İskilipli Atıf Cumhuriyet Yıkıcılığı Suçlusudur!

Geçen son birkaç on yıldan beri Cumhuriyet düşmanı gerici çevreler “İskilipli Atıf Hoca” diye birisini dillerine doladılar. Çok önemli bir kimse olmamakla birlikte Cumhuriyet düşmanlığının kullanımı için işe yarar diye düşünüldüğünden olsa gerek, gerçekleri çarpıtarak bir propaganda yapıyorlar. (Hatta propaganda yapmak için filmini bile yapmışlar. 1993 yapımı İskilipli Atıf Hoca / Kelebekler Sonsuza Uçar adlı filmin yönetmeni Mesut Uçakan.)

Haksızlığa uğradığından, masum olmakla birlikte suçlandığından, yanlış bir şekilde cezalandırıldığından, yok yere idam edildiğinden falan söz ediyorlar, bunları yazıp çiziyorlar.

Bunların içinde de en çarpıcı olarak “Şapka Devrimi sırasında bir din alimi olan İskilipli Atıf Hoca, şapka giymediği için asıldı” iddiası bulunmaktadır.

En son işi resmiyete dökerek bu yıl devlet desteğiyle bir de özel çalışma yapıldı.

İskilipli Atıf Hoca’nın ölümünün 94’üncü yılı dolayısıyla Çorum Valiliği, Çorum Belediyesi, Hitit Üniversitesi ve Atıf Derneği tarafından “İlmi ve İçtimai Yönleri ile İskilipli Mehmed Atıf Efendi” sempozyumu düzenlendi. İki gün süren sempozyumun Devlet Tiyatroları Salonu’ndaki kapanış konuşmasını AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş yaptı. Kurtulmuş, Türk Devrimini “sakat”, “problemli” diye niteledi. Ona göre sorun, “modernleşmede”ydi.

Numan Kurtulmuş’un kullandığı “modernleşme” ifadesi Tanzimat-Abdülhamid dönemine aittir ve o zaman bu Batıcılıktan başka bir şey değildi. 1908-1920 Türk Devrimi’nde “modernleşme” tabiri yoktur. “Çağdaşlaşma”yı kullanırlar. Türk Devriminin hedefi çağdaşlaşmaydı. Kurtulmuş’un amacı, Türk Devrimini Batıcıymış gibi göstererek ona karşı çıkmaktır. Bunun özü de Cumhuriyet düşmanlığıdır.

Numan Kurtulmuş, İskilipli Atıf’la ilgili olarak da onu “ilim, bilim adamı” yapıyor. Adının “Hoca” lakabıyla kullanılması dolayısıyla Kurtuluş’a göre İskilipli Atıf bilimci olmuş oluyor. Ona böyle bir paye verilerek idamının çok büyük bir haksızlık ve önemli kayıp olduğu algısı yaratılmaya çalışılyor.

Toplumumuz o kadar çok yalan ve tezviratla karşılaştı ki, bunları uyduranlar bile uydurduklarına inanmaya başladılar. Çok tekrarlanan yalanlardan biri olan İskilipli Atıf’ın “şapka takmadığı” için idam edildiği safsatasını ve bu sorunu bir kere daha ele alıp çarpıtmaları aydınlatmak gerekli hale geldi.


PEKİ, İSKİLİPLİ ATIF KİM?

