Bayan Yanı

Oğuz Atay’ın “Tehlikeli Oyunlar”ını iki kere okudum. Buna rağmen, zayıf hafızam yüzünden aklımda kalanların sayısı çok az oldu. Kurtarabildiklerim de elbette beni çok etkileyen pasajlardı; “Kelimeler, albayım…” ise beni hepsinden çok etkilemişti. 2008 yılıydı ve henüz bu kelime dizisi televizyon dizilerine düşerek ucuzlaşmamıştı. Bu kelime dizisinin aklımda kalmasının, bana bu kadar etki etmesinin nedeni ise elbette ki şairane tınısı bir tarafa, devasa yoğunluğu idi. “Kelimeler” kelimesi tek başına bir şiir gibiydi. Fazlalıksız, öz, çok şey anlatan…

Kelimeler güçlüdür ve kelimelerin gücü sözlükteki anlamlarının da ötesindedir. Anlamı, sesi ve tarihi o kelimenin bir nesne olarak kendinde ve kendiliğinden taşıdıkları değerleridir. Bunun yanında bir de bu nesneyi kullanan öznenin ona kattıkları vardır. Öznenin amacı, niyeti, düşüncesi ve düşünme biçimi gibi. Bu katkı bazen öyle bir boyutta olur ki nesnenin tamamına kendi rengini verir. Böylece o kelime kendi değeriyle anılmaz olur ve artık bir araca dönüşür.

Bayan” kelimesinin kadınları rahatsız ettiğini öğrenmem açıkçası biraz geç oldu. Öğrendikten sonra bu rahatsızlığın nedenini anlamak için ise biraz çaba sarf etmem gerekti. Anladım ki bu kelime de coğrafyasında, aynı suda birlikte yıkandığı öznesinin rengini almış kelimelerdendi ve insanların rahatsızlığının sebebi bu kelimenin saf, kendinde ve kendiliğinde taşıdığı değerleri değil, öznesinin düşüncesi ve düşünme biçimiyle birlikte büründüğü o renkti. Yani söyleyen yüzünden, söylenene duyulan bir kızgınlıktı bu.

Sırf iki ayrı cinsiyeti betimlemek için kullanılan kelimeler bellidir: Bay-Bayan, Adam-Kadın, Erkek-Dişi, Oğlan-Kız, Bey-Hanım, Beyefendi-Hanımefendi. Ancak tüm bu ikililerin ayrılma çizgileri net değildir, biri diğerinin yerine kullanılabilir. Örneğin “Erkek” kelimesi, neredeyse tüm hemcins kelimeler yerine kullanılabilir; “Kadın” da öyle… Bay-Bayan ikilisini ise bir cinsiyet ayırt etme aracı olarak kullandığımızı söylemek pek de mümkün değil. Ortak kullanım alanlarındaki tuvaletler ve yabancıların kullandığı Mister ve Misses kelimelerinin karşılığı olarak kullanılmaları haricinde bu iki kelimenin, birbirlerinin karşıtı olarak kullanıldığını görmek zor. Yani “Bayan” dediğimiz yerde, bir erkeğe “Bay” dendiğine şahit olamıyoruz.

Bayan” kelimesi bir ikilinin parçası olmaktan ziyade, tek başına ve kendine özgü bir kullanıma sahip. Bu kelimenin etimolojik kökenini incelediğimizde “Bay” kelimesinden türetildiğini, hatta tam olarak “uydurulduğunu” görüyoruz. Etimolojik kaynaktaki ifade aynen, “Dil Devrimi döneminde keyfi olarak üretilen bayan sözcüğündeki +an eki, Türkçenin hiçbir döneminde dişil yapım eki olarak kaydedilmemiştir.” şeklinde1. Kelimenin, kendisinden türetildiği “bay” kelimesi ise eski Türkçede “zengin, soylu” anlamına geliyor. Yine kaynaktaki nota göre “Türkçede öteden beri “zengin kişi, mal sahibi” anlamında kullanılan bay sözcüğü Dil Devrimi döneminde Kırgızca ve Kıpçakça bazı örnekler kanıt gösterilerek (bey sözcüğü yerine) hitap deyimi olarak kullanıma sokulmuştur.2”.


