, onun döneminde elektrik, su, kanalizasyon ve imar planı ile tanışır.

 

1934 yılındaki soyadı yasasıyla birlikte Mustafa Şevket’e belediye başkanlığı döneminde Ödemiş’e su getirme çalışmalarına göndermede bulunularak Bengisu (Hayat suyu) önerilir. Artık, Mustafa Şevket Bengisu’dur.

 

Doktor Mustafa Şevket Bengisu’ya bir kez daha Ankara yolu gözükür. Bu kez İsmet İnönü’nün çağrısıyla Çanakkale milletvekili olur. Çanakkale savaşlarındaki eşsiz çabalarının ürünü olarak değerlendirilir bu kentten vekil seçilmesi.

 

Altmış yılı aşan yaşamına sığdırdığı çok şeyin yorgunluğuna daha fazla dayanamayan kalbi 1942’de milletvekili olarak hizmet vermekte olduğu Çanakkale’de durur.

 

Yaşamına bunca şeyi sığdıran Mustafa Şevket Bengisu da değerbilmezlikle ölümünden 50 yıl sonra karşılaşacaktır. Elbette kendisi değil ama yakınları bu üzüntüyü fazlasıyla yaşayacaklardır. Gölcük’te adını taşıyan caddeye bir başkasının adının verilmesi girişimi yargının geçit vermemesiyle sonuçsuz kalacaktır.

 

MUSTAFA AYRIKÖZÜ (BENZİNCİ KÖR HAFIZ) (1902-1997)

 

<

 

 

İzmir’de olup da Kemeraltı Çarşısı’na gitmeyen yoktur. Oraya gidip de Benzinci Kör Hafız’ı (Mustafa Ayrıközü) görmemiş, tanımamış yoktur. Buna karşılık onun gerçek yaşam öyküsünü bilen sayısı alabildiğine azdır.

 

Benzinci Kör Hafız 1930-1990 yılları arasında Kemeraltı’nın girişinde Birinci Beyler sokağının girişinde çakmaklara benzin, gaz doldurarak ve ufak tefek şeyler satarak kazandı yaşamını.

 

Mustafa Ayrıközü diplomasız Tıbbiyeli’ydi. Pek çok yaşıtı gibi tıp fakültesine yazılmış, öğrenime başlamıştı. Osmanlı’nın yedi cephede girdiği Birinci Dünya Savaşı onu da aklından geçirmediği yerlere savurdu. Antep’te Şahinbey emrinde Fransızlara karşı savaşırken sağ gözünü yitirdi. Hemen ardından gönderildiği Musul’da sol gözünü de yitirince hekimlik onun için düş oldu.

 

Bu satırların yazarı olarak ben de onun önünden kim bilir kaç kez geçmişimdir? Kim bilir onun ağzından dökülen şu sözleri kaç kez işitmişimdir?

 

Alışverişe hoşgeldiniiiz…

Hafız siz bekleeer…

Çakmaklara benzin

Çakmaklara taaaaş…”

(Akçiçek, 2015 : 343)

 

 

Aralıksız 60 yıl Kemeraltı çarşısı girişinde yağmur, çamur demeden sıcak soğuk dinlemeden yaşamını kazanan Benzinci Kör Hafız da değeri öldükten sonra anlaşılanlar listesine eklenmiştir.

 

Benzinci Hafız, 1997 yılında hür vatan topraklarında yoksulluk içinde tek başına son yaşam savaşını verirken göçüp gitmiştir.” (Bu Yazıyı Öner Akgerman Yazdı, Hürriyet, 4 Aralık 2012)

 

 

Yokluğunda bir heykelciğinin yıllarca yaşamını kazanmak için bulunduğu yere konulması için girişimde bulunulmuş olsa da bu bir türlü gerçekleştirilemedi.

 

Çünkü heykelin tam köşesine konacağı mağazanın yeni sahibi, bir işportacının heykelini tapulu mağazamın önüne koydurtmam diye diretti.” (Akçiçek, 2015 : 346)

 

SONUÇ

 

Bu çalışmada yaşam öyküleri özetlenen iki İzmirli Tıbbiyeli bilinen pek az örneğin yalnızca ikisidir. “Yusuf Ziya Ortaç’ın dediği gibi “Bizim kahramanlarımız dilsizdir.” Onlar kahramanlıklarını beyan etmek istemez ve ne kadar ararsanız arayın isimlerini kitaplarda veya belgelerde bulamazsınız.” (Özata, 2007 : 15)

 

Onların dilsizliğe varan alçakgönüllülüğü kuşkusuz onlara şükran borcu olanların ilgisizliğini, bilmezliğini gerektirmez. Çalışmaya konu olan iki Tıbbiyeli’nin yeterince tanınmıyor, bilinmiyor oluşuna eklenen değerbilmezlik kent tarihini bilmenin önemini ortaya koymuştur.

 

KAYNAKÇA

 

Coşkun, Alev; Coşkun, Yasemin (2012), Ödemiş’ten Zirveye Tırmananlar, Ödemiş, Yıldız Kent Arşivi ve Müzesi Yayınları No :2.

 

Hatipoğlu, Tahir (2011), Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Toplumsal İlerleme’nin ve TÜRKÇE EĞİTİMİN ÖNCÜSÜ TIBBİYE, Ankara, Hatipoğlu Yayınları, 156.

 

Akçiçek, Eren, Çakmak, Fevzi (2015), Vatan ve Sıhhat, Tıbbiyenin Yurtseverliği, İzmir, BUHASDER Yayınları.

 

Özata, Metin (2007), Atatürk ve Tıbbiyeliler, İzmir, Umay Yayınları.

 

Bu Yazıyı Öner Akgerman Yazdı”, Hürriyet, 4 Aralık 2012.

 

SONSÖZ

 

Anlatabilmiş olduğumu umarak kentimizin iki Tıbbiyelisinden birisine şükran borcumuzu ödeyememiş olduğumuzu düşünüyorum.

 

Yaşamını Kemeraltı’nda kazanmak zorunda kalan Benzinci Kör Hafız’a borçlu olduğumuz açıktır. Gözlerini vatanı için yitiren, bu nedenle öğrenimini tamamlayamayan bu güzel insanı sokağa tutsak etmek ayrı bir ayıp; aramızdan ayrıldıktan sonra olsun anısını yaşatmamak ayrı bir ayıptır!

 

Başımızı önümüze eğdiren bu ayıpları anmasam olmazdı…

Bunları da sevebilirsiniz