Mehmet Atıf Efendi (1875/6-1926), İstanbul’da medrese eğitimi gördü, 1905’te Osmanlı Darülfünunu’nda Ulum-ı Aliyye-i Diniye Şubesini bitirdi, Kabataş Lisesi’nde Arapça öğretmenliğine atandı. Sonra Fatih Camisinde müderris oldu. Dinsel uydurmalarla kitleleri etkilemeye çalışması yüzünden Şeyhülislam tarafından sürgüne gönderilmesi serüveninin başlangıcıdır. Sürgündeyken II. Abdülhamid’e jurnal edilince Kırım’a kaçtı, oradan Varşova’ya geçti. Meşrutiyet Devrimiyle (1908) İstanbul’a dönünce gerici, yobaz yayın organlarında yazmaya başladı. 31 Mart Olayı’ndan sonra tekrar sürgüne gönderildi. Birkaç yıl geçince geri döndü. Said-i Nursi ve başka tanınmış gericilerle birlikte, sonradan Teali-i İslam Cemiyeti’ne dönüşecek olan Müderrisler Cemiyeti’ni (Medrese Öğretmenleri Derneği’ni) kurdu, bu gerici cemiyette başkan yardımcısıydı. İngiliz ajanı olarak faaliyet gösteren rahip Frew tarafından oluşturulan İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ne en fazla desteği verenler gene bu faaliyet içinde olanlardı, elbette en başta İskilipli Atıf.

16 Şubat 1919’da kurulan İngiliz taraftarı Teali-i İslam’ın başkanıydı (cemiyetin ilk faaliyeti, İzmir’in Yunan ordusunca işgali üzerine yapılan protestolarla ilgili olarak tepkileri kınama beyannamesi yayınlamaktı).

Herkesin Anadolu hareketinin milli olduğunu anladığı Sivas Kongresi sonrası da o milli harekete karşı ellerinden geleni yapanlardan biriydi. İskilipli Mehmet Atıf, İngilizci olmasıyla, İngiltere’ye hizmet etmesiyle ünlendi.

İşte İskilipli Atıf’ın da içinde bulunduğu bu Müderrisler Cemiyeti’nin Sivas Kongresi’nin yapıldığı ve bilinçli olan herkesin milli direniş teşkilatının Anadolu’da olduğunun öğrenilmesi ve bunun önemini kavradığı bu dönemde, gazetelerde de yayınlanmış Eylül 1919 tarihli bildirisindeki bazı cümleler her şeyi apaçık göstermektedir.

Bildiride, “Anadolu’da Mustafa Kemal ve Kuvay-ı Milliyye maskaraları” şeklindeki görüşünü en başında belirten Cemiyetin “İngilizleri kızdırdınız, üzerimize Yunanları musallat ettiler. Harpte mağlup olduktan sonra uslu oturmak ve mağlubiyetin sonuçlarına katlanarak telafisini sabırla, sessiz kalarak ve akıllı tedbirlerle yok etmekten başka başka çare var mıdır?” şeklindeki cümleleri, teslimiyetçiğin ifadesidir.

Aynı şekilde “Devletler şimdi bize eğer Anadolu’da Kuvay-ı Milliye isyanını devam ettirir ve bastırmazsanız, İstanbul’u da elinizden çıkarmak zorunda kalacaksınız!” diye bizi tehdit ediyorlar deniyor. “Bu onların son ihanetleridir” cümlesiyle birlikte bu ileri sürülenler, İstanbul’un emperyalistlerce işgalinin suçunu Kuvay-ı Milliye’ye yüklemek istediklerini de gösteriyor.

1924 yılında, henüz Şapka Kanunu (1) çıkmamışken Frenk Mukallitliği ve Şapka adlı ünlü risalesini yayınladı. Şapkanın frenk taklitçiliği olduğunu savunmuştu ve şapka ayrıca dinimize de aykırıydı. Neredeyse tamamı Arapça olan İskilipli Atıf’ın bu metninde “şapka giymenin şirk olduğu” belirtiliyordu. Bu kitapta savunduğu gerici propaganda yüzünden mahkeme karşısına da çıkarıldı.

(İskilipli Mehmet Atıf’ın, İstanbul’un Vefa semtinde bulunan Atıf Efendi Kütüphanesi ile bir ilgisi yoktur, bu kütüphaneye adını veren Atıf Efendi, Sultan I. Mahmut’un defterdarıydı.)


