Küresel ısınmanın ve iklim değişiminin insanlık için bir felaket olması hasebiyle konu hem on yıllardır hem bütün bu yıl ve hem de son aylar boyunca gündemimizde önemli bir yer tutuyor. “İnsanlık için felaket” sözlerini kullandım, dikkatinizden kaçmasın. Böyle yazmamın nedeni, insanlık (ya da tek bir canlı türü) için felaket olması düşünülen bir şeyin genel anlamda bir felaket denemeyecek durum olabilmesine işaret etmektir.
Dünyanın bir ısınma periyoduna girmesinin insana zarar vermeyeceği yolunda bir tez de vardır. Canlılık için daha uygun olan şartlar “insanlar için de zarar değil fayda getirecektir”. Hatta bilim dünyası, doğa dünyası için yaptığı değerlendirmelerde küresel ısınmanın olumsuz bir tarafı olmadığı gibi, tam tersine, örneğin, küresel ısınmanın çok iyi, yararlı ve olumlu bir şey olduğunu bile düşünebiliyor, ileri sürüyor. Çünkü küresel ısınma dönemlerinde canlı türleri artıyor, doğa büyük bir hızla çeşitleniyormuş.1 Şimdiye kadar dünyamızda hep öyle olmuş. 12-13 bin yıl önce son buzul çağının “sona ermesi” bütün canlı türlerinin çoğalmasını ve yayılmasını kolaylaştırmış, insanlığın da tarım ve uygarlık devrimlerini yapması imkanını doğurmuştur.
Kutup ayılarıyla ilgili belgesellerden haberi olmayan kimse yoktur artık. Bu sevimli beyaz ayıların küresel ısınma yüzünden neslinin tehlikede olduğu ve türün yok olacağı yolunda haberler ve “görüntüler” bütün insanlığı üzüm üzüm üzüyor. Oysa belgesel izleyip ayılar için kahrolanlar bazı şeyleri bilmiyor. Örneğin, kuzey kutbunda 25-30 bin kuzey kutup ayısı yaşamaktadır. Bilimci Dr. S. Crockford’a göre, “küremiz ısınırken” bu kutup ayısı türünün sayısı sürekli artmaktadır (hem de önemli miktarda).2
Ayılarla ilgili değil ama onları da ilgilendiren başka bir bilgi; kuzey kutbunda buz kalınlığı ve miktarında artış olduğu da belirlenmiştir.3 Uydu verilerinde, 2012 yılına göre yaklaşık yüzde 40’lık buzul artışı tespit edilmiştir. (Güney kutbundaki Antarktika’da da deniz buzdağlarının deniz üstünde yayıldığı alan uydu görüntülemelerine göre artmaktadır.)4
İlginç olan bilgilerden biri de, Rusya Bilimler Akademisi Pulkova Gözlemevi araştırmacılarının, güneş üzerinde yaptıkları gözlemler sonucunda yaklaşık iki yüz yıl kadar sürecek bir soğuma periyoduna gireceğimizi belirlemeleridir.5 Bunun yanı sıra, 1997’den 2000’li yılların ilk on yılının sonuna kadarki dönemde ortalama sıcaklıklarda bir artış yoktur.6 Ayrıca ABD’deki Washington Üniversitesi’nden bilimciler de, yaygınlaşan iklim söylemlerinin tersine, iklimin bir soğuma periyoduna doğru kaymakta olduğu sonucuna varmışlardır. Benzer ve başka bir belirleme Avustralya Astronomi Topluluğu’na aittir, güneşin aktivitesinde ciddi azalmaya bağlı olarak dünyadaki havanın soğuyacağı yolundadır.7 10 bin yıldır dünya sıcaklığının artma ve azalmasında ağırlık soğuma eğilimindedir.8
Bir başka ilginç bilgi, küresel ısınma olsa bile kutuplardaki buz kütlelerinin eriyip yok olmayacağıdır. (Çünkü kutuplarda –45 C dereceye varan dondurucu soğukların dünyanın ortalama ısısında bir veya birkaç derece artışla erime sürecine girmeyeceği, uzmanlık düzeyinde bilgileri olmayan herkesin düşüneceği kadar ortada bir şey. Buzların erimesi görüntülerini, yıkılan büyük buz kitlelerinin denizlere şiirsel dökülüşlerini televizyonlarda sürekli seyredenler nedense işin bu tarafını hiç akla getirmiyor. Bu devasa buz kitlelerinin parçalanması ve denizlere muhteşem dökülüşleri bin yıllardır hep devam edip duruyor, yeni bir şey değil yani. Kuzey kutbuna görece yakın yaşayan insan gruplarının binlerce yıllık geçmişlerinde hiçbir zaman kamera ve çekim yapan aletleri olmamıştı, o yüzden onların buz parçalanması ve denize dökülüşleri görüntüleri yok. Kutuplardaki ilk insan ayak izlerinin sahipleri olan Roald Amundsen ile Robert Falcon Scott gibi kaşifler, buz dağlarının parçalanmalarını ve parçalarını görmemişler ya da bilmiyorlar mıydı acaba?9 Titanic’i batıran, denizde yüzmekte olan büyük bir buz parçası değil miydi? Ayrıca büyük buz kitlelerinden kopan parçaların gene binlerce yıllık varlıkları, onlara bir ad verilmesine bile yol açmıştı, Türkçesi “buzdağı” olan aysberg (iceberg), bir denizcilik terimi olmaktan yüzyıllardır çıkmış değil midir?
