Neoliberalist tarım politikaları ülkelerin gümrük vergilerini düşürerek tarım ürünleri ithaline kapıları alabildiğine açtı. Geçenlerde Ziraat Mühendisleri Odası sadece beş tarım ürününü ithal etmediğimizi açıkladı. IMF, Dünya Bankası gibi neoliberalist kuruluşlar kamunun tarım ürünleri fiyatlarının oluşumuna hiçbir şekilde karışmamasını da sağladılar. SEK, ETB gibi kurumların özelleştirilmesini sağlayarak fotoğrafı tamamladılar. Bilindiği gibi neoliberal dogmanın veya emperyalist devletlerin izin verdiği tek tarımsal destek biçimi fiyatları etkilemeyen ürünlere kilo veya dekar başına verilen primler veya girdilerin ucuzlamasına yönelik mazot, gübre desteği gibi desteklerdir. İşte burada sol popülist politikacı kendini sıkışmış hissetmektedir. Örneğin çiftçi eline geçen süt fiyatlarının arttırılması için kooperatifleri destekleme, hatta bazı bölgelerde, adı var kendi yok Et ve Süt Kurumunu süt alımlarında etkili kılmayı önerirse neoliberal çevrelerin baskısı ile karşılaşacaktır. Bu durumda sol popülist politikacı litre başına verilen süt primini arttırmayı önermektedir. Veya mazotun, gübrenin, yemin devlet desteği ile ucuzlatılmasını önerebilir. Bu tür önerilere karşı neoliberal çevreler pek bir itiraz yapmazlar. Çünkü öneriler sistem içidir. Süt primi artarsa piyasayı tam kontrol eden süt ve ürünleri sanayicileri sevinirler bile. Ceplerinden hiçbir para çıkmadan süt üretimi kolaylaşmıştır. Hatta prim arttığında çiftçiye verdikleri fiyatı biraz düşürebilirler bile. Bu sütte de yaşanmıştır. Tarım sigortasında prim ödemelerinde devlet desteği başladığında sigorta şirketleri primleri arttırmışlardır. Böylelikle vergi ödeyenlerin parası şirketlerin kasasına akmış olmaktadır. Bu tür destek politikalarının sınırları vardır. Önce devlet bütçesi sınırlıdır. Ayrıca bu tür destekler için bürokrasiye ihtiyaç vardır. Ziraat mühendisleri ve teknisyenleri asıl meslekleri yerine bu işler için dosyalar tutarak vakitlerini geçirmektedirler. Ayrıca bu ödeme şekli yolsuzluklara da açıktır. Ancak sol popülist tarım vaatleri kısa dönemde (özellikle seçim dönemlerinde) daha doğrudan sonuç alıcı gibi görünmektedir. Oysa CHP kaç seçimdir “mazotta vergiyi kaldıracağım” dediği halde çiftçiden olumlu bir cevap alamamıştır.
Çiftçinin girdilerle olan sorunu tarım ilaçları, kimyasal gübreleri kullanmamaya yönelik çözümleri olan agroekolojik tarım yaklaşımları ile çözülebilir. Fiyatlar sorunu ise kooperatif vb. örgütlenmelerle mümkündür. Bu yaklaşımları tanıtmak, yaymak ise yıllar boyu alanda çalışmayı gerektirir. Sol popülist politikacı için bu oldukça zordur. Zaten birçoğu kimyasal girdiler, şirket tohumlarına bağlılığı öngören endüstriyel tarım anlayışı içindedir. Mesleği ne olursa olsun eğitim sistemi ona bu bakış açısını aşılayabilmiştir.
Sol popülist politikacının bazı önerileri toplum tarafından kısmen benimsendiğinde popülist olsun olmasın neoliberal tarım politikasını uygulayanlar hemen bu politikaları biraz taklit etmektedirler. Böylelikle diğerinin eli bir ölçüde boşalmaktadır.
Prim ve girdi desteklerinin artmasını isteyenler ele aldıkları ürünü stratejik diye tanımlamaktadırlar. “Buğday, pamuk vb. stratejiktir” denmektedir. Peki sebzeler ne olacak? Maydanoz üreticisi de ürününü stratejik diye tanımlayabilir mi? Primlerle bir yol alınmayacağı açıktır. Hâlbuki kamu finansmanının desteklediği (kooperatiflerle veya zorunlu olduğunda doğrudan) bir alım ve stok politikası çok daha az maliyetle hem çiftçiyi hem de tüketiciyi destekleyebilir. Kimyasal gübre, şirket tohumları vb. girdileri destekleyen politikalar ise çiftçiyi endüstriyel tarım ve girdi satan şirketlere mahkûm etmektedir.