KURTULUŞ SAVAŞIMIZ VE KARŞITLARI

Nasıl ki “gaflete düşen veya hıyanet eden” devlet adamları varsa, aynı şekilde “gaflet ve hıyanet içinde” olan din adamları da vardı. Aynen kahraman ve vatansever devlet adamları yanında din adamlarının da olduğu gibi.

Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, Dürrizade Abdullah(2), Sait Molla(3) ve İskilipli Atıf gibi halkı Anadolu’daki mücadele yönünde değil de, İngilizlerin isteği çerçevesinde Damat Ferit hükümetlerine destek verecek şekilde çalışanlar olduğu gibi, işgallere karşı konulması için, İzmir’de Rahmetullah Efendi, Denizli’de Ahmet Hulusi Efendi, Ankara’da Börekçizade Rıfat Efendi, Maraş’ta Sütçü İmam gibi halkı direniş için yönlendiren din adamları da bulunmaktaydı.(4) Burada Mehmet Akif (Ersoy) Bey de anılmadan geçilmemeli.

Nisan 1920 yılında Ankara’daki vatanseverlere karşı çıkartılan “Anadolu’daki halife ve din düşmanlarının öldürülmesinin caiz olduğu” şeklindeki İstanbul hükümetinin fetvasının bir ön çalışması olan aynı cemiyetin bildirisinde, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının suçlanması şu şekildeydi:

Hazır olunuz! Ve bu hainlerden, bu canilerden vatanı kurtarmak için size düşen vazifeyi yapmakta kusur etmeyiniz. Ey kahraman askerler! Harp senelerinde sizi cephe cephe sürükleyen ve aç susuz süründüren ve din kardeşlerinizin, hemşehrilerinizin beyhude yere ölmelerine sebebiyet veren birkaç kişi arasında Mustafa Kemal, Ali Fuat, Bekir Sami gibi zalimler de vardı! İşte bu hainlerin, harp cephesi haricinde kalmış olan aile fertlerinizi kanlı elleriyle ne kadar feci durumlara soktuklarını harpten eve döndüğünüzde gördünüz! Bugün yine, o şakilerin elleri birtakım yetimlerin, dul kadınların kanlarına girip kalplerinize sokularak sizi mahvetmek ve evlatlarınızı ve ailenizi yetim ve dul bırakmak ve servet ve saadetinizi külliyen çalmak için şeytanın dahi hatırına gelmeyen hileyi yapıyorlar. Memleketin başına bu kadar felaket getirmiş olan bu hainler daha yaşatılacak mı? Siz daha ne kadar böyle gafletle bunların gayri-meşru emirlerine uyacaksınız? Korkuyoruz ki sizin bu gafletiniz, körü körüne hainlere itaatiniz, daha pek çok mescitlerimizi ve mabetlerimizi harap eyleyecektir! Askerler! Bu kadar uyuduğunuz artık yeter, bu zalimlere aIet olduğunuz artık kifayet eyler! Padişahımız, Halifemiz, Efendimiz Hazretlerinin merhamet ve şefkat kucağı size açılmıştır. Hepiniz koşunuz, geliniz. Dünya ve ahiret saadetini kazanınız. İşte size ihtar eyliyoruz, Allah’ını, Peygamberini ve Padişahını seven bu tarafa gelsin!”

Bu kışkırtma uslubu ve uydurmalar, işgalci İtilaf devletlerinin istediğinden başka ne olabilir? Bu satırlar işgalcilere hizmetten başka nedir?


KURTULUŞ SAVAŞI KAZANILIYOR, SAVAŞ BİTİYOR, AMA İHANET SONLANMIYOR!

Ayrıca, Musul meselesi çerçevesinde Nasturi ve Şeyh Sait isyanları da genç Cumhuriyeti zorlayan konulardı. İngiliz emperyalizmi bulduğu her fırsatta yükleniyordu. Kurtuluş Savaşımıza ve kurulan Cumhuriyet’e karşı olanları örgütlüyor, destekliyor ve onları ayaklanmalar yapmaları için görevlendiriyordu. Ayaklanmaların hepsinin arkasında İngiltere vardı. Amaç, kendilerine karşı direnişin kırılmasıydı.