Kaldı ki, kutuplara yakın bölgelerin denizlerinde buz dağlarının parçalanması, erimesi ve dünyanın ortasına doğru denizlerde seyahatlere çıkması, bir kutup döngüsü. Kenarlarda parçalanma, dağılma ve eksilme, kutupların merkezlerinde buz dağları kalınlaşması ve bunun kenarlara basıncı ile el ele seyrediyor. Bu iki yönlü sürecin yalnız bir yönünün gösterildiği durumların ve bunun üzerine inşa edilen tezlerin bir nesnellik taşımadığı, bir an düşünen herkesin bulacağı kadar kolay değil mi sizce?
12 bin yıl önce başlayan buz dağlarının ve buzulların erimesi henüz sona ermemiştir. Bu dönemin sona ermesi yakınlarda da olmayacaktır. Bugün iklimimizin sonlanma gibi bir süreçte olmadığı kesindir. Bu erime, içinde bulunduğumuz buzul çağı içinde, daha yüksek sıcaklıklar yüzünden buzların azalacağı bir dönemde sona erebileceği gibi, 40-50 bin yıl sonra da olabilir. Çünkü böyle bir dönem 10-50 bin yıl sürermiş.
Daha da ilginç bir bilgi, küresel ısınma dolayısıyla kutuplarda yüzmekte olan buz kitleleri parçalanıp dağılsa ve sonra da hepsi erise bile, dünya denizlerinde onlarca (hatta yüz) metreyi geçen su düzeyi yükselmesi olmayacağıdır. (Bu konuyu bilimcilerin açıklaması gerekmeden, en basit fizik bilgileriyle herkes açıklığa kavuşturabilir; buzun büyük kitlesi suyun içindedir, yüzmektedir, hacmi de artmıştır ve suyun içindeki bölümü buzun ya da buzdağının “görünen kısmı”nın [tip of the iceberg] dokuz katıdır. Ayrıca buz erirken hacmi küçülmektedir.)
Dünyanın İklimini Ne Değiştirir?
Dünyanın iklimini etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Sıralayalım; güneşin aktivitesi, bu aktivitelerde düzenli ya da biraz düzensiz periyodlar (örneğin, 11 ve 400 yıllık düzenli, 100-400 ve 14 bin – 20 bin yıllık düzensiz periyodlar), dünyaya ulaşan kozmik ışın miktarı, güneş sistemi ile galaksiler arasındaki ilişkilerin yörünge değişimleri, dünyanın çevresini saran koruyucu tabakalarda (örneğin, çok bilinen ozon tabakasında) incelme veya delinme şeklinde zaafiyet vb.
Bunların içinde en önemli, en büyük sonuçlar yaratmış olanlar uzun dönemlere yayılmış olanlardır.
Günümüz iklim bilimcilerinin bir kısmı dünyanın “bağımsız” bir sisteme sahip olduğunu düşünüyor ve dünya dışı etkenlerin önemi üzerinde pek durmuyormuş. Oysa ki dünya izole bir sistem olmayıp dış bağlantıları olan “bağımlı” bir sisteme sahiptir. Güneş sistemi, Samanyolu galaksisi ve diğer galaksiler bütünü içinde bir nokta durumundadır. Yani dünyamız okyanusta bir damlanın milyonda biri ölçüsünde bir büyüklüktedir.
İçinde yer aldığımız güneş sistemi, Samanyolu galaksisi etrafında dönüş halindedir. Bu dönüşü, Samanyolu galaksisinin kolları içinden geçerek yapmaktadır. Her geçtiği farklı yer kozmik ışınların miktarının, yoğunluğunun ve özelliğinin farklı olduğu alandır. Miktar ve yoğunluğun fazla olduğu yerlerde dünyaya daha yoğun kozmik ışın ulaştığı için dünyanın ısısı düşmektedir.10
Güneşin aktivitesinin güneş lekelerine de bağlı olduğu keşfedilmiş olduğuna göre, bu lekelerin incelenmesi önem taşımaktadır. 1978 yılından bu yana güneş lekeleri azaldığı için aktivitesinin de azaldığı gözlenmiştir.11
Kuzey Avrupa’da 1500’lerde ortalama sıcaklık 1 C derece düşmüştü. 300 yıl kadar süren bu felaketin güneş lekesi faaliyetiyle ilgili olduğu ileri sürüldü, çünkü güneş lekesi değişimleri dönemiyle bir çakışma söz konusuydu. İşte bu “küçük Buzul Çağı” döneminde kutup bölgesi buz örtüsü o kadar güneye doğru yayıldı ki, “Eskimolar kayıklarla altı kere İskoçya’ya kadar ulaştı ve Orkney Adaları sakinleri yolunu şaşırmış bir kutup ayısıyla baş etmek zorunda kaldı”.12 Ve Avrupalılar üst üste yıllarca süren soğuklar yüzünden büyük felaketler yaşadılar. O dönemde dışarıdan yakacak toplanıp getirilemediği için evlerdeki mobilyaların sürekli yakıldığı tarih yazımının kaydı altındadır.
