Analiz 117

Ülkemizin AKP döneminde hemen her alanda dünya sıralamasındaki yeri gerilemektedir. Kişilerin siyasal partilerin bekası açısından değil, ülkemizin kalıcılığı için soruna doğru tanı koyup çözüm yolu bulmamız gerekiyor.

 

Geri kalmış ülke yoktur, yeterince gelişememiş insanların yaşadığı ülkeler vardır savı ülkemiz sorununa da çözüm getirebilecek bir görüştür.

 

Görece gerileyişimizi görmezden gelerek ya da nedenini kaynak yetersizliğine, dış güçlerin saldırısına bağlayarak kendimizi avutma yerine, yaptığımız hatalı tercihlerde, yanılgılarda ararsak sorunun çözümüne daha sağlıklı yaklaşmış oluruz.

 

Kamuoyunda yaygın yanlışlardan biri de zengin petrol, doğalgaz yatakları bulunduğunda ülkenin yoksulluktan kurtulacağı, kalkınacağı kanısıdır. Zengin petrol yatakları, bir ülkenin kalkınması için yeterli olsaydı, günümüzde Körfez ülkeleri, Suudi Arabistan, Venezüella gelişmiş ülkeler listesinin başlarında yer alırlardı.

 

Başka bir yanılgı da ülkenin zenginliğinin madenlerden özellikle de kıymetli madenlerden kaynaklandığı kanısıdır. Doğa yıkımı, çevre kirliliği, tarım arazilerinin yok edilmesi gibi dışsal, toplumsal maliyetler göz ardı edilerek binlerce maden arama işletme ruhsatı verilmektedir. Zengin altın madeni yatağı bulunsa dahi sağlayacağı yararın, katlanılan sosyal maliyeti karşılayabileceği kuşkuludur. Bu yolla kalkınabilse Güney Afrika Cumhuriyeti herhalde gelişmişlikte ilk sırayı alırdı.

 

Kaynak parasal sermaye olarak algılandığında, sermaye birikimi yetersizliği, gelişmeyi engelleyen ana etken olarak görüldüğünde, sorunun çözümü yabancı sermayenin, özel sektörün teşvikinde aranmaktadır. Yabancı sermaye girişinin ihracata yönelik olmasından çok, iç pazara dönük oluşu, yerli üreticilerin rekabet gücünü azaltması, iç kaynakların büyümeyi hızlandıracak yönde kullanılmasını engellemektedir. Yabancı sermayenin piyasalarda ki oranının artmasının siyasal etkileri de olmakta, ülke üzerinde dış güçlerin baskılarına tehditlerine yol açmaktadır. Özel sektör teşviki 24 Ocak 1980 kararlarıyla daha da hızlandırılmıştır. Özel sektör, vergi bağışıklıklarına, tahsislere, ucuz kredi sağlanmasına, 300 milyar USD’yi aşan dış borçlanmasına karşın büyük kapasiteli sanayi yatırımlarını gerçekleştirememiş, yeterli ileri teknoloji ürünü üretememiş, imalat sanayisinin de GSMH içindeki payı gerilemiştir.

 

Risklerin iyi yönetilememesi, hatalı yatırım kararları, gösteriş harcamaları, özel sektörün finansal yapısını da bozmuş, ekonomik duraklama ile birlikte özel sektörün yeniden yapılandırma, konkordato talepleri artmıştır. Kriz, işletmeler üzerinde tortu bıraktığından, bu tortunun temizlenmesi gelecek yıllarda kamuya yeni yükler de getirecektir.

Kaynak parasal olarak algılandığında, 1980 sonrası ülkenin dış borçları 400 milyar USD’den fazla artmış, merkezi idarenin iç borçları bir trilyon TL’yi aşmış, özelleştirmeden en azından 80 milyon USD gelir elde edilmiş ancak kaynaklar kalkınma amacına yönelik olarak kullanılmamıştır. Övünülen köprüler, tüp geçit, havalimanları da yap-işlet-devret yöntemiyle özel firmalarca yapılmış, devlet özel kesime kar garantisi sağlama yükümlülüğü altına girmiştir.

 

Dünyanın başarılı örnekleri salt doğal kaynakların varlığı ile yabancı sermaye yatırımlarıyla, uluslararası finansal piyasalardan borçlanma ile özel kesimin teşviki ile kalkınmanın sağlanamayacağını göstermiştir.

 

Bir ülkenin en değerli kaynağı insanı, beşeri sermayesidir. Biz iktidar tutkusuyla, kişisel çıkar güdüleri ile yalnız maddi kaynaklarımızı değil, beşeri sermayemizi de değerlendiremediğimizden, insan kaynağımızı da heder ettiğimizden kalkınmamızı gerçekleştirememekte, gerileme sürecini gelişme yönüne çevirememekteyiz.

 

Yeni yılın ülkemiz ve dünya için aydınlık olması dileği ile,

 

Bunları da sevebilirsiniz