Türkiye topraklarının İtilaf devletlerinin işgali döneminde vatana ihanet ve düşmana hizmet edenler için tanımlanan “vatana ihanet” suçu (“Hıyanet-i Vataniye Kanunu”, 29 Nisan 1920), sonraki yıllarda bu kez Saltanat yerine yeni kurulmuş Cumhuriyet’e ve Devrime gerçekleştirilen saldırılara karşı da kullanılmıştı. 1925 yılı nisanında Diyarbakır’da Şeyh Said İsyanı döneminde ilk olarak çalışmaya başlayan İstiklal Mahkemeleri Cumhuriyet düşmanlığı ve bozgunculuk suçlarıyla ilgili davaları ele aldı.(5) Bu ortamda bu Devrimin geleceği açısından, Cumhuriyet’e karşı halkı kışkırtanlar hakkında davalara, belli bölgelerdeki karşıdevrimci yapılanmalara hep İstiklal Mahkemeleri baktı.

İskilipli Atıf’ın 1924 yılında yazdığı “Frenk Mukallitliği ve Şapka” risalesinin yeniden basılıp ve dağıtılmaya başlandığı öğrenildi. Karşıdevrimin malzemesi olduğu ve ayaklanmaların kışkırtıcılığında kullanıldığı için gerekli işlemler yapıldı. Bir yıl sonra şapka devrimi yıllarında da ülke içinde halkın saf dinsel duygularını kullanarak isyana teşvik etme girişimleri dört koldan başladığında, Atıf’ın bu yayınına her tarafta rastlanıyordu. Bazı bölgelerden gelen istihbaratlarda yine örgütlü bir şekilde halkın isyana teşvik edildiği bildiriliyordu.

Bu yayının içeriğine karşı daha o ilk çıktığı dönemde bile önemli aydınlar ve din adamları karşı yazılar yazmıştı. Günümüzde de, birçok ilahiyatçı bilim adamının bu kitabın içeriğinin, dinsel ve bilimsel açıdan hatalı olduğu ve İslam fıkıh ve tefsir kaynaklarının temel kabullerine de aykırı görüşlerle dolu olduğu belirtilmektedir.


NEDEN ASILDI?

İstiklal Mahkemeleri, Cumhuriyet’e karşı isyan girişimlerini aldığı kararlarla engellemeye çalıştı. Ancak ısrarla söylenilenin aksine hiç bir zaman “sadece şapka giydiği veya din adamı olduğu” için insanlar asılmamıştır. Evet, hapis cezası verilmiştir ve devrimin önemi yasalara başvurulmasını gerektirmiştir ancak bu suçlar yüzünden hiç bir şekilde kimse idam ile cezalandırılmamıştır. Gerçekleşen idamların nedeni ise, halkı isyana teşvik edip insanları kışkırtarak silahlı ayaklandırmaya çalışmaktı.

İskilipli Atıf’ın tekrar basılması sonucu yazdıkları, birçok yerde isyana teşvik edilme suçunu oluşturmuştu. Birçok kent (Sivas, Erzurum, Rize, Maraş vb.) ve kırsal bölgede isyan çıkmış, bunlardan bir tanesinde 3 bin kişinin bir jandarma subayını ağır yaraladığı, halktan üç kişinin öldüğü görülmüş ve bu nedenle sıkıyönetim bile ilan edilmişti.