Bay” kelimesi 7. yüzyıldan 20. yüzyılın 1930’lu yıllarına kadar genel Türkçede ve Türkçenin lehçe ile şivelerinde de hep aynı anlamda kullanılmış. Sir Gerard Clauson Eski Türkçenin Etimolojik Sözlüğü’nde bay kelimesinin eski Türkçedeki kullanılışlarını vermekte ve kelimeyi “ba:y ‘rich, a rich man [zengin, zengin bir kimse]’ şeklinde anlamlandırmakta ve Yûsuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’inden şu mısrayı zikrediyor: tili çın bütün hem közi köngli bay “dili gerçek ve bütün, aynı zamanda gözü ve gönlü zengin”. Gerhard Doerfer “Yeni Farsçada Türkçe ve Moğolca Unsurlar” adlı sözlüğünde kelimeyi “bay ‘reich [zengin]’ tü. [türkçe] bay” şeklinde açıklamış. Hamit Zübeyr [Koşay] ile İshak Refet [Işıtman] bay kelimesini Anadolu Türkçesi’nde bay “zengin” şeklinde tespit ediyor3. Bu kullanım Anadolu’nun kimi yerlerinde 1930’dan sonrasında da devam etmiş anlaşılan. “Bay Mustafa” isimli bir şahıstan bahseden Ormancı türküsü 1946 yılındaki gerçek bir olaydan esinlenilerek yaratılmış. Halk türkülerinin, bir milletin kültürünün en öz hallerinden biri olduğunu inkar edemeyiz ve biz 1946 yılında veya bundan sonraki bir tarihte yaratılan bu müzik eserinde bu “Bay” hitabına rastlıyoruz. Bu türküdeki kelime zengin ve soylu birinden bahsetmek için mi kullanıldı yoksa alelade birinden mi bahsediyor bilemiyorum; ancak “Bay Mustafa” ile “Bay Kemal”in aynı hitap niyetleriyle kullanılmadığı kesin. İkinci, yani güncel durumda “bay” kelimesi de asıl anlamından, yani saygılı bir hitap şeklinden ziyade, küçük düşürme amacıyla kullanılıyor. Kişinin zengin, soylu ve asıl önemlisi halktan kopuk olduğu yönünde, küçük düşürücü bir ifade…

Bayan” kelimesi de anlam değişikliğinde uğraması bakımından benzer hatta daha fena bir akıbete uğruyor; yani “zengin, soylu” anlamını ve bu kişilere yönelik bir hitap kelimesi olma özelliğini yitiriyor. İkilisi olan “bay”dan bir farkı da kullanıcı sayısı ve kullanım sıklığının çok daha fazla olması.

Durumun vahameti ise “bayan”ın bir hitap kelimesi olmasından değil, genişçe bir kesim tarafından bir tanımlama aracı haline gelmesinden kaynaklanıyor. Burada tanımlananın ise cinsiyet olduğunu görüyoruz. Kullanan kişi karşı tarafın cinsiyetini, konu ne olursa olsun, ön plana alıyor ve bunu isteyerek veya istemeyerek belli ediyor. Ancak bunu yaparken yere topuğunu değil parmak ucunu basıyor ve yukarıdaki ikililerden “Kadın”ı veya hemcins kelimelerini kullanmak yerine “Bayan”ı kullanıyor.

Bu düşünce yapısında “kadın” demek ayıp; çünkü cinsiyeti çağrıştırıyor, haliyle cinsiyete ilişkin şeyleri de. “Hanım” ya da “Hanımefendi” demek ise fazlaca naif geliyor belki de; ikilileri olan “Bey” ve “Beyefendi”nin ne kadar az kullanıldığından da anlayabiliyoruz bunu. “Kız” kelimesinin çocuk veya genç yaştaki kişileri ve daha da önceleri, evlenmemiş kadını tanımlamakta kullanıldığını görüyorken artık bu kullanımlarının yanında, evlilik dışı ilişkilerin normalleşmesine de gönderme yapılarak tahkir etme niyetiyle, bakire olmayan kızı tanımlamak için bir “kadın-kız” ayrımının yapıldığını görüyoruz.