Güneş aktivitesindeki azalma ve diğer etkenler yüzünden küresel bir soğuma dönemine girersek (ya da girmişsek), bu bir “mini buzul çağı” olacak, dünyadaki tarım ve hayvancılık ürünlerinin azalmasına ve hatta “ciddi bir buhran dönemine” girişmesine yol açacaktır.13
İklim değişmesine üzülmekten iklimin ne yönde değiştiği, iklimin neden değiştiği, değişirse neler olacağı gibi şeylerle yeterince ilgilenemiyoruz. Ayrıca yetkili ve bütün önemli kişiler ikilimin değişmesini önlemek için canlarını dişlerine takmış mücadele yürütüyorlar.
Aslında bir emrivakiyle karşı karşıyayız. Küresel bir ısınma olduğu, bunun insandan kaynaklandığı, sonucunda da çok kötü şeyler olacağı ve bunu önlememiz gerektiği ile ilgili tezler, o denli karşı çıkılamaz gerçeklikler ve kesinleşmiş olgular olarak ileri sürülüyor ki, bunlardan başka bir şeye rastlanamıyor. Yaygın ve hep tekrarlanan söylemi sorgulayan veya bilimsel olarak karşı çıkan görüşlerin seslerini duyurma imkanı da yok gibi. Kabul görme şansları ise neredeyse hiç.
İnsan ve Küresel Isınma
Şimdi biraz da insan-doğa ilişkisindeki olumsuz durumlara bakalım.
İnsan doğaya zarar veriyor. Doğayı kirletiyor, tahrip ediyor, dengesini bozuyor, ormanlar azalıyor, canlı türlerinin azalmasında büyük bir rol oynuyor, doğanın sağlığıyla oynuyor. Sonuçta insan dünyayı ekolojik bir yıkıma doğru götürüyor. Bunları doğa düşmanlığından mı yapıyor, hayır. Bu olumsuz etkiler, doğayı korumayı, gözetmeyi, bilmediğinden ve bilse bile buna önem vermediğinden, verse bile beceremediğinden ileri geliyor. Bireysel ve toplumsal çıkarlar uğruna doğa feda ediliyor. Üstelik yapanlar çoğunlukla yaptıklarının farkında da değil. Doğaya zarar verme bilinçli ve kasıtlı bir eylem değil. Ancak 20. yüzyılda insanın ve uygarlığın doğaya verdiği zarar toplumsal bir bilinç düzeyine yükseldi. Ondan önce, tekil örnekler dışında bunun hiç farkına varılmamıştı.14
Bu zarar verme ne zaman başladı? Hiç yeni bir şey değil. Uygarlaşmaya başladığında insan doğayı değiştirmeye, ve hatta aynı zamanda zorlamaya da başladı. Tarım devrimi insanın doğaya ilk belirgin müdahalesidir. Arkasından ticaret ve savaşlar geldi, örneğin, ticaret ilkönce su yollarını kullanmaya yöneldiği için gemi-tekne yapımının gereği olan ulaşımın esas malzemesi olan orman yıkımları başladı.15 Konut ve diğer ihtiyaçlar da bin yıllardır orman tahribatına hizmet etti. Bir yapı, gereç ve taşıt için malzeme gerektiğinde en kolay edinilen ve üzerinde çalışılan ahşap oluyordu. Uygarlaşmayla kentleşme el ele olduğu için önemli sorumlulardan biri de kentleşmeydi. Bu, yüzyıllar ve binyıllar boyunca devam etti, ama hep artarak, yoğunlaşarak, dozu yükselerek.
Böylece insanın doğa “düşmanlığı” konusunda bilgilenme ve bilinçlenme yanında, insanın ne kadar zararlı bir canlı türü olduğunu anlıyoruz, ancak “sorumlu insan”dan çok “sorumlu sistemi” sorumlu tutmanın da bilincine vardığımız zaman insanın ve doğanın geleceğini garanti altına alabiliriz. Bunun şartları arasında, insanın doğanın merkezi olmadığının, doğanın insan için olmadığının bulunduğunu anlamamız da vardır.
İnsan ve CO2
İklimin ısınmasında insanın sorumluluğuna ilişkin tezler şöyle: Dünyamızda insanlardan kaynaklanan CO2 salınımı çok yüksek düzeyde ve hep artıyor. Bunun yanı sıra CO2 düzeyini düşürecek olan bitkilere bağlı doğal döngü zayıflamış durumda, bu yüzden bitkiler havadaki CO2 miktarını azaltamıyor. Özellikle katı, sıvı ve gaz karbon yakıtların tüketimi fazla olduğu gibi sürekli de artış göstermektedir.
Böylece insan-iklim ilişkisinde yaygın ve yerleşmiş söylem, küresel ısınmanın insanla ilgili olduğu, insandan kaynaklandığı yönündedir. Buna göre, üretim süreçlerinin ve yaşama gereklerinin sonucu olarak fazladan ortaya çıkan CO2 ve diğer gazların atmosfere karışması en önemli (hatta bazı zorlamalara göre tek) ısınma etkenidir. Oysa küresel bir şekilde propagandası yapılan bu teze karşı olarak, yaklaşık 32 bin Amerikalı bilim insanının imzaladığı bir bildirge, “insanların ürettiği CO2 veya diğer gazların dünya ikliminde önemli bir etkisinin olmadığı”nı belirtmektedir. İnsana bağlı küresel ısınma tezi bilimsel değildir.16 Aynı doğrultuda başka bir açıklama da Almanya’da binlerce bilim insanı tarafından yapılmıştır. 17 (Bu önemli bilimsel açıklama bir dergi hariç Almanya’da hiçbir medya aracı ve basında yer alamadı.)