Teâlî-i İslâm Cemiyeti‘nin başkanı olan İskilip Atıf, bu cemiyet tarafından hazırlanan ve Yunan uçakları tarafından Anadolu’ya atılarak dağıtılan Millî Mücadele karşıtı bir beyannamesi (fetva) nedeniyle de yargılanmıştır.[9] Ancak, cemiyet üyeleri tarafından imzalanarak Anadolu’ya dağıtılan ve İstiklal Savaşı’nı yürüten Kuvay-ı Milliyeciler için çok ağır ifade ve ithamlarla dolu bu bildiri sonrasında da İskilipli Atıf’ın cemiyet başkanlığında devam etmesi, İstiklal Mahkemeleri’nde suçlu bulunması için yeterli görülmüştür.[10]

Ankara İstiklal Mahkemesi İskilipli Âtıf’ı Türk Ceza Kanunu‘nun 55. Maddesi’nin “TC’nin Teşkilât-ı Esasîye Kanunu‘nun tamamen veya kısmen tağyir … veya ifayı vazifeden menine cebren teşebbüs edenler idam olunur, diyen muharrer fırkası mucibince” vatana ihanet suçundan idam etmiştir. Ayrıca aynı mahkeme İskilipli Âtıf’la birlikte yargılanan Babaeski Müftüsü Ali Rıza’ya da idam cezası vermiştir. Çünkü Mahkeme, Müftü Ali Rıza’nın da Yunan işgaline karşı direnilmemesi için çalışmalar yaptığını belgelemiştir. Bu iki idam dışında Ankara İstiklal Mahkemesinde yargılanan diğer sanıklar ya beraat etmiş ya da hafif cezalar almıştır. Ömer Rıza (Doğrul), Tâhirü’l-Mevlevî, Elmalılı Hamdi (Yazır), Ahmed Hamdi (Akseki) gibi hocalar da yargılanmış ama suçsuz oldukları için beraat etmişlerdir. (6)

Ertesi günkü gazeteler haberi şöyle duyurdular: ‘İrtica kitapları müellifi olup, İstiklalmMahkemesince idama mahkum olan İskilipli Atıf Hoca ile Babaeski Müftüsü Ali Rıza Hoca hakkındaki idam kararı bu sabah infaz edilmiştir.’”(7)

GAFLET VE HIYANET İÇİNDEKİLER VE SAHTE DİN ADAMLARI

Bazıları, Anadolu’daki milli harekatın ülkenin kurtuluşu için çalıştığının anlaşılmış olmasına rağmen olaya iktidar mücadelesi olarak bakmış, çıkarlarını düşünmüşler, yıllardır rantını yedikleri için bağlı kaldıkları İstanbul’daki belli çevreleri desteklemeye devam etmişler ve bu nedenle de “vatan haini” kapsamına girmişlerdi.

Bu nedenledir ki, işgale karşı çıkılmamasını ve Anadolu harekâtının yanında olunmamasını, hem de dinimiz üzerinden isteyerek halkı yönlendirmeye çalışan bu kişilerin çoğu, milli hareket başarıya uğrayıp düşmanlar yurttan atıldığında, ülkeyi terk etmek zorunda kalmışlardı. Bazıları hatalarını anlamış, hatta itiraf etmiş bazıları da bunun bir utanç olduğunun farkında olarak yaşamışlardır. Sonuçta her fırsatta da ellerinden gidenleri yeniden kazanabilmek için de yeni kurulan, tam bağımsızlık temeline oturtulan yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin zarar görmesi için de ellerinden geleni yapmışlardı.

Önemli devrimlerin başladığı bu 1922-25 yılları, Halifeliğin kaldırıldığı, eğitim ve öğretimin birleştirilerek özellikle tekke ve zaviyelerin elinden eğitim hakkının alındığı ve Şeriye ve Evkaf Nazırlığı’nın kaldırıldığı yıllardı. Bunların sonrasında din üzerinden ve vakıflar aracılığıyla, daha önce belli kişilere giden gelirler devletin hazinesine geçmişti. Ama hâlâ eskiyi geri getirme düşüncesinde olanlar umutlarını kaybetmemişti.

İslam dininde Allah ile kul arasında bir din adamının olmamasına rağmen, özellikle Osmanlı’nın son döneminde birçok kişinin dini kendi siyasal, ekonomik çıkarları ve feodal otoriteleri için kullanması yaygınlaşmıştı. Bu kişiler, kendilerini “din adamı” gibi göstermekteydiler. Yeni Cumhuriyet’in yapmak istediği, dinsel giysilerle dolaşarak din ile ilgili bir görevli gibi sayılmak, imtiyazlı olmak isteyenlerin önünü kesmekti. Böylece yalnız gerçek din adamlarının dinsel kıyafetler giymesi sağlanmış olacaktı.