Ben şahsen “bayan” kelimesinin kullanımında bilinçli bir kötü niyet görmüyorum. Bunun en önemli göstergesi ise bu kelimeyi en az erkekler kadar kadınların da kullanması. Pek çok erkek bu kelimeyi gerçekten de bilincinin su yüzeyinde kendince bir iyi niyetle, daha kibar olduğunu düşünerek kullanıyor. Ancak bu kullanımın ardında kullanıcısıyla kolektif, tarihiyle de kümülatif bir kültürel mirasın izleri var maalesef. “Kadın”lığın ayıp olduğu ve bu nedenle kelimeyi kullanmaktan imtina edilmesi gerektiği, daha nazik bir kullanımın daha uygun olacağı yönünde bir inanç… Esasen rahatsızlık bundan doğuyor, kelimeye karşı mücadele de bu nedenle veriliyor. “Kadın”lığın ve “kadın” kelimesinin -tüm çağrışımlarıyla birlikte- bir ayıp olmadığının anlatılması ve bu algının yıkılması çabası mücadelesi var.

Ancak bu mücadelenin yönteminde kadınlar tarafından bir yanlışlık yapıldığını düşünüyorum. Yukarıda belirttiğim gibi ben bu kullanımın bilinçli bir kötü niyet taşıdığını düşünmüyorum. Sorun tarihsel bilinçaltımızda. Buna rağmen kadınların “bayan” kelimesini kullanan erkeklere genellikle ayarsız, aşırı ve kırıcı tepkiler gösterdiklerine şahit oluyorum. Bu ise meseleyi yapıcı olmaktan uzaklaştırarak bir “femi-nazi” algısı yaratıyor erkeklerde. Bunun sonucunda ise ne erkek bu konu hakkında mantıkla düşünmeye yöneltilebilmiş oluyor ne de kadınlar bu mücadelelerine herhangi bir şekilde olumlu bir katkı sağlayabiliyor. Söyleyen yüzünden söylenene kızgınlık duymak demiştim yukarıda. İşte bazı kadınların bu yanlış tepkisi nedeniyle pek çok erkek bu mücadelenin özünü anlama gayretine dahi kalkışmadan, konuya ön yargılı bir soğuklukla bakıyor.

Kelimenin kadınlar tarafından da sıklıkla kullanılması bunun bir dil değil bir kültür meselesi olduğunun en açık kanıtı. Kadınların, bu mücadelelerinde de başarılı olabilmelerinin yolu ise bu kültürün ve bunun yarattığı algıların değiştirilmesiyle mümkün. Bunun dışındaki yöntemler ise gündelik ve nispeten etkisiz olacaktır. Tabii ki kültür ve algı, değiştirilmesi uzun zaman ve etkin mücadele gerektiren sosyolojik kavramlar. Mevcut yöntemler, hiçbir şey yapmamaktan elbette daha iyi, farkındayım. Ancak “Bayan değil kadın!” gibi bir çıkışın, altı doldurulmadığı sürece hiçbir didaktik yanı bulunmuyor ve karşı tarafa bir şamar vurmaktan bir farkının olmadığını düşünüyorum. Bu cümlenin sarf edildiği kişiye uzun uzadıya meselenin temelinin anlatılması da kolay bir iş değil, bu da doğru. Zaten konunun, çözüm bakımından bu kadar bulanık olmasının nedeni de tam olarak bu.

3Sertkaya, O. Fikri (2010), “Kelime dağarcığımızdan: Bay, Bayan, Bayın ve Sayın kelimeleri üzerine”, Türk Dili, Dil ve Edebiyat Dergisi, Eylül, 2010, s. 195-196

Bunları da sevebilirsiniz