“Okyanuslarda yaklaşık 38.000 milyar ton CO2 bulunmaktadır. İnsanların yaydığı CO2 miktarı ise yalnızca 6 milyar tondur.” Miktarlar arasındaki bu uçurum “insan etkisi”nin zorluğundan başka bir şeyi göstermemektedir.
CO2’nin atmosferdeki değerleri yükseldikçe dünya ısınmaktaymış, ve günümüzde her geçen an daha da ısınıyormuş. Dolayısıyla havaya CO2 salınımının durdurulması gerekiyormuş.
Oysa atmosferdeki CO2 miktarı arttıkça dünyanın ısınacağı önermesi, “termodinamik kurallarına göre yanlıştır”.18 Ayrıca gözlemlerle de uyuşmamaktadır. Kaldı ki, “CO2, atmosferin 10 binde 3 gibi çok az bir kısmını oluşturan bir gazdır ve dünyanın iklimi üzerindeki etkisi yok denecek kadar azdır”.19 Bunların yanı sıra, miktarı çok artsa bile, henüz olmadı ama iki, üç, dört, beş kat kadar artsa bile CO2, “canlı yaşamına tehdit oluşturan bir gaz değildir”. Nitekim, “dinazorların yaşadığı dönemlerde atmosferde günümüzden beş kat daha fazla CO2 bulunmakta”ymış. Üstelik, “daha önceki zamanlarda atmosferde günümüzdekinden yirmi kat fazla CO2” varmış.20 Canlılar bundan hiç mi hiç etkilenmemekteymiş.
(Bu arada yeni öğrendiğim bir bilgiyi de vereyim: Atmosferdeki CO2’yi azaltan ve fotosentezin atık maddesi olan O2 salınımı sağlayan yosunlar, bütün ağaçlar-ormanların ve kara bitkilerinin çıkardıklarından daha fazlasını çıkarmaktaymış. Yani korkacak şeyler azalıyor, atmosferdeki O2 tamamlanması ağaç-orman azalmasına rağmen önemli ölçüde gene de sağlanıyormuş.)
“Aslan Asker Greta”
Gözde Pektaş kardeşimiz Dağarcık Türkiye’nin geçen ayki sayısındaki güzel yazısında Greta’nın önlenemez yükselişi dolayısıyla iklim sorunumuza değinmişti.21 Küresel “ısınma” bir konu, ama Greta neredeyse ondan çok daha önemli bir konu. Aslında küresel ısınma gerçek olsa, sonucunda türler ve insan yaşamı tehlike altında olsa, bu “felaket”in nedeni insan olsa ve gene insan bu gidişatı önleyebilecek olsa, yapılacaklar görevler olarak önümüzde hazır dursa, Greta’yı kutlamamız ve ona sarılmamız mı gerekir? Bakmak lazım! Şimdiye kadar bunları ele aldık; küresel ısınma (?), insanın sorumluluğu (?), ısınmanın önlenebilirliği (?), yapılacaklar(?) vb.
Şimdi biraz da günümüzün yıldızı Greta’ya dokunalım.
Sekiz yaşından başlayarak “iklim felaketi senaryoları ile korkutulmuş”22 Greta, 2013’te henüz on yaşındayken, “geleceği temsil eden” iklim aktivisti oldu. Çok güzel. İsveç ana akım medyasında baş tacı edildikten sonra İngiltere “yeşil” hareketinin “isyanında” konuşturuldu. Daha sonrasında küme atlıyor ve çok hızlı; çevreci mitinglerden geçip uluslararası organizasyonların başrolüne soyunuyor. “Aralık 2018’de BM İklim Değişikliği Zirvesi’nde, Ocak 2019’da Davos Dünya Ekonomik Forumu’nda, Şubat’ta Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi’nde, Nisan’da Avrupa Parlamentosu’nda, Mayıs’ta Avusturya’daki R20 zirvesinde, Eylül’de ABD Kongresi’nde ve nihayet BM Genel Kurulu’nda” konuşuyor.23 Bir hastalığı var, bu hastalıkta örneğin yalan söyleyemiyor,24 yani öğrendiğinin ve bildiğinin tersini söyleyemiyor. Öğrendiği ve bildiği? Bu, kendisine öğretilenden başka bir şey değil.
Koskoca Atlantik Okyanusunu yelkenli bir tekne ile geçmesi, Greta’nın ününü artırmaya hizmet ettiği gibi, hayranlarını da çoğaltmıyor mu? Bu ise bir şov ve reklam kokmuyor mu?
Bu baş döndürücü gelişmenin altında ne olabilir acaba diye merak etmez mi insan?