OLGULAR, GERÇEKLER

Bugün kahramanlaştırılmaya çalışılan İskilipli Atıf, Kurtuluş Savaşı’na açıkça tavır aldı. Tam bir Cumhuriyet düşmanıydı. İngilizlere hizmet etti, yobaz inanışları yüzünden uygarlaşmaya karşı çıktı.

Yönetiminde olduğu Cemiyet, daha Sivas Kongresi günlerinde yayımladığı bildiride açıkça Kuvay-ı Milliyecileri ve Mustafa Kemal’i hedef aldı.

24 Kasım 1919’da Teali-i İslâm Cemiyeti olarak kurulan oluşumun reisi yine İskilipli Atıf oldu. Yayınladıkları bildirileri Yunan uçakları askerlerimizin ve halkımızın üzerine attı, dağıttı. Milli Mücadeleden sonra da gerici faaliyetlerine devam etti.

İskilipli Atıf sırf Şapka Kanunu’na karşı çıktığı için değil, halkı isyana teşvik ettiği için yargılandı. Önemli bir konu da, suçu, “dini duyguları kullanarak Anayasa’ya ve kanunlara karşı gelmek” ile vatana ihanet suçu kapsamındadır. Dolayısıyla İskilipli Atıf “vatana ihanetten” ceza aldı…

Türk Devrimine emek vermiş, can vermiş kahramanlarını anmadan topluma İskilipli Atıfları örnek göstermek, tutarsızlığın ve kötü niyetin en büyüğüdür. Gerçekleri gizlemek ve sahtekarlık yapmaktır. Bunu kimse kabul edemez. “Şapkayı bayrak yaparak gizli bir karşı-devrim hareketi örgütlemeye kalkıştığı için, İskilipli Atıf Hoca İstiklal Mahkemesi’nce idama mahkum edilmişti.”(8)

 


NOTLAR

1Şapka Kanunu, “Şapka İktisası Hakkında Kanun” adıyla 28 Kasım 1925 tarihinde çıktı (iktisası, “giyilmesi” demektir). Bilgi için bkz. Ferit İlsever, Cumhuriyet Devrimi Kanunları / Emperyalizme ve Şeriatçılığa Teslim Edilmeyecek Mevziler, Kaynak Yayınları, İstanbul 1997, s. 79-88.

2 Mustafa Sabri Hoca ile Dürrizade Abdullah ile ilgili olarak geniş bilgi için bkz. İlhami Soysal, 150’likler, Gür Yayınları, İstanbul 1985, s. 25 vd.

3 Said Molla ile ilgili olarak geniş bilgi için bkz. Nurşen Mazıcı, Belgelerle Atatürk Döneminde Muhalefet (1919-1926), Dilmen Kitabevi, İstanbul 1984, s. 118 vd.

4 Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimi döneminde din adamları konusunda geniş bilgi için bkz. Prof.Dr. Ali Sarıkoyuncu, Milli Mücadelede Din Adamları, 2 cilt, DİB Yayınları, Ankara 2007 ve Atatürk / Din ve Din Adamları, TDV Yayınları, Ankara 2007.

5 İstiklal Mahkemeleri ve yargılamaları ile ilgili geniş bilgi için Ergun Aybars, İstiklal Mahkemeleri, Bilgi Yayınevi, Ankara 1975.

6 https//tr.wikipedia.org/iskilipli_mehmet.

7 Halil Nebiler, Türkiye’de Şeriatın Kısa Tarihi, Ütay Yayınlar, İstanbul 1994, s. 25.

8 Sina Akşin, Kısa Türkiye Tarihi, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 2013, s. 198.

 

 

Bunları da sevebilirsiniz