“2013 yılında İsveç emlak şirketi Vasakronan [dünyadaki] ilk yeşil tahvili çıkarttı piyasaya. Apple, SNCF ve Fransız bankası Credit Agricole de aynı tür tahvillerden çıkarttı. 2013’te yine Elon Musk, Tesla güneş enerjisi tahvillerini piyasa sürdü. Bugün iklim tahvilleri piyasası 500 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaştı. Hedef, 45 trilyon dolarlık küresel tahvil piyasasından önemli bir pay almak. İlk inisiyatifin arkasında Prens Charles, Bank of England ve İngiliz finans merkezi City vardı. Dönemin Bank of England (İngiltere Merkez Bankası) Başkanı Mark Carney, (BIS –Bank of International Settlements–, Financial Stability Board –Uluslararası Anlaşmalar Bankası–, Finansal İstikrar Kurulu Yönetim Kurulu Başkanı olarak) Aralık 2015’te ‘İklim bağlantılı finansal ifşa’ içerikli bir görev gücü (TCFD) oluşturdu. Bunun hedefi, yatırımcıları, borç verenleri ve sigortacıları iklim kökenli finansal riskler konusunda bilgilendirmekti. Bir merkez bankası başkanı için sıra dışı bir hamleydi bu kuşkusuz. 2016’da TCFD’ye ünlü yatırımcı Michael Bloomberg liderliğinde 31 yatırımcı daha katıldı. Bunların arasında JP Morgan Chase, Black Rock, Barclay’s, HSBC, Swiss Re, ICBC, Tata Steel, ENI Oil, Dow Chemical, BHP ve Al Gore’a ait Generation Investment vardı. Temmuz 2019’a geldiğimizde, İngiliz Maliye Bakanı Phillip Hammond, ‘Yeşil Finans Stratejisi; Finansı daha Yeşil bir Gelecek İçin Dönüştürmek’ başlıklı bir belge yayımladı. Belgede, Mark Carney’nin başlattığı, Michael Bloomberg’in yönettiği ‘Yeşil Finans’ TCFD girişimine destek çağrısı yaptı. Goldman Sachs başta olmak üzere, küresel çapta 118 trilyon doları yöneten onlarca finans kuruluşu buna onay verdi. Greta Thunberg’in arkasında 118 trilyon dolar var yani.”25
Bu “dev kadro”yu gösterirken, bu dev kadronun, dolar trilyonerleri olduklarını da, maddi imkanlarını da göstermiş ve sergilemiş olduk.
Şimdi bu büyük finansal altyapının siyasal-ideolojik temeline dikkat çekelim.
Greta Abd’nin Elinde, Greta’yı Emperyalizm İstihdam Etmiş!
Al Gore’u tanımayan, ya da hiç değilse adını duymayan yoktur. “Clinton döneminin başkan yardımcısı ve sonrasında başkan adayı. [Sonra] 2007 Nobel Barış Ödülü sahibi.” 25 Yani ABD emperyalizminin en önde gelen kişilerinden (neredeyse ABD başkanı olacaktı), uluslararası Batı dünyasının en örnek siyasetçilerinden biri.
Tamam, ama Greta açısından anlamı ve önemi ne?
Gore, 21. yüzyılın başında emperyalist çevreciliğin başına geçmeye karar veriyor. ABD’de, İngiltere’de, İsveç’te ve herhalde başka yerlerde de iklim aktivistlerini destekliyor. Çok radikal ve çok aktif. “Küresel ısınmanın dünyanın sonunu getireceğini anlatan, ‘Uygunsuz Gerçek 1 ve 2’ (2006 ve 2017) filmlerinin hem yapımcısı hem anlatıcısı.”
Bu dönemde üfürdüğü şeyler de var. 2009 yılında, daha sonra da 2014 yılında, onun öncülüğünde “kutuplarda yazın buz kalmayacağı iddia edilerek yayınlar yapılmış” 26
Başemperyalistlerden biri olan bu Gore, finans dünyasının uzağında ve dışında değil: Çok geniş ticari, ekonomik ilişkileri olmakla birlikte aynı zamanda birçok şirketin ve finans kurumunun da sahibi. Bir ortağı, eski Goldman Sachs yöneticisi David Blood (“dev kadro” listesinde sözü edilen TCFD’nin yöneticilerinden).
Peki Greta? Gore, o daha on yaşındayken Greta’yı “keşfediyor”! Başlıyor ona yatırım yapmaya. Bir “sivil toplum kuruluşu”nun onu işe almasını sağlıyor. 27 Ve sonra Gretacık, “2017 Martında Denver Colorado ve 2018 Haziranında Berlin’de bizzat Al Gore tarafından” eğitiliyor! Greta’nın apartman duvarlarına resimlerini yaptırmayı marifet sayanlar bunları duymamış, bilmiyor olabilir, ama bunlar gerçek.28
Greta Siyasal Hamleleriyle ABD’nin Hizmetinde!
Gelelim zurnanın sesine, Gretasevenler bunları duymamış olamaz: (1) Küresel ısınmada Türkiye’nin sorumluluğu en yüksek derecelerde! (2) ABD’nin desteklediği, silahlandırdığı, kara gücü olarak Türkiye’ye karşı kullandığı terörist PYD haklı ve doğru bir mücadele yürütmekte!
Greta, BM’de beş ülkeyi atmosferi kirletmede en yüksek düzeyde sorumluluk taşıyan ve “çevre”ye en çok zarar veren, en büyük kötülüğü yapan ülkeler olarak suçladı ve kınadı. Bu ülkeler, Fransa, Almanya, Türkiye, Brezilya, Arjantin. Burada önemli olan, sayılan ülkelerin çevreye zarar verme bakımından ön sıralarda olmayan ülkeler olması. Hele Türkiye ile Brezilya ve Arjantin, dünyada büyüklükleri oranında en az zarar verenler arasında. Buna karşılık, listede ABD yok. Ki ABD zarar vermede birinci olması bir yana, geçen yıllarda çevre sorumluluğunu üstlenmediğiyle ilgili olarak da ünlendi, Kyoto Sözleşmesi’ni tanımadı.
Yazar Yakınca anlatıyor: “ABD’nin ‘liberal okullarından’ biri olarak bilinen Brown Üniversitesi, ‘Savaşın maliyetleri’ adında özel bir proje yürütüyor. Projenin yöneticilerinden biri olan ünlü siyaset bilimci Prof. Neta Crawford, geçenlerde, ABD’nin dahil olduğu savaşların iklim değişikliğine etkileri üzerine bir konferans verdi. Youtube üzerinden izleme imkanı bulduğumuz konferansta Crawford, ABD ordusunun ‘küresel ısınmaya’ etkisinin çok yüksek boyutta olduğunu söylüyor.”29 Bu, işin küçük bir yanı. ABD ile ilgili “çevre” sorunları rakamları duyanların dudaklarını uçuklatacak düzeyde. Üzerinde durmuyoruz, önemli olan, “çevreci”, “iklimci” kızımızın ABD’ye dokunma niyeti yok! Üstelik, ABD savaş uçaklarının CO2 salınımlarının “azaltılacak” olmasına çok sevinmiş, takdirlerini esirgemiyor!30
Hazırlanan “kötüler” listesinde hedefin Türkiye olduğunu anlamak için çok zeki olmak gerekmiyor. İki Latin Amerika ülkesi benzerlik, iki Avrupa ülkesi benzemezlikleriyle Türkiye’nin suçlanmasının hakkaniyetini göstermek amacı taşıyor. Türkiye bugünlerde önemli, bu bakımdan suçlanması lazım, peki kimin için ve kim tarafından?
Greta arkasından PYD’ye destek mesajı yayınladı. Çünkü Türkiye Barış Pınarı harekatı yapmıştı, sorun harekat değil tabii, Greta ondan anlamaz. Sorun harekata ABD’nin karşı çıkması, daha doğrusu harekatın ABD’ye karşı yapılması. E, Amerika da PYD’yi evlat edinmişti ya, Greta’nın ABD’nin “oğlunu” kollaması lazım.31
Türkiye’ye ilişkin bu iki örnekten, Greta’nın eline verilen kağıtları dillendirdiğini, ABD’nin talimatlarını yerine getirdiğini görmekle kalmıyor, ABD’nin Türkiye düşmanlığı politikasının nasıl dallı budaklı bir şekilde yürütüldüğünü de anlıyoruz.
İstanbul’un Anadolu yakasındaki Kadıköy Belediyesi, semtin Mustafa Mazhar Bey Sokağı’nda bir apartmanın dış cephesine Greta Thunberg’in grafitisini çizdirdi. Vatan Partisi Kadıköy İlçe Örgütü, küresel güçlerce öne sürülen, ABD için Türkiye’ye yönelik yukarıda örneklenen haltları yiyen Greta Thunberg’in resminin çizilmesine tepki gösterdi. Hem Kadıköy’de, hem de geniş bir çevrede ilgi ve destek gören tepki, “sosyal medya”yı da salladı ve Greta’nın duvardaki resminin kapatılmasıyla sonuçlandı. Üstelik, Thunberg’in grafitisinin üzerine “İyi ki varsın Eren” yazılı Eren Bülbül’ün portresi ve Türk bayrağı ile. 2002 doğumlu Eren Bülbül, Maçka’da PKK’nın güvenlik güçleriyle giriştiği silahlı çatışmada öldürülmüştü. Kamuoyumuz halen koskoca bir belediyenin aymazlığının (ya da akıl almaz niyetinin) şoku üzerinde duruyor.
Greta’nın bir de uluslararası siyaset sahnesinde bir etkisi var. Avrupa’da siyasal partiler arasında “yeşil” adı taşıyan ya “çevreci” sıfatını kendine yapıştırmak isteyen partiler Greta’nın ekmeğini yiyor. Avrupa ülkelerinde “sosyal demokrasi”nin düşüşünü ve bunun yarattığı boşluğu Greta’nın bilinçli ya da bilinçsiz katkısıyla bu partiler belirli ölçülerde dolduruyor. Ama Greta’nın arkasındaki (ekonomik ve siyasal) güçler bu yöndeki gelişmenin bilinçli ve üstelik programlanmış planlarının sahibi. O kadar önemli ki, bu bilinçli ve programlanmış planlar “Greta Etkisi” olarak adlandırılıyor. Greta Etkisi’ni Obama açıktan, Trump ise tersinden destekliyor! Isınan dünya her şeyin önündedir!
Böylece Avrupa’nın bir sırrı da çözülüyor: Yeşiller yükselişte! Başta Almanya olmak üzere bütün Avrupa’da. Bu da bir parçası Greta olan bir proje olmasın!
Isınıyoruz, Çok Kötü; Hemen Önleyelim!
Şimdi bu kadar laftan sonra önemli gördüğümüz ve nesnel olan noktaları özetleyelim:
Dünyanın iklimi iki yönlü olarak sürekli değişim göstermektedir. Bu değişimlerin bazıları periyodiktir ve dünyasal olmaktan ziyade dünya-dışı etkenler tarafından belirlenmektedir.
Dünya ikliminin ısınması ve soğuması konuları, önemli bir kısmı gerçek olmayan bir bilgilenme yumağı halinde karşımıza çıkmaktadır.
Dünya ikliminin soğuma yönünde olması durumu, gerek doğa ve canlılar, gerek insan türü için esas felaketlerin karşılığıdır. Doğa tarihinde türlerin toplu yok oluşlarının buzul çağları ile sıkı ilişkisi bilimsel olarak artık bilinir durumdadır. Nedeni, bitkilerin yaşamasının zorlaşması ile canlı türlerinin hepsinin yiyecek bulma sorunu yaşamasıdır. Buna sertleşen yaşam koşulları da eklendiğinde türler kaçınılmaz olarak azalmaktadır.
Dünya ikliminin son on yıllar boyunca sürekli ısınmakta olduğu yolunda bir tez bulunmaktadır. Ancak bunun bir süreç olarak henüz kanıtlanmış bir durumu yoktur. Ayrıca tersi yönde bilimsel tezler de vardır.
Dünyamızın ısınması, doğa açısından bir felaket olmadığı gibi, gene doğa açısından ele alındığında, yararlı sonuçları olan bir süreçtir.
Dünyamızın iklimi eğer ısınma yönünde bir durumsa, bunda insanın payı yok denecek kadar azdır.
Küresel ısınma yüzünden kutuplardaki buz kütlelerinin ve dünyanın çok çeşitli yerlerinde bulunan buzulların eriyeceği ve dünya denizlerinin onlarca metre yüksek bir su seviyesine varacağı, doğal hayatın süremeyeceği, insanlığın bile sonunun geleceği tezleri, insanlığı korkutma aracına dönüşmüştür. Bunun yanı sıra, eğer küresel ısınma varsa da, insanlığın bunu önleme konusunda herhangi bir imkanı yoktur, herhangi bir müdahale şansı bulunmamaktadır. Önlem olarak yapılacağı ileri sürülen şeyler kandırmacalardır.
*
Bütün bu yazdıklarımızdan sonra yaratılan panik havası ve kolektif korku psikozları ile toplu paranoyalarının amacı nedir peki, bu da başka bir yazı konusu olarak düşünülmeli. Ama ipuçları, kazanç ve kandırma dünyasının efendisi kapitalizmde bulunmaktadır.
Kapitalizmin emperyalizm aşaması, kapitalizmin aşamalarının en yükseğiydi, doğaya en fazla zarar vermekte sorumlu olan insan merkezli anlayış ve kâr temelli sistem, doğanın dengesini insanlar olarak bozduğumuzun küresel bilince çıktığı 20. yüzyılın sonunda çareyi “çevreci” olmakta bulmuştu. Sanırsınız ki, doğayı korumaktadır, oysa yaptığı, tahrip ettiği çevrenin de sahibi olduğunu göstermekti. Eğer doğanın korunması gerekiyorsa onu da biz yaparız! Eğer doğanın koruyucusu olunacaksa o da biz oluruz!
Şimdi de bu çevreciliğin en yüksek aşamasında, kapitalizm dünyayı, dünyanın iklimini, dünyanın geleceğini kurtarmaktadır!
Desteklememek, emperyalizmden yana olmamak, emperyalizmin kuyruğuna takılmamak vb. öyle zorlaştı ki ve tersi de öyle kolaylaştı ki, insanların ne yapması gerektiğinin ortaya çıkması için bilgilenmekten başka çare kalmadı.
KAYNAKLAR
Isaac Asimov, İnsanlığın Geleceği / Dünyamızı Tehdit Eden Felaketler, Cep Kitapları, İstanbul 1991.
Dr. Yavuz Dedegil, “Dünya Gerçekten Isınıyor Mu?”, Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Birliği’nin 15-16 Haziran 1919’da Frankfurt/M’da yaptığı eğitim seminerindeki sunumu.
Caner Demir, “İklim Değişikliklerinin Sebebi İnsan Mıdır? / Küresel Isınma İddiasına Karşı Yaklaşan Buzul Çağı”, Bilim ve Ütopya, sayı 257, Kasım 2015, s. 73-78.
Doğu Batı, Floraya Ağıt: Doğa, yıl 21, sayı 83, Kasım-Aralık-Ocak 2017-18.
George Gamow, Güneş Diye Bir Yıldız, Yazko Bilim, İstanbul 1982.
Klimaveraenderung und Ozonloch / Zeit zum Handeln, Umwelt Bundes Amt, Berlin 1992.
Sargun A. Tont, Sulak Bir Gezegenden Öyküler, TÜBİTAK Kitapları, Ankara 2001.
NOTLAR
1 Peter J. Mayhew ve Mark A. Bell, “Blodiversity Tracks Temperature Over Time”, PNAS, 18 Eylül 2012, s. 15141-15145; akt. Demir, s. 77.
2 Susan Janet Crockford bir zoolog olarak kutup ayıları uzmanıdır. Bu konuda Polar Bear Facts&Myths: A Science Summary for All Ages (2016), Polar Bears: Outstanding Survivers of Climate Change (2016), Polar Bears Have Big Feet (2016) adlı kitapları vardır. Yazdıklarında yukarıda ileri sürdüklerini çok kereler tekrarlamış.
3 Prof. Andrew Shepherd, University of Illinois’s Cryosphere Project, 2014; akt. Demir, s. 76.
4 Demir, s. 76.
5 Yuri Nagovitsyn, Pulkova Observatory St. Petersburg, Rusya’nın Sesi, 22 Nisan 2013; akt. Demir, s. 77.
6 NCDC ve GISS, Land-Ocean Temperature Index verilerine göre (2014); akt. Demir, s. 76.
7 I.R.G. Wilson vd., “Does a Spin-Orbit Coupling Between the Sun and the Jovian Planets Govern the Solar Cycle?”, Astronomical Society of Australia 25(2), s. 85-93, 26 Haziran 2008; akt. Demir, s. 77.
8 Bu sonucu gösteren, çok hassas bir şekilde yapılmış bir grafiktir. R.B. Alley, “The Younger Dryas cold interval as viewed from Central Greenland”, Journal of Quaternary Science Reviews, 19:213-226, 2000; akt. Demir, s. 75.
9 Buz dünyası konusunda ayrıntılar için bir kaynak, Stefan Zweig, “Güney Kutbu İçin Mücadele / Kaptan Scott”, Yıldızın Parladığı Anlar, Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara (?), s. 215-238.
10 Nir J. Shaviv, “The Spiral Structureof the Milky Way, Cosmic Rays and Ice Age Epochs on Earth”, New Astronomy, 8:39-77, 2003 ve Nir J. Shaviv and J. Velzer, “Celestian Driver of Phanerozoic Climate?”, GSA Today, Geological Society of America, 4-10, Temmuz 2003; akt. Demir, s. 76.
11 Demir, s. 76.
12 John Lloyd John Mitchinsson, “En Son Buzul Çağ Ne Zaman Sona Erdi?”, Cahillikler Kitabı / Bilmediklerimiz ve Yanlış Bildiklerimiz, NTV Yayınları, İstanbul 2008, s. 123.
13 Demir, s. 77.
14 Bu konularla ilgili olarak dünyamızın insanla, insanın doğayla ilişkisinin sorunlarına değindiğimiz yazımıza bkz. “Ekoloji Ne Kadar Biliniyor? Ekolojinin Tarihi ve Ekotopik Gelecekle İlgili Görüşler”, dagarcikturkiye.com, Nisan 2019.
15 Aynı yazı.
16 Global Warning Petition Project, www.petitionproject.org, 2015; akt. Demir, s. 77.
17 Dr. Yavuz Dedegil, “Dünya Gerçekten Isınıyor Mu?”.
18 Gerhard Gerlich, Falsification of the Athmospheric CO2 Greenhouse Effects Within the Frame of Physica, 7 Temmuz 2007; akt. Demir, s. 74.
19 Demir, s. 74.
20 Demir, s. 75.
21 “Greta Thunberg: Çevrenin Sevimli Yüzü”, dagarcikturkiye.com, Ekim 2019.
22 Yakınca, bir çocuğun “bu hale getirilmesini çocuk istismarı” olarak değerlendiriyor, yanlış bulmuyoruz, bkz. 26 Eylül 2019.
23 Yakınca, 26 Eylül 2019.
Makaleden bu alıntıyı, devamında çok önemli belirlemeler de yaptığı için aldık.
24 https://tr.euronews.com/2019/09/24/video-16-yasinda-greta-thunberg-kim-kuresel-iklim-hareketi-sembolu-yelkenliyle-abd-yolunda; akt. Gözde Pektaş, dagarcikturkiye.com, Ekim 2019.
25 Yakınca, 26 Eylül 2019.
26 Demir, s. 76.
27 “We Don’t Have Time” (Zamanımız Kalmadı) adlı o kuruluşun kurucusu “TCFD Ceo’su Ingmar Rentzhog”, Al Gore’un “İklim Gerçekliği Organizasyonu Liderleri” arasında yer alıyor. Çünkü “aynı zamanda AB İklim Politikaları Görev Gücü üyesi”. Bkz. Yakınca, 26 Eylül 2019.
28 Greta Thunberg ile ilgili olarak alıntılar yaptığımız Aydınlık yazarları, dünya ikliminin ısınmakta ve sorumlunun da insan olduğu görüşünü sorgulamıyorlar ve hatta paylaşıyorlar, ancak buna rağmen bu genç kızın kullanılmakta olduğunu farketmişler, değerlendirmelerini buna göre ve bu yönde yapmışlar.
29 Gaffar Yakınca, “Er Greta’yı Kurtarmak!”, Aydınlık, 2019.
30 Aynı yerde.
31 PYD neden “oğul”? ABD Suriye’nin içinde olduğu bölgeyi haremine aldı ya, bölgenin anasını belledi ya